“Zulmetmiş olan herkes
bütün yeryüzüne mâlik olsaydı, azâbı gördükleri zaman hepsi içten-içe pişmanlık
duyarak kendisini kurtarmak için onu fedâ ederdi; fakat aralarında hüküm adâlet
ile imzâ edilmiştir, hiç-birine zulmedilmez” (Yûnus 54).
Pişmanlık, “bir
insanın geçmişteki davranışlarından hoşnut olmama duygusu”dur. İnsanın belirli
bir eylemi yerine getirdikten sonra üzüntü, utanç, mahcûbiyet veyâ suçluluk karışımı
bir duygu hissetmesi; “keşke öyle yapmasaydım” diye düşünmesidir.
İnsanlık târihi, çok az
sayıdaki istisnâlar dışında, insanların Dünyâ’da da âhirette de pişmanlık
duyacak şeyler düşünmeleri, söylemeleri ve yapmalarının târihidir. Zîrâ insan,
akıl-sâhibi olmakla diğer varlıklara üstün olsa da, aklının da bir sınırı
vardır. Bu sınırdan dolayı ileride olacakları tam anlamıyla idrâk edemez de
yanlış düşünür, yanlış konuşur, ve yanlış davranışlarda ve işlerde bulunur.
Sonra da gerek Dünyâ’da gerekse âhirette yaptıklarının pişmanlığı içinde yanar
durur. İşte bu nedenle Allah, insana, aklını vahiy-merkezli olarak kullandığı
takdirde onu pişmanlık duyacağı şeyler yapmaktan koruyacak ve kurtaracak
vahiylerini indirmiş ve örnek davranış sâhibi olan peygamberlerini göndermiştir.
Zâten derin pişmanlıklardan korunmanın başka da bir yolu yoktur. Çünkü insan
ancak Allah’ın dediği ve gösterdiği yoldan giderse hem Dünyâ’da hem de âhirette
pişmân olmaktan ve yanmaktan korunur ve kurtulur. Lâkin şeytana, nefse ve
tâğutlara uyduğunda tüm hayâtı boyunca Dünyâ’da, ölüm sonrasında da sonsuza
kadar âhirette pişmân olanlardan olacaktır. Zîrâ cehennem bir “pişmanlıklar
yurdu”dur.
Tabi imtihan gereği her insan
bâzen pişmanlıklar yaşar. Bu da yanlışı düzeltme ve günahtan tevbe etme fırsatı
olur. Önemli olan, derin pişmanlıklar yaşayacak şeyler yapmaktan uzak
durmaktır. Bir de âhirette, daha iyisini, daha çoğunu ve daha faydalısını
yapmamanın pişmanlığını yaşayacak olanlar olacaktır ki bunlar inananların çoğunluğunu
oluşturacaktır. Fakat Allah, adâlet terâzisi ve merhâmetiyle, gayret göstermiş
olanları bu durumdan kurtaracak ve pişmanlığın olmayacağı ebedî nîmet ve sevinç
diyârı olan cennetle sevindirecektir.
Kur’ân günahtan değil,
günahından sonra pişmân olanlardan bahseder. Çünkü günah işlerken pişmân olan
belki de hiç kimse yoktur. Pişmanlık, günahtan sonra başlar ve kişi işlediği
günahın olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmaya başladığında yaptığının yanlış,
çirkin, kötü, haram ve günah olduğunu anlamaya başlar ve pişmân olur. Böylece
günah işleyenler ve bundan ders almayanlar ömür-boyu pişmanlık içinde yaşarlar
fakat daha da önemlisi, tevbe etmemiş ve kendini düzeltmemişse âhirette bunun
acısı kat-kat fazla olur. Zîrâ son pişmanlık fayda vermez:
“Sonunda onu (yine de)
kestiler, ancak pişmân oldular. Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda
bir âyet vardır, ama onların çoğu îman etmiş değildirler” (Şuârâ 157-158).
İnsanların büyük çoğunluğu
pişmanlıklar içinde ölür. Huzûr içinde ölenler çok azdır. Zîrâ bu dünyâ her ne
kadar güzel bir yer olsa, nîmetleri keyif ve zevk verici olsa, yaşamak tatlı da
olsa, netîcede geçici bir imtihan yurdundan başkası değildir. İmtihan yurdu
olduğu için, geçici olduğu için de sınırlı süreliğine yaşanacak bir yerdir. Allah
Dünyâ’da helâlinden, meşrû olanından ve temiz olanlardan yememizi, içmemizi,
giymemizi gezmemizi vs. yaşamamızı ister ama günahtan, haramdan, suçtan,
ayıptan çirkinliklerden ve her türlü aşırlıklardan uzak durmamızı emreder.
Fakat şeytan, nefs ve bunların güdümündeki tâğutlar yâni kendisinde Allah gibi
güç vehmedilenler, insanları sanki sonsuza kadar yaşayacaklarmış gibi arzusu
ile doldururlar ve bu nedenle de sonunda hep pişmân olacak işler yaptırırlar.
Çünkü sonsuz yaşama arzusu nefsi kışkırtır da insana çeşitli yanlışlar yaptırır
ve günahlar işletir. O-hâlde pişmân olmaktan kurtulmanın yolu, Dünyâ’nın,
sonsuz nîmet yurdu olan cenneti kazanmanın ve sonsuz azap ve pişmanlık yurdu
olan cehennemden kurtulmanın belirlendiği geçici bir imtihan yurdu olduğunu
bilmek ve Allah’ın istediği ve emrettiği gibi yaşamaktır.
Dünyâ’da bâzı küçük pişmanlıklar
yaşamak yararlı olabilir. Çünkü pişmanlık iyi bir öğretmendir. İnsan
pişmanlıktan ders aldığında pişman olduğu şeyi bir daha kolay-kolay
yapmaz.
Pişmanlıktan korunmanın en
garantili yolu, “vasat” olmaktır. İfrat ve tefritten, iki yönde aşırlıklardan kaçınmak,
kişiyi pişmân olacağı şeyler yapmaktan büyük ölçüde korur. Meselâ cimrilik ve
saçıp savurmak yerine orta yollu olmak dengeli bir davranış olur:
“Hem elini bağlayıp
boynuna asma (cimrilik etme), hem de büsbütün açıp saçma (isrâf etme) ki,
pişmân olur, açıkta kalırsın” (İsrâ
29).
Yine, her duyduğuna hemen
inanıp onu yaymak da sonunda büyük pişmanlıklar getirebilir. O-hâlde duyulan
yada öğrenilen her bilgiyi ve haberi iyice araştırmak gerekir ki ancak ondan
sonra bu konuda konuşmak ve haberi paylaşmak zarar vermez. Kur’ân bu konuda
bizi uyarır:
“Ey îman edenler!; eğer
bir fâsık, size bir haber getirirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehâlet
sonucu bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişmân
olursunuz” (Hucurât 6).
Bâzen çok basit şeyler bile
yaptıklarınızdan pişmân olmanızı ve ne kadar da yanlış hareket ettiğinizi
gösterebilir. Yeryüzünde ilk cinâyeti işleyen Kâbil, yaptığının yanlışlığını ve
pişmanlığını bir kargaya bakarak anlamış ve yaşamıştı:
“Derken, Allah ona, yeri
eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi.
‘Bana yazıklar olsun’ dedi. ‘Şu karga gibi kardeşimin cesedini gömmekten âciz
miyim?’. Artık o, pişmân olmuştu”
(Mâide 31).
Seküler aklın “tabiatı
hâkimiyeti altına almak” sevdâsı, modern zamanlara kadar tabiatı ilahlaştırarak
kendisine ceberrut edinmiş olmasının pişmanlığından dolayıdır. Batı, tabiatla
hiç-bir zaman dengeli bir ilişki kuramamıştır da tabiata karşı davranışlarından
dolayı hep pişmân olmuştur.
Yaptıklarımızdan ve yapmamız
gerekip de yapmadıklarımızdan pişmân olmamak için Kur’ân’ı ve Kur’ân-merkezli
olan en ideâl yaşayışıyla bize örnek olan Peygamberimiz’i kılavuz edinmeliyiz
ki pişmân olmayalım. Çünkü bunun başka bir yolu yoktur:
“Ne zaman ki
(yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve
kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: ‘Eğer Rabbimiz bize merhâmet
etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrâna uğrayanlardan olacağız’
dediler” (A’raf 149).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Nîsan 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder