19 Mart 2023 Pazar

Niyet ve Amel

 

“De ki: Sînelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, her-şeye güç yetirendir” (Âl-i İmran 29).

 

Sözlükte “yönelmek, ciddiyet ve kararlılık göstermek” anlamındaki Arapça kelime olan niyet, Kur’ân’da “niyet” olarak geçmez. Kur’ân’da niyet kelimesi ve “çekirdek” anlamındaki “nevâ” (En-âm 95) dışında aynı kökten gelen kelimeler yer almaz. Zîrâ niyet dille söylense de aslında kâlp ile olduğunda gerçek anlamına ve amacına kavuşur. İnsan bir şeye kâlbinden tam olarak niyet etmedikçe o şeyi uygulamaya geçemez, geçse bile ya yarım kalır yada niyet edilen gibi olmaz. Tabi önemli şeylerde niyet, sağlam bir îmâna ve dirâyete sâhip olmayı gerektirir. 

 

Ameller niyetlere göredir, peki niyetler neye göredir?. Îmâna yada inanca göre. Çünkü kişi Îman etmediği, güvenmediği ve inanmadığı şeye istediği kadar niyet etsin onu yerine getiremez. Niyet, amele bir ön-hazırlıktır. Fakat bu hazırlık, işe başlamak kadar önemlidir Zirâ niyet, kişiye daha işe başlamadan önce bir güç katar. Niyet eden ve niyet ettiği işe başlayan kişiler işlerini kolayca yerine getirirler. Çünkü işe başlamak da bitirmenin yarısıdır.

 

Niyet halk arasında en çok oruç (savm) ile kendini gösterir. Oruçlu olmaya “niyetliyim” denir. Sahur bir niyet kalkışıdır. Oruca niyetli olunduğunun delîlidir. Sahura kalkmasına rağmen oruç tutmayanların geçerli bir mâzeretleri yoksa ya ciddi bir psikolojik rahatsızlıkları yada zayıflamış bir îmanları vardır. Oruca niyet edemeyenler için oruç tam bir baş belâsıdır. Onlar için açlık, aç kalmaktan bin kat daha beter olur. Oruç tutmak gözlerinde büyür, orucu sorgulamaya başlarlar ve en sonunda da onu mantıksız bulurlar. “17 saat aç-susuz kalınır mı yaa” diye söylenip dururlar. Bilmezler ki aslında onlara böyle düşündüren ve onları aç kalmaktan bu kadar korkutan şey niyet edememeleridir. Çünkü oruç tutmaya niyet ederek aç kalmak, açlık korkusu duyanların çektiği ızdırap kadar zorluk vermez. Fakat şu da var ki oruç elbette zorluğu olan bir ibâdettir. O hâlde o zorluğu göze alabilmek yâni o zorluğa niyet edebilmek önemlidir. Niyetini sağlam yapanlar için oruç çok da zor olmaz. Hattâ bâzıları için meleke hâline gelir ve oruçlu olduklarının farkına bile varmazlar.    

 

Duâ, “eylemin niyeti”dir. İlk önce niyet ile namaza başlanır. Sonra da amele-eyleme geçmeden önce duâ ile eyleme niyet edilir. Niyeti olmayanın, ameli-eylemi de yoktur. Meselâ insanlara oruç tutmaktan çok daha fazla zor gelen infâk da kâlpteki niyetle başlar, dildeki niyetle devâm eder, elde sonlanır. Niyeti sonlandırmak ne de güzeldir.

 

Modern müslümanlar bir şeye niyet edemiyorlar. Niyeti yok müslümanların. Çünkü niyet, bir şeyi yapmak için yapılan şeydir. Niyetin hemen ardından amel-eylem gelir. Namaz, oruç, hac, zekât, kurban vs. O yüzden insanlar ilk başta niyet etmekten kaçıyor. Yapmaya niyetleri olmayan şeyler için “ne yapsak” deyip duruyor. Müslümanların niyeti “niyet” değil.

 

İslâmî anlamda niyet edilmedikçe yapılan eylem İslâmî olmaz. Çünkü bir şeyi “Allah için” yapmak önemlidir. Allah rızâsı niyetiyle yapılmayan işlere şirk bulaşır. Meselâ Allah’ın emri gereğince abdest niyeti ile olmadıkça, abdest uzuvlarının milyon kere yıkanması bile kişiyi abdestli kılmaz. Aç-susuz kalmak eğer oruç için niyet yoksa oruç sayılmaz. Namaz hareketlerini jimnastik için yapmak namaz yerine geçmez. Bir şeyi hangi niyetle ve ne için yapıyorsanız onun için olur.

 

Niyeti olmayan kişi hiç-bir şey yapmaz. Niyeti olmayana hiç kimse hiç-bir şey yaptıramaz, fakat niyetini sağlam tutanı ise hiç kimse yerinde tutamaz. O yapacağını ille de yapar. Zîrâ ona o şeyi yapma gücünü niyeti vermiştir. Niyet edene Allah yardım eder. Hattâ niyet, “Allah’ın özel yardımı”dır.  

 

Aslında insan İslâm’a yada İslâmî değişime uygundur ve İslâmî hakîkati duyar-duymaz İslâm’a meyleder. Fakat şeytan, nefs ve tâğutlar nedeniyle o yanı köreltilir yada körelmeye yüz tutarsa, işte o zaman İslâmî hakîkatler yerine insanı bâtıl ve hurâfe etkilemeye başlar. İnsan neyden etkileniyorsa ona göre hareket eder. O nedenle insan niyeti sağlam tutmalıdır.

 

Değişmesi ve o değişime göre hareket etmesi için insanın o anki ve zamanki durumu önemlidir, kötü bir insanken hapse düşen insanlar içinde gönlü İslâm’a açılanlar olur. İnsanın içinde bulunduğu mekân kişinin niyetini etkileyebilir ve kişiyi yönlendirebilir. Sürekli olarak şeytânî olan nefsi kışkırtan yerlerde olanlara ve işler yapanlara h,iç-bir uyarı sökmez. Niyeti bir türlü değişmez. Demek ki kişinin bulunduğu mekân ve yaptığı işler niyetlerini belirleyebilir.

 

İnsanın niyeti ne ise ona göre düşünür ve davranır. Meselâ bir stand-up gösterisine giden kişi, kesin gülme moduna girmiştir ve gülmeye niyet etmiştir. O niyetle oraya gitmiştir. Artık sahnedeki kişi ne dese güler. Çünkü insan, niyetine göre hareket eder.

 

Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar, ana-babası onu mecûsi, hristiyan vs. yapar. Ağaç yaşken eğilir. O yüzden ana-babanın niyeti ve ameli ne ise çocuğunki de büyük oranda o olur.

 

İslâm’a girme noktasında herhangi bir zorlamanın olmaması, “zorla olmayacağı” içindir. Kişinin niyeti yoksa ne kadar zorlarsanız-zorlayın, yine de olmaz. Zorla yaptırmada insanlar belli bir zaman boyunca zorlandıkları şeye uysalar da, onu kabûl etmede gerçekten niyetleri olmadığı için bir boşluğunu bulduklarında hemen değişirler.

 

İslâm’ın bir devlet ve medeniyet niyeti vardır. Bu niyetini açıkça belli eder. Peygamberlerin hepsi de bu niyeti içlerinde taşımışlardır. Zîrâ bu niyet onlara Allah tarafından hayat düsturu olarak emredilmiş ve “bu niyette olun” denmiştir:

 

“Allah, dinden Nûh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) “Allah’ın dînini hayâta egemen kılın (ekîmûd dîn) ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin” direktifini sizin için bir “hayat düsturu” olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir” (Şûrâ 13).

 

Niyetlerin tutarlı olması da gerekir. Tutarlı olması için sağlam bir dayanağa göre olması şarttır.  İnsanın niyetini İslâm belirlese niyeti sahih ve sağlam olur. İnsan doğru ve iyi zannederek yanlış şeylere niyet edebilir. Unutulmamalıdır ki tüm şirkler de “iyi niyet” ile başlar. İnsanlar bir zamanların kahramanlarını, peygamberini, savaşçılarını, devlet başkanlarını ve şâirlerini iyi niyetle başlayan bir sürecin sonunda putlaştırıp ilahlaştırmıştır.

 

Evet; Niyetiniz ne ise ameliniz de ona göre olacaktır. O hâlde bana niyetini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim..

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2020

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder