“Orada (yerde) onun
üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar
için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet10).
Âyetten anladığımıza göre
bereket, Allah’ın yarattığı her-şeyin içinde mündemiçtir. Bereketin ne ve nasıl
olduğunu bilemeyiz fakat hissederiz. Yaşarken bereketi görürüz. Allah’sız
yaşamlarda ise “gören gözler” için bereketsizlik çok bârizdir.
Allah yaratınca, her-şey
bereketli olur. Allah’sız yaratmalarda ise bereketsizlik kaçınılmazdır ki
modernizm ve modern insanın ürettiklerinin bereketsiz olmasının nedeni, Allah’a
göre yapmaması hattâ Allah’ı hesâba katmamasıdır. Bereket, herkes için ve herkese
aynı yada benzer şekilde eşit ve âdil olunca tezâhür eder. Adâletli ve eşit
olmayınca bereket kaybolur. Zîrâ Allah’ın herkes için eşit yarattığı nîmetler,
adâletli olarak bölüşülmediğinde bereket kaybolmaktadır. Birinde olup da
diğerinde olmayınca bereket olmaz. Bereket en çok paylaşmada ortaya çıkar. Fakat
bereket daha çok “mânevî bereket”tir. Kur’ân’ın bahsettiği bereket daha çok
mânevî berekettir. Bereket, şeylere Allah’ı
karıştırınca ortaya çıkar. Biz bereketin ne olduğunu bilemeyiz, bilsek
de anlatamayız. Fakat onu hissederiz ve farkına varırız.
Dünyâ’da bir “bereketsizlik”
var. Modern hayat çok bereketsiz. Çünkü çokluk ve çoğaltmaya kilitlenmiş
durumda. Modern insan çok olunca yok olmayacağını sanıyor. Modernite bir “bereketsizlik
uygarlığı”dır. Zîrâ kapitâlist-modernite bir “çoğaltma uygarlığı”dır. Bereket ise,
“çok”tan ziyâde, az da olsa “besmeleli ve şükürlü” olanın yanındadır. Aslında
çokluk ve aşırılık yâni isrâf bereketi kaçırır. Çünkü çokluk “sâdece bâzıları
için” çokluktur. Bolluk “herkes için bolluk” olmadığında orada bir bereketten
bahsedilmesi imkânsızdır. Meselâ bu yüzden sâdece az bir kesim için olan lüks
ile bereketin yan-yana durması söz-konusu bile değildir. Lüks, bir
bereketsizlik kaynağıdır.
Bereketsizlik her-şeyin
tadını-tuzunu kaçırdığı için bir tatminsizlik ortaya çıkarmaktadır. Mutmain olamayan
insanlar ortaya çıkmıştır ve bu insanlar bereketsizliği hissetmekte ve içten-içe
bir huzursuzluk yaşamaktadır. Bolluk, lüks ve isrâf içinde yaşamasına rağmen
yine de tatmin olamayanlar ve işi intihara kadar sürükleyenler, bereketsizlikle
mâlûldürler.
Artık hiç-bir şeyin bereketi
kalmadı. Çünkü modern insanın olmazsa-olmaz dediği ve vazgeçemeyeceği bir
değeri yok, kalmadı. Değer azaldıkça bereket azaldı, bereket azaldıkça değer
bitti. Bereket olmayınca -Allah’ın bir cezâsı olarak- küresel bir tatminsizlik
ortaya çıktı. Böyle bir bereketsizlik içinde insan bir türlü tatmin olamaz hâle
geldi ve hayat onun için anlamsızlaşmaya hattâ saçma olmaya başladı.
Bereketlenen her-şey artar. Ama
en çok da insanın iç-âleminin bereketlenmesi önemlidir. Çünkü içi
bereketlenmeyenin dışı ne kadar artarsa-artsın yine de tatmin oluşmaz. Bereket
içten gelecek ve dışa yansıyacaktır. Bu ise ancak kâlplerin bereketlenmesi ve
tatmin ile olabilir ki kâlpler de ancak Allah’ın zikri yâni Kur’ân ile tatmin
bulabilir. Kur’ân, “sonsuz bereket kaynağı”ndan inmedir.
Bereket sâdece maddî yönden
değil, mânevî yönden de yaşanan bir artıştır. O artma maddî ve mânevî bir
tatmin ortaya çıkarır ve insanda bir tatmin oluşturur. Zamânın çok çabuk
geçtiğini hissetmemizin en önemli nedeni, “bereketsizlik”tir. Bereketsiz
olunca, zaman, insana çok çabuk geçiyor gibi görünür. Zâten bu
her-şeyde böyledir. Bereketsizlik olunca tatmin olmayacağı için insana hiç-bir
şey yetmez ve az gelir.
Peygamberimiz;
“iki kişinin yemeği üç kişiye yeter, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter” (Buhâri
5492, Müslim 2058/178) der. O
yüzden eskiden yemek yiyene yada bir iş yapana “bereketli olsun” denirdi. Çünkü
bereket olmadığında 5 kişilik yemek 2 kişiye de yetmez ve kolay olan zorlaşır.
Zîrâ insanın gözünü ancak toprak doyurur. Bereket belki de insanın gözünün
doyması ve kâlbinin huzûra ermesidir.
Bir şeyin bereketli olması
için o şeye “Bismillah” ile başlama ve “Elhamdulillah” ve “çok şükür” ile bitirmek
gerekir. Böylece işe Allah’ı karıştırmış olunur ve bereket hâsıl olur. Allah
ile işe başlayan mü’minlerin her işi bereketle başlar ve bereketle biter.
Modern kentler ve apartmanlarda
bir bereketin oluşması çok zordur. Çekirdek âile içinde bir bereketsizlik
ortaya çıkar ve bu bereketsizlik aşırı harcamayla kapatılmaya çalışılır ki
kapitâlizm ve modernite bundan beslenir.
Bereket, daha ziyâde toplum
hâlinde olanlarla birliktedir. Meselâ eskiden üç-dört nesil, büyük bir evde berâber
yaşardı. Yemekler-içmeler ortaktı. İşler bölüşülmüştü. O yüzden her konuda bir
bereket hâsıl olurdu. Bir işe bereket girdiğinde o iş kolaylaşır ve çabuk
biter. Bereket karışan iş çok da yormaz. Yemeğe bereket girince 3 kişiye yeten
yemek 5 kişiye de yeter. Fakat bencil modern zihniyete hiç-bir şey yetmez. Zîrâ
modern insan Allah’ı hesâba katmadığı için berekete yüz çevirmiştir. Bu nedenle
de sürekli olarak bol ve çeşitli şeylere sâhip olmak ister. Çünkü bereket
olmadığında göz doymaz. Meselâ insan, bereketsizliğin tezâhür etmesi durumu
olan “serpme kahvaltı” gibi çeşitli yiyecek, içecek ve giyeceklerle evini ve mîdesini
doldurur. Fakat bunlarla tatmin olması imkânsızdır. Zîrâ bereket, az ve yeterli
olanın yanındadır, az ve yeterli olanı bereketlendirir. Fakat çokluk, “berekete
ihtiyâcım yok” mesajı verdiği için aşırı bollukta ve lükste bereketin olması
mümkün değildir.
Düşüncede ver zihniyette de
böyledir. İnsanı, Allah’sız hiç-bir ideoloji, sistem, felsefe, sanat ve tüketim
tatmin etmez. Bu nedenle de sürekli “tampon” olarak yeniye yönelme olur ve
sürekli farklı şeyler denenir, sürekli değişimler yapılır. Bu nenden böyledir?.
Çünkü kâlpler ancak Allah ile tatmin olacağı gibi, sosyâl, kültürel, ekonomik,
siyâsî ve hukûkî taraf da ancak Allah’a dayandığında tatmin edici ve bereketli
olabilir. Allah ile tatmin olan kâlp, bir soğan-ekmekle bile doyar ve tatmin
olur, o soğan-ekmek ona tatlı gelir. Hayâtının her alanına besmele ve şükür ile
Allah’ı dolayısı ile bereketi dâhil edenler için panik yapmaya gerek yoktur.
Bir endişeye kapılmaya ve bundan dolayı da sonu gelmez çokluklarla ile tatmin
olma yoluna girmek kişiyi kurtarmaz. Çünkü kâlpler ancak Allah ile, vahiy ile, Kur’ân
ile tatmin bulabileceği için, bu yolda olanlarda sürekli bir tatmin olma durumu
vardır. Zîrâ sürekli bir bereket vardır.
Bir şeyde bereket yoksa o
şey ne kadar çok olursa-olsun yetmez ve kişiye yeterli gelmez. Bereket hesâba katılmadığında
sürekli bir “bitme endişesi” olur. Modern insanın endişesi bundan kaynaklanır.
Bereketlenmeyen şey çabuk biter ve tükenir gider. Modern zamanlarda; “yeme,
içme ve kullanma” kelimeleri yerine “tüketme” sözünün çok kullanılması boşuna
değildir. Bereketsizlikten dolayı her-şeyin bir-anda tükenip gittiğini gördükleri
için tüketmek ve tüketim kelimesi çok kullanılıyor. “Ne kadar çok tüketirsem o
kadar iyi bir hayat yaşarım” düşüncesi vardır. Oysa iyi bir hayat ancak
bereketli bir hayat olunca olabilir.
Bereketin artması; doğala,
fıtrata ve normâle göre yaşamayla olur. Bu yaşam elbette vahyin kılavuzluğunda
olduğunda rayından çıkmaz. Vahyin nîmet olması ve bereketi arttırması bu nedenledir.
Bereket kişiye bir iç tatmin duygusu verir. Böylece o kişiye bereketli olan şey
yeterli gelir. Bereket olduktan ve tatmine ulaşıldıktan sonra bir şeyin az yada
çok olması mutmain olmuş kişi için önemli değildir.
Eskiler “paranın değeri
kalmadı, eskiden paranın değeri vardı” derler. Sâdece paranın değil, hiç-bir
şeyin değeri kalmadı. Bu bağlamda zamânın da
değeri kalmadı, çünkü zaman da bereketsizleşti. Zaman hem rutine
bağlandığı hem de Allah’sızlaştığı için bereketsizleşti. Bu nedenle modern insanın
diline pelesenk ettiği; “zaman ne kadar çabuk geçiyor” sözü çok söylenir oldu. Zaman
bereketsizleştiği için kişiye yetmiyor ve zaman geçtikçe ömrün sonuna
yaklaşıldığı için bir endişe ortaya çıkıyor.
Allah’sızlaşan her-şey
bereketsizleşir. Fâiz bereketi öldürür meselâ. Fakat zekat bereketi arttırır. Çünkü
bencillik bereketi azalttığı gibi, paylaşmak ve infâk ise bereketi
fazlalaştırır. Zaman da öyle, insanlar zamanlarını birbiriyle değil, sanal,
sûnî ve haram-günah olan şeyde harcayınca zaman bereketsizleşiyor ve kişiye çok
çabuk geçiyor gibi geliyor. Zaman olumlu anlamda kullanılmadığında bereketsizleşir
ve kişiye çok çabuk geçiyor gibi gelir. Bereketsizleşen zaman, kişide “çok
çabuk geçtiği” algısı oluşturur.
Teknoloji, “el”i işlevsiz
bıraktı. Sonuçta her-şeyde bir bereketsizlik ortaya çıktı. El değmeden yapılan
üretim “bereketsiz” olur. İnsanın ayırt edici özelliği elidir. El, yapılan şeye
bereket katar ve o şey değer kazanır. El değemeden olan modern üretimler ise
bereketsiz olduğundan dolayı değersizlik ortaya çıkar ve o şeyden çabuk
bıkılır.
İhtiyâca göre değil de
ihtirâsa göre olan tüketim, bereketi kaçırır. Çünkü ihtirâsın olduğu yerde
aşırlık var demektir. Aşırılığın olduğu yerde ise bereket olmayacağı için
tatminsizlik kaçınılmazdır.
Küresel kuraklığın nedeni,
“küresel sıcaklık” değil, “küresel bereketsizlik”tir. Bereket olmadığında
kuraklık olur. Kuraklığa yol açan yağmura “bereket” denilmesi bu nedenledir.
Cemaatin bereketi,
çözüm-noktasında açığa çıkar. Cemaat, “insanların tek-başına yapamayacağı şeyi
hep birlikte yapmaları için ortaya çıkan organizasyon”dur. Bu nedenle cemaat
daha ziyâde amel-eylem noktasında açığa çıkar.
Bir şey “gönüllü” olunca
bereketli olur. Hicret, zorunluluktan dolayı olsa da gönüllüce yapılan bir
göçüş olduğu için muhâcirler hicretin bereketini alırlar.
Aşırı kâr, bereketi öldürür.
Çok para, bereketsiz olur. Çokluk, bereketsizliktir. Bereketli olan para,
alış-verişin hem gönül rızâsıyla hem de hak gözetilerek yapıldığında ortaya
çıkar. Yoksa rızâ olsa bile kandırmacayla ve fâhiş fiyatla yapılan alış-veriş
ile kazanılan para, çok da uzun olmayan bir vâdede esnafa ve ticârethâneye
zarar verir.
İnsanlık târihinde hiç-bir
zaman Dünyâ’da şu-anda olduğu kadar para-kapitâl olmadı ama bu para bereketsiz
bir paradır. Çok mal ve parada bereket daha az olur. Zirâ çok mal haramsız
olmaz. Kapitâlizm, bir “bereketsizlik ekonomisi”dir. Bereket, paranın
sigortasıdır. O yüzden müslümanlıkta bir alış-veriş yapıldığında “bereket versin”
ve “bereketini gör” sözünün söylenmesi önemlidir.
Doğala, normâle ve fıtrata
aykırı olan her-şeyin bereketi azalır ve böylece mutlakâ bir sıkıntı ortaya
çıkar.
Dost demek, kişilerin
birbirlerine maddî-mânevî “bereket” olması demektir. Dostlar birbirlerine
mübârek olurlar ve birbirilerini bereketlendirirler.
Allah gayret gösteren
kişilerin ömrüne bereket verir. Bereket ile geçmiş bir ömür bin yıldan daha
kıymetli hâle gelir.
Sözün bereketlenmesi
önemlidir. Bereketlenmiş söz, emeği ve bedeli ödenmiş sözdür. Bereketli sözler
yerini mutlakâ bulur. Zaten ancak o zaman etki eder.
Allah için yaşanmayan
hayatlar “bereketsiz” olur vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder