“De ki: Sînelerinizde
olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da,
yerde olanı da bilir. Allah, her-şeye güç yetirendir” (Âl-i İmran 29).
Sözlükte
“yönelmek, ciddiyet ve kararlılık göstermek” anlamındaki Arapça kelime olan niyet, Kur’ân’da “niyet” olarak geçmez. Kur’ân’da niyet kelimesi ve “çekirdek” anlamındaki
“nevâ” (En-âm 95) dışında aynı kökten gelen kelimeler yer almaz. Zîrâ
niyet dille söylense de aslında kâlp ile olduğunda gerçek anlamına ve amacına
kavuşur. İnsan bir şeye kâlbinden tam olarak niyet etmedikçe o şeyi uygulamaya
geçemez, geçse bile ya yarım kalır yada niyet edilen gibi olmaz. Tabi önemli
şeylerde niyet, sağlam bir îmâna ve dirâyete sâhip olmayı gerektirir.
Ameller
niyetlere göredir, peki niyetler neye göredir?. Îmâna yada inanca göre. Çünkü
kişi Îman etmediği, güvenmediği ve inanmadığı şeye istediği kadar niyet etsin
onu yerine getiremez. Niyet, amele bir ön-hazırlıktır. Fakat bu hazırlık, işe
başlamak kadar önemlidir Zirâ niyet, kişiye daha işe başlamadan önce bir güç
katar. Niyet eden ve niyet ettiği işe başlayan kişiler işlerini kolayca yerine
getirirler. Çünkü işe başlamak da bitirmenin yarısıdır.
Niyet halk
arasında en çok oruç (savm) ile kendini gösterir. Oruçlu olmaya “niyetliyim”
denir. Sahur bir niyet kalkışıdır. Oruca niyetli olunduğunun delîlidir. Sahura
kalkmasına rağmen oruç tutmayanların geçerli bir mâzeretleri yoksa ya ciddi bir
psikolojik rahatsızlıkları yada zayıflamış bir îmanları vardır. Oruca niyet
edemeyenler için oruç tam bir baş belâsıdır. Onlar için açlık, aç kalmaktan bin
kat daha beter olur. Oruç tutmak gözlerinde büyür, orucu sorgulamaya başlarlar
ve en sonunda da onu mantıksız bulurlar. “17 saat aç-susuz kalınır mı yaa” diye
söylenip dururlar. Bilmezler ki aslında onlara böyle düşündüren ve onları aç
kalmaktan bu kadar korkutan şey niyet edememeleridir. Çünkü oruç tutmaya niyet
ederek aç kalmak, açlık korkusu duyanların çektiği ızdırap kadar zorluk vermez.
Fakat şu da var ki oruç elbette zorluğu olan bir ibâdettir. O hâlde o zorluğu
göze alabilmek yâni o zorluğa niyet edebilmek önemlidir. Niyetini sağlam
yapanlar için oruç çok da zor olmaz. Hattâ bâzıları için meleke hâline gelir ve
oruçlu olduklarının farkına bile varmazlar.
Duâ, “eylemin
niyeti”dir. İlk önce niyet ile namaza başlanır. Sonra da amele-eyleme geçmeden
önce duâ ile eyleme niyet edilir. Niyeti
olmayanın, ameli-eylemi de yoktur. Meselâ insanlara oruç tutmaktan çok daha
fazla zor gelen infâk da kâlpteki niyetle başlar, dildeki niyetle devâm
eder, elde sonlanır. Niyeti sonlandırmak ne de güzeldir.
Modern
müslümanlar bir şeye niyet edemiyorlar. Niyeti yok müslümanların. Çünkü niyet,
bir şeyi yapmak için yapılan şeydir. Niyetin hemen ardından amel-eylem gelir.
Namaz, oruç, hac, zekât, kurban vs. O yüzden insanlar ilk başta niyet etmekten
kaçıyor. Yapmaya niyetleri olmayan şeyler için “ne yapsak” deyip duruyor. Müslümanların
niyeti “niyet” değil.
İslâmî anlamda
niyet edilmedikçe yapılan eylem İslâmî olmaz. Çünkü bir şeyi “Allah için”
yapmak önemlidir. Allah rızâsı niyetiyle yapılmayan işlere şirk bulaşır. Meselâ
Allah’ın emri gereğince abdest niyeti ile olmadıkça, abdest uzuvlarının milyon
kere yıkanması bile kişiyi abdestli kılmaz. Aç-susuz kalmak eğer oruç için
niyet yoksa oruç sayılmaz. Namaz hareketlerini jimnastik için yapmak namaz
yerine geçmez. Bir şeyi hangi niyetle ve ne için yapıyorsanız onun için olur.
Niyeti olmayan
kişi hiç-bir şey yapmaz. Niyeti olmayana hiç kimse hiç-bir şey yaptıramaz,
fakat niyetini sağlam tutanı ise hiç kimse yerinde tutamaz. O yapacağını ille
de yapar. Zîrâ ona o şeyi yapma gücünü niyeti vermiştir. Niyet edene Allah
yardım eder. Hattâ niyet, “Allah’ın özel yardımı”dır.
Aslında insan
İslâm’a yada İslâmî değişime uygundur ve İslâmî hakîkati duyar-duymaz İslâm’a
meyleder. Fakat şeytan, nefs ve tâğutlar nedeniyle o yanı köreltilir yada körelmeye
yüz tutarsa, işte o zaman İslâmî hakîkatler yerine insanı bâtıl ve hurâfe
etkilemeye başlar. İnsan neyden etkileniyorsa ona göre hareket eder. O nedenle
insan niyeti sağlam tutmalıdır.
Değişmesi ve o
değişime göre hareket etmesi için insanın o anki ve zamanki durumu önemlidir,
kötü bir insanken hapse düşen insanlar içinde gönlü İslâm’a açılanlar olur.
İnsanın içinde bulunduğu mekân kişinin niyetini etkileyebilir ve kişiyi yönlendirebilir.
Sürekli olarak şeytânî olan nefsi kışkırtan yerlerde olanlara ve işler
yapanlara h,iç-bir uyarı sökmez. Niyeti bir türlü değişmez. Demek ki kişinin
bulunduğu mekân ve yaptığı işler niyetlerini belirleyebilir.
İnsanın niyeti
ne ise ona göre düşünür ve davranır. Meselâ bir stand-up gösterisine giden
kişi, kesin gülme moduna girmiştir ve gülmeye niyet etmiştir. O niyetle oraya
gitmiştir. Artık sahnedeki kişi ne dese güler. Çünkü insan, niyetine göre
hareket eder.
Her çocuk İslâm
fıtratı üzere doğar, ana-babası onu mecûsi, hristiyan vs. yapar. Ağaç yaşken eğilir.
O yüzden ana-babanın niyeti ve ameli ne ise çocuğunki de büyük oranda o olur.
İslâm’a girme
noktasında herhangi bir zorlamanın olmaması, “zorla olmayacağı” içindir.
Kişinin niyeti yoksa ne kadar zorlarsanız-zorlayın, yine de olmaz. Zorla
yaptırmada insanlar belli bir zaman boyunca zorlandıkları şeye uysalar da, onu
kabûl etmede gerçekten niyetleri olmadığı için bir boşluğunu bulduklarında
hemen değişirler.
İslâm’ın bir
devlet ve medeniyet niyeti vardır. Bu niyetini açıkça belli eder.
Peygamberlerin hepsi de bu niyeti içlerinde taşımışlardır. Zîrâ bu niyet onlara
Allah tarafından hayat düsturu olarak emredilmiş ve “bu niyette olun” denmiştir:
“Allah, dinden Nûh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı)
ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya vasiyet ettiğimiz (farz
kıldığımız) “Allah’ın dînini hayâta
egemen kılın (ekîmûd dîn) ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin” direktifini sizin için bir “hayat düsturu”
olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah’a ortak
koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine
yöneleni de doğru yola iletir” (Şûrâ 13).
Niyetlerin
tutarlı olması da gerekir. Tutarlı olması için sağlam bir dayanağa göre olması
şarttır. İnsanın niyetini İslâm
belirlese niyeti sahih ve sağlam olur. İnsan doğru ve iyi zannederek yanlış
şeylere niyet edebilir. Unutulmamalıdır ki tüm şirkler de “iyi niyet” ile
başlar. İnsanlar bir zamanların kahramanlarını, peygamberini, savaşçılarını,
devlet başkanlarını ve şâirlerini iyi niyetle başlayan bir sürecin sonunda
putlaştırıp ilahlaştırmıştır.
Evet;
Niyetiniz ne ise ameliniz de ona göre olacaktır. O hâlde bana niyetini söyle,
sana kim olduğunu söyleyeyim..
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder