9 Mart 2023 Perşembe

Döngü

 

“Dönüp duran göğe andolsun” (Târık 11).

 

“Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın îman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şâhidler (veyâ şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez” (Âl-i İmran 140).

 

Hayat, imtihanın bir gereği olarak inişli-çıkışlıdır. Fakat sürekli olarak alçalışta gitmemesi gerekir. Zîrâ insan bu Dünyâ’ya acı çekmek, zulüm görmek için gelmemiştir. Sürekli olarak iyi yönde bir ilerleme yoktur, olmaz. Çünkü bu “imtihanın amacına” aykırı olur. Hak ve bâtıl, iyi-kötü arasında bir döngü ve değişim vardır. Biz an îtibârıyla bâtıl kötü bir dönemden geçiyoruz. Geldiğimiz yer “ilerlemenin bir sonucu” değil, “sapmanın bir sonucu”dur. İnsanlar saptıklarında aynen günümüzde olduğu gibi bir insan-tipi ve Dünyâ-şekli ortaya çıkar.

 

İlerleme demek “değişme” demektir. Yoksa “ilerleme” diye bir şey yoktur. Çünkü onun da bir-ilerisi, “mevcut ileri”nin “ileri” olmadığını gösterecektir. O hâlde döngüden kaynaklanan değişimler vardır sâdece.

 

“Biz göğü kudretimizle binâ ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sâhibiyiz” (Zâriyat 47).

 

Kâinat döngü hâlindedir. Bu nedenle sürekli olarak döngü ve değişim hâlinde olan evrene bakarak “kesin doğrular”a ulaşılamaz, ancak “yaklaşık sonuçlara”, “yanlış sonuçlara” ve “şüphe”ye ulaşılabilir. Doğruyu aramak isteyenler vahye bakmalı yada vahiy-merkezli bakmalıdır.

 

Big-Bang Teorisi’ne delil olarak sunulan Evrenin Genişlediği Teorisi aslında bir yanılsamadır. Atom-altı parçacıklar, Dünyâ, Güneş-sistemi, galaksiler, süper kümeler ve en sonunda kâinâtın kendisi de bir döngü hâlindedir. Varlık, varlığını sürdürmek için hareket etmek ve hareketini de dönerek yapmak zorundadır çünkü. Evrende meydana gelen tüm değişikliklerin nedeni “kozmik-döngü”dür.

 

Bu döngü sırasında Meselâ X galaksisi elipsin en ucuna doğru giderken, Samanyolu Galaksisi ise ters uca doğru yol alır ve biz X galaksisini gözlemlerken onun Samanyolu Galaksisi’nden uzaklaştığını görürüz. Gözlemlerimizin bâzılarında yıldızların ve galaksilerin uzaklaştığını gördüğümüz için (çünkü biz tam tersi bir konumda bulunabiliriz) kâinâtın genişlediğini düşünürüz. Hâlbuki belli bir zaman beklesek, bizden uzaklaştığını zannettiğimiz galaksilerin bir-süre sonra bize yaklaştıklarını gözlemlemeye başlayacaktık. Evrende belli bir noktadan sonra kırmızıya kaymaların gözlenmemesi, oradaki döngülerin yönünün değişmesi sebebiyledir. Çünkü artık periyod değişmiş ve “uzaklaşma süreci” biterek “yakınlaşma süreci” başlamıştır. Artık kırmızılıklar mâvileşmeye başlayacaktır. Bu, bütün kâinât materyâlleri için geçerlidir. Meselâ Halley kuyruklu yıldızı Güneş’in etrâfında bir elips çizer. Büyük bir elips (parabôl). 76 yılda bir dönüşünü tamamlar. Bu döngü küçük-çaplı bir döngüdür.

 

Tabi bizden uzaklaşan galaksiler olduğu gibi, bize yaklaşan galaksiler de vardır (Andromeda Galaksisi gibi) bu döngü yüzünden. Hattâ Andromeda ile Samanyolu Galaksisi’nin 4 milyar yıl içinde çarpışacakları ön-görülür. Bakın!; “uzaklaşmakta olan yıldızlar kırmızıya kayar” diyorlar. Tamam bu doğru ama, “yaklaşmakta olan yıldızların da mâviye kaydığını” söylüyorlar. Dikkat edin! “yaklaşmakta olan yıldızlar”dan bahsediliyor. İşte bu durum evrenin genişleme teorisine aykırıdır. Eğer evren balon gibi genişliyorsa, bize yaklaşan hiç-bir şey olamaz. Uniform (tümü aynı şekilde) olarak genişleyen evrende hiç-bir zaman mâviye kayma olmaz ve bir-birine yaklaşan bir galaksi olamaz. Dolayısıyla evrenin balon gibi şişip genişlediğini söyleyen Genişleme Teorisi’ne göre evrende hiç-bir materyâlin, yıldızın ve galaksinin birbiriyle çarpışması ve hattâ yakınlaşması söz-konusu bile olamaz. 

 

Meselâ A galaksisi ile B galaksisi arasında kırmızı eksende 3 ışık-yılı uzaklık var diyelim ve galaksiler belli bir istikâmette yol alıyorlar. Bu galaksiler kademeli olarak 5 ışık-yılı uzaklığa kadar uzaklaşacaklardır. Burada aslında gerçek bir uzaklaşma olmayacaktır. Döngüden kaynaklanan ve “belli bir süreliğine olan geçici bir uzaklaşma” olacaktır. Döngü tekrar ilk başa yöneldiğinde yine uzaklık kademeli olarak 3 ışık-yılına kadar inecektir, yâni “belli bir süreliğine olan geçici bir yakınlaşma” başlayacaktır. Bu durum bâzı yıldızlarda da gözlenebilir. Meselâ bizden 4.2 ışık-yılı uzaklıkta bulunan Proxima Centauri yıldızı bize 21.7 km/s hızla yaklaşmaktadır, fakat 3.11 ışık-yılı yaklaştıktan sonra tekrar uzaklaşmaya başlayacaktır.

 

Saat gece 12.00 yâni 24.00.’den yarım sâlise önce yada yarım sâlise sonrası arasında ne fark vardır?. Yada 24.00’den bir sâniye önce ve sonrası; 1 saat önce ve sonrası?. Koca bir hiç. Ancak 1 saat önce yada sonra zâten her-gün olan periyodik döngüler sebebiyle yıldızlara farklı bir açıdan bakarız sâdece. O hâlde günün 24.00’de bitmesinin ne anlamı var?. Hattâ yeni yılın girmesi için bile 24.00’ü bekliyorlar. Bu saatlerde olağan-üstü bir şey olmuyor ki. İslâm’da ise gün, Güneş battığında biter. Hem de muazzam görünümlü bir batış/bitiş şekliyle. Akşam-ezanı okunduğunda.. Zâten “gün”, Gün-eş’in “gün”üdür. Güneş battığında gün biter. “Batmak” ile “bitmek” aynı yazılır Arapça’da. Gün-eşin batması, gün-ün bitmesidir. Bu muhteşem bir döngünün sonucudur.

 

İnsanlar için çok önemli olan o kadar çok şey vardır ki, bunlar kâinat döngüsü bakımından hiç önemli değildir. Meselâ biz şu-anda milenyum çağında yaşıyoruz ya, bu kâinâtın umurunda bile değildir. O, Allah’ın koyduğu yasaya göre döngüsüne devâm eder.

 

1789 Fransız Devrimi, insanlık târihinin en büyük gericiliğidir. Eski Roma’ya dönüştür. Rönesans, tabiatçılığa (paganizm) bir dönüştür. Bu dönüşün ideolojisi olan Demokrasi ise bir “seçkinler(!) yönetimi döngüsü”dür. Bir zaman biri gelir, sonra günler döner ve o gider diğer gelir. Tabi bu-arada Allah’ın sözü hesâba katılmaz. Zâten bu nedenle başarısız olmaktadır.

 

İslâm, “ataların sünneti”nden, sünnetullaha, Kur’ân’a ve Peygamber Sünnet’ine (güzel örneklik) dönüştür. Dînin tahrifi ve tahribi, “dindar(!)”ın dönüşümü ve tahrifiyle başlar. Bunu tersi de geçerlidir:

 

“Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri (tâkipçileri) vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-koruyorlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç-bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli yoktur” (Ra’d 11).

 

Halka hitâp etmeyen bilgi eyleme dönüşemez; eyleme dönüşmeyen bilgi devrime dönüşemez; devrime dönüşmeyen bilgi devlete dönüşemez; devlete dönüşmeyen bilgi medeniyete dönüşemez. Yâni döngü olmadan “dönüşüm” olmaz. Döngü olması için ise hareket olması gerekir ki döngü “hareket” demektir.

 

Dünyâ sürekli bir döngü hâlindedir. Hiç şaşmadan ve aksatmadan döngüsünü sürdürür durur. Zâten döngüsü olmasa hayâtiyeti de biterdi. Hareket yoksa ölüm başlamıştır. Hareket etmeyen su kokuşmaya başlar. Oysa döngü hâlinde nehirler ve dalgalanıp duran denizler tertemiz kalır.

 

Küresel ısınma diye bir şey yoktur. Sıcaklığın ve soğukluğun sünnetullah yâni Allah’ın yasaları gereğince bir döngüye bağlı olarak değişmesi ve belli bir zaman için birinin diğerine baskın çıkması durumu vardır. Günümüzde sıcaklıklar belli bir süreliğine daha fazladır. Fakat küresel döngü nedeniyle bir-süre sonra tekrar soğukların baskın olacağı zamanlar gelecektir. Zâten modern-bilime göre daha önce de bir buz devrinden geçilmişti. Mesele budur. Yoksa insanlar atmosferi-ozonu delemezler, çünkü güçleri buna yetmez. Mevcut sıcaklık durumu kozmik ve küresel döngü nedeniyledir, bir-süre sonra yeniden “küresel soğuma” başlayacaktır. Soğuma başlayınca da “küresel soğumadan” bahsedecekler ve o zaman da birileri bunu kullanarak “küresel soğuma” ile baş etme yoluna gireceklerdir. Allah’ın yasalarından haberi olmayanlar ve Allah’a inanıp güvenmeyenler sürekli olarak böyle sıcaklık soğukluk endişelerine kapılıp dururlar.

 

“…İşte o günleri biz insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın îman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şâhidler (veyâ şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez” (Âl-i İmran 140).

 

Allah imtihanın bir sonucu olarak insanlar-toplumlar arasında da günleri döndürür durur. Dünyâ egemenliği döngüseldir. Doğu’dan başlar, batı’ya doğru kayar; daha sonra daha da batı’ya kayar ve en sonunda en batı’ya kayarak yeniden doğu’ya gelir. Bu nedenle mevcut seküler-modern küresel sistem, birileri her ne kadar “târihin sonu” ve “en son aşama” dese  ve buna inansa da, mevcut sistem kıyâmete kadar kalacak değildir. Elbette bu sünnetullahın yâni Allah’ın kâinâta koyduğu yasalar gereği olarak döngüye mâruz kalacak ve değişme başlayacaktır.

 

“Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamânında çökerler)” (A’raf 34).

 

An-îtibarıyla bu değişim başlamış gibi gözükmektedir. Fakat ne yazık ki döngünün yönü İslâm’ın lehine olmaktan uzaktır. Zîrâ müslümanlar bu döngünün sonuçlarını taşıyabilecek liyâkate ve duruşa sâhip değillerdir. Çünkü bahsettiğimiz döngü, körü-körüne olan bir döngü değildir. İnsanlar arasındaki döngüler hâriç tüm döngüler, Allah’ın yasalarına göre deverân ederken, insanlar arasındaki döngü ise, baskın çıkana ve döngüyü taşıyabilecek bilgiye, liyâkate ve sabra sâhip olan insanların bulunduğu toplumlara has olur. Bu toplumlar ya İslâmî’dir yada câhiliyedir. Son 200 yıldır câhiliye iktidardadır. 

 

İslâm; modern müslümanların elinde “kültürel ve aklîlikten”; tasavvuf ve târikatın elinde ise “yanlış tevekkülden” kaynaklanan bir miskinliğe dönüşmüş durumdadır. Dönüşenler “dönüşüm” yap(a)mazlar. Bu nedenle Kur’ân ve Sünnet’e dönüş ve bu merkezde çalışmak şarttır. Yoksa bize doğru olan döngüleri yönetme fırsatını kaçırırız.

 

Şehirler de dönüşmektedir. Şehirler dönüşünce “kent” olmaktadır ki kent “şehir” değildir. 100 sene önceki insanlar yaşadıkları yere gelseler yaşadıkları yerleri tanıyamazlardı. Hattâ şimdi bile kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan evlerin yeri kestirilemiyor. Kentsel dönüşüm projesi aslında “kente dönüştürme” projesidir. Şehrin kente dönüşümü.

 

Modern politikalar sonucu büyük çiftçi nüfûsun kentlerde işçilere dönüştürülmesi, yakın zamanda da “kentten köye dönüşü” başlayacaktır. Buna zorlayacaktır çünkü. İnsanlar kentlerden köylere dönmeye mecbur kalacaklardır. Bunun çağrıları yapılmaya başlamıştır.

 

Döngü hayattır ve biz hayâtiyetimizi döngüye borçluyuz. Fakat ölüm de döngünün bir sonucudur. Bebeklik ile başlayan değişim ve döngü, gençlik, olgunluk ve yaşlılık ile birlikte en sonunda ölüme kadar gelip dayanacak ve ardından yeni nesiller gelecektir. Döngü böylece devâm edecektir.

 

Evet; bütün bunar “sünnetullah” denen Allah’ın kâinâta ve Dünyâ’ya koyduğu yasaların-kânunların sonucunda olup durmaktadır. Sünnetullah gereğince de kıyâmete ve “son saat”e kadar de aynen devâm edecektir. Çünkü Allah’ın yasalarında bir değişme olmaz:

 

“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutâbakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahmân (olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; her-hangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umûdunu kesmiş bir hâlde bitkin olarak sana dönecektir” (Mülk 2-4).

 

“… Sen, Allah’ın sünnetinde (yasa-kânun) kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın” (Fâtır 43).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2019

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder