21 Mart 2023 Salı

Yokluk Üzerine

 

“Allah yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iâde eder” (Rûm 11).

 

“Allah sizi(n ilk yaratılışınızı) topraktan, sonra nutfeden/embriyodan yarattı. Sonra da çiftler (çok sayıda oluşturduğu âile) hâline getirdi” (Fâtır 11).

 

Allah yaratmaya başlayan, bu yaratmayı ilkin başlatan, sonra da “yenileyerek sürdüren ve tekrâr eden”dir. İşte bu “ilk-yaratma”nın nasıl başladığı/nasıl olduğu insanın algısına kapalıdır. Bu nedenle insanlar ama özellikle mistik-tasavvûfî kesim, ilk yaratmanın “yokluktan” yada “yoktan” olduğunu söyler ve “yok”a bir anlam vermek isterler. İlk yaratılış “yoktan-yokluktan” değil, “yokken”, mûcizevî bir şekilde varlık alanına çıkmak yâni yaratılmaktır. Topraktan yaratılma mûcizevî bir yaratılma şeklidir. Sonra tekrar eden yaratmalar ise, bildiğimiz-gözlediğimiz şekilde olan yaratmalardır ki bu yaratılma şeklinin yoklukla bir ilgisi yoktur ve “vardan vâr etme” şeklinde nasıllığını bildiğimiz yaratmalardır. Allah her-şeyi ilk başta “yokken” yaratmış, sonra da yaratmayı ilk örneklerine göre sürdürmektedir. Allah tekrâr eden yaratmada her-şeyi yaratıp duruyor ve bunu farklı aşamalarla ifâde ediyor; “bir damla sudan”, “tek nefisten”, “balçıktan” vs. gibi:

 

“O’dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alâk’tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir)..” (Mü’min 67).

 

Allah Kur’ân’da yaratmadan bahsederken daha çok bilip-gözlemlediğimiz yaratmalardan bahseder. O “ilk yaratma” olan mûcizevî yaratmanın ayrıntılarından söz etmez ve sâdece; “sizi Allah yarattı” denir. Kur’ân’da “yoktan-yokluktan yaratma” ifâdesi yoktur.

 

“Yok” olan bir şeyden bir şey yaratılmaz ve yok olandan bir şey çıkmaz. O yüzden Allah bizi “yoktan” yada “yokluk” denen, olmayan şeyden yaratmamıştır. Allah bizi “yokken” vâr etmiştir yâni yaratmıştır. Allah bu yaratmayı en güzel şekilde yapmıştır:

 

“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tîn 4).

 

Yokluk diye bir şey yoktur. Bir şey, vâr olmadan önce var değildir sâdece. Fakat o zaman bile bir şey vardır belki de. Allah, yaratacağı şeyi yaratır, yaratmayacağı şey zâten vâr olmayacağı için onun vâr olması söz-konusu bile olmaz. Bir insan yada şey, bir zamanlar bir yerlerde yoklukta fala değildi. “Yokluktan yaratma” yoktur, “yokken, ‘ol’ demekle bir-anda vâr oluverme vardır. Bunun nasıllığını ise sâdece ve sâdece Allah bilir. Allah zâten her-şeyi bir-anda “ol” demekle yaratıverir, sonra da bu yaratmayı bizim de gözlemlediğimiz gibi tekrâr eder. Yoksa yokluk denen bir yerden yada şeyden bir şey meydana çıkmaz.

 

Yok olan bir şey yoktur. Yokluk yoktur. Yok hakkında bir şey söylenilemez ki bir yokluktan bahsedilebilsin. Yokluk denildiğinde sâdece, bir şeyin vâr olmaması durumundan bahsedilebilir. Fakat bu “yoklukta olmak” demek değildir. Yokluk diye bir yer yada şey yoktur. Zâten yok-yokluk, kendi-kendine “yokum” demektedir. “Yok” demek, “yok yoktur” demektir. Bu nedenle “mutlak yokluk” denen bir şey de yoktur. Yokluk, “maddenin yokluğu olabilir, fakat Allah her dâim bâkidir. Allah’ın her dâim bâkî oluşu, mutlak yokluğu imkânsızlaştırır. “Yok” ile “mutlak yok” arasında ne fark vardır?. “Yok”tan sonra “daha çok yok” olabilir mi?. Yokluk diye bir şey yoktur ki “mutlak yokluk” olsun. Meselâ bizim bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz, Allah’ın yaratmadığı bir şey bir yerlerde yoklukta değildir. Böyle bir şey yoktur zâten. Bu nedenle yokluk yoktur.

 

“Var” ile “mutlak var”ı ayırabiliyorum. İnsana “var”dır ama Allah “mutlak var”dır. Zâten insan mutlak olarak vâr olmadığı için “fânî”dir. Allah ise “mutlak var” olduğu için fânî değildir ve zâten O her-şeyin yaratıcısıdır. Ancak “mutlak vâr olan” “yaratıcı” olabilir.

 

Varlık-yokluk konusunda, “var”ın tersi “yok” değildir. “Var”ın tersi, “vâr olmayan”dır. Çünkü yokluğun yada vâr olmayanın ne olduğu bilinemez. “Yok” olan bir şey târif edilemez. Ona bir isim bile verilemez. Ona “yok” denir ama yok olanın ne olduğu söylenemez. Bir şeyin vâr olmaması durumuna “yok” deriz. Fakat “yok”un da ayrıca bir varlığı yoktur. İnsan için vâr olandan başkası mümkün değildir. Allah için ise yokluk da mümkün değildir. O bir şeyh “ol” der oluverir. Allah’ın yarattığı hiç-bir şey bir süreliğine de olsa yoklukta kalmaz.

 

Parmenides: “Yokluk, vâr olmayandır. Yokluk vâr olmadığı için de, onun bulunduğu bir yer olamaz” der.

 

Yok diye bir şey yoktur. Adı üstünde yok. Yok olan bir şeyin vâr olması mümkün değildir. O yüzden “yok”a anlam yüklemenin bir faydası yoktur. Bir şey bize göre henüz varlığa çıkmamışken ortaya çıkıp vâr olabilir, bunun için Allah’ın “ol” demesi yeterlidir. Meselâ kardeşimiz, eşimiz, çocuğumuz, torunumuz vs. gibi. Yok olanlar, “varlık alanına henüz çıkmamış” olanlardır.

 

Meselâ cebinizde para yoksa yoktur ve bir-anda vâr olmaz. O hâlde cebinizde para olması için yâni paranın cebinize girmesi için gerekenlerin yapılması gerekir. Ben ancak para kazanmak için bir şeyler yaparsam para kazanırım ve cebimde para olur. Cebimde para yoksa yoktur. “Olmayan para” yoktur. Olmayan paraya bir varlık biçilemez.

 

Allah bizi yokluktan değil, yokken yaratmıştır. Allah âlemi “yokluk”tan yaratmamıştır, “yok iken” yaratmıştır.

 

Yokluk diye bir şey yoktur, hele “mutlak yokluk” hiç yoktur, çünkü mutlak yoklukta Allah da olmaz. Bu nedenle yokluk imkânsız bir şeydir. Zâten insan böyle bir şeyi düşünemez bile. Zâten Allah “mutlak var” olandır. Allah bizi ve her-şeyi yokken yâni henüz varlık alanına çıkmamışken vâr eder ve yaratır. “Peki yaratmadan önce nerede ve nasıldık?” diye sorulursa, “bir yerde değildik, yâni yoklukta falan değildik” diye cevap vermeliyiz. Allah’ın ezelî ilminde yada ne olduğunu bilmediğimiz bir hâldeydik ve ol deyince oluverdik. Bu işin neliğini ve nasıllığını ancak Allah bilir. Allah için bir şeyi yaratmak için onun özünün veyâ cevherinin bir yerlerde bulunuyor olması gerekmez. Allah “ol” der, irâde eder ve o şey oluverir. Hem de bir-anda. “İlk yaratılış” böyle olmuştur. Allah tüm kâinâtı bir-anda “ol” demekle yaratıvermiştir ve sonra da insanın da gözlemleyip bilebileceği şekilde yaratmayı tekrarlamaktadır.

 

Biz o mûcizevî ve akıl almaz yaratmanın nasıllığını bilemediğimiz için, “yokluktan” yada “yoktan yaratılma” gibi bir anlam veriyoruz. Oysa nasıllığını sâdece Allah’ın bildiği ilk yaratılışa bizim aklımız-havsalamız ermez.

 

Maddenin yapısına yâni atomlara bakıldığında, mikro anlamda madde her-an yokken yaratılır ve yeniden yok olur. Madde yoktan yaratılmaz (yokken yaratılır) ama yok olabilir. Uzay-boşluğu da o kadar da boş değildir. Uzay-boşluğu, yokken vâr olup, vardan yok olan madde ve anti-madde parçacıklarıyla doludur.

 

Yaratmayı “ol der oluverir” âyetinden kopuk olarak tohum-ağaç örneği ile tasvir etmek ve ifâdelendirmek yanlıştır. O “ilk yaratma”nın değil, yaratılışını bizim de gözlemlediğimiz ve bildiğimiz şekilde tekrarlamanın ve devâm ettirmenin bir aşaması ve konusudur. İlk yaratma için tohum-ağaç örneği verilemez. Çünkü o yaratma şekli zâten bizim bildiğimiz şeydir. “Yokluktan vâr olma” değil, “yokluktan yaratma”nın tekrârı olarak “vardan vâr olma”dır ağaç-tohum konusu. Allah bir şeyi yokluktan ve yoktan değil, yokken vâr etmiştir. Bu vâr etme “ilk yaratılış”ta bir-anda olmuş ve sonra da şu-an da devâm şekilde belli bir süreçte devâm etmektedir. Allah zâten o ilk yaratmanın nasıllığından bahsetmez ve hep tekrâr eden yaratılıştan örnekler verir. Zîrâ bizi aklımız ancak, tekrar eden yaratılışlara yâni ilk yaratmadan sonraki sürüp giden yaratmalara erebilir sâdece. Biz yokken yaratılmanın nasıllığını düşünemeyiz, akledemeyiz, ve onun hakkında bir mantık kuramayız, fakat vardan vâr olanı yâni yaratmanın tekrâr edilmesini kavrayabiliriz ki, Allah da zâten bunu emretmektedir.

 

Demek ki yaratılma konusunda “yoktan-yokluktan” ile “yokken”i ayırmak gerekir.

 

Yokluk “olmayan şey” demektir. Fakat olmayan bir şey yoktur. Bize göre henüz varlık alanına çıkmamış yada çıkmayacak olan şeyler olabilir ama bunlar şu-anda “yokluk”ta değildir. Allah’ın yaratacağı ve bilmediğimiz şeyler olabilir. Yada potansiyel olarak yarattığı şeylerin bir zaman sonra açığa çıkması söz-konusudur. Fakat ortaya çıkacak olan şeyler, Allah’ın henüz “ol” demediği şeylerdir, yoksa yokluk denen bir yerde değil.

 

Big-Bang Teorisi’nde de varlığın yokluktan çıktığı söylenir. Çünkü o sözde tekillik, küçüklüğü aklın almayacağı kadardır ki bu, “yok” demek gibi bir şeydir. Tabi bu, masa-başı teorisidir. Kâinât herhangi bir şeyden değil, yokken bir-anda yaratılmıştır ve bunun nasıllığını ancak Allah bilir. Varlık “yoktan” değil “yokken” yaratılmıştır, çünkü “yokluk” diye bir şey yoktur.

 

Allah bizi yoktan yada yokluktan yaratmamıştır, fakat biz bu dünyâdan sonra âhirette uzun zaman var olacak olsak da, en sonunda sâdece Allah’ın zâtı bâkî kalacağından dolayı varlığımız kesin anlamda bitecek demektir. Yâni yokluktan yaratılmadık ama yok olacağız yada Allah bizi yokken vâr etti ve en nihâyetinde de varlığımız da kalmayacaktır. Buna “yok olmak”tan ziyâde “fân olmak” demek gerekir. Fânî olan fân olurlar. Yok olmakla fân olmak aynı şey olmasa gerek. Zîrâ Allah’ın yarattığı bir şeyin “fân” olmasından bahsedilse de, “yok” olmasından bahsetmek uygun olmayabilir. Biz fânî olduğumuz için fân olacağız, fân olmak “yok olmak” demek olmasa gerektir:

 

“Üzerindeki her-şey yok olucudur (fân); Celâl ve ikram sâhibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) bâki kalacaktır” (Rahmân 26-27).

 

Her nefis yada şey ölümü tadacaktır. Fân olan ise ezelî olamaz. Ancak ezelî olan yok olmaz. Tek Ezelî Olan vardır, o da Allah’tır. Allah’tan başka “bâki” yâni sonsuz yoktur, olamaz. Sâdece O’nun yüzü (zâtı) bâkî kalacaktır. Diğerleri “fâni” oldukları için “fan”=”yok” olacaklardır.

 

Tasavvufta yokluk, aslında her-şeyin O olması düşüncesinin bir sonucudur. Her-şey -hâşâ- O olunca kişinin kendisi yok olmuş oluyor. Allah’ta yok olmak” denilen şey budur.

 

Aynaya baktığımızda gördüğümüz şey, “yokluğun görüntüsü” değildir. Aynadaki şey biz vâr olduğumuz ve aynaya baktığımız için gözükmektedir. Varlığımızın bir yansımasıdır sâdece. Celâleddin Rûmi’ye atfedilen; “varlık yokluğun aynasıdır” diye absürd bir söz vardır. Varlık yokluğun aynası olunca ne oluyor?. Varlık yokluğun yansıması oluyor, yokluğun yansıması ise yine yokluktur. Bu da “varlık diye bir şey yoktur” anlamına gelir. Tasavvuf, varlığı yok sayıp yokluğa varlık vermeye çalışıyor. “Varlık yoktur”, “görünen şeyler yoktur” denmek isteniyor bu sözle. Dolayısıyla “hiç-bir şey yoktur” anlamına ulaşılmak isteniyor. Hiç-bir şey olmayınca -güyâ- geriye sâdece Allah kalmış olacak, her-şey -hâşâ- Allah olmuş olacaktır. “Lâ mevcûde illallah” yâni “Allah’tan başka varlık yoktur” sözüne felsefi (aslında  ahmakça) bir delil sunulmuş olacaktır. Oysa Allah tüm kâinâtı “hak olarak” yaratmıştır, yâni varlığın varlığı gerçektir. Fakat bu varlık “mutlak varlık” değil, “fânî varlıktır” ve bir gün fân olacaktır. Biz “fân” olanın ne demek olduğunu bilemediğimiz için bunu anlamlandıramıyoruz. Mesele budur.

 

“Varlık yokluğun aynasıdır” diye bir söz vardır tasavvufta. Bu söz, “varlık yoktur” demektir. Çünkü “yok”a ayna tuttuğunuzda göreceğiniz şey de “yok”tur. Tasavvufa göre, “yaratılmış” bir şey yoktur. Çünkü her-şey -hâşâ- Allah’tır ve Allah “yaratılmış” değildir. Bu durumda “yok”un karşılığı olan “var” da yoktur ve Allah’tan başka bir şey yoktur.

 

Aynadaki şey “yok-yokluk” değildir. Yok olması için, aynanın karşısına geçtiğimizde hiç-bir şeyin görülmemesi gerekirdi. İşte o zaman yokluğu görmüş olurduk. O gördüğümüz (aslında göremediğimiz) şey, yokluğa bir delil olurdu. Çünkü aynada “yok”u görmüş olurduk. Fakat “yok”, “bir şeyin sonucu” olmamalıdır. Kendi başına vâr olan bir şey değildir yokluk. Yokluk başka bir şeye isnât edilerek -sözde- varlık kazanıyorsa, ona “yok” yada “yokluk” denemez.

 

Vâr olan bir şey nesneldir, nesnel olması gerekir. Bir varlık ve şey “herkese göre” var ise vardır, olmayan şey de herkese göre “yok”tur. Fakat birileri varlığın varlığını kabûl etmek işine gelmediği için onu yok sayıp inkâr etmek istemektedir. Fakat bu, o şeyin yok olduğu anlamına gelmez. Bir şeyi yok sayınca o şey yok olmuş olmaz.

 

Biz daha vâr olanları bile tam olarak idrâk edemiyoruz ki biz her vâr olanı idrâk edemeyiz. Meselâ gayb kesindir ama dünyevî akıl ile idrâk edemiyoruz. O yüzden yokluk hakkında bir şey düşünemeyiz bile. Yokluk ancak hayâlde olabilir ama o da yine bir insanın yâni hayâl eden bir varlığın varlığına muhtaçtır.

 

Asıl bahsedilecek olan yokluk, insanların yaşadığı maddî ve mânevî yokluk yada yoksulluk-yoksunluktur. İnsanların uğraşması gereken yokluk, yoksulluk-yoksunluk yâni “yokluk”tur.

 

Yokken vâr olanların kaderi, “gün gelip olmamak”tır. Yokken vâr edilenler, varken fâniliğe dönerler.

 

Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir olan: ‘Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim’ diyecek” (Nebe’ 40).

 

Biz, “yok”a değil, “var”a ayarlıyız. O yüzden varlık her-an yaratılıp yok edilmekte olmasına rağmen biz hep vâr olanı görürüz. Hızlıca yanıp-sönen bir lambanın hep yandığını gördüğümüz gibi. Zâten biz yâni mü’minler, öldükten sonra bile yok olmaya değil de vâr olmaya inanıyoruz, çünkü “yok”un ve yokluğun ne demek olduğunu bilmiyoruz, bilemeyiz. Biz vâr olanı görürüz ve vâr olana bakarak “Vâr Eden”e inanırız. O’nun bizi Dünyâ’da vâr ettiği gibi âhirette de vâr edeceğine inanırız. “Mutlak Vârlık”a olana îmânımız, bizim, varlığı vâr edene bağlanmamızı sağlar. Biz “vâr olan”a bağlıyız, “yok olan”a değil. Her-şey de en sonunda Mutlak Vâr Olan’a döner, yokluğa değil.

 

Biz yok”un, “yok olan”ın ne demek olduğunu bilmiyoruz. O yüzden de âhirette kâfirler, “yok olsaydım demiyorlar da, “toprak olsaydım” (küntü turâbe) diyorlar.

 

Yokluğu anlamlandıramayız. Çünkü o yoktur. Yok olan yâni olmayan şey için belki sâdece “gözümüzü kapattığımızda gördüğümüz o kara şeydir” diyebiliriz.

 

Allah’ın varlığı ve birliği kabûl edildiğinde “yok”tan yada “yokluk”tan söz edilemez. Allah varsa yokluk yoktur.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2020

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder