“Dönüp duran göğe andolsun” (Târık 11).
“Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir
yara değmiştir. İşte o günleri biz insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu,
Allah’ın îman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şâhidler (veyâ şehidler) edinmesi
içindir. Allah, zulmedenleri sevmez”
(Âl-i İmran 140).
Hayat,
imtihanın bir gereği olarak inişli-çıkışlıdır. Fakat sürekli olarak alçalışta
gitmemesi gerekir. Zîrâ insan bu Dünyâ’ya acı çekmek, zulüm görmek için
gelmemiştir. Sürekli olarak iyi yönde bir ilerleme yoktur, olmaz. Çünkü bu
“imtihanın amacına” aykırı olur. Hak ve bâtıl, iyi-kötü arasında bir döngü ve
değişim vardır. Biz an îtibârıyla bâtıl kötü bir dönemden geçiyoruz. Geldiğimiz
yer “ilerlemenin bir sonucu” değil, “sapmanın bir sonucu”dur. İnsanlar
saptıklarında aynen günümüzde olduğu gibi bir insan-tipi ve Dünyâ-şekli ortaya
çıkar.
İlerleme
demek “değişme” demektir. Yoksa “ilerleme” diye bir şey yoktur. Çünkü onun da
bir-ilerisi, “mevcut ileri”nin “ileri” olmadığını gösterecektir. O hâlde
döngüden kaynaklanan değişimler vardır sâdece.
“Biz göğü kudretimizle binâ ettik. Hiç şüphesiz biz,
çok genişlik ve kudret sâhibiyiz” (Zâriyat
47).
Kâinat döngü
hâlindedir. Bu nedenle sürekli olarak döngü ve değişim hâlinde olan evrene
bakarak “kesin doğrular”a ulaşılamaz, ancak “yaklaşık sonuçlara”, “yanlış
sonuçlara” ve “şüphe”ye ulaşılabilir. Doğruyu aramak isteyenler vahye bakmalı
yada vahiy-merkezli bakmalıdır.
Big-Bang
Teorisi’ne delil olarak sunulan Evrenin Genişlediği Teorisi aslında
bir yanılsamadır. Atom-altı parçacıklar, Dünyâ, Güneş-sistemi,
galaksiler, süper kümeler ve en sonunda kâinâtın kendisi de bir döngü
hâlindedir. Varlık, varlığını sürdürmek için hareket etmek ve hareketini de
dönerek yapmak zorundadır çünkü. Evrende meydana gelen tüm değişikliklerin
nedeni “kozmik-döngü”dür.
Bu döngü sırasında Meselâ X galaksisi elipsin en ucuna doğru giderken,
Samanyolu Galaksisi ise ters uca doğru yol alır ve biz X galaksisini
gözlemlerken onun Samanyolu Galaksisi’nden uzaklaştığını görürüz. Gözlemlerimizin
bâzılarında yıldızların ve galaksilerin uzaklaştığını gördüğümüz için (çünkü
biz tam tersi bir konumda bulunabiliriz) kâinâtın genişlediğini düşünürüz.
Hâlbuki belli bir zaman beklesek, bizden uzaklaştığını zannettiğimiz
galaksilerin bir-süre sonra bize yaklaştıklarını gözlemlemeye başlayacaktık. Evrende
belli bir noktadan sonra kırmızıya kaymaların gözlenmemesi, oradaki döngülerin
yönünün değişmesi sebebiyledir. Çünkü artık periyod değişmiş ve “uzaklaşma
süreci” biterek “yakınlaşma süreci” başlamıştır. Artık kırmızılıklar
mâvileşmeye başlayacaktır. Bu, bütün kâinât materyâlleri için geçerlidir.
Meselâ Halley kuyruklu yıldızı Güneş’in etrâfında bir elips çizer. Büyük bir
elips (parabôl). 76 yılda bir dönüşünü tamamlar. Bu döngü küçük-çaplı bir
döngüdür.
Tabi bizden uzaklaşan galaksiler olduğu gibi, bize yaklaşan galaksiler
de vardır (Andromeda Galaksisi gibi) bu döngü yüzünden. Hattâ Andromeda ile
Samanyolu Galaksisi’nin 4 milyar yıl içinde çarpışacakları ön-görülür. Bakın!; “uzaklaşmakta
olan yıldızlar kırmızıya kayar” diyorlar. Tamam bu doğru ama, “yaklaşmakta olan
yıldızların da mâviye kaydığını” söylüyorlar. Dikkat edin! “yaklaşmakta olan
yıldızlar”dan bahsediliyor. İşte bu durum evrenin genişleme teorisine
aykırıdır. Eğer evren balon gibi genişliyorsa, bize yaklaşan hiç-bir şey
olamaz. Uniform (tümü aynı şekilde) olarak genişleyen evrende hiç-bir zaman
mâviye kayma olmaz ve bir-birine yaklaşan bir galaksi olamaz. Dolayısıyla
evrenin balon gibi şişip genişlediğini söyleyen Genişleme Teorisi’ne göre
evrende hiç-bir materyâlin, yıldızın ve galaksinin birbiriyle çarpışması ve
hattâ yakınlaşması söz-konusu bile olamaz.
Meselâ A galaksisi ile B galaksisi arasında kırmızı eksende 3 ışık-yılı
uzaklık var diyelim ve galaksiler belli bir istikâmette yol alıyorlar. Bu
galaksiler kademeli olarak 5 ışık-yılı uzaklığa kadar uzaklaşacaklardır. Burada
aslında gerçek bir uzaklaşma olmayacaktır. Döngüden kaynaklanan ve “belli bir
süreliğine olan geçici bir uzaklaşma” olacaktır. Döngü tekrar ilk başa yöneldiğinde
yine uzaklık kademeli olarak 3 ışık-yılına kadar inecektir, yâni “belli bir
süreliğine olan geçici bir yakınlaşma” başlayacaktır. Bu durum bâzı yıldızlarda
da gözlenebilir. Meselâ bizden 4.2 ışık-yılı uzaklıkta bulunan Proxima Centauri
yıldızı bize 21.7 km/s hızla yaklaşmaktadır, fakat 3.11 ışık-yılı yaklaştıktan
sonra tekrar uzaklaşmaya başlayacaktır.
Saat gece
12.00 yâni 24.00.’den yarım sâlise önce yada yarım sâlise sonrası arasında ne
fark vardır?. Yada 24.00’den bir sâniye önce ve sonrası; 1 saat önce ve
sonrası?. Koca bir hiç. Ancak 1 saat önce yada sonra zâten her-gün olan
periyodik döngüler sebebiyle yıldızlara farklı bir açıdan bakarız sâdece. O
hâlde günün 24.00’de bitmesinin ne anlamı var?. Hattâ yeni yılın girmesi için
bile 24.00’ü bekliyorlar. Bu saatlerde olağan-üstü bir şey olmuyor ki. İslâm’da
ise gün, Güneş battığında biter. Hem de muazzam görünümlü bir batış/bitiş
şekliyle. Akşam-ezanı okunduğunda.. Zâten “gün”, Gün-eş’in “gün”üdür. Güneş
battığında gün biter. “Batmak” ile “bitmek” aynı yazılır Arapça’da. Gün-eşin
batması, gün-ün bitmesidir. Bu muhteşem bir döngünün sonucudur.
İnsanlar
için çok önemli olan o kadar çok şey vardır ki, bunlar kâinat döngüsü
bakımından hiç önemli değildir. Meselâ biz şu-anda milenyum çağında yaşıyoruz ya,
bu kâinâtın umurunda bile değildir. O, Allah’ın koyduğu yasaya göre döngüsüne
devâm eder.
1789 Fransız
Devrimi, insanlık târihinin en büyük gericiliğidir. Eski Roma’ya dönüştür. Rönesans,
tabiatçılığa (paganizm) bir dönüştür. Bu dönüşün ideolojisi olan Demokrasi ise bir
“seçkinler(!) yönetimi döngüsü”dür. Bir zaman biri gelir, sonra günler döner ve
o gider diğer gelir. Tabi bu-arada Allah’ın sözü hesâba katılmaz. Zâten bu
nedenle başarısız olmaktadır.
İslâm, “ataların sünneti”nden,
sünnetullaha, Kur’ân’a ve Peygamber Sünnet’ine (güzel örneklik) dönüştür. Dînin tahrifi
ve tahribi, “dindar(!)”ın dönüşümü ve tahrifiyle başlar. Bunu tersi de
geçerlidir:
“Onun
(insanın) önünden ve arkasından izleyenleri (tâkipçileri) vardır, onu Allah’ın
emriyle gözetip-koruyorlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı
değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz.
Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç-bir
(biçimde imkân) yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli yoktur” (Ra’d 11).
Halka hitâp
etmeyen bilgi eyleme dönüşemez; eyleme dönüşmeyen bilgi devrime dönüşemez; devrime
dönüşmeyen bilgi devlete dönüşemez; devlete dönüşmeyen bilgi medeniyete
dönüşemez. Yâni döngü olmadan “dönüşüm” olmaz. Döngü olması için ise hareket
olması gerekir ki döngü “hareket” demektir.
Dünyâ
sürekli bir döngü hâlindedir. Hiç şaşmadan ve aksatmadan döngüsünü sürdürür
durur. Zâten döngüsü olmasa hayâtiyeti de biterdi. Hareket yoksa ölüm
başlamıştır. Hareket etmeyen su kokuşmaya başlar. Oysa döngü hâlinde nehirler
ve dalgalanıp duran denizler tertemiz kalır.
Küresel
ısınma diye bir şey yoktur. Sıcaklığın ve soğukluğun sünnetullah yâni Allah’ın
yasaları gereğince bir döngüye bağlı olarak değişmesi ve belli bir zaman için
birinin diğerine baskın çıkması durumu vardır. Günümüzde sıcaklıklar belli bir
süreliğine daha fazladır. Fakat küresel döngü nedeniyle bir-süre sonra tekrar
soğukların baskın olacağı zamanlar gelecektir. Zâten modern-bilime göre daha
önce de bir buz devrinden geçilmişti. Mesele budur. Yoksa insanlar atmosferi-ozonu
delemezler, çünkü güçleri buna yetmez. Mevcut sıcaklık durumu kozmik ve küresel
döngü nedeniyledir, bir-süre sonra yeniden “küresel soğuma” başlayacaktır.
Soğuma başlayınca da “küresel soğumadan” bahsedecekler ve o zaman da birileri
bunu kullanarak “küresel soğuma” ile baş etme yoluna gireceklerdir. Allah’ın
yasalarından haberi olmayanlar ve Allah’a inanıp güvenmeyenler sürekli olarak
böyle sıcaklık soğukluk endişelerine kapılıp dururlar.
“…İşte o günleri biz insanlar arasında devrettirip
dururuz. Bu, Allah’ın îman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şâhidler (veyâ
şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez” (Âl-i İmran 140).
Allah
imtihanın bir sonucu olarak insanlar-toplumlar arasında da günleri döndürür
durur. Dünyâ egemenliği döngüseldir. Doğu’dan başlar, batı’ya doğru kayar; daha
sonra daha da batı’ya kayar ve en sonunda en batı’ya kayarak yeniden doğu’ya
gelir. Bu nedenle mevcut seküler-modern küresel sistem, birileri her ne kadar
“târihin sonu” ve “en son aşama” dese ve
buna inansa da, mevcut sistem kıyâmete kadar kalacak değildir. Elbette bu sünnetullahın
yâni Allah’ın kâinâta koyduğu yasalar gereği olarak döngüye mâruz kalacak ve
değişme başlayacaktır.
“Her
ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat
ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamânında çökerler)” (A’raf 34).
An-îtibarıyla
bu değişim başlamış gibi gözükmektedir. Fakat ne yazık ki döngünün yönü İslâm’ın
lehine olmaktan uzaktır. Zîrâ müslümanlar bu döngünün sonuçlarını taşıyabilecek
liyâkate ve duruşa sâhip değillerdir. Çünkü bahsettiğimiz döngü, körü-körüne
olan bir döngü değildir. İnsanlar arasındaki döngüler hâriç tüm döngüler,
Allah’ın yasalarına göre deverân ederken, insanlar arasındaki döngü ise, baskın
çıkana ve döngüyü taşıyabilecek bilgiye, liyâkate ve sabra sâhip olan
insanların bulunduğu toplumlara has olur. Bu toplumlar ya İslâmî’dir yada
câhiliyedir. Son 200 yıldır câhiliye iktidardadır.
İslâm;
modern müslümanların elinde “kültürel ve aklîlikten”; tasavvuf ve târikatın
elinde ise “yanlış tevekkülden” kaynaklanan bir miskinliğe dönüşmüş durumdadır.
Dönüşenler “dönüşüm” yap(a)mazlar. Bu nedenle Kur’ân ve Sünnet’e dönüş ve bu
merkezde çalışmak şarttır. Yoksa bize doğru olan döngüleri yönetme fırsatını
kaçırırız.
Şehirler de
dönüşmektedir. Şehirler dönüşünce “kent” olmaktadır ki kent “şehir” değildir. 100
sene önceki insanlar yaşadıkları yere gelseler yaşadıkları yerleri tanıyamazlardı.
Hattâ şimdi bile kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan evlerin yeri kestirilemiyor.
Kentsel dönüşüm projesi aslında “kente dönüştürme” projesidir. Şehrin kente
dönüşümü.
Modern
politikalar sonucu büyük çiftçi nüfûsun kentlerde işçilere dönüştürülmesi, yakın
zamanda da “kentten köye dönüşü” başlayacaktır. Buna zorlayacaktır çünkü.
İnsanlar kentlerden köylere dönmeye mecbur kalacaklardır. Bunun çağrıları
yapılmaya başlamıştır.
Döngü
hayattır ve biz hayâtiyetimizi döngüye borçluyuz. Fakat ölüm de döngünün bir
sonucudur. Bebeklik ile başlayan değişim ve döngü, gençlik, olgunluk ve
yaşlılık ile birlikte en sonunda ölüme kadar gelip dayanacak ve ardından yeni
nesiller gelecektir. Döngü böylece devâm edecektir.
Evet; bütün
bunar “sünnetullah” denen Allah’ın kâinâta ve Dünyâ’ya koyduğu
yasaların-kânunların sonucunda olup durmaktadır. Sünnetullah gereğince de
kıyâmete ve “son saat”e kadar de aynen devâm edecektir. Çünkü Allah’ın
yasalarında bir değişme olmaz:
“O, amel
(davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek
için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. O,
biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutâbakat) içinde yedi gök yaratmış olandır.
Rahmân (olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt)
göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; her-hangi bir çatlaklık (bozukluk
ve çarpıklık) görüyor musun?. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz
(uyumsuzluk bulmaktan) umûdunu kesmiş bir hâlde bitkin olarak sana dönecektir” (Mülk 2-4).
“… Sen, Allah’ın sünnetinde (yasa-kânun) kesinlikle
bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de
bulamazsın” (Fâtır 43).
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder