9 Mart 2023 Perşembe

Dünyâ’yı Yormak

 

“Andolsun!; Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiç-bir yorgunluk dokunmadı” (Kâf 38).

 

Dünyâyı yaratan Yaratıcı, Kendisine hiç-bir yorgunluk dokunmayan Allah’tır. Tüm kâinâtı hiç-bir yorgunluk duymadan yaratıvermiştir. Kâinâtın dinginliği bu yüzdendir. Kâinâtın hiç şaşmadan, aksamadan ve kaosa sürüklenmeden döngüsünü devâm ettirmesi bu dinginlikten dolayıdır.

 

Dünyâ da öyledir. Çok dingindir. Deverânını hiç aksatmadan ve şaşmadan yapar. Böylece her doğan insan, karşısında dingin bir Dünyâ bulur. Lâkin artık Dünyâ’da yorulmaya başlanmıştır. Zîrâ genelde nefis sâhibi olan insanlar ama özelde nefisleri azâmî şekilde kışkırtılmış olan modern insan, Dünyâ’yı aşırı şekilde yormaktadır. Dünyâ’nın yorgunluğu, insanların kendi aralarındaki düzenlerinin, Allah’ın belirlediği, düzenlediği yâni yarattığı gibi olmaması ve tam-aksine aykırı bir şekilde olması nedeniyledir. Bu aykırılık tâ ilk insan olan Hz. Âdem ile başlamıştır. “O ağaca yaklaşma!” emrini dinlemeyen Âdem ve Havvâ, sisteme aykırı hareket ederek hem kendilerine hem de Dünyâ’ya zulmetmeye başlamışlardır. Bunu Kâbil’in Hâbil’i öldürmesi izlemiş ve  zamanla insanlar Dünyâ’yı yoracak şekilde hareket etmeye başlamışlardır. Zâten vahiylerin ve peygamberlerin gönderilmesinin nedeni, Dünyâ’yı ve de insanı, Allah’ın belirlediği nizâma göre yaşatmak içindir.  

 

Demek ki Dünyâ’nın yorgunluğu yaşından dolayı değildir. Zâten söylendiği ve zannedildiği kadar yaşlı da değildir. Dünyâ’yı yoran şey, Laissez Faire, “bırakınız yapsınlar” zihniyetidir. Yâni “bırakınız canları nasıl isterse, şeytan nasıl emrederde, nefisleri nasıl arzularsa yapsınlar” zihniyeti, Dünyâ’yı “uçurum”un kenarına kadar getirdi. Modern-öncesi zamanlarda insanların yanlışları ve zulümleri de Dünyâ’yı yoruyordu, fakat bu yorgunluk, Dünyâ’nın altını üstüne getirecek şekilde değildi. Gerçi Haçlı Seferleri, Moğol İşgâli vs. de Dünyâ’yı baya bir hırpalamış ve yormuştu. Lâkin Dünyâ asıl, moderniteyle birlikte yorulmaya ve sarsılmaya başlamıştır. 1. ve 2. Dünyâ Savaşları Dünyâ’yı çok yormuştur. Ultra-modern zamanlarda çok daha fazla yorulacak ve hırpalanacağa benzemektedir. Anlaşıldığı gibi Dünyâ’yı yoran, insanların yaptıklarıdır. Yoksa sürekli olarak Allah’ın koyduğu nizâma göre hareket etmek değildir.  

 

Şu koca evrende bir tek Dünyâ’da ve insanlar arasında kötülük vardır. O da doğal bir kötülük değil, insanların yaptıkları yüzünden olan kötülüktür. Bundan dolayı Dünyâ, “yaşanmışlık” manzarasını, “kirlenmişlik” manzarasına bıraktı. Bu kirlenmişlik Dünyâ’da bir “bereketsizlik” ortaya çıkarmıştır. Bereketsizlik Dünyâ’yı yormaktadır. Zîrâ bereketsizlik, insanın Dünyâ’ya daha fazla sarılmasına ve onu daha fazla hırpalamasına neden olmaktadır. Çünkü modern insan bereketsizlikten dolayı bir türlü tatmin olamamakta ve tatmini, “Dünyâ’dan daha fazla yararlanmakla” bulacağını zannetmektedir. Fakat insan bu uğruda Dünyâ’nın altını üstüne getirmekte ve ona zulmetmektedir.  Çünkü modern insan, “Dünyâ’yı ıskalamamak uğruna Dünyâ’yı yakabilecek” varlık hâline gelmiştir. Bu yüzden İslâm’ın kânunları yerine modern-beşerî kânunlarla Dünyâ’nın bir “barış yurdu”na döneceğini beklemek, “boşuna bir bekleyiş”tir.

 

Dünyâ kronik bir hastalığa yakalanmıştır, ilaç tedâvisi işe yaramamaktadır ve “ameliyat” (operasyon) şart olmuştur. Dünyâ’nın hastalığı ve bitkinliği bu nedenledir.

 

Dünyâ’nın yorulmasına neden olan şey, tüm kâinât gibi Dünyâ’da da Allah’ın hükümleriyle hükmedilmemesidir. Din hayattan uzaklaştırılıp zihinlere ve vicdanlara hapsedilince, “küresel bir bunalım” sarmıştır Dünyâ’yı.

 

Rönesans yâni “yeniden doğuş”, âhiretin yâni gerçek “yeniden doğuş”un inkârıdır. Bu nedenle modern insan cenneti bu Dünyâ’da kurmak ister. Bunun için de Dünyâ’nın altını üstüne getirmekte ve Dünyâ’yı yormaktadır. Tabi modern insan Dünyâ’yı sâdece belli bir kesim için cennete çevirmek ister, “diğerleri” için ise Dünyâ’da cehennemi kurmaktadırlar. Aydınlanma denilen şey, Dünyâ’nın küçük bir bölümü hâriç, “tüm Dünyâ’yı karanlıkta bırakmak” demektir. Aydınlanma, “âhiretten vazgeçmek” demektir ki aslında bu gerçek bir karanlıktır. Âhiretteki cennetten vazgeçmeden “cenneti Dünyâ’da kurma cinneti”ne kapılmak mümkün değildir.

 

Dünyanın ilerlediği falan da yoktur. Ahlâken gerilemenin yaşandığı bir dünyâda hiç-bir “ilerleme”den bahsedilemez. Ahlakı bozulmuş insanların olduğu bir Dünyâ yorgundur, mutsuzdur.

 

Dünyâ’yı ifsâd edenler, Mars’ta su var mı?, uzayda başka yaşanacak yer var mı?, uzayda koloni kurulabilir mi? vs. nedenlerle başka dünyâlar arıyorlar. Bulsalar kısa sürede oraları da ifsâd ederler. Dünyâ’ya zarârı dokunmayanlar ise, “Dünyâ’yı nasıl yeniden ‘cennet’e çeviririm” derdinde olanlardır. Dünyâ’yı kaosa çevirmiş olanların, bizi kaostan kurtaracağını beklemek ahmaklığın kemâlidir.

 

Modern Dünyâ, “düzen tutmayan ve düzenlenemeyen bir dünyâ” hâline gelmiştir. Düzene sokulamayan Dünyâ yorgunluğunu atamamaktadır. Modern Dünyâ, modernizm tarafından yorumlanmış ve düzenlenmiş daha doğrusu Allah’tan kopuk olduğu için düzenlenememiş bir dünyâdır.

 

Modern Dünyâ’da “tertemiz” kalabilmek imkânsız hâle gelmiştir. Tâ ki, Ashâb-ı Kehf gibi bir mağaraya sığınana kadar tertemiz kalmak mümkün değildir. Modern Dünyâ, günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir Dünyâ’dır. Modern insanın aklı Dünyâ’yı olması gerektiği gibi düzenlemeye yetmemektedir. Aklın yetersizliğinin delîli, Dünyâ’nın hâl-i pür melâlidir. Artık iş Allah’a kalmış gibidir. Zîrâ modernizm, Dünyâ’yı, artık “tedâvi edilemez” bir hâle getirmiştir.

 

Her-şeyin çok kırılgan olduğu bir Dünyâ’da en kırılgan olacak olan insandır tabî ki. O yüzden insan da çok yorgundur. Çünkü modern insan Dünyâ’yı anlamsız hâle getirmiştir ve anlamsızlık çok yoran bir şeydir. Mevcut Dünyâ “anlamsız” bir Dünyâ hâline gelmiştir. Mü’milerin bu anlamsız Dünyâ’ya anlam katması zorunluluğu vardır. Gerekirse bunu, Dünyâ’nın altını üstüne getirerek yapar. Lâkin şu da var ki, Allah’ın istediği gibi bir Dünyâ kurulabilmesi için, bir neslin kendini adaması-fedâ etmesi gerekir.

 

Biz Dünyâ’ya cennetteymiş gibi yaşamaya değil, “cennette yaşamayı kazanmak için” geldik. Bu Dünyâ geçici bir imtihan dünyâsıdır. Bu dünyâ, müslüman için “imtihan dünyâsı”dır, “zevk ve sefâ sürme yeri” değil. Zevk ve sefâ, imtihanı kazanacak olanlar için cennete olacak inşaallah. Çünkü bu dünyâda “cennet-vâri bir yaşam isteği”nin karşılığı yoktur.

 

Kubbede hoş bir sedâ bırakmak yetmez. Dünyâ’da “devâm eden bir amel” (sadaka-i câriye) bırakmak önemlidir. İşte Dünyâ’yı dinlendirecek, hastalıktan kurtaracak ve yeniden dingin bir hâle getirecek olan şey, bu hoş sedâ ve sâlih ameller olacaktır.

 

Biz Kur’ân’ı okuduktan sonra amel-eylem olarak “güzel örneklik”i tâkip etmediğimiz için, Dünyâ’ya “güzel örnek” olamıyoruz. Güzel örneklik dışında her-şey Dünyâ’ya yorar.

 

Dünyâ’da adâletsizlikten, eşitsizlikten ve dolayısı ile zulümden kurtulmanın tek yolu, Allah’ın hükümleriyle hükmetmektir. Câhiller idrâk edemese ve fâsık, zâlim, kâfir, müşrik, münâfık ve şerefsizler kabûl etmese de, Dünyâ ancak vahyin hükümleriyle düzene kavuşabilir ve yorgunluktan kurtularak dinginliğe ulaşabilir.

 

Unutulmasın ki âhiret-merkezli yaşamayanlar, “yorgun Dünyâ ile cezâ”landırılacaklardır. O hâlde Dünyâ’nın “büyük bir feth”e ihtiyâcı vardır. Bu Dünyâ’ya bir format atmak şarttır; fetih formatı. Bu format, “vahiy penceresi” (Windows Vahiy) işletim sistemiyle olmalıdır.

 

İnsanlar Dünyâ’yı en çok da, yora-yora yormuşlardır, yâni yorum yapa-yapa. Fakat Dünyâ’yı neye ve neyle yorarsanız-yorun, yine de doğru yoramazsınız, yorumlayamazsınız. Aşırı yorumla ancak Dünyâ’yı yorarsınız. O hâlde hiç kendinizi boşuna yormayın. Zîrâ kendinizi yordukça Dünyâ’yı da yormuş olursunuz.

 

Buhranlar içindeki Dünyâ’nın tek çâresi, modernite tarafından aşırı yükseltilmiş “çıtayı düşürmek”tir.

 

Ne yapmak gerektiğini mi soruyorsunuz: “Herkes bir başkası için yaşayacak”. Ancak bu şekilde Dünyâ “barış yurdu” olabilir ve yorgunluktan kurtulabilir.

 

Tüm kâinatta olduğu gibi Dünyâ da ancak Allah’ın akorduna göre güzel bir ses çıkarabilir. Modern insan ise Dünyâ’yı bir-türlü akord edememekte (akord etmek istememekte) ve sonuçta da acının sesinden başka bir ses çıkmamaktadır.

 

Tüm mü’minlerin şöyle bir hayâli olmalıdır: “Keşke tüm Dünyâ’yı bir “barış yurdu”na (Dâr-üs Selam) çevirebilsem”.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2021

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder