20 Mart 2023 Pazartesi

Sünnetullah

 

“…Sen, Allah’ın sünnetinde (sünnetullah) kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir sapma da bulamazsın” (Fâtır 43).

 

Sünnet: “Kânun, yol, âdet, tarz, tavır” anlamındadır. Sünnetullah ise; Allah’ın; insanlar, hayvanlar, bitkiler, cansız varlıklar, Dünyâ, Ay, Güneş ve kısaca tüm kâinâtın, hareketini ve varlığını muntazaman devâm ettirebilmesi için, mutlak anlamda, sorgusuz-suâlsiz, koşulsuz-şartsız ve tam bir teslîmiyetle teslim olarak uyması gereken yasalar, kânunlar ve kurallardır. Tüm kâinat, işte bu sünnetullah denen Allah’ın yasalarına göre deverân eder. Zâten ancak sünnetullaha göre hareket ettiğinde deverânı tam bir âhenkle olur. Aksi-hâlde kaos başlar.

 

Sünnetullah, mükemmel bir işleyiş oluşturur. Gökler tam da sünnetullaha göre hareket ettiği için şaşmaz ve yanılmaz bir âhenkle muhteşem bir düzen ve nizamla hareket eder. Öyle ki ondan hiç-bir kusur göremezsiniz:

 

“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutâbakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahmân (olan Allah)’ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umûdunu kesmiş bir hâlde bitkin olarak sana dönecektir” (Mülk 3-4).

 

İmtihan, işte bu sünnetullaha uyup-uymama noktasında olur. İnsan ya tüm kâinat gibi sünnetullaha uyarak Dünyâ’da da muhteşem bir düzeni ve nizâmı kurar, yada şeytana, nefse ve kendini ilah gibi görenlere (tâğut) uyarak dünyâda kaos içinde yaşadıktan başka, âhirette de cehennem ve azap içinde kalır. Aklı işletmek de, ancak sünnetullaha yâni Allah’a göre olursa doğru işletmek olur. Aksi-hâlde aklını hiç işletmeyenler gibi hem Dünyâ’da hem de âhirette pislik içinde kalınır.      

 

Kader denilen şey ise, “olacak olan şeylerin önceden belirlenip kayda geçirilmesi” demek değil, sünnetullahın yâni Allah’ın yasalarının işlemesi durumudur. Kadere îman, başımıza gelmiş yada gelecek olan şeylerin Allah tarafından biz yaratılmadan önce belirlenip yazılması değil, sünnetullahı bilmek ve yapılanların yada başımıza gelecek olan şeylerin, sünnetullah denen yasalar çerçevesinde olacağını bilmek ve inanmaktır. Kader “ölçü” demektir. Sünnetullah gereğince hiç-bir şeyin körü-körüne değil de, her-şeyin sünnetullah denen ilâhî yasalara ve kânunlara göre olmasıdır. Meselâ başımıza bir musîbetin gelmiş olmasının nedeni, Allah’ın o musîbeti çok önceden yazmış olması değil, o musîbetin açığa çıkmasına neden olacak şeyleri yapmamızdır. Allah çoğunu affeder ve bizi korur ama musîbeti açığa çıkaracak şeyleri ısrarla yaptığımızda o musîbet sünnetullah gereğince mutlaka başımıza gelir. İyi şeyler yapınca başımıza iyi şeyler gelir, kötü şeyler yapınca da başımıza kötü şeyler gelir. Allah sünnetullah denen yasaları belirler, başımıza gelecek olanları sonsuz bilgisiyle bilse de onu önceden bir zamanda yazmış değildir. Zâten Allah için öncelik-sonralık diye bir şey yoktur.

 

Dünyâ dâhil kâinâtın her noktası sünnetullaha göre işler. Kâinatta “sünnetullah”a uymayan tek varlık “insan”dır. İnsanın sürekli bir düzensizlik ve nizamsızlıkla mâlûl olması, sünnetullaha uymamasından yada tam olarak uymamasından dolayıdır. Oysa aynen gökler ve tüm kâinat gibi sünnetullaha uysa bir düzene ve nizâma kavuşacaktır. Tüm varlık, muhteşem düzenini ve deverânını sünnetullaha tam uymaya borçludur:

 

“Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı?. Biz, onu nasıl binâ ettik ve onu nasıl süsledik?. Onun hiç-bir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık?. Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) içten Allah’a yönelen her kul için hikmetle bakan bir iç göz ve bir zikirdir” (Kâf 6-8).

 

İslâm, “ataların sünneti”nden, Allah’ın sünnetine (sünnetullah) dönüştür. İslâm, tüm insanları aynen göklerdeki gibi tam bir teslîmiyetle sünnetullaha dâvet etmek demektir. Kur’ân tam da sünnetullaha uygun olarak inmiştir ve Peygamberimiz de bunun güzel örnekliğini uygulama olarak ortaya koymuştur. İnsanlardan istenen, Kur’ân-merkezli ve Sünnet örnekli olarak düşünmek, konuşmak, yazmak ve amel-eylemde bulunmaktır. Çünkü aksi-hâlde her zaman ve mekânda kaos kaçınılmazdır. 

 

Fizik kânunları denilen şey, Allah’ın doğaya koyduğu kânunlardan (sünnetullah)tan başka bir şey değildir. Havadan daha ağır bir şeyin düşmesi sünnetullah yâni Allah’ın doğaya koyduğu yasalar nedeniyle olur. Fizik kânunları aslında Allah’ın kânunlarıdır.

 

Sünnetullah Allah’ın koruma sistemidir. Allah Kur’ân’ı da, vahyi ilâhî yasalara göre uygulayınca korumuş oluyor. Kur’ân’ı korumak onun sâdece metnini korumak demek değildir. Allah’ın sünneti (sünnetullah), Sünnetullah, O’nun yasaları ve yasaların özeti olan vahyidir. İnsanların sünneti ise, sünnetullaha göre yaşamak yada yaşamamak şeklinde olur. Peygamberlerin sünneti, tam da sünnetullaha göre yaşamanın örnekliğidir. Sünetullaha göre yaşamamanın mutlakâ bir yaptırımı olur. Başımıza gelen musîbetler bizim kendi yaptıklarımızın bir sonucu olarak “sünnetullahın işlemesiyle” olur.

 

Sünnetullah denen ilâhi sisteme ancak ve ancak “İslâm Dîni ve düşüncesi” ayak uydurabilir. İslâm-dışı ideolojiler ve düşünceler ise sünnetullaha değil de şeytana, nefse ve tâğutlara uyduğu için yakın-uzak vâdede çeşitli sıkıntılara düşmeye olmaya mahkûmdur. Zîrâ sünnetullahı iyi idrâk edebilenler ancak, iyi bir sünnet (yaşam-tarzı) ortaya koyabilirler.

 

Deprem de gösterdi ki, modern insan, başına gelen bir musîbeti, (Nûh Tûfânı’nı hiç düşünmeden) “Allah’a ve doğaya yâni sünnetullaha aykırı davranma”ya değil de, “aklı kullanmamaya”, denetim eksikliğine, malzemeden çalmaya ve “alt-yapı eksikliği”ne bağlamaktadır. İşin sâdece bir yönünü konuşuyorlar. İşte “zihnin modernleşmesi ve sekülerleşmesi” budur. İnsanın bu yanlış düşünceden kurtulması ya vahiy-merkezli düşünmesiyle ve buna göre amel-eylemde bulunmasıyla olacaktır, yada -sünnetullahın gereği olarak- Allah bu hakîkati kafamıza vura-vura öğretecektir. Zîrâ Allah, düşüncede bile Kendisi’ne şirk koşulmasına râzı olmaz.

 

Dünyâ’da en kesin şeylerden biri de, “herkesin lâyığını bulacak-buluyor olması”dır. Sünnetullah herkese lâyığını verir. Ne ekerseniz onu biçersiniz. budur. Şu da var ki, Dünyâ’yı ve insanları melekler yönetse bile, sünnetullah gereğince insanlar, “doğal imtihan”ın zorluklarıyla karşılaşmaya devâm edeceklerdir. İnsanın başına gelen zorluklar ya doğaldır yada insan ürünü olarak yapaydır. Doğal zorluklar insana çok zarar vermez. Fakat yapay zorluklar, insanın altından kalkamayacağı musîbetleri bile ortaya çıkarabilirler. Çünkü yapay olunca sünnetullaha aykırı olur. 

 

Allah, peygamberleri, sünnetullaha uygun olarak indirdiği vahiyleri yine sünnetullaha uygun olarak en ideâl ve güzel örneklik olarak uygulasınlar diye gönderir. Bu nedenle Sünnet, Sünnetullahın izdüşümüdür. Sünnet “sünnetullaha uymak” demektir ve sünnetullaha en güzel şekilde uymanın pratiğidir.

 

Modern-seküler zihniyetine sâhip olanlar, ahlâken dibe vurmuşlardır ve bunalıma düşmüşlerdir. Bu bunalımdan kurtulmak için de maddî gelişmeyi “tampon” olarak kullanmaktadırlar. Fakat içten çürüme fazlalaştıkça dışarısı da çürümeye başlayacak ve sistem günü geldiğinde -sünnetullah gereği- bir fiskeyle yıkılıvereceklerdir. Çünkü batı, Hz. Îsâ’nın diliyle söylersek; “badanalanmış kabirler” gibidir. Sünnetullaha uymayan ve aykırı olan şey, dışından parlak ve pürüzsüz gözükse de, içten-içe yıkılmaya yüz tutmuş demektir.

 

Varlık ve varlığın işleyişi (sünnetullah), “modern bilimin târif ettiği kadar” değildir. Modern-bilim sünnetullahı hakkıyla anlayamaz. Çünkü Allah’ı hesâba katmamaktadır. Böyle olunca da mutlakâ eksik ve yanlış sonuçlar üretmekte ve yakın-uzak vâdede zararlı sonuçlar açığa çıkarmaktadır.

 

Kur’ân’ın güzelce tebliğ ettiği şeyleri reddederseniz, hayat, (sünnetullahın gereği olarak) çeşitli şekillerde o şeyleri size dayatır. İslâm’da zorlama yoktur ama, sünnetullahta zorlama vardır. Meselâ Kur’ân “günde beş kere abdest alın” der, “temiz ve helâl yiyin” der, “evlerinizde oturun” der, “Dünyâ’ya çok da tamah etmeyin” vs. der. İşte bunları (Kur’ân’ın bir emri olarak) güzellikle yapmazsanız, gün gelir (sünnetullah gereğince) mecbûren yapmak zorunda kalırsınız.

 

Allah nasıl ki Dünyâ’da yaptığımız bir yanlışa -sünnetullahın gereği olarak- bir sıkıntıyla ve cezâyla karşılık veriyorsa, hayâtımız boyunca Dünyâ’da yaptığımız kötülükler ve günahların sonucu da -sünnetullahın bir gereği olarak- âhirette karşımıza çıkacak ve terâzide günahları daha ağır basanlar cehennemi boylar. Allah bundan gocunmaz ve birilerinin, -Allah’ın rahmetine güvenerek- zannettiği gibi, “bırakın herkes cennete girsin” demez. Eğer öyle olsaydı aynı şey Dünyâ’da da olurdu ve başımıza -Allah’ın rahmetinin gereği olarak- bir kötülük gelmemesi gerekirdi. Oysa Dünyâ’da yaptığımız yanlışların cezâsını -sünnetullah gereği olarak- daha Dünyâ’da görmeye başlıyoruz. O-hâlde yaptığımız ağır günahların ve suçların cezâsını da âhirette kesinlikle göreceğiz. Allah nasıl ki Dünyâ’da bir yanlışımıza cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de, Dünyâ’da yaptığımız yanlışlara cezâyı kesecektir ve Allah’ın rahmetine güvenmek çok da işe yaramayacaktır.

 

Hayat, sünnetullah ve imtihanın gereği olarak iyiliği-kötülüğü ve yarârı-zarârı ile iç-içedir. Hayattan ne kadar iyilik ve yarar beklerseniz, yanında kötülüklerle ve zararlarla birlikte gelir. Kötülüğün ve zarârın az olmasını istiyorsanız, hayattan çok da fazla bir şey beklememeniz gerekir. Hayattan beklediğiniz şeyler ise sünnetullaha uygun olmalı ve aykırı olmamalıdır. Meselâ bütün haramlar, günahlar, ayıp olanlar, şirk, küfür, adâletsizlik, ahlâksızlık ve zulüm sünnetullaha aykırıdır. Zâten bütün kötülükler, bunların sonucunda yâni sünnetullaha aykırı davranmanın sonucunda ortaya çıkmaktadır. 

 

Bir sünnetullahı sonuna kadar bilip idrâk edemeyiz. Bu sâdece Allah’a mâlûmdur. Bu nedenle de sonuna kadar tedbir alınamaz. Nûh Tûfânı tedbirsizlikten dolayı olmadı, tevekkülsüzlükten ve şükürsüzlükten dolayı oldu.

 

İnsanlık bir-zaman sonra mecbûren doğal-ilâhi sisteme dönmek zorunda kalacaktır. Sünnetullah bunu gerektirir. Sünnetullah bunu kafalarına vura-vura öğretecektir. Fakat imtihan devâm ettiği için sapma da devâm edecektir. Sapma sünnetullahtan sapmadır.

 

Sünnetullahın yönü başka, insanların-müslümanların yönü bambaşkadır. Başta müslümanlar olmak üzere insanlar “sırât-ı müstakîm” olan sünnetullah yoluna girene kadar “değişen” bir şey olmayacaktır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2023

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder