13 Mart 2023 Pazartesi

İslâm ve Diğerleri


“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır…” (Âl-i İmran 19)

 

Allah’ın “kâinâta ve insana koyduğu kânunlar-yasalar” demek olan sünnetullahında hiç-bir değişim olmaz. Zâten işte bu nedenle tüm kâinatta ve Dünyâ’da muhteşem bir düzen ve şaşmaz bir nizâm vardır. Güneş’in ve Ay’ın yıl boyunca yaptıkları döngüleri hep aynıdır. Günler, gündüzler, geceler, yıllar hep düzenli olarak hiç şaşmadan döngüsünü yapar durur. Herhangi bir gecikme, sapma, yalpalama, bozulma vs. olmaz. Çünkü tüm varlık Allah’ın sünnetullah denen yasalarına ve sistemine uyar. Bu sistemin genel adı, “koşulsuz-şartsız teslîmiyet” demek olan İslâm’dır. Tüm kâinat işte bu İslâm sistemine göre deverân ettiği için göklerde, Dünyâ’da ve tüm canlı-cansız varlıklarla birlikte insanın yapısında muhteşem bir düzen hâkimdir. Eğer İslâm ve sünnetullah ile birlikte başka bir sistem daha olsaydı mutlakâ bir karmaşa ve kaos olur, her-şey kısa zamanda birbirine girerdi de bir düzen ve nizâm kalmazdı.

 

İşte bunun gibi; Allah tüm kâinâtı, Dünyâ’yı, doğayı ve insanların fizîkî yapılarını İslâm ve sünnetullah denen tek bir sistemle idâre ettiği gibi, tek şuurlu varlık olan  insanların iç ve dış-âlemlerini inşâ etmek için de tek bir din gönderir. Bu din “kevnî âyetler” denilen tüm ve kâinatla birebir uyumlu olan, kavlî âyetlerle belirlenen İslâm’dır. İslâm, Allah’ın hem kevnî hem de kavlî âyetlerine verdiği isimdir. İç-âlemler İslâm ile inşâ olup bir düzene kavuştuğu gibi, dış-âlem de ancak İslâm ile bir düzene ve nizâma kavuşabilir. Hem tüm kâinât hem de tüm insanlar için Allah katında geçerli ve makbûl olan tek bir sistem ve tek bir din vardır ki, o da İslâm’dır. 

 

İslâm, sâdece Peygamberimiz Hz. Muhammed’e indirilen dînin özel adı değil, Allah’ın tüm peygamberlere indirdiği dînin genel adıdır. İnsanların çoğu İslâm’ı sâdece Hz. Muhammed’e indirilen dînin adı zannederler. Çünkü aslında İslâm’ın ne demek olduğunu bilmezler. Peki İslâm ne demektir?. İslâm; “hem tüm kâinatın hem de insanların, sorgusuz-suâlsiz, koşulsuz-şartsız tam bir îman, güven ve teslîmiyetle sâdece Allah’a îman edip güvenmeleri ve teslîm olmaları, sâdece Allah’ı tek ilah olarak bilmeleri ve sâdece O’na ibâdet edip sâdece O’ndan yardım istemeleri, sonuçta da mutlak ve kesin anlamda sâdece O’nun kânunlarına uyarak sâdece O’nun dediği gibi hareket etmeleri”dir. İşte İslâm budur ve tektir. Tüm zamanlar, tüm mekânlar ve tüm mahlûkat için bundan başka bir sistem ve din yoktur. Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah, İslâm’dan başka bir sistem de, İslâm’dan başka bir din de indirmemiştir. Bu nedenle de İslâm’dan başka hiç-bir din kabûl edilmez. Zîrâ İslâm’dan başka dinler bâtıldır, cehâlettir, küfürdür, şirktir ve zulümdür.       

 

Modernler; lâik, seküler, demokratik, liberâli kapitâlist, sosyâlist, feminist, beşerî modern dinler uğruna, her toplumun körü-körüne teslim olup kutsadığı lîderler, kahramanlar, ideolojiler, düşünceler, zihniyetler ve inançlar uğruna, “Allah katında tek din İslâm’dır” âyetinin kaldırılmasını ve iptâl edilmesini teklif ediyorlar. Çünkü ancak böyle olursa AB’ye ve Batı’ya uyumlu olabilirmişiz. Ancak böyle olursa ilerleyebilir ve muâsır ülkeler seviyesine çıkabilirmişiz. Bu câhiller hem İslâm’ın ne demek olduğunu bilmedikleri ve İslâm’ı da “dinlerden bir din” zannettikleri için hem de aslında İslâm’a düşman olduklarından dolayı böyle konuşmaktadırlar. Çünkü onlar her ne kadar “biz de müslümanız” diyerek müslüman olduklarını iddiâ etseler de, aslında İslâm üzere değil, şeytanın, nefsin ve tâğutların yönlendirdiği bâtıl ve câhîlî-beşerî dinlerden bir din üzeredirler.

 

Tüm peygamberler İslâm üzeredirler ve müslimdirler. Onların tâbileri de müslimdir. Peygamberlere inen vahiyler ve kitaplar İslâm’ın âyetleri ve kitaplardır. Tahrif edilmedikleri oranda İslâm’dırlar. Hanifler, Sâbiler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar, özünde İslâm üzeredirler. Fakat sonradan âyetleri, kitaplarını ve peygamberlerini tahrif etmişler ve hak ile bâtılı karıştırarak dinlerini bozmuşlardır. Bu nedenle de her ne kadar hâlen içinde Allah’ın âyetlerinden bir kısmı duruyor olsa da saf hâlleri bozulmuştur. Bir tek İslâm’ın Kitab’ı olan Kur’ân’ı Kerîm ilk indiği ve derlendiği günden îtibâren hiç değişmeden kaldığı için “tahrif olmamış tek kitap” olarak elimizde durmaktadır.

 

Allah’a, gayba, âhirete, peygamberlere ve vahye-kitaplara dayanmayan tüm dinler bâtıldır, cehâlettir, şirk, küfür ve zulüm içerir ve insanları ancak oyalar durur. Zâten bu bâtıl dinlerin iç-âlemi ve dış-âlemi birlikte inşâ etmek gibi bir dertleri de yoktur. Bir-tek İslâm’dır, iç-âlemleri inşâ ettikten sonra dış-âlemi de İslâm ile nurlandırıp, tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda Allah’ın sözünü tüm Dünyâ’ya hâkim kılmak isteyen din.    

 

Kur’ân’ın ifâdesiyle, “Allah katında Hak (geçerli) din, İslâm’dır…” (Âl-i İmrân 19). Bu nedenle İslâm’dan başka bir dîne inanmak Allah nezdinde kabûl görmez. Çünkü İslâm, insanlığa gönderilen bütün ilâhî dinlerin ortak adıdır. İlâhî dinler arasında bir tezat ve çelişki yoktur. Çünkü bütün ilâhî dinlerin kaynağı Allah’tır. Aslını koruyarak günümüze kadar ulaşan tek din İslâm, tek Kitap da Kur’ân’dır. İslâm, bir kavme ve bir millete değil, bütün insanlığa gönderilen tek evrensel din’dir ve Kur’ân bütün dinlerin ilkelerini içeren son Kitap’tır.

 

Allah çeşitli ve farklı dinler indirmez, din tektir, o da İslâm’dır. İslâm ise “sâdece Allah’a teslim olmak” demektir. Tüm peygamberler İslâm peygamberi olduğu gibi peygamberlere indirilen tüm kitaplar da İslâm’ın âyetlerini içeren Allah’ın indirdiği kitaplardır. Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân vd. bambaşka dinlerin farklı kitapları değil, Allah’ın İslâm üzere olan peygamberlerine indirdiği ve İslâm’ın birbiri ardınca gelen ve de aynı ilkelerden söz eden kitaplardır. Peygamberler hep İslâm üzeredirler, sâdece kendilerine indirilen şeriatlarda -temel ilkelere aykırı olmamak kaydıyla- bâzı küçük farklılıklar vardır. Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân vd. farklı dinlerden değil, tezat teşkil etmeyen bâzı farklı kurallardan bahseder sâdece. Peygamberimiz’in izinde yürüdüğü dînin adının İslâm olması, ona inen vahiylerin önceki peygamberlere inen tüm vahiyleri içermesi ve birleştirmesi ve de belli bir nizamda kitap hâline getirilmiş olması nedeniyledir. Böylece İslâm’a son nokta konulmuştur. Peygamberimiz’e İslâm adı altında yepyeni bir din gelmemiştir, Peygamberimiz ile birlikte İslâm tamamlanmıştır. Zâten Kur’ân, Allah katında tek dîn’in olduğunu ve tüm peygamberlerin de İslâm üzere olduğunu üstüne basa-basa söyler:

 

Hz. Muhammed: “O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların öncüsüyüm” (En-âm163).

 

Hz Nûh: “Onlara Nûh’un haberini oku… Benim ecrim yalnızca Allah’a âittir. Ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum” (Yûnus 71-72).

 

Hz. İbrâhim: “İbrâhim, İsmâil’le birlikte Ev’in (Kâbe’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ etmişti): Rabbimiz bizden (bunu) kabûl et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin; Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibâdet yöntemlerini (yer veyâ ilkelerini) göster ve tevbemizi kabûl et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabûl eden ve esirgeyensin” (Bakara 127-128).

 

“Kendi nefsini aşağılık kılandan başka İbrâhim’in dîninden kim yüz çevirir?. Andolsun, biz onu Dünyâ’da seçtik, gerçekten âhirette de O sâlihlerdendir. Rabbi ona: ‘Teslim ol’ (İslâm ol=eslemtu) dediğinde (O:) ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti. Bunu İbrâhim, oğullarına vasiyet etti..” (Bakara 130-131).

 

Hz. Yâkub: “…Yâkub da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dîni seçti, siz de ancak müslüman olarak can verin’ demişti” (Bakara132).

 

Hz. Yûsuf: “Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, Dünyâ’da ve âhirette benim velîm Sensin. Müslüman olarak benim hayâtıma son ver ve beni sâlihlerin arasına kat” (Yûsuf 101).

 

Hz. Süleyman: “(Hüdhüd’ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve Şüphesiz Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla (başlamakta)dır. (İçinde de:) Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin diye (yazılmaktadır)” (Neml 29-31).

 

Hz. Mûsâ: “Mûsâ dedi ki: Ey kavmim, eğer siz Allah’a îman edip müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin” (Yûnus 84).

 

Hz. Îsâ: “Nitekim Îsâ, onlarda inkârı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım edecekler kimdir?’. Havâriler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten müslümanlar olduğumuza şâhid ol’ dediler” (Âl-i İmran 52).

 

Cinler bile İslâm olup-olmamak durumdadırlar:

 

“(Cinler) Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar, artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp-bulanlardır” (Cin 14).

 

Görüldüğü gibi, bir tarafta İslâm vardır, diğer tarafta ise bâtıl, beşerî ve câhilî dinler. İslâm, Allah’ın indirdiği vahiylerden oluşurken, diğerleri ise şeytan, nefs, tâğutlar, arzular, çıkarlar, hevâ-hevesler, hırslar, bencillikler, tembellikler, şirk, küfür, cehâlet ve zulümden kaynaklanır. Bir-tek İslâm Allah’ın dînidir, diğerleri ise insan kaynaklıdır. Bir-tek Allah’ın dîni geçerlidir, diğerleri ise boştur ve bu boş bâtıl dinler için yapılanların tamâmı boşa gidecektir. Üstelik bu bâtıl dinler nedeniyle şirke, küfre ve zulme düşüldüğü için Dünyâ’da olmazsa bile, âhirette mutlaka ağır yaptırımları da olacaktır. Çünkü: 

 

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2023

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder