20 Mart 2023 Pazartesi

Pürüzsüzlük Uygarlığı: Modernizm


“Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmişlerdir. Orada tahtlar üzerinde yaslânıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir Güneş ve ne dondurucu bir soğuk görürler. (Meyvelerin) gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kaplar ve kupalar dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tespit etmişlerdir. Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir. Bir pınar ki orada ‘selsebil’ olarak adlandırılır. Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedî kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. Her nereye baksan, bir nîmet ve büyük bir mülk görürsün” (İnsan 12-20).

 

Pürüz: “Bir şeyin düzgünlüğünü bozan kabarcık, çıkıntı, gedik yada kusur. Farsça purz: “Kumaş havı, iplik vs. artığı” sözcüğünden alıntıdır. 

 

Âyette de söylendiği gibi, sıfır sorun ve tam bir pürüzsüzlük ancak cennette olur. Cennette hiç-bir pürüz, gedik, bozukluk, eksiklik, yanlışlık, kaos vs. olumsuz hiç-bir şey olmaz. Cennetin ana-özelliği, orada pürüzsüz bir yaşamın olmasıdır. Cennette “potansiyel” olarak bile bir pürüz yoktur ve herhangi bir pürüzsüzlükten ve bir riskten bile söz edilemez. Zîrâ cennette “imtihan” ve zorluk yoktur ve cennet zâten “Dünyâ’da imtihanını başarıyla verip de Allah’ın rızâsını kazanmış olanların ödüllendirildiği sonsuz nîmet diyârı”dır.

 

Kâinât ise, Allah’ın murâdı ve hikmeti gereği, hem imtihan, hem varlığın formatı, hem nefsin yapısı, hem de sünnetullah gereğince “potansiyel pürüzler”in olduğu-olabileceği geçici-fânî bir yerdir. Kâinatta, -imtihanın ve sünnetullahın gereği olarak- en azından doğal olan; sıcak-soğuk etkisi, nesnelerin belli bir ağırlıkta olması ve onların zorlanarak taşınması, insanın günlük-haftalık-aylık kişisel bakımları, çalışma, haksızlığa uğrama, kazâ, kavga ve belâ, hastalık, yaşlanma ve ölüm gibi doğal zorluklar vardır. Dünyâ’da potansiyel bir-çok zorluklar da vardır ve bir yanlışlıkta yada zamânı geldiği için bunların açığa çıkıvermesi doğal ve normâldir. Tabi her zorlukla berâber bir kolaylık da vardır.

 

Allah, kâinatta bir uygunsuzluğun, bir kaosun ve bir düzensizliğin olmadığını söyler ve “bakın bakalım bir uygunsuzluk ve bir düzensizlik görebilecek misiniz?” der ve hiç-bir uygunsuzluk ve düzensizlik göremeyeceğimizi söyler ki gerçekten de öyledir. Zîrâ kâinâtı Allah yaratmıştır ve mutlak anlamda Allah yönetmektedir. Kâinattaki her-şey ister-istemez Allah’a uymakta ve tam da O’nun emrettiği ve düzenlediği gibi hareket etmektedir. O yüzden kâinatta pürüzsüz olmasa da sorunsuz bir düzen-nizam ve döngü vardır. Kâinat bu döngüsünü tam bir uyumlulukla kıyâmete kadar sürdürecektir.

 

Kâinatta sâdece insanlar arasında süren bir düzensizlik ve uyumsuzluk vardır. Çünkü Allah’ın emir ve yasaklarına ya hiç uyulmamakta yada ucundan-kıyısından uyulmaktadır. İnsanlar arasında sosyâl, kültürel, ekonomik, hukûkî, kânûnî, siyâsî, askeri vs. alanlarda Allah’a hakkıyla itaat edilmediği ve bu konularda Allah’ın emir ve nehiylerine uyulmadığı yâni her-şey O’nun istediği gibi olmadığı için, insanlar arasında bu alanlarda sürekli bir karışıklık, uygunsuzluk, kaos, bozukluk ve pürüz olur. Üstelik bu pürüzler büyük oranda doğal değildir.

 

Sünnetullah gereğince yapılan bir yanlışın potansiyel kötü sonuçları ortaya çıkar ama bu kötü sonuçların ille de ortaya çıkması şart değildir. Allah’a uyulduğu ve tam da O’nun emrettiği gibi işler düzenlendiğinde bu pürüzler de olmayacaktır. Allah’ın emrettiği gibi yaşandığında ve işler Allah’ın istediği gibi düzenlendiğinde, tüm kâinatta olduğu gibi Dünyâ’da ve insanlar arasında da pürüzler ortaya çıkmaz ve doğal, normâl ve fıtrî bir işleyiş Dünyâ’ya hâkim olur ki zâten tevhid de, göklerdeki gibi bir düzeni, Dünyâ’da ve insanların arasında kurmaktır. Tevhid, “Allah’ın, göklere olduğu gibi yeryüzüne ve insanların işlerine de hâkim olması” demektir.

 

Tabi tüm kâinat gibi Dünyâ ve insan da fâni varlıklardır. Allah bu fâniliği “imtihan” için yaratmıştır. İmtihan varsa fânilik vardır. Bu nedenle potansiyel zorlukların çıkması olasıdır. İnsanlar da tüm zamanlar boyunca zâten bunu bilip kabûl etmişlerdir ve böylece doğal zorluklara katlanabilmektedirler. Zîrâ her zorluğun yanında bir kolaylık da vardır ve bu nedenle doğal zorluklar zevk de verir. Lâkin bir de doğal olmayan ve insandan kaynaklanan zorluklar vardır ki, bu zorluklar, arkasından başka zorlukları ortaya çıkarır. İşte bu durum insana ağır gelir ve onu yıpratır. Doğal olmayan zorlukların ortaya çıkması, Allah’a itaat edilip de mutlak anlamda O’na uyulmamasından dolayıdır.

 

Modernizm ve zihni modernizme göre formatlanmış olan modern insan, pürüzden nefret eder. Zorluğun doğalından da sûnisinden de tiksinir. Hayâtında hiç-bir pürüz istemez. Çünkü modernizm bir “pürüzsüzlük uygarlığı”dır ve insanlara bunun telkinini yapar durur ve hayâlini kurdurur. Zâten modernizm; Allah’tan, din’den, kitaptan, peygamberden ve mânevî olandan vazgeçip kopmak ve cenneti Dünyâ’da kurmak hayâli, arzusu ve çabasıdır. Bu nedenle modernizmde her-şey pürüzsüzleştirilmeye çalışılır; yollar, evler, eşyâlar, araçlar, binâlar, hattâ yiyecekler vs. her-şey pürüzsüzdür ve pürüzsüzleştirilmeye çalışılır. Çünkü modernizmin, “Dünyâ’da cennet-vâri bir yaşam kurma” özlemi vardır.

 

Modernizm ve modern insan her-şeyi pürüzsüzleştirmek ister ve bunun için çalışır. Fakat bu hem iyi bir şey değildir, hem de pürüzsüzlük her-şey için mümkün değildir. Çünkü pürüzsüzlükte rûh yoktur, içerik yoktur, derinlik yoktur, anlam kaybolmuştur. Pürüzsüz olan şeye ayrıntılı olarak ve dikkatli bakamazsınız, onu dokunarak anlayamazsınız. Pürüzsüz olana dokunmak, bakmak ve basmak bile çoğu zaman yasaktır. Pürüzsüz olan her-şey sûnîdir, sanaldır, doğal değildir ve kısa ömürlüdür. İnsan îcâdı olan şeyleri pürüzsüz olarak üretebilirsiniz belki ama Dünyâ’yı pürüzsüz hâle getiremezsiniz. Dağlar, denizler, taşlar, toprak vs. hep pürüzlü kalacaktır. Modern insanın ürettiği şeyler genelde son 150 yıldır, özelde ise 60-70 yıldır pürüzsüzdür.

 

Pürüzsüz olan çabuk bozulur, çünkü Allah’ın doğaya koyduğu kânunlar gereğince (entropi) her-şey bozulmaya meyilli ve ayarlıdır. Zîrâ her-şey fânîdir. Pürüzlü olan ise çok daha çabuk bozulur ki zâten modernizm, ürettiği şeylerin hemen eskimesini, parlaklığını, pürüzünü ve ışıltısını çok çabuk kaybetmesini ister ki yenisini ve daha pürüzsüz olanını üretsin de daha çok satabilsin.

 

Modernizmde her-şey pürüzsüz yapılmaya, pürüzsüzleştirilmeye çalışılır. Modern insan bir şeyi pürüzsüzlüğüne göre değerlendirir. Her-şeyin pürüzsüz olanını sever ve en pürüzsüz olanına sâhip olmak ister. Modern insan göre en pürüzsüz olan en kaliteli, gösterişli ve iyi olanıdır. Modern zamanlarda her-şey pürüzsüzlüğüne göre değerlendirilir. Meselâ bu bağlamda en çok da en pürüzsüz ekranları ve görüntüleri olan cihazlara sâhip olmak için yarışılır. Modern insan pürüzsüz olana âdetâ tapmaktadır.

 

Lâkin; pürüzsüzlüğe tapan modern insanın iç-âlemi pürüzlerle doludur ve hattâ iç-âlemlerde pürüzsüz bir yer ve bir şey bulmak neredeyse imkânsızdır. Modern insanın tasavvuru, düşüncesi, zihni, beyni, nefsi ve kâlbi aşırı pürüzlüdür. Modern insanın psikolojisi zâten dikenli tel gibidir. Madde için sağladığı ve arzuladığı pürüzsüzlüğü iç-âleminde ve derûnunda sağlayamamaktadır ve sağlamayı düşünmemektedir. İnsanlar arasında, ana-baba ve çocuklar arasında, komşular, arkadaşlar, akrabâlar arasında, yeme-içme-giyme, konuşma, davranış vs. aklınıza ne geliyorsa bunların tamâmı pürüzlüdür ve dikenli çalıya dönmüştür. Çünkü maddî alanda mecbûren de olsa Allah’ın yasalarına göre hareket etmekte ve maddeyi ifsâd etse de yine de Allah’ın maddeye koymuş olduğu kurallara uymak zorunda kalmaktadır. Fakat iç-âlemde, tasavvurda, zihinde, beyinde, nefiste, psikolojisinde ve kâlbinde Allah’a hiç yer ayırmadığı için orada bir düzen kuramamakta, kurmak istememekte ve bu nedenle de dış-âlemi ne kadar pürüzsüzse, iç-âlemi de o kadar pürüzlü olmaktadır. Hâlbuki dıştaki güzellik ve iyilik ancak içteki güzellik, iyilik ve düzenden kaynaklandığında gerçek ve hakîki anlamda iyi, güzel ve düzenli olur. Böylece iç ve dış-âlemde bir uyum olur ve insan gerçek mutluluğa ve huzûra kavuşur. Bu nedenle insanın ilk önce iç-âlemini inşâ etmesi ve düzenlemesi gerekir. İç-âlemler en ideâl şekilde elbette ancak Allah’a göre nizâma kavuşabilir ki zâten modernizm iç-âleme yönelik bir düşüncesi ve önerisi yoktur. Zîrâ iç-âlemi inkâr etmektedir. İç-âlemler ancak Allah’a göre düzenlendiğinde dış-âlem de doğala, normâle ve fıtrata uygun olarak düzene ve nizâma kavuşur.

 

Arabasında, telefonunda, eşyâsında, eşinde, işinde, elinde, yüzünde vs. hiç-bir pürüze katlanamayan modern insanın iç-âlemi dikenli tele ve çalıya dönmüştür. Engebeli bir arâzi gibidir. Bu nedenle de dış-âlemi ne kadar pürüzsüzleştirirse-pürüzsüzleştirsin yine de bir türlü tatmin olamamakta, bir türlü mutluluğa ve huzûra kavuşamamaktadır. Çünkü pürüzsüzleştirdiği madde çok çabuk çekiciliğini ve câzibesini kaybetmekte ve bu nedenle de tatmin kısa-zamanda bitmektedir. Mutluluk, huzûr, düzen, nizâm ve tatmin ancak iç-âlemin huzûrundan, düzeninden, nizâmından ve tatmininden kaynaklandığında ancak dış-âlem de bir düzene, nizâma ve tatmine kavuşur. Aksi-hâlde maddeyi ve dış-âlemi ne kadar parlatırsanız-parlatın yine de iç-âleminizde, özlediğiniz o huzûra kavuşamayacağınız gibi, gün geçtikçe iç-huzûrunuz kaybolur gider ve sürekli bir endişe hâlinde olursunuz. Modern insanın bunalımının nedeni budur. Bunun çâresi ise, sûnî çâreler ve “daha fazla pürüzsüzlük” değildir.

 

O-hâlde yapılacak olan şey, Allah’ın emrini dinleyip, o pürüzsüzlük ve sorunsuzluk diyârı, o ebedî nîmet yurdu olan cennet için çalışmak ve Allah’ı râzı edecek işler yapmaktır. Çünkü Dünyâ’da ve âhirette iyiliğe kavuşmak ancak böyle mümkün olabilir. Cenneti Dünyâ’da kurmaya çalışmak ise ancak cinnet ile sonuçlanır.

 

Bizim görevimiz Dünyâ’yı pürüzsüzleştirerek cennete çevirmek değil, mü’mince yaşayarak cenneti kazanmaktır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2021  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder