7 Mart 2023 Salı

Bereketsizlik Üzerine

  

“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet10).

 

Âyetten anladığımıza göre bereket, Allah’ın yarattığı her-şeyin içinde mündemiçtir. Bereketin ne ve nasıl olduğunu bilemeyiz fakat hissederiz. Yaşarken bereketi görürüz. Allah’sız yaşamlarda ise “gören gözler” için bereketsizlik çok bârizdir.

 

Allah yaratınca, her-şey bereketli olur. Allah’sız yaratmalarda ise bereketsizlik kaçınılmazdır ki modernizm ve modern insanın ürettiklerinin bereketsiz olmasının nedeni, Allah’a göre yapmaması hattâ Allah’ı hesâba katmamasıdır. Bereket, herkes için ve herkese aynı yada benzer şekilde eşit ve âdil olunca tezâhür eder. Adâletli ve eşit olmayınca bereket kaybolur. Zîrâ Allah’ın herkes için eşit yarattığı nîmetler, adâletli olarak bölüşülmediğinde bereket kaybolmaktadır. Birinde olup da diğerinde olmayınca bereket olmaz. Bereket en çok paylaşmada ortaya çıkar. Fakat bereket daha çok “mânevî bereket”tir. Kur’ân’ın bahsettiği bereket daha çok mânevî berekettir. Bereket, şeylere Allah’ı  karıştırınca ortaya çıkar. Biz bereketin ne olduğunu bilemeyiz, bilsek de anlatamayız. Fakat onu hissederiz ve farkına varırız.

 

Dünyâ’da bir “bereketsizlik” var. Modern hayat çok bereketsiz. Çünkü çokluk ve çoğaltmaya kilitlenmiş durumda. Modern insan çok olunca yok olmayacağını sanıyor. Modernite bir “bereketsizlik uygarlığı”dır. Zîrâ kapitâlist-modernite bir “çoğaltma uygarlığı”dır. Bereket ise, “çok”tan ziyâde, az da olsa “besmeleli ve şükürlü” olanın yanındadır. Aslında çokluk ve aşırılık yâni isrâf bereketi kaçırır. Çünkü çokluk “sâdece bâzıları için” çokluktur. Bolluk “herkes için bolluk” olmadığında orada bir bereketten bahsedilmesi imkânsızdır. Meselâ bu yüzden sâdece az bir kesim için olan lüks ile bereketin yan-yana durması söz-konusu bile değildir. Lüks, bir bereketsizlik kaynağıdır. 

 

Bereketsizlik her-şeyin tadını-tuzunu kaçırdığı için bir tatminsizlik ortaya çıkarmaktadır. Mutmain olamayan insanlar ortaya çıkmıştır ve bu insanlar bereketsizliği hissetmekte ve içten-içe bir huzursuzluk yaşamaktadır. Bolluk, lüks ve isrâf içinde yaşamasına rağmen yine de tatmin olamayanlar ve işi intihara kadar sürükleyenler, bereketsizlikle mâlûldürler.  

 

Artık hiç-bir şeyin bereketi kalmadı. Çünkü modern insanın olmazsa-olmaz dediği ve vazgeçemeyeceği bir değeri yok, kalmadı. Değer azaldıkça bereket azaldı, bereket azaldıkça değer bitti. Bereket olmayınca -Allah’ın bir cezâsı olarak- küresel bir tatminsizlik ortaya çıktı. Böyle bir bereketsizlik içinde insan bir türlü tatmin olamaz hâle geldi ve hayat onun için anlamsızlaşmaya hattâ saçma olmaya başladı.

 

Bereketlenen her-şey artar. Ama en çok da insanın iç-âleminin bereketlenmesi önemlidir. Çünkü içi bereketlenmeyenin dışı ne kadar artarsa-artsın yine de tatmin oluşmaz. Bereket içten gelecek ve dışa yansıyacaktır. Bu ise ancak kâlplerin bereketlenmesi ve tatmin ile olabilir ki kâlpler de ancak Allah’ın zikri yâni Kur’ân ile tatmin bulabilir. Kur’ân, “sonsuz bereket kaynağı”ndan inmedir.

 

Bereket sâdece maddî yönden değil, mânevî yönden de yaşanan bir artıştır. O artma maddî ve mânevî bir tatmin ortaya çıkarır ve insanda bir tatmin oluşturur. Zamânın çok çabuk geçtiğini hissetmemizin en önemli nedeni, “bereketsizlik”tir. Bereketsiz olunca, zaman, insana çok çabuk geçiyor gibi görünür. Zâten bu her-şeyde böyledir. Bereketsizlik olunca tatmin olmayacağı için insana hiç-bir şey yetmez ve az gelir. 

 

Peygamberimiz; “iki kişinin yemeği üç kişiye yeter, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter” (Buhâri 5492, Müslim 2058/178) der. O yüzden eskiden yemek yiyene yada bir iş yapana “bereketli olsun” denirdi. Çünkü bereket olmadığında 5 kişilik yemek 2 kişiye de yetmez ve kolay olan zorlaşır. Zîrâ insanın gözünü ancak toprak doyurur. Bereket belki de insanın gözünün doyması ve kâlbinin huzûra ermesidir.

 

Bir şeyin bereketli olması için o şeye “Bismillah” ile başlama ve “Elhamdulillah” ve “çok şükür” ile bitirmek gerekir. Böylece işe Allah’ı karıştırmış olunur ve bereket hâsıl olur. Allah ile işe başlayan mü’minlerin her işi bereketle başlar ve bereketle biter.

 

Modern kentler ve apartmanlarda bir bereketin oluşması çok zordur. Çekirdek âile içinde bir bereketsizlik ortaya çıkar ve bu bereketsizlik aşırı harcamayla kapatılmaya çalışılır ki kapitâlizm ve modernite bundan beslenir.

 

Bereket, daha ziyâde toplum hâlinde olanlarla birliktedir. Meselâ eskiden üç-dört nesil, büyük bir evde berâber yaşardı. Yemekler-içmeler ortaktı. İşler bölüşülmüştü. O yüzden her konuda bir bereket hâsıl olurdu. Bir işe bereket girdiğinde o iş kolaylaşır ve çabuk biter. Bereket karışan iş çok da yormaz. Yemeğe bereket girince 3 kişiye yeten yemek 5 kişiye de yeter. Fakat bencil modern zihniyete hiç-bir şey yetmez. Zîrâ modern insan Allah’ı hesâba katmadığı için berekete yüz çevirmiştir. Bu nedenle de sürekli olarak bol ve çeşitli şeylere sâhip olmak ister. Çünkü bereket olmadığında göz doymaz. Meselâ insan, bereketsizliğin tezâhür etmesi durumu olan “serpme kahvaltı” gibi çeşitli yiyecek, içecek ve giyeceklerle evini ve mîdesini doldurur. Fakat bunlarla tatmin olması imkânsızdır. Zîrâ bereket, az ve yeterli olanın yanındadır, az ve yeterli olanı bereketlendirir. Fakat çokluk, “berekete ihtiyâcım yok” mesajı verdiği için aşırı bollukta ve lükste bereketin olması mümkün değildir. 

 

Düşüncede ver zihniyette de böyledir. İnsanı, Allah’sız hiç-bir ideoloji, sistem, felsefe, sanat ve tüketim tatmin etmez. Bu nedenle de sürekli “tampon” olarak yeniye yönelme olur ve sürekli farklı şeyler denenir, sürekli değişimler yapılır. Bu nenden böyledir?. Çünkü kâlpler ancak Allah ile tatmin olacağı gibi, sosyâl, kültürel, ekonomik, siyâsî ve hukûkî taraf da ancak Allah’a dayandığında tatmin edici ve bereketli olabilir. Allah ile tatmin olan kâlp, bir soğan-ekmekle bile doyar ve tatmin olur, o soğan-ekmek ona tatlı gelir. Hayâtının her alanına besmele ve şükür ile Allah’ı dolayısı ile bereketi dâhil edenler için panik yapmaya gerek yoktur. Bir endişeye kapılmaya ve bundan dolayı da sonu gelmez çokluklarla ile tatmin olma yoluna girmek kişiyi kurtarmaz. Çünkü kâlpler ancak Allah ile, vahiy ile, Kur’ân ile tatmin bulabileceği için, bu yolda olanlarda sürekli bir tatmin olma durumu vardır. Zîrâ sürekli bir bereket vardır.

 

Bir şeyde bereket yoksa o şey ne kadar çok olursa-olsun yetmez ve kişiye yeterli gelmez. Bereket hesâba katılmadığında sürekli bir “bitme endişesi” olur. Modern insanın endişesi bundan kaynaklanır. Bereketlenmeyen şey çabuk biter ve tükenir gider. Modern zamanlarda; “yeme, içme ve kullanma” kelimeleri yerine “tüketme” sözünün çok kullanılması boşuna değildir. Bereketsizlikten dolayı her-şeyin bir-anda tükenip gittiğini gördükleri için tüketmek ve tüketim kelimesi çok kullanılıyor. “Ne kadar çok tüketirsem o kadar iyi bir hayat yaşarım” düşüncesi vardır. Oysa iyi bir hayat ancak bereketli bir hayat olunca olabilir.  

 

Bereketin artması; doğala, fıtrata ve normâle göre yaşamayla olur. Bu yaşam elbette vahyin kılavuzluğunda olduğunda rayından çıkmaz. Vahyin nîmet olması ve bereketi arttırması bu nedenledir. Bereket kişiye bir iç tatmin duygusu verir. Böylece o kişiye bereketli olan şey yeterli gelir. Bereket olduktan ve tatmine ulaşıldıktan sonra bir şeyin az yada çok olması mutmain olmuş kişi için önemli değildir.

 

Eskiler “paranın değeri kalmadı, eskiden paranın değeri vardı” derler. Sâdece paranın değil, hiç-bir şeyin değeri kalmadı. Bu bağlamda zamânın da  değeri kalmadı, çünkü zaman da bereketsizleşti. Zaman hem rutine bağlandığı hem de Allah’sızlaştığı için bereketsizleşti. Bu nedenle modern insanın diline pelesenk ettiği; “zaman ne kadar çabuk geçiyor” sözü çok söylenir oldu. Zaman bereketsizleştiği için kişiye yetmiyor ve zaman geçtikçe ömrün sonuna yaklaşıldığı için bir endişe ortaya çıkıyor.

 

Allah’sızlaşan her-şey bereketsizleşir. Fâiz bereketi öldürür meselâ. Fakat zekat bereketi arttırır. Çünkü bencillik bereketi azalttığı gibi, paylaşmak ve infâk ise bereketi fazlalaştırır. Zaman da öyle, insanlar zamanlarını birbiriyle değil, sanal, sûnî ve haram-günah olan şeyde harcayınca zaman bereketsizleşiyor ve kişiye çok çabuk geçiyor gibi geliyor. Zaman olumlu anlamda kullanılmadığında bereketsizleşir ve kişiye çok çabuk geçiyor gibi gelir. Bereketsizleşen zaman, kişide “çok çabuk geçtiği” algısı oluşturur.

 

Teknoloji, “el”i işlevsiz bıraktı. Sonuçta her-şeyde bir bereketsizlik ortaya çıktı. El değmeden yapılan üretim “bereketsiz” olur. İnsanın ayırt edici özelliği elidir. El, yapılan şeye bereket katar ve o şey değer kazanır. El değemeden olan modern üretimler ise bereketsiz olduğundan dolayı değersizlik ortaya çıkar ve o şeyden çabuk bıkılır.    

 

İhtiyâca göre değil de ihtirâsa göre olan tüketim, bereketi kaçırır. Çünkü ihtirâsın olduğu yerde aşırlık var demektir. Aşırılığın olduğu yerde ise bereket olmayacağı için tatminsizlik kaçınılmazdır.  

 

Küresel kuraklığın nedeni, “küresel sıcaklık” değil, “küresel bereketsizlik”tir. Bereket olmadığında kuraklık olur. Kuraklığa yol açan yağmura “bereket” denilmesi bu nedenledir.

 

Cemaatin bereketi, çözüm-noktasında açığa çıkar. Cemaat, “insanların tek-başına yapamayacağı şeyi hep birlikte yapmaları için ortaya çıkan organizasyon”dur. Bu nedenle cemaat daha ziyâde amel-eylem noktasında açığa çıkar.

 

Bir şey “gönüllü” olunca bereketli olur. Hicret, zorunluluktan dolayı olsa da gönüllüce yapılan bir göçüş olduğu için muhâcirler hicretin bereketini alırlar.

 

Aşırı kâr, bereketi öldürür. Çok para, bereketsiz olur. Çokluk, bereketsizliktir. Bereketli olan para, alış-verişin hem gönül rızâsıyla hem de hak gözetilerek yapıldığında ortaya çıkar. Yoksa rızâ olsa bile kandırmacayla ve fâhiş fiyatla yapılan alış-veriş ile kazanılan para, çok da uzun olmayan bir vâdede esnafa ve ticârethâneye zarar verir.

 

İnsanlık târihinde hiç-bir zaman Dünyâ’da şu-anda olduğu kadar para-kapitâl olmadı ama bu para bereketsiz bir paradır. Çok mal ve parada bereket daha az olur. Zirâ çok mal haramsız olmaz. Kapitâlizm, bir “bereketsizlik ekonomisi”dir. Bereket, paranın sigortasıdır. O yüzden müslümanlıkta bir alış-veriş yapıldığında “bereket versin” ve “bereketini gör” sözünün söylenmesi önemlidir.

 

Doğala, normâle ve fıtrata aykırı olan her-şeyin bereketi azalır ve böylece mutlakâ bir sıkıntı ortaya çıkar.

 

Dost demek, kişilerin birbirlerine maddî-mânevî “bereket” olması demektir. Dostlar birbirlerine mübârek olurlar ve birbirilerini bereketlendirirler.

 

Allah gayret gösteren kişilerin ömrüne bereket verir. Bereket ile geçmiş bir ömür bin yıldan daha kıymetli hâle gelir.

 

Sözün bereketlenmesi önemlidir. Bereketlenmiş söz, emeği ve bedeli ödenmiş sözdür. Bereketli sözler yerini mutlakâ bulur. Zaten ancak o zaman etki eder.

 

Allah için yaşanmayan hayatlar “bereketsiz” olur vesselam.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder