“Sana
iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da
kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak Allah
yeter”
(Nîsâ 79).
“Size isâbet
eden her musîbet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu
da affeder”
(Şûrâ 30).
Allah,
irâdeli kıldığı insana; “kânunlarınızı tüm kâinatta olduğu gibi Ben’im
kânunlarıma-yasalarıma-sünnetullaha göre belirleyin, vahye uygun olarak tam da
kâinâtın yasalarına-düzenine göre ayarlayın” demektedir. “Hayâtınızı-Dünyâ’yı-yaşantınızı
buna göre belirleyin ki ölçüden çıkmayın, yanlış ölçüler size zarar vermesin” demektedir.
Ölçüye uyulmasına rağmen yine de başımıza “kötü” dediğimiz bir şey geliyorsa,
bu, ya aklımızın sınırlı olmasından dolayı nedenini tam bilemediğimizden, yada
o şeyin aslında kötü-şer gibi görünmesine rağmen aslında iyi-hayır
olmasındandır ki Kur’ân bu konuda bizi uyarır:
“Savaş,
hoşunuza gitmediği hâlde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza
gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için
bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara 216).
“Doğrusu,
uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir
topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir
hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir cezâ) vardır.
Onlardan (iftirânın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır” (Nûr 11).
Bu
âyetlerden anlaşılan şey, kötülüğün Allah’tan, dolayısıyla doğal durumdan
değil, bilinçli varlık olan insandan kaynaklandığı ve her kötülüğün de aslında
bizim zannettiğimiz gibi kötü olmayabileceğidir. Zîrâ bizim kötü zannettiğimiz
şeylerin bir kısmı sonuçta hayra ve iyiliğe dönebilmektedir. Allah bilir de biz
bilemeyiz.
Allah’tan kötülük
gelmez. Zîrâ Allah’ın yarattıkları içinde kötü olarak yaratılmış bir şey yoktur
ki şeytan bile sonradan “şeytan” olmuştur. Şeytanı “şeytan” yapan şey,
yaratılıştan kötü ve âsi olması değil, kibirli davranarak Allah’ın emrine itaat
etmemesiydi. Çünkü doğal durumda kötülük yoktur. Mesela kesici bir âletin
kötülüğe yol açma potansiyeli vardır ama aslında kesici âletler insanın
işlerini yaparken kullanması için vardır. Meselâ bıçak, adam öldürmek için
değil, yiyeceklerin hazırlanması yada bir iş yapılırken araç olarak
kullanılması için vardır ve varlık amacı budur.
Kötülüğün
ortaya çıkması, şuurlu ve bir nefse sâhip olan bir varlığın yaratılmasıyla
başlar. Tabi nefs “imtihan”dan dolayı potansiyel olarak kötülüğü açığa
çıkarabilir fakat bu zorunlu değildir. Hattâ insan aslında “iyi” olarak
yaratılmıştır. Kötü olması ve kötülük yapması ve böylece kötülüğün ortaya
çıkması, şeytan ve nefsin arzuları ve etkileriyle olmaktadır.
İyiliğin
Allah’tan, kötülüğün ise kendi yaptıklarından kaynaklandığını bilen ve buna
inanan kişiler, kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olmazlar. Fakat mesele şudur
ki, kötülüğün haz veren tarafı da vardır. Bu yüzden “kötülüklerde bâzı yararlar
vardır fakat zararları daha çoktur” denilse yanlış olmaz. İçki ve kumarda bâzı
yararların olmasına rağmen zararlarının daha fazla olması onların haram
kılınmasına neden olmuş ve yasaklanmıştır. Kötülükler, iyiliklerin ve özde iyi
olanların, şeytanın ve nefsin etkisiyle (aslında hiç gerek olmamasına rağmen)
kötülüğe yol açacak şekilde kullanılmasıdır. Zâten bu nedenle kötüdürler. Kötülüğü
ortaya çıkaran şey, şeytanın-nefsin etkisiyle ve imtihanın-sünnetullahın işlemesi
nedeniyle şeytanın ne nefsin bu kötülüklere çıkarları için yönelmesidir. Yoksa
Allah’tan ve doğal durumdan kaynaklanan bir kötülük yoktur, olmaz. Bu bağlamda
Hristiyanlık’ın zannettiği gibi insan doğuştan kötü olarak doğmaz. Onu
annesi-babası ve çevresi kötü yapabilir.
Hayat, sünnetullah ve
imtihanın gereği olarak iyiliği-kötülüğü ve yarârı-zarârı ile iç-içedir. Lâkin
iyilik bârizken kötülük potansiyel olarak vardır ve zuhur etmesi zorunlu
değildir. Fakat imtihanın gereği olarak var bulunan şeytanın ve nefsin etkisi,
bu potansiyeli çoğu zaman ortaya çıkarır. Bu kötülüğü ortaya çıkaran insan
olduğu için, insanın başına gelen kötülüklerin sebebi kendi yaptıklarıdır.
Çünkü varlık özünde hep iyiliktir. Zâten o yüzden “başınıza gelen iyilikler
Allah’tandır” deniyor. Yâni zımnen; “başınıza gelen iyilikler, Allah’ın
her-şeyi doğal hâlinde ‘iyi’ olarak yaratmış olmasından dolayıdır” denmek isteniyor.
Eğer Dünyâ tümden kötü olsaydı ve yaratılmış her-şey bize zarar verecek şekilde
yaratılmış olsaydı başımıza kötülükten başka bir şey gelmezdi.
Hayattan ne kadar iyilik ve
yarar beklerseniz, -imtihanın ve de sünnetullahın bir gereği olarak- yanında potansiyel
kötülüklerle ve zararlarla birlikte gelir. Nereye giderseniz-gidin, yanınızda
Allah, şeytan ve nefsiniz de birlikte gelir. Kötülüğün ve zarârın az olmasını
istiyorsanız, hayattan çok da fazla bir şey beklememeniz gerekir. Bu bağlamda
Dünyâ’da kötülüklerin ortaya çıkmasına neden olan en baş etken, ihtiyaç
zannedilen ihtiraslardır. Şeytan insanı ihtiraslar ile kandırır. Bu tâ Hz. Âdem’den bêri böyledir.
Şu koca evrende bir tek Dünyâ’da kötülük var. O da doğal
değil. Net bir şekilde “kötü” olarak yaratılmış hiç-bir şey yoktur. Zâten
Dünyâ’daki kötülük de insan nedeniyle ortaya çıkmaktadır. İnsanın kötülüğü
ortaya çıkarması, şeytan, nefs ve tâğutlar yüzünden olmaktadır. İnsanın
kötülüklere meyletmesi ise; Allah’tan, âhiret inancı ve bilincinden, vahiyden
ve peygamber’den uzak olması nedeniyle merhâmetten, vicdandan, adâletten,
ahlâktan yâni tevhidten kopmuş olmasıdır.
Toplumda yer etmiş ve iyice yerleşmiş kötülükler, ancak o
toplumla birlikte yok edilebilir. Helâk bu nedenledir. Büyük yanlışların ve kötülüklerin
güzellikle ve gürültüsüz-patırtısız düzeltildiğinin (belli bir süreliğine Yûnûs
Kavmi dışında -Yûnûs 98-) bir örneği yoktur. Târih boyunca kötülük ancak
şiddetle düzeltilmiştir. Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz bile kötülüğü
uzaklaştırmak ve iyiliği hâkim kılmak için (“emr-i bi’l mâruf ve nehy-i ani’l münker”) nice
savaşlar yapmak zorunda kalmıştır. Fakat şiddet ve kısas sürekli olamaz. Çünkü
iyiliğin yerleşmesi ve hâkim olması için kötünün yerine geçmesi ve sürekli
olması gerekir.
Bir şeye olan körü-körüne ve
aşırı bağlılık, o yapının günahlarını-kötülüklerini görmeyi blôke eder.
İnsanlar çeşitli uyuşturucuların etkisi nedeniyle görmüyorlar ve fark-etmiyorlar
diye kötülük yok demek değildir. Ferâsetle bakıldığında Dünyâ’nın cennet
olmadığı net olarak görülebilir. Tabi kötülüğü aramak ve bulmak için çok gayret
etmek de kötülüğü açığa çıkaran bir diğer sebeptir. Allah’ın affettiği ve
örttüğü kötülüğü fazla araştırmak da “kötülüğü ortaya çıkarmak” anlamına gelir.
Fakat bâriz bir kötülük “kötülük”tür ve kötülük fazla araştırıldığında, o
kötülüğün şiddeti ya -görece- düşer yada o şey “kötülük” olmaktan çıkar. Modern
toplum ve insanın mevcut zamanda yaşadığı sapkınlığın nedeni budur. Müdâhale
edilmesi gereken bir kötülüğe zamânında yeterli müdâhale yapılmadığında o
kütlük bir-çokları için “kötülük” olmaktan çıkar. Zîrâ alışılan şey
bir-çoklarınca kötü olarak görülmez. Meselâ zamânında ismi bir eşcinsel ile
anılınca işi kavgaya kadar götürenler, şimdilerde bu tür insanlarla takılmayı
ayrıcalık olarak görmeye başladılar. Bâzı ahmaklar da bunları savunmayı
“iyilik” olarak görüyor. Bunu sâdece bir örnek olarak verdik. Modern insan ve
toplumun “iyi” saydığı ama aslında kötülüğün daniskası olan sayısız örnek
vardır.
İyi insan olabilmek için “kötülük
yapmamak” yetmez, “kötülükleri kaldırmak için çalışmak” da gerekir. Kötülükten
uzak kalarak “iyi insan” olunamaz. Kötülükten uzak kaldıktan sonra iyi de olmak
gerekir. Aksi-hâlde kötülük ortadan kalkmış olmaz. Peygamberimiz Mekke
toplumunun en iyi, en dürüst ve en güvenilir kişisi olmasına rağmen, Allah bunu
yeterli görmedi de o’nu “pasif iyilik”ten “aktif iyiliğe” sevk-etti. Zîrâ pasif
iyilik, aslında pasif kötülük demektir.
Doğal hâlde
bir kötülük yoktur. Kötülük, insanın varlığı ve olayları yorumlaması ve bu
yoruma göre davranmasıyla ortaya çıkıyor ki, bu yorum ve davranış tarzı vahye
ve peygamber örnekliklerine aykırı bir davranıştır. Fakat buna rağmen insan, arzularına
ve ihtiraslarından kaynaklanan yanlışların sonucunda ortaya çıkan kötülüğü
Allah’a mâl ediyor. İyiliği kendine, kötülüğü ise “kader” bağlamında Allah’a
isnât ediyor. Hâlbuki tam tersidir. Allah’ın indirdiği vahiylere ve gönderdiği
peygamberle uyulduğunda kötülük ortaya çıkmaz yada kötülük hâkim olamaz. Çünkü
Allah’tan kötülük gelmez. Zîrâ Allah’ın yarattığında kötülük yoktur. Çünkü
Allah her-şeyi insanın emrine âmâde kılmıştır:
“Kendinden
(bir nîmet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi.
Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten âyetler vardır” (Câsiye 13).
Kötülük
zorunlu değildir ama potansiyeldir. İmtihan da bu noktada açığa çıkar. Allah’ın
yarattığında ve kâinâta koyduğu yasalarda “bâriz” bir kötülük olmamasına rağmen
potansiyel olarak ama zorunlu olmayan bir kötülük durumu vardır. Üstelik şeytan
ve nefs denen, kötülüğü ortaya çıkarıp yaygınlaşmasına neden olan etkenler de
vardır ki imtihan ancak bu şekilde olur. Fakat Allah’ın rahmeti gazâbını
geçtiği ve her-şeyi özünde iyi olarak yarattığı için kötülükten ziyâde iyilik
açığa çıkar yada böyle olması gerekir. Hattâ iyiliğin Dünyâ’ya hâkim olması
gerekir. Lâkin son 200-250 yıldır modernizm ile birlikte iş tersine dönmüş ve
şeytan “şeytan” olalı modernizm ile birlikte kurduğu hâkimiyet gibi bir
hâkimiyet kurmamış ve nefs de hiç-bir zaman bu derece kışkırtılmamıştır.
Böylece kötülük (adâletsizlik, ahlâksızlık, şirk, küfür, ve zulüm) tüm Dünyâ’yı
kuşatmıştır. Fakat gelin görün ki kötülüğün haz verici bir yanı da olduğu için
insanlar kötülükleri “kötülük” olarak görmemekte yada görmek istememektedir.
Günahtan ve haramdan kaynaklanan konforlarını bozmak istememektedirler.
“Her nefis
ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz.
Ancak bize döndürüleceksiniz” (Enbiyâ 35).
Kendi ellerimiz yüzünde
başımıza gelen kötülükler de imtihanımız olur. Allah kendi yaptıklarımızın
sonuçlarıyla da bizi imtihan eder. Yoksa Allah bize kötülük vererek imtihan
etmez. Biz kötülüğü istersek ve onun açığa çıkması için gereken şeyi ısrarla
yaparsak, Allah da sünnetullahın bir gereği olarak o kötülüğün çıkmasına izin
verir. Fakat çoğunu da affeder ortaya çıkmasını bir-şekilde önler. Hayrın da
şerrin de Allah’tan olması, “hayrın da şerrin de ancak Allah’ın izin vermesiyle
ortaya çıkması” demektir. Hayır da şer de ancak Allah’ın izin vermesiyle ortaya
çıkar. Allah rahmet sâhibi olduğu için, (biz farkında olalım yada olmayalım)
şerrin çoğunun açığa çıkmasını önler. İnsan neye yönelirse Allah onun açığa
çıkmasına izin verir. Yoksa iyilik verdiği gibi kötülüğü de vermez. Zîrâ
kötülükten râzı değildir. Allah râzı olmadığı bir şeye sebep olmaz.
Tabi kötülüğün açığa
çıkmaması için alınması gereken önlemler de vahiy-merkezli akıl çerçevesinde
alınmalıdır. Allah’ın “yapma!” dediklerinden uzak durup “yap!” dedikleri de yapılınca
kötülüğün açığa çıkması imkânsızdır. Meselâ “doğal âfet” denilen depreme, sele,
yangına karşı gerekli v yeterli önlem alındığında bu doğa olayları bize zarar vermez
ve kötülük ortaya çıkmaz. Tabi biz aklımızın sınırlı olmasından dolayı hiç-bir
zaman tam ve yeterli bir önlem alamayacağımız için Allah’tan korunma ve yardım dilemeli
ve O’nun râzı olacağı şekilde yaşamalıyız. Çünkü Nûh Tûfânı yetersiz alt-yapı
eksikliğinden dolayı olmamıştır.
Kötülük, insanın nefsi ile ilgilidir, fıtratı ile değil. Zîrâ
insanın fıtratı İslâm’la birebir örtüşür. Potansiyel kötülük insanın
fıtratından değil, şeytanın fısıltılarına mâruz kalan nefsinden kaynaklanır.
Zerdüştlükteki
Ehrimen ve Ahura Mazda ikiliğindeki “kötülük tanrısı”, “şerrin Allah’tan
gelmeyeceği” inancından kaynaklanır. Bu iyi bir şey gibi görülmesine rağmen, “şer
Allah’tan gelmiyorsa, o hâlde şer de ilahtır” düşüncesine kapılarak şirke ve
küfre düşmüşlerdir. Kötülüğün sebebini kendilerine isnât edeceklerine, bir “şer
ilahı” ortaya çıkarmışlardır. Hâlbuki şer ârızîdir ve insandan kaynaklanır.
Batı
zihniyeti ve modern insan, Dünyâ’da gerçekleştirdiği kötülükleri ve pislikleri,
dîne yükler. Tabi kötülükleri en çok da İslâm’a isnât eder. Sapkınlıklarından
dolayı ortaya çıkan kötülükleri, “İslâm’ı öcü gibi göstermekle” kapatmaya
çalışıyor. Hak din yâni İslâm hayâta hâkim değilse, kötülüklerin-yanlışlıkların
faturası İslâm’a çıkarılamaz. Dünyâ’daki mevcut kötülüklerin sebebi, Dünyâ’ya
hâkim olan tasavvur, düşünce, felsefe, ideoloji ve bâtıl dinlerdir, İslâm
değil, Zâten Dünyâ’ya İslâm hâkim olmuş olsa bu kötülüklerin hiç-biri ortaya
çıkmazdı yada kötülükler hayâta hâkim olamazdı. Zîrâ İslâm’ın ve gerçek
mü’minlerin hayâta hâkim olduğu zamanlar, Dünyâ’da kötülüklerin en az görüldüğü
zamanlardır.
Buna
rağmen “vahye gerek yoktur, akıl en iyi yolu bulur” diyorlar. Fakat şunu
unutuyorlar ki, vahiy her zaman, nefis-merkezli olan aklın ortaya koyduğu kötülükleri
düzeltmek için indirilmiş ve peygamberler de bunun için gönderilmiştir. Dünyâ’da an îtibârıyla yaşanan kötülükler, çirkinlikler
vs. İslâm’ın hâkim olmaması ve beşerî ideolojilerin hâkim olması nedeniyledir.
Bir keresinde bir sebeple
Almanya’ya giden bir Türk yetkiliye Alman bir yetkili, yeni Türk gençlerinden
şikâyet etmişti ve “gençleriniz iyi yetişmediği için taşkınlık yapıyorlar”
demişti. Türk yetkili ise, “peki onların anne-babaları yada dedeleri de taşkınlık
yapıyor mu ve bir zararları var mı?” diye sorunca, Alman yetkili “hayır”
cevâbını verir. Bu cevâbı alan Türk yetkili; “biz Almanya’ya gelen ilk nesilden
sorumluyuz, çünkü onları biz yetiştirdik, yeni nesilden ise siz sorumlusunuz,
çünkü onları siz yetiştirdiniz”
demişti.
İşte aynı-şekilde; genelde
tüm insanlardan, özelde ise müslümanlardan şikâyet etmek “İslâm’dan şikayet
değil, gayr-ı İslâmî düzenlerden; lâik-seküler-demokratik-kapitâlist-liberâl-feminist-emparyâlist-modern
sistemlerden şikâyet etmek demek olacaktır. Çünkü hayâta hâkim olan ve
insanları yönlendirip yöneten sistem İslâm değil, bu gayr-ı İslâmî sistemler,
düşünceler ve ideolojilerdir. Çünkü son 200-250 yıldır Dünyâ İslâm ile
yönetilmiyor yada İslâm’ın Dünyâ’ya bir etkisi yok. İslâm ile yönetilmediği için
de yetişen müslümanların taşkınlıkları, yanlışlıkları ve ayıpları İslâm’a mâl edilemez.
Eğer müslümanların davranışlarından ve hareketlerinden şikâyet ediliyorsa, bu,
İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması ve insanı yönlendirip yönetmesine izin
verilmemesinden dolayıdır. Bu nedenle şikâyet edilmesi gereken şey İslâm değil,
lâik-seküler-demokratik modernizmdir.
Bir
kötülüğe yapılan îtiraz, ancak “iyi” tarafından olursa anlamlı ve tutarlı olur.
Yoksa kötüye, diğer bir kötülük tarafından yapılan îtiraz hem anlamsız, hem de
tutarsızdır. Bir işe de yaramaz.
İyiliği
istiyorsanız, kötülükten uzak durmanız gerekir. Fakat “iyi” olmak için “kötülük
yapmamak” yetmez, kötülük yapmadıktan sonra bir de “iyilik yapmak” gerekir. Kötü
eylem, eylemsizlikten iyi değildir. Kötü söz de sükûttan iyi değildir. Kötü söz
ve eyleme karşı “iyi söz ve eylem” hâkim kılınmadığında kötülüğün ortadan
kalkması için bir sebep yoktur. Tâ ki Allah’ın acı azâbı gelinceye kadar.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder