15 Mart 2023 Çarşamba

Kötülük Üzerine

 

“Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak Allah yeter” (Nîsâ 79).

 

“Size isâbet eden her musîbet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder” (Şûrâ 30).

 

Allah, irâdeli kıldığı insana; “kânunlarınızı tüm kâinatta olduğu gibi Ben’im kânunlarıma-yasalarıma-sünnetullaha göre belirleyin, vahye uygun olarak tam da kâinâtın yasalarına-düzenine göre ayarlayın” demektedir. “Hayâtınızı-Dünyâ’yı-yaşantınızı buna göre belirleyin ki ölçüden çıkmayın, yanlış ölçüler size zarar vermesin” demektedir. Ölçüye uyulmasına rağmen yine de başımıza “kötü” dediğimiz bir şey geliyorsa, bu, ya aklımızın sınırlı olmasından dolayı nedenini tam bilemediğimizden, yada o şeyin aslında kötü-şer gibi görünmesine rağmen aslında iyi-hayır olmasındandır ki Kur’ân bu konuda bizi uyarır:

 

“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara 216).

 

“Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir cezâ) vardır. Onlardan (iftirânın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır” (Nûr 11).

 

Bu âyetlerden anlaşılan şey, kötülüğün Allah’tan, dolayısıyla doğal durumdan değil, bilinçli varlık olan insandan kaynaklandığı ve her kötülüğün de aslında bizim zannettiğimiz gibi kötü olmayabileceğidir. Zîrâ bizim kötü zannettiğimiz şeylerin bir kısmı sonuçta hayra ve iyiliğe dönebilmektedir. Allah bilir de biz bilemeyiz. 

 

Allah’tan kötülük gelmez. Zîrâ Allah’ın yarattıkları içinde kötü olarak yaratılmış bir şey yoktur ki şeytan bile sonradan “şeytan” olmuştur. Şeytanı “şeytan” yapan şey, yaratılıştan kötü ve âsi olması değil, kibirli davranarak Allah’ın emrine itaat etmemesiydi. Çünkü doğal durumda kötülük yoktur. Mesela kesici bir âletin kötülüğe yol açma potansiyeli vardır ama aslında kesici âletler insanın işlerini yaparken kullanması için vardır. Meselâ bıçak, adam öldürmek için değil, yiyeceklerin hazırlanması yada bir iş yapılırken araç olarak kullanılması için vardır ve varlık amacı budur.

 

Kötülüğün ortaya çıkması, şuurlu ve bir nefse sâhip olan bir varlığın yaratılmasıyla başlar. Tabi nefs “imtihan”dan dolayı potansiyel olarak kötülüğü açığa çıkarabilir fakat bu zorunlu değildir. Hattâ insan aslında “iyi” olarak yaratılmıştır. Kötü olması ve kötülük yapması ve böylece kötülüğün ortaya çıkması, şeytan ve nefsin arzuları ve etkileriyle olmaktadır.    

 

İyiliğin Allah’tan, kötülüğün ise kendi yaptıklarından kaynaklandığını bilen ve buna inanan kişiler, kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olmazlar. Fakat mesele şudur ki, kötülüğün haz veren tarafı da vardır. Bu yüzden “kötülüklerde bâzı yararlar vardır fakat zararları daha çoktur” denilse yanlış olmaz. İçki ve kumarda bâzı yararların olmasına rağmen zararlarının daha fazla olması onların haram kılınmasına neden olmuş ve yasaklanmıştır. Kötülükler, iyiliklerin ve özde iyi olanların, şeytanın ve nefsin etkisiyle (aslında hiç gerek olmamasına rağmen) kötülüğe yol açacak şekilde kullanılmasıdır. Zâten bu nedenle kötüdürler. Kötülüğü ortaya çıkaran şey, şeytanın-nefsin etkisiyle ve imtihanın-sünnetullahın işlemesi nedeniyle şeytanın ne nefsin bu kötülüklere çıkarları için yönelmesidir. Yoksa Allah’tan ve doğal durumdan kaynaklanan bir kötülük yoktur, olmaz. Bu bağlamda Hristiyanlık’ın zannettiği gibi insan doğuştan kötü olarak doğmaz. Onu annesi-babası ve çevresi kötü yapabilir.

 

Hayat, sünnetullah ve imtihanın gereği olarak iyiliği-kötülüğü ve yarârı-zarârı ile iç-içedir. Lâkin iyilik bârizken kötülük potansiyel olarak vardır ve zuhur etmesi zorunlu değildir. Fakat imtihanın gereği olarak var bulunan şeytanın ve nefsin etkisi, bu potansiyeli çoğu zaman ortaya çıkarır. Bu kötülüğü ortaya çıkaran insan olduğu için, insanın başına gelen kötülüklerin sebebi kendi yaptıklarıdır. Çünkü varlık özünde hep iyiliktir. Zâten o yüzden “başınıza gelen iyilikler Allah’tandır” deniyor. Yâni zımnen; “başınıza gelen iyilikler, Allah’ın her-şeyi doğal hâlinde ‘iyi’ olarak yaratmış olmasından dolayıdır” denmek isteniyor. Eğer Dünyâ tümden kötü olsaydı ve yaratılmış her-şey bize zarar verecek şekilde yaratılmış olsaydı başımıza kötülükten başka bir şey gelmezdi.

 

Hayattan ne kadar iyilik ve yarar beklerseniz, -imtihanın ve de sünnetullahın bir gereği olarak- yanında potansiyel kötülüklerle ve zararlarla birlikte gelir. Nereye giderseniz-gidin, yanınızda Allah, şeytan ve nefsiniz de birlikte gelir. Kötülüğün ve zarârın az olmasını istiyorsanız, hayattan çok da fazla bir şey beklememeniz gerekir. Bu bağlamda Dünyâ’da kötülüklerin ortaya çıkmasına neden olan en baş etken, ihtiyaç zannedilen ihtiraslardır. Şeytan insanı ihtiraslar ile kandırır. Bu tâ  Hz. Âdem’den bêri böyledir.

 

Şu koca evrende bir tek Dünyâ’da kötülük var. O da doğal değil. Net bir şekilde “kötü” olarak yaratılmış hiç-bir şey yoktur. Zâten Dünyâ’daki kötülük de insan nedeniyle ortaya çıkmaktadır. İnsanın kötülüğü ortaya çıkarması, şeytan, nefs ve tâğutlar yüzünden olmaktadır. İnsanın kötülüklere meyletmesi ise; Allah’tan, âhiret inancı ve bilincinden, vahiyden ve peygamber’den uzak olması nedeniyle merhâmetten, vicdandan, adâletten, ahlâktan yâni tevhidten kopmuş olmasıdır.  

 

Toplumda yer etmiş ve iyice yerleşmiş kötülükler, ancak o toplumla birlikte yok edilebilir. Helâk bu nedenledir. Büyük yanlışların ve kötülüklerin güzellikle ve gürültüsüz-patırtısız düzeltildiğinin (belli bir süreliğine Yûnûs Kavmi dışında -Yûnûs 98-) bir örneği yoktur. Târih boyunca kötülük ancak şiddetle düzeltilmiştir. Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz bile kötülüğü uzaklaştırmak ve iyiliği hâkim kılmak için (“emr-i bi’l mâruf ve nehy-i ani’l münker”) nice savaşlar yapmak zorunda kalmıştır. Fakat şiddet ve kısas sürekli olamaz. Çünkü iyiliğin yerleşmesi ve hâkim olması için kötünün yerine geçmesi ve sürekli olması gerekir.

 

Bir şeye olan körü-körüne ve aşırı bağlılık, o yapının günahlarını-kötülüklerini görmeyi blôke eder. İnsanlar çeşitli uyuşturucuların etkisi nedeniyle görmüyorlar ve fark-etmiyorlar diye kötülük yok demek değildir. Ferâsetle bakıldığında Dünyâ’nın cennet olmadığı net olarak görülebilir. Tabi kötülüğü aramak ve bulmak için çok gayret etmek de kötülüğü açığa çıkaran bir diğer sebeptir. Allah’ın affettiği ve örttüğü kötülüğü fazla araştırmak da “kötülüğü ortaya çıkarmak” anlamına gelir. Fakat bâriz bir kötülük “kötülük”tür ve kötülük fazla araştırıldığında, o kötülüğün şiddeti ya -görece- düşer yada o şey “kötülük” olmaktan çıkar. Modern toplum ve insanın mevcut zamanda yaşadığı sapkınlığın nedeni budur. Müdâhale edilmesi gereken bir kötülüğe zamânında yeterli müdâhale yapılmadığında o kütlük bir-çokları için “kötülük” olmaktan çıkar. Zîrâ alışılan şey bir-çoklarınca kötü olarak görülmez. Meselâ zamânında ismi bir eşcinsel ile anılınca işi kavgaya kadar götürenler, şimdilerde bu tür insanlarla takılmayı ayrıcalık olarak görmeye başladılar. Bâzı ahmaklar da bunları savunmayı “iyilik” olarak görüyor. Bunu sâdece bir örnek olarak verdik. Modern insan ve toplumun “iyi” saydığı ama aslında kötülüğün daniskası olan sayısız örnek vardır.    

 

İyi insan olabilmek için “kötülük yapmamak” yetmez, “kötülükleri kaldırmak için çalışmak” da gerekir. Kötülükten uzak kalarak “iyi insan” olunamaz. Kötülükten uzak kaldıktan sonra iyi de olmak gerekir. Aksi-hâlde kötülük ortadan kalkmış olmaz. Peygamberimiz Mekke toplumunun en iyi, en dürüst ve en güvenilir kişisi olmasına rağmen, Allah bunu yeterli görmedi de o’nu “pasif iyilik”ten “aktif iyiliğe” sevk-etti. Zîrâ pasif iyilik, aslında pasif kötülük demektir.  

 

Doğal hâlde bir kötülük yoktur. Kötülük, insanın varlığı ve olayları yorumlaması ve bu yoruma göre davranmasıyla ortaya çıkıyor ki, bu yorum ve davranış tarzı vahye ve peygamber örnekliklerine aykırı bir davranıştır. Fakat buna rağmen insan, arzularına ve ihtiraslarından kaynaklanan yanlışların sonucunda ortaya çıkan kötülüğü Allah’a mâl ediyor. İyiliği kendine, kötülüğü ise “kader” bağlamında Allah’a isnât ediyor. Hâlbuki tam tersidir. Allah’ın indirdiği vahiylere ve gönderdiği peygamberle uyulduğunda kötülük ortaya çıkmaz yada kötülük hâkim olamaz. Çünkü Allah’tan kötülük gelmez. Zîrâ Allah’ın yarattığında kötülük yoktur. Çünkü Allah her-şeyi insanın emrine âmâde kılmıştır:

 

“Kendinden (bir nîmet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten âyetler vardır” (Câsiye 13).

 

Kötülük zorunlu değildir ama potansiyeldir. İmtihan da bu noktada açığa çıkar. Allah’ın yarattığında ve kâinâta koyduğu yasalarda “bâriz” bir kötülük olmamasına rağmen potansiyel olarak ama zorunlu olmayan bir kötülük durumu vardır. Üstelik şeytan ve nefs denen, kötülüğü ortaya çıkarıp yaygınlaşmasına neden olan etkenler de vardır ki imtihan ancak bu şekilde olur. Fakat Allah’ın rahmeti gazâbını geçtiği ve her-şeyi özünde iyi olarak yarattığı için kötülükten ziyâde iyilik açığa çıkar yada böyle olması gerekir. Hattâ iyiliğin Dünyâ’ya hâkim olması gerekir. Lâkin son 200-250 yıldır modernizm ile birlikte iş tersine dönmüş ve şeytan “şeytan” olalı modernizm ile birlikte kurduğu hâkimiyet gibi bir hâkimiyet kurmamış ve nefs de hiç-bir zaman bu derece kışkırtılmamıştır. Böylece kötülük (adâletsizlik, ahlâksızlık, şirk, küfür, ve zulüm) tüm Dünyâ’yı kuşatmıştır. Fakat gelin görün ki kötülüğün haz verici bir yanı da olduğu için insanlar kötülükleri “kötülük” olarak görmemekte yada görmek istememektedir. Günahtan ve haramdan kaynaklanan konforlarını bozmak istememektedirler.   

 

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz” (Enbiyâ 35).

 

Kendi ellerimiz yüzünde başımıza gelen kötülükler de imtihanımız olur. Allah kendi yaptıklarımızın sonuçlarıyla da bizi imtihan eder. Yoksa Allah bize kötülük vererek imtihan etmez. Biz kötülüğü istersek ve onun açığa çıkması için gereken şeyi ısrarla yaparsak, Allah da sünnetullahın bir gereği olarak o kötülüğün çıkmasına izin verir. Fakat çoğunu da affeder ortaya çıkmasını bir-şekilde önler. Hayrın da şerrin de Allah’tan olması, “hayrın da şerrin de ancak Allah’ın izin vermesiyle ortaya çıkması” demektir. Hayır da şer de ancak Allah’ın izin vermesiyle ortaya çıkar. Allah rahmet sâhibi olduğu için, (biz farkında olalım yada olmayalım) şerrin çoğunun açığa çıkmasını önler. İnsan neye yönelirse Allah onun açığa çıkmasına izin verir. Yoksa iyilik verdiği gibi kötülüğü de vermez. Zîrâ kötülükten râzı değildir. Allah râzı olmadığı bir şeye sebep olmaz. 

 

Tabi kötülüğün açığa çıkmaması için alınması gereken önlemler de vahiy-merkezli akıl çerçevesinde alınmalıdır. Allah’ın “yapma!” dediklerinden uzak durup “yap!” dedikleri de yapılınca kötülüğün açığa çıkması imkânsızdır. Meselâ “doğal âfet” denilen depreme, sele, yangına karşı gerekli v yeterli önlem alındığında bu doğa olayları bize zarar vermez ve kötülük ortaya çıkmaz. Tabi biz aklımızın sınırlı olmasından dolayı hiç-bir zaman tam ve yeterli bir önlem alamayacağımız için Allah’tan korunma ve yardım dilemeli ve O’nun râzı olacağı şekilde yaşamalıyız. Çünkü Nûh Tûfânı yetersiz alt-yapı eksikliğinden dolayı olmamıştır.

 

Kötülük, insanın nefsi ile ilgilidir, fıtratı ile değil. Zîrâ insanın fıtratı İslâm’la birebir örtüşür. Potansiyel kötülük insanın fıtratından değil, şeytanın fısıltılarına mâruz kalan nefsinden kaynaklanır.

 

Zerdüştlükteki Ehrimen ve Ahura Mazda ikiliğindeki “kötülük tanrısı”, “şerrin Allah’tan gelmeyeceği” inancından kaynaklanır. Bu iyi bir şey gibi görülmesine rağmen, “şer Allah’tan gelmiyorsa, o hâlde şer de ilahtır” düşüncesine kapılarak şirke ve küfre düşmüşlerdir. Kötülüğün sebebini kendilerine isnât edeceklerine, bir “şer ilahı” ortaya çıkarmışlardır. Hâlbuki şer ârızîdir ve insandan kaynaklanır.

 

Batı zihniyeti ve modern insan, Dünyâ’da gerçekleştirdiği kötülükleri ve pislikleri, dîne yükler. Tabi kötülükleri en çok da İslâm’a isnât eder. Sapkınlıklarından dolayı ortaya çıkan kötülükleri, “İslâm’ı öcü gibi göstermekle” kapatmaya çalışıyor. Hak din yâni İslâm hayâta hâkim değilse, kötülüklerin-yanlışlıkların faturası İslâm’a çıkarılamaz. Dünyâ’daki mevcut kötülüklerin sebebi, Dünyâ’ya hâkim olan tasavvur, düşünce, felsefe, ideoloji ve bâtıl dinlerdir, İslâm değil, Zâten Dünyâ’ya İslâm hâkim olmuş olsa bu kötülüklerin hiç-biri ortaya çıkmazdı yada kötülükler hayâta hâkim olamazdı. Zîrâ İslâm’ın ve gerçek mü’minlerin hayâta hâkim olduğu zamanlar, Dünyâ’da kötülüklerin en az görüldüğü zamanlardır. 

 

Buna rağmen “vahye gerek yoktur, akıl en iyi yolu bulur” diyorlar. Fakat şunu unutuyorlar ki, vahiy her zaman, nefis-merkezli olan aklın ortaya koyduğu kötülükleri düzeltmek için indirilmiş ve peygamberler de bunun için gönderilmiştir. Dünyâ’da an îtibârıyla yaşanan kötülükler, çirkinlikler vs. İslâm’ın hâkim olmaması ve beşerî ideolojilerin hâkim olması nedeniyledir.

 

Bir keresinde bir sebeple Almanya’ya giden bir Türk yetkiliye Alman bir yetkili, yeni Türk gençlerinden şikâyet etmişti ve “gençleriniz iyi yetişmediği için taşkınlık yapıyorlar” demişti. Türk yetkili ise, “peki onların anne-babaları yada dedeleri de taşkınlık yapıyor mu ve bir zararları var mı?” diye sorunca, Alman yetkili “hayır” cevâbını verir. Bu cevâbı alan Türk yetkili; “biz Almanya’ya gelen ilk nesilden sorumluyuz, çünkü onları biz yetiştirdik, yeni nesilden ise siz sorumlusunuz, çünkü onları siz yetiştirdiniz”            demişti.

 

İşte aynı-şekilde; genelde tüm insanlardan, özelde ise müslümanlardan şikâyet etmek “İslâm’dan şikayet değil, gayr-ı İslâmî düzenlerden; lâik-seküler-demokratik-kapitâlist-liberâl-feminist-emparyâlist-modern sistemlerden şikâyet etmek demek olacaktır. Çünkü hayâta hâkim olan ve insanları yönlendirip yöneten sistem İslâm değil, bu gayr-ı İslâmî sistemler, düşünceler ve ideolojilerdir. Çünkü son 200-250 yıldır Dünyâ İslâm ile yönetilmiyor yada İslâm’ın Dünyâ’ya bir etkisi yok. İslâm ile yönetilmediği için de yetişen müslümanların taşkınlıkları, yanlışlıkları ve ayıpları İslâm’a mâl edilemez. Eğer müslümanların davranışlarından ve hareketlerinden şikâyet ediliyorsa, bu, İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması ve insanı yönlendirip yönetmesine izin verilmemesinden dolayıdır. Bu nedenle şikâyet edilmesi gereken şey İslâm değil, lâik-seküler-demokratik modernizmdir.  

 

Bir kötülüğe yapılan îtiraz, ancak “iyi” tarafından olursa anlamlı ve tutarlı olur. Yoksa kötüye, diğer bir kötülük tarafından yapılan îtiraz hem anlamsız, hem de tutarsızdır. Bir işe de yaramaz.  

 

İyiliği istiyorsanız, kötülükten uzak durmanız gerekir. Fakat “iyi” olmak için “kötülük yapmamak” yetmez, kötülük yapmadıktan sonra bir de “iyilik yapmak” gerekir. Kötü eylem, eylemsizlikten iyi değildir. Kötü söz de sükûttan iyi değildir. Kötü söz ve eyleme karşı “iyi söz ve eylem” hâkim kılınmadığında kötülüğün ortadan kalkması için bir sebep yoktur. Tâ ki Allah’ın acı azâbı gelinceye kadar.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2021

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder