“Andolsun!; Biz gökleri,
yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiç-bir yorgunluk
dokunmadı” (Kâf 38).
Dünyâyı yaratan Yaratıcı, Kendisine hiç-bir yorgunluk
dokunmayan Allah’tır. Tüm kâinâtı hiç-bir yorgunluk duymadan yaratıvermiştir.
Kâinâtın dinginliği bu yüzdendir. Kâinâtın hiç şaşmadan, aksamadan ve kaosa
sürüklenmeden döngüsünü devâm ettirmesi bu dinginlikten dolayıdır.
Dünyâ da öyledir. Çok dingindir. Deverânını hiç aksatmadan ve
şaşmadan yapar. Böylece her doğan insan, karşısında dingin bir Dünyâ bulur.
Lâkin artık Dünyâ’da yorulmaya başlanmıştır. Zîrâ genelde nefis sâhibi olan insanlar
ama özelde nefisleri azâmî şekilde kışkırtılmış olan modern insan, Dünyâ’yı
aşırı şekilde yormaktadır. Dünyâ’nın yorgunluğu, insanların kendi aralarındaki
düzenlerinin, Allah’ın belirlediği, düzenlediği yâni yarattığı gibi olmaması ve
tam-aksine aykırı bir şekilde olması nedeniyledir. Bu aykırılık tâ ilk insan
olan Hz. Âdem ile başlamıştır. “O ağaca yaklaşma!” emrini dinlemeyen Âdem ve
Havvâ, sisteme aykırı hareket ederek hem kendilerine hem de Dünyâ’ya zulmetmeye
başlamışlardır. Bunu Kâbil’in Hâbil’i öldürmesi izlemiş ve zamanla insanlar Dünyâ’yı yoracak şekilde
hareket etmeye başlamışlardır. Zâten vahiylerin ve peygamberlerin gönderilmesinin
nedeni, Dünyâ’yı ve de insanı, Allah’ın belirlediği nizâma göre yaşatmak içindir.
Demek ki Dünyâ’nın yorgunluğu yaşından dolayı değildir. Zâten
söylendiği ve zannedildiği kadar yaşlı da değildir. Dünyâ’yı yoran şey, Laissez
Faire, “bırakınız yapsınlar” zihniyetidir. Yâni “bırakınız canları nasıl
isterse, şeytan nasıl emrederde, nefisleri nasıl arzularsa yapsınlar” zihniyeti,
Dünyâ’yı “uçurum”un kenarına kadar getirdi. Modern-öncesi zamanlarda insanların
yanlışları ve zulümleri de Dünyâ’yı yoruyordu, fakat bu yorgunluk, Dünyâ’nın
altını üstüne getirecek şekilde değildi. Gerçi Haçlı Seferleri, Moğol İşgâli vs.
de Dünyâ’yı baya bir hırpalamış ve yormuştu. Lâkin Dünyâ asıl, moderniteyle
birlikte yorulmaya ve sarsılmaya başlamıştır. 1. ve 2. Dünyâ Savaşları Dünyâ’yı
çok yormuştur. Ultra-modern zamanlarda çok daha fazla yorulacak ve
hırpalanacağa benzemektedir. Anlaşıldığı gibi Dünyâ’yı yoran, insanların
yaptıklarıdır. Yoksa sürekli olarak Allah’ın koyduğu nizâma göre hareket etmek
değildir.
Şu koca evrende bir tek Dünyâ’da ve insanlar arasında kötülük
vardır. O da doğal bir kötülük değil, insanların yaptıkları yüzünden olan
kötülüktür. Bundan dolayı Dünyâ, “yaşanmışlık” manzarasını, “kirlenmişlik” manzarasına
bıraktı. Bu kirlenmişlik Dünyâ’da bir “bereketsizlik” ortaya çıkarmıştır.
Bereketsizlik Dünyâ’yı yormaktadır. Zîrâ bereketsizlik, insanın Dünyâ’ya daha
fazla sarılmasına ve onu daha fazla hırpalamasına neden olmaktadır. Çünkü modern
insan bereketsizlikten dolayı bir türlü tatmin olamamakta ve tatmini, “Dünyâ’dan
daha fazla yararlanmakla” bulacağını zannetmektedir. Fakat insan bu uğruda
Dünyâ’nın altını üstüne getirmekte ve ona zulmetmektedir. Çünkü modern insan, “Dünyâ’yı ıskalamamak
uğruna Dünyâ’yı yakabilecek” varlık hâline gelmiştir. Bu yüzden İslâm’ın
kânunları yerine modern-beşerî kânunlarla Dünyâ’nın bir “barış yurdu”na
döneceğini beklemek, “boşuna bir bekleyiş”tir.
Dünyâ
kronik bir hastalığa yakalanmıştır, ilaç tedâvisi işe yaramamaktadır ve “ameliyat”
(operasyon) şart olmuştur. Dünyâ’nın hastalığı ve bitkinliği bu nedenledir.
Dünyâ’nın
yorulmasına neden olan şey, tüm kâinât gibi Dünyâ’da da Allah’ın hükümleriyle
hükmedilmemesidir. Din hayattan uzaklaştırılıp zihinlere ve vicdanlara
hapsedilince, “küresel bir bunalım” sarmıştır Dünyâ’yı.
Rönesans
yâni “yeniden doğuş”, âhiretin yâni gerçek “yeniden doğuş”un inkârıdır. Bu
nedenle modern insan cenneti bu Dünyâ’da kurmak ister. Bunun için de Dünyâ’nın
altını üstüne getirmekte ve Dünyâ’yı yormaktadır. Tabi modern insan Dünyâ’yı
sâdece belli bir kesim için cennete çevirmek ister, “diğerleri” için ise
Dünyâ’da cehennemi kurmaktadırlar. Aydınlanma denilen şey, Dünyâ’nın küçük bir
bölümü hâriç, “tüm Dünyâ’yı karanlıkta bırakmak” demektir. Aydınlanma,
“âhiretten vazgeçmek” demektir ki aslında bu gerçek bir karanlıktır. Âhiretteki
cennetten vazgeçmeden “cenneti Dünyâ’da kurma cinneti”ne kapılmak mümkün
değildir.
Dünyanın
ilerlediği falan da yoktur. Ahlâken gerilemenin yaşandığı bir dünyâda hiç-bir
“ilerleme”den bahsedilemez. Ahlakı bozulmuş insanların olduğu bir Dünyâ
yorgundur, mutsuzdur.
Dünyâ’yı
ifsâd edenler, Mars’ta su var mı?, uzayda başka yaşanacak yer var mı?, uzayda
koloni kurulabilir mi? vs. nedenlerle başka dünyâlar arıyorlar. Bulsalar kısa
sürede oraları da ifsâd ederler. Dünyâ’ya zarârı dokunmayanlar ise, “Dünyâ’yı
nasıl yeniden ‘cennet’e çeviririm” derdinde olanlardır. Dünyâ’yı kaosa çevirmiş
olanların, bizi kaostan kurtaracağını beklemek ahmaklığın kemâlidir.
Modern
Dünyâ, “düzen tutmayan ve düzenlenemeyen bir dünyâ” hâline gelmiştir. Düzene
sokulamayan Dünyâ yorgunluğunu atamamaktadır. Modern Dünyâ, modernizm tarafından
yorumlanmış ve düzenlenmiş daha doğrusu Allah’tan kopuk olduğu için düzenlenememiş
bir dünyâdır.
Modern
Dünyâ’da “tertemiz” kalabilmek imkânsız hâle gelmiştir. Tâ ki, Ashâb-ı Kehf
gibi bir mağaraya sığınana kadar tertemiz kalmak mümkün değildir. Modern Dünyâ,
günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir Dünyâ’dır. Modern insanın aklı
Dünyâ’yı olması gerektiği gibi düzenlemeye yetmemektedir. Aklın yetersizliğinin
delîli, Dünyâ’nın hâl-i pür melâlidir. Artık iş Allah’a kalmış gibidir. Zîrâ modernizm,
Dünyâ’yı, artık “tedâvi edilemez” bir hâle getirmiştir.
Her-şeyin
çok kırılgan olduğu bir Dünyâ’da en kırılgan olacak olan insandır tabî ki. O
yüzden insan da çok yorgundur. Çünkü modern insan Dünyâ’yı anlamsız hâle
getirmiştir ve anlamsızlık çok yoran bir şeydir. Mevcut Dünyâ “anlamsız” bir
Dünyâ hâline gelmiştir. Mü’milerin bu anlamsız Dünyâ’ya anlam katması
zorunluluğu vardır. Gerekirse bunu, Dünyâ’nın altını üstüne getirerek yapar.
Lâkin şu da var ki, Allah’ın istediği gibi bir Dünyâ kurulabilmesi için, bir
neslin kendini adaması-fedâ etmesi gerekir.
Biz
Dünyâ’ya cennetteymiş gibi yaşamaya değil, “cennette yaşamayı kazanmak için”
geldik. Bu Dünyâ geçici bir imtihan dünyâsıdır. Bu dünyâ, müslüman için “imtihan
dünyâsı”dır, “zevk ve sefâ sürme yeri” değil. Zevk ve sefâ, imtihanı kazanacak
olanlar için cennete olacak inşaallah. Çünkü bu dünyâda “cennet-vâri bir yaşam
isteği”nin karşılığı yoktur.
Kubbede
hoş bir sedâ bırakmak yetmez. Dünyâ’da “devâm eden bir amel” (sadaka-i câriye)
bırakmak önemlidir. İşte Dünyâ’yı dinlendirecek, hastalıktan kurtaracak ve
yeniden dingin bir hâle getirecek olan şey, bu hoş sedâ ve sâlih ameller
olacaktır.
Biz Kur’ân’ı
okuduktan sonra amel-eylem olarak “güzel örneklik”i tâkip etmediğimiz için,
Dünyâ’ya “güzel örnek” olamıyoruz. Güzel örneklik dışında her-şey Dünyâ’ya yorar.
Dünyâ’da
adâletsizlikten, eşitsizlikten ve dolayısı ile zulümden kurtulmanın tek yolu,
Allah’ın hükümleriyle hükmetmektir. Câhiller idrâk edemese ve fâsık, zâlim,
kâfir, müşrik, münâfık ve şerefsizler kabûl etmese de, Dünyâ ancak vahyin
hükümleriyle düzene kavuşabilir ve yorgunluktan kurtularak dinginliğe
ulaşabilir.
Unutulmasın
ki âhiret-merkezli yaşamayanlar, “yorgun Dünyâ ile cezâ”landırılacaklardır. O
hâlde Dünyâ’nın “büyük bir feth”e ihtiyâcı vardır. Bu Dünyâ’ya bir format atmak
şarttır; fetih formatı. Bu format, “vahiy penceresi” (Windows Vahiy) işletim
sistemiyle olmalıdır.
İnsanlar Dünyâ’yı en çok da,
yora-yora yormuşlardır, yâni yorum yapa-yapa. Fakat Dünyâ’yı neye ve neyle
yorarsanız-yorun, yine de doğru yoramazsınız, yorumlayamazsınız. Aşırı yorumla
ancak Dünyâ’yı yorarsınız. O hâlde hiç kendinizi boşuna yormayın. Zîrâ
kendinizi yordukça Dünyâ’yı da yormuş olursunuz.
Buhranlar
içindeki Dünyâ’nın tek çâresi, modernite tarafından aşırı yükseltilmiş “çıtayı
düşürmek”tir.
Ne
yapmak gerektiğini mi soruyorsunuz: “Herkes bir başkası için yaşayacak”. Ancak
bu şekilde Dünyâ “barış yurdu” olabilir ve yorgunluktan kurtulabilir.
Tüm
kâinatta olduğu gibi Dünyâ da ancak Allah’ın akorduna göre güzel bir ses
çıkarabilir. Modern insan ise Dünyâ’yı bir-türlü akord edememekte (akord etmek
istememekte) ve sonuçta da acının sesinden başka bir ses çıkmamaktadır.
Tüm
mü’minlerin şöyle bir hayâli olmalıdır: “Keşke tüm Dünyâ’yı bir “barış yurdu”na
(Dâr-üs Selam) çevirebilsem”.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder