“Hiç şüphesiz din, Allah
katında İslâm’dır…” (Âl-i İmran 19)
Allah’ın “kâinâta ve insana
koyduğu kânunlar-yasalar” demek olan sünnetullahında hiç-bir değişim olmaz.
Zâten işte bu nedenle tüm kâinatta ve Dünyâ’da muhteşem bir düzen ve şaşmaz bir
nizâm vardır. Güneş’in ve Ay’ın yıl boyunca yaptıkları döngüleri hep aynıdır.
Günler, gündüzler, geceler, yıllar hep düzenli olarak hiç şaşmadan döngüsünü
yapar durur. Herhangi bir gecikme, sapma, yalpalama, bozulma vs. olmaz. Çünkü
tüm varlık Allah’ın sünnetullah denen yasalarına ve sistemine uyar. Bu sistemin
genel adı, “koşulsuz-şartsız teslîmiyet” demek olan İslâm’dır. Tüm kâinat işte
bu İslâm sistemine göre deverân ettiği için göklerde, Dünyâ’da ve tüm
canlı-cansız varlıklarla birlikte insanın yapısında muhteşem bir düzen
hâkimdir. Eğer İslâm ve sünnetullah ile birlikte başka bir sistem daha olsaydı
mutlakâ bir karmaşa ve kaos olur, her-şey kısa zamanda birbirine girerdi de bir
düzen ve nizâm kalmazdı.
İşte bunun gibi; Allah tüm
kâinâtı, Dünyâ’yı, doğayı ve insanların fizîkî yapılarını İslâm ve sünnetullah
denen tek bir sistemle idâre ettiği gibi, tek şuurlu varlık olan insanların iç ve dış-âlemlerini inşâ etmek
için de tek bir din gönderir. Bu din “kevnî âyetler” denilen tüm ve kâinatla birebir
uyumlu olan, kavlî âyetlerle belirlenen İslâm’dır. İslâm, Allah’ın hem kevnî
hem de kavlî âyetlerine verdiği isimdir. İç-âlemler İslâm ile inşâ olup bir
düzene kavuştuğu gibi, dış-âlem de ancak İslâm ile bir düzene ve nizâma
kavuşabilir. Hem tüm kâinât hem de tüm insanlar için Allah katında geçerli ve
makbûl olan tek bir sistem ve tek bir din vardır ki, o da İslâm’dır.
İslâm, sâdece Peygamberimiz
Hz. Muhammed’e indirilen dînin özel adı değil, Allah’ın tüm peygamberlere
indirdiği dînin genel adıdır. İnsanların çoğu İslâm’ı sâdece Hz. Muhammed’e
indirilen dînin adı zannederler. Çünkü aslında İslâm’ın ne demek olduğunu
bilmezler. Peki İslâm ne demektir?. İslâm; “hem tüm kâinatın hem de insanların,
sorgusuz-suâlsiz, koşulsuz-şartsız tam bir îman, güven ve teslîmiyetle sâdece
Allah’a îman edip güvenmeleri ve teslîm olmaları, sâdece Allah’ı tek ilah
olarak bilmeleri ve sâdece O’na ibâdet edip sâdece O’ndan yardım istemeleri,
sonuçta da mutlak ve kesin anlamda sâdece O’nun kânunlarına uyarak sâdece O’nun
dediği gibi hareket etmeleri”dir. İşte İslâm budur ve tektir. Tüm zamanlar, tüm
mekânlar ve tüm mahlûkat için bundan başka bir sistem ve din yoktur. Göklerin
ve yerin yaratıcısı olan Allah, İslâm’dan başka bir sistem de, İslâm’dan başka
bir din de indirmemiştir. Bu nedenle de İslâm’dan başka hiç-bir din kabûl
edilmez. Zîrâ İslâm’dan başka dinler bâtıldır, cehâlettir, küfürdür, şirktir ve
zulümdür.
Modernler; lâik, seküler,
demokratik, liberâli kapitâlist, sosyâlist, feminist, beşerî modern dinler uğruna,
her toplumun körü-körüne teslim olup kutsadığı lîderler, kahramanlar,
ideolojiler, düşünceler, zihniyetler ve inançlar uğruna, “Allah katında tek din
İslâm’dır” âyetinin kaldırılmasını ve iptâl edilmesini teklif ediyorlar. Çünkü
ancak böyle olursa AB’ye ve Batı’ya uyumlu olabilirmişiz. Ancak böyle olursa
ilerleyebilir ve muâsır ülkeler seviyesine çıkabilirmişiz. Bu câhiller hem İslâm’ın
ne demek olduğunu bilmedikleri ve İslâm’ı da “dinlerden bir din” zannettikleri
için hem de aslında İslâm’a düşman olduklarından dolayı böyle konuşmaktadırlar.
Çünkü onlar her ne kadar “biz de müslümanız” diyerek müslüman olduklarını iddiâ
etseler de, aslında İslâm üzere değil, şeytanın, nefsin ve tâğutların
yönlendirdiği bâtıl ve câhîlî-beşerî dinlerden bir din üzeredirler.
Tüm peygamberler İslâm
üzeredirler ve müslimdirler. Onların tâbileri de müslimdir. Peygamberlere inen
vahiyler ve kitaplar İslâm’ın âyetleri ve kitaplardır. Tahrif edilmedikleri
oranda İslâm’dırlar. Hanifler, Sâbiler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar,
özünde İslâm üzeredirler. Fakat sonradan âyetleri, kitaplarını ve
peygamberlerini tahrif etmişler ve hak ile bâtılı karıştırarak dinlerini
bozmuşlardır. Bu nedenle de her ne kadar hâlen içinde Allah’ın âyetlerinden bir
kısmı duruyor olsa da saf hâlleri bozulmuştur. Bir tek İslâm’ın Kitab’ı olan
Kur’ân’ı Kerîm ilk indiği ve derlendiği günden îtibâren hiç değişmeden kaldığı
için “tahrif olmamış tek kitap” olarak elimizde durmaktadır.
Allah’a, gayba, âhirete,
peygamberlere ve vahye-kitaplara dayanmayan tüm dinler bâtıldır, cehâlettir,
şirk, küfür ve zulüm içerir ve insanları ancak oyalar durur. Zâten bu bâtıl
dinlerin iç-âlemi ve dış-âlemi birlikte inşâ etmek gibi bir dertleri de yoktur.
Bir-tek İslâm’dır, iç-âlemleri inşâ ettikten sonra dış-âlemi de İslâm ile
nurlandırıp, tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda Allah’ın sözünü tüm Dünyâ’ya
hâkim kılmak isteyen din.
Kur’ân’ın ifâdesiyle, “Allah
katında Hak (geçerli) din, İslâm’dır…” (Âl-i İmrân 19). Bu nedenle İslâm’dan
başka bir dîne inanmak Allah nezdinde kabûl görmez. Çünkü İslâm, insanlığa
gönderilen bütün ilâhî dinlerin ortak adıdır. İlâhî dinler arasında bir tezat
ve çelişki yoktur. Çünkü bütün ilâhî dinlerin kaynağı Allah’tır. Aslını
koruyarak günümüze kadar ulaşan tek din İslâm, tek Kitap da Kur’ân’dır. İslâm,
bir kavme ve bir millete değil, bütün insanlığa gönderilen tek evrensel din’dir
ve Kur’ân bütün dinlerin ilkelerini içeren son Kitap’tır.
Allah çeşitli ve farklı
dinler indirmez, din tektir, o da İslâm’dır. İslâm ise “sâdece Allah’a teslim
olmak” demektir. Tüm peygamberler İslâm peygamberi olduğu gibi peygamberlere
indirilen tüm kitaplar da İslâm’ın âyetlerini içeren Allah’ın indirdiği
kitaplardır. Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân vd. bambaşka dinlerin farklı
kitapları değil, Allah’ın İslâm üzere olan peygamberlerine indirdiği ve İslâm’ın
birbiri ardınca gelen ve de aynı ilkelerden söz eden kitaplardır. Peygamberler hep
İslâm üzeredirler, sâdece kendilerine indirilen şeriatlarda -temel ilkelere
aykırı olmamak kaydıyla- bâzı küçük farklılıklar vardır. Tevrat, Zebur, İncil,
Kur’ân vd. farklı dinlerden değil, tezat teşkil etmeyen bâzı farklı kurallardan
bahseder sâdece. Peygamberimiz’in izinde yürüdüğü dînin adının İslâm olması,
ona inen vahiylerin önceki peygamberlere inen tüm vahiyleri içermesi ve birleştirmesi
ve de belli bir nizamda kitap hâline getirilmiş olması nedeniyledir. Böylece
İslâm’a son nokta konulmuştur. Peygamberimiz’e İslâm adı altında yepyeni bir
din gelmemiştir, Peygamberimiz ile birlikte İslâm tamamlanmıştır. Zâten Kur’ân,
Allah katında tek dîn’in olduğunu ve tüm peygamberlerin de İslâm üzere olduğunu
üstüne basa-basa söyler:
Hz. Muhammed: “O’nun
hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların öncüsüyüm”
(En-âm163).
Hz Nûh: “Onlara Nûh’un
haberini oku… Benim ecrim yalnızca Allah’a âittir. Ve ben, müslümanlardan
olmakla emrolundum” (Yûnus 71-72).
Hz. İbrâhim: “İbrâhim,
İsmâil’le birlikte Ev’in (Kâbe’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ
etmişti): Rabbimiz bizden (bunu) kabûl et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin; Rabbimiz,
ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş
(müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibâdet yöntemlerini (yer veyâ ilkelerini)
göster ve tevbemizi kabûl et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabûl eden ve
esirgeyensin” (Bakara 127-128).
“Kendi nefsini aşağılık
kılandan başka İbrâhim’in dîninden kim yüz çevirir?. Andolsun, biz onu Dünyâ’da
seçtik, gerçekten âhirette de O sâlihlerdendir. Rabbi ona: ‘Teslim ol’ (İslâm ol=eslemtu) dediğinde (O:) ‘Âlemlerin Rabbine
teslim oldum’ demişti. Bunu İbrâhim, oğullarına vasiyet etti..” (Bakara
130-131).
Hz. Yâkub: “…Yâkub da:
‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dîni seçti, siz de ancak müslüman olarak
can verin’ demişti” (Bakara132).
Hz. Yûsuf: “Rabbim, Sen
bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan (bir
bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, Dünyâ’da ve âhirette benim velîm
Sensin. Müslüman olarak benim hayâtıma son ver ve beni sâlihlerin arasına kat” (Yûsuf
101).
Hz. Süleyman: “(Hüdhüd’ün
mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: Ey önde
gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu,
Süleyman’dandır ve Şüphesiz Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla
(başlamakta)dır. (İçinde de:) Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman
olarak gelin diye (yazılmaktadır)” (Neml 29-31).
Hz. Mûsâ: “Mûsâ dedi ki: Ey
kavmim, eğer siz Allah’a îman edip müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na
tevekkül edin” (Yûnus 84).
Hz. Îsâ: “Nitekim Îsâ,
onlarda inkârı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım edecekler kimdir?’.
Havâriler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten
müslümanlar olduğumuza şâhid ol’ dediler” (Âl-i İmran 52).
Cinler bile İslâm
olup-olmamak durumdadırlar:
“(Cinler) Ve elbette
bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar,
artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp-bulanlardır” (Cin 14).
Görüldüğü gibi, bir tarafta
İslâm vardır, diğer tarafta ise bâtıl, beşerî ve câhilî dinler. İslâm, Allah’ın
indirdiği vahiylerden oluşurken, diğerleri ise şeytan, nefs, tâğutlar, arzular,
çıkarlar, hevâ-hevesler, hırslar, bencillikler, tembellikler, şirk, küfür,
cehâlet ve zulümden kaynaklanır. Bir-tek İslâm Allah’ın dînidir, diğerleri ise
insan kaynaklıdır. Bir-tek Allah’ın dîni geçerlidir, diğerleri ise boştur ve bu
boş bâtıl dinler için yapılanların tamâmı boşa gidecektir. Üstelik bu bâtıl
dinler nedeniyle şirke, küfre ve zulme düşüldüğü için Dünyâ’da olmazsa bile, âhirette
mutlaka ağır yaptırımları da olacaktır. Çünkü:
“Kim İslâm’dan başka bir
din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder