“Ne zaman onlara:
‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye
ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170).
Yobaz: “Bir inanca, bir düşünceye körü-körüne, aşırı ölçüde
bağlı olan, hoşgörüden yoksun kimse” anlamındadır.
Savunduğu
inanca, fikre, görüşe saplanıp kalmış olan, o konuda karşısındakine müsâmaha
göstermeyen kişiler için kullanılır. Fakat günümüzde yobazlık, dîne ve
dindarlara has kılınmıştır ve bağlamda yobazlığa şu anlam verilmektedir: “Dinde aşırı derecede mutaassıp olan, şekle çok
bağlı kalan ve bu konuda başkalarına hoşgörülü davranmayan (kimse), kaba sofu. Kaba-saba, haşin, saldırgan;
dinde taassubu aşırılığa vardıran ve başkalarına baskı yapmaya yönelen, müsâmahadan
yoksun, düşüncelerinde aşırılığa kaçan kimse”.
Türkçe’de yobaz=yabız=yavuz:
“Güçlü, yaman, çetin, keskin, sert” anlamına
gelir. Kur’ân’da: “Muhammed
Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli,
birbirlerine karşı merhâmetlidirler” (Fetih 29) denir.
Yobaz, “inancında
tâvizsiz olan” anlamına da gelir. Bir kimse inandığı şeylerden tâviz
vermediğinde “yobaz” yâni, çetin, sert, yaman ve tâvizsiz olmuş olur ki bu, iyi
yada kötü anlamda olabilir. Buradaki mesele, yobazlığın yada yavuzluğun (yâni
sertliğin ve tâvizsizliğin) neye dayanarak yapıldığıyla alâkalıdır ki biz bu
yazıda “Mutlak Olan”a ve “mutlak olmayana” dayanmaktan bahsedeceğiz.
Mutlak Olan’a
yâni Allah’a dayanan tâvizsizlik ve buna göre açığa çıkan sertlik ve çetinlik, “yobazlık”
değildir. Yobazlık, mutlak olmayana dayanıldığında olur. Çünkü mutlak olmayana
dayanıldığında, dayanılan şey en sonunda boşa çıkar ve dayanılacak bir şey
kalmaz. Bu durumda da körü-körüne inanç başlar. İşte bu körü-körüne olan inancı
hâlen savunmaktır yobazlık. Yobazlık, “sonsuz olmayan dayanaklara dayanmak”tır.
Mutlak Olan’a dayanıldığında yobazlık olmaz. Yobazlık, mutlak olmayana
dayanıldığında olur ve “yobaz” diye işte o mutlak dayanağa dayanmayıp da kökü
olmayan şeylere dayanan kişidir. Zâten baştaki âyette de Mekke müşriklerine; “atalarınıza
dayanan yâni mutlak olmayana dayanan bâtıl dînin yobazlığını yapmayı bırakın
da, Allah’ın dînine yâni Mutlak Olan’ın dînine dayanın ki yobazlıktan ve
körü-körüne inanmaktan kurtulun” deniyor. Çünkü aslında yobazlık “Allah’a dayanamayan” şeydir. Allah’a
dolayısıyla vahye dayanmayan şey, “sonsuza dayanılmadığından dolayı”
körü-körüne olan bir inançtır, yâni yobazlıktır.
Yobazlık “körü-körüne
bağlılık” demektir. Körü-körüne bağlılıklar her zaman birilerinin ekmeğine yağ
sürmüştür-sürmektedir. Zâten yobazlığın klâsik yada modern şekilde devâm
etmesini bu nedenle isterler. İşte Mekke müşrikleri de aslında Allah’ı tanıyıp
O’na îman etmelerine rağmen, O’nu tek ve mutlak varlık olarak görmek
istememelerinin ve bu nedenle O’na ortaklar koşarak şirke-küfre düşmelerinin ve
de Mutlak Olan’a yâni “sâdece Allah’a” değil de mutlak olmayan atalarının
dinlerine bağlanarak yobazlıkta ısrar etmelerinin nedeni, o dinden yâni
yobazlıktan geçinmeleri nedeniyledir. Mutlak Olan’a dayanmayanlar mutlakâ
istismâr ederler ve istismârdan geçinirler. Şu da var ki, yobazlar yâni mutlak
olmayana dayananlar, târih boyunca Mutlak Olan’a dayananları yobazlıkla
suçlamışlardır. Bu aslında asıl yobazların kendileri olduklarını bilmemeleri
yada bu suçlamadan geçinmeyi sürdürmek istemelerinden dolayıdır. Kendi yanlış
davranışlarını başkasına yüklemek yobazların en bâriz özellikleridir.
Yobazlık en başta, bir şeye
körü-körüne bağlanmak yâni onu inandığı şeyi “en doğru dayanağa yaslanarak
anladığını ve yorumladığını sanmak”tır. Yobazlık tartışması “dayanak” tartışmasıdır.
Mesele, “en yüce dayanak nedir?” tartışmasıdır. En yüce dayanak tabî ki de,
“sonsuz dayanak”, “sonsuz kudrete sâhip olan” dayanak olmalıdır. “Başka bir
şeye dayanmayan dayanak” olmalıdır en kesin ve yüce dayanak. Bu dayanak ise
ancak, âlemlerin Rabbi olan Allah olabilir. İnsanın dayanacağı en sağlam
dayanak Allah’ın dayanağıdır. İnsan
ancak Allah’a dayandığında sonuna kadar tutarlı olabilir. Aksi-hâlde yarı yolda
kalır ve sürekli başka dayanaklar arar durur.
Modern insanın dînin yerine
koyduğu modern-bilim insana dayanır, akla dayanır. İnsanın beşerî yanına
dayanır. İnsanın beşeri yanı ise maddedir ve maddeye dayanır. Maddenin ise bir
sonu vardır. Akıl ise, ya Mutlak Olan’ın gönderdiği vahye dayanarak en sağlam
dayanağa dayanmış olur, yada nefse yâni ete-kemiğe dayanarak en çürük dayanağa dayanmış
olur ki zâten bu çürük dayanaklara dayananlar,kendi yobazlıklarına bakmadan herkesi
yobaz olarak suçlarlar ve kendi dayanaklarını üstün görürler. Hiç-bir şeye
dayanmamak yada mutlak olmayan geçiçi şeylere dayanmak, Mutlak Olan’a dayanmaktan
niye daha üstün olsun ki?.
Eğer modern biliminin dayanağı
Yunan’a ve Pisagor’a dayandırılacaksa, onlar da zâten başka yerlere
dayanıyorlardı. Pisagor 30-yılını Mısır, Bâbil, Îran ve Hindistan’da ezoteriklerin
yanında geçirdi. Kudüs’te Yahudiliği ve Îran’da Zerdüştlüğü inceledi. O hâlde
“modern-bilimin kökeni” dedikleri Pisagor ve Yunan düşüncesi da “son dayanak”
değildir. Aslında Pisagor, İslâm’ın
yozlaşmış fakat hâlen orijinâllik taşıyan kaynaklarına dayanmıştır. O hâlde
modern-bilimin dayanağı, yozlaşmış ve artık mutlaka dayanmayan Hak Din’dir.
Demek ki yobazlık, Hakkın yozlaştırılmış, sınırlandırılmış ve artık Mutlak
Olan’a dayanmayan şekline dayanmak ve bağlanmaktır. Bu hem klâsik anlamda hem
de modern anlamda böyledir. Yâni Mutlak Olan’a dayanmayan seküler kesim de,
sözde dindar kesim de, bu yüzden körü-körüne bir inanca bağlanmış olurlar. Mutlak
Olan’a bağlanmayanların “sonuna kadar samîmi ve ciddî olması” imkânsızdır. Bu
nedenle körü-körüne olan bağlılıklardan geçinmeye bakarlar.
Evet; aslında bilim ve
teknik de dîne dayanır. Zâten doğal ve fıtrî olan bilim ve teknikte sorun
yoktur. Sorun, Mutlak Olan’a dayanmayan hattâ Mutlak’ın yerine geçmeye çalışan
ve bu nedenle de fitne çıkarıp yeryüzünü ifsâd eden modern-bilim ve de
teknolojidedir. Mutlak’a dayanmadığında mutlakâ yozlaşır, yobazlaşır ve zarar
verir. Modern-bilim ve teknolojinin yararında çok yada yararı kadar zararının
da olmasının nedeni budur. Modern-bilim ve teknoloji de bu nedenle
“yobaz”dır.
Yobazlık sâdece dîne
bağlanıyor. Mutlak Olan’a yâni Allah’a dayanan tek din ve yol İslâm’dır ve bu
nedenle de İslâm yobaz ol(a)maz. Fakat Allah’a dayanmayan yada Allah’a hakkıyla
dayanmayan tüm dinler, klâsik olsun modern olsun yobazdırlar. Meselâ Allah’a
yâni Kur’ân’a ve Sünnet’e değil de, mezheplerine, târikatlarına ve şeyhlerine
bağlananlar ve onları gerçek dayanak olarak görenler “yobaz” oldukları gibi;
Allah’ı, dîni, mâneviyatı iptâl eden ve bunların yerine geçmek isteyen insan,
akıl, modern-bilim ve teknoloji de “yobaz”dır. Ne ki Allah’sızdır ve Allah’a
dayanmıyordur, o yobazdır. Zâten yobazlık, Mutlak Olan Allah yerine, mutlak
olmayan şeylere ve kişilere dayanmaktır. Yobaz ise, “sâdece Allah” yerine,
başka bir şeye yada Allah ile birlikte başka şeylere de dayanan kişidir. O
hâlde klâsik anlamda olsun modern anlamda olsun tüm müşrik ve kâfirler
yobazdır.
Yobazlık tarihte kalmış bir
şey değildir. Çünkü sâdece din ilgili değildir. Hâbil ve Allah’a hakkıyla teslim
olmamış olan Kâbil ile başlar. Allah’a hakkıyla dayandığı için elindekinin en
iyisini sunan Hâbil, Allah’a hakkıyla dayanmadığı için elindekinin en iyisini
sun(a)mayan Kâbil’den üstün tutulmuş ve bunu kabûl edemeyen Kâbil, kardeşi
Hâbil’i öldürmüştür. İlk yobazlık bu şekilde başlamıştır.
Modern zamanlarda da modern
yobazlıklar vardır ki bunlar kendileri gibi olmayan herkesi yobaz olarak
görürler. En çok da dîne dayananları yobaz olarak görürler. Çok ilginçtir;
Allah’a dayanmayanlar ve Allah’a dayanmayı küçük görenler, Allah’a
dayananlardan üstün görülüyor. Yâni sonu olmayan şeylere dayananlar, Sonsuz
Olan’a dayananlardan üstün görülüyor. Yobaz ifâdesi sonu olmayan şeylere dayananlar
yâni Allah’a ve vahye dayanmayanlar için kullanılabilir, çünkü onlar sonu
olmayan şeye dayandıkları için en sonunda körü-körüne bir şeye dayanmış
olurlar. Fakat Allah’a-vahye dayananlar yâni İslâm’a dayananlar yobaz olarak
isimlendirilemezler. Çünkü sâdece İslâm’a yâni hakkıyla Allah’a dayananlar
körü-körüne inanış içinde değildirler.
Modern yobazlar en çok da
akademisyenler içinden çıkar. Allah’â değil de modern-bilime dayanan ve modern-bilimi ve de teknolojiyi idin
yaparak ona tapanlar yâni “modern yobazlar”, kendilerinin yobaz olduğunu hem
bilmezler hem de kabûl etmezler, çünkü işin farkında değillerdir.
Her-şeyin yobazlığı olduğu
gibi modern-bilim ve teknolojinin de yobazlığı vardır. Gelenekçilerin yobazları
olduğu gibi, modernlerin de yobazları vardır. Çünkü bunların mutlak bir dayanağı
yoktur. Dayandıkları şeyler “mutlak dayanak” değildirler. O yüzden de bir
yerden sonra körü-körünelik başlar. Körü-körünelikten kurtulmak için,
“yaratılmış” olana değil, “Yaratan’a” dayanmak gerekir. Meselâ modern-bilime ve
akla dayanıyorlar ama bunlar mutlak dayanak değillerdir ki!. Çünkü modern-bilim
ve teknoloji, yaratılmış olanların, yaratılmış şeyler üzerinde yaptıkları
Allah’sız incelemelere dayanır. Bu nedenle bunlar gerçek dayanak olamazlar. Yaratılmış
şeylere(maddeye) dayananlar, maddeden başkasına dayanmayanlar ve maddeye yâni
geçici olana dayanmayanları “yobaz” olarak görenler gerçek yobazlardır.
Sâdece Allah’a
dayanıldığında yobaz olunmaz. Çünkü körü-körüne olmaz. Yobazlık
körü-körüneliktir. Allah’a dayanmak ise, İslâm’a dayanmakla olur. İslâm’a
dayanmak da Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanmak demektir. Kur’ân ve Sünnet’e dayanan
İslâm dîni yobaz değildir, olamaz. Bu yüzden kendilerini müslüman olarak
adlandıranların çoğu yobaz olsa da, peygamberler ve onların samîmi bağlıları
yobaz olmazlar. Çünkü onlar körü-körüne bir bağlılık içinde değildiler. Zîrâ
mutlak anlamda dayandıkları tek bir mercî vardı. Bu mercî, “tüm kâinâtı Ben
yarattım” diyen bir mercîdir. O’ndan başka “tüm kâinâtı Ben yarattım” diyen bir
mercî yoktur. O merci âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah’a ve “sâdece
Allah’a” dayanlar ancak körü-körünelikten ve de yobazlıktan kurtulmuş olurlar.
Allah’a değil de geçici ve mutlak olmayan şeylere inanmak ve bağlanmak
yobazlığın daniskasıdır.
Özellikle de kendilerini bir
şey zanneden oryantâlist uşağı olan Allah’sız akademisyenlerin, samîmi, ciddî
ve gayretli dindarları yobaz olarak isimlendirmeleri, en büyük yobazlıktır. Bu
onların yobazca düşünceleri ve kendi yobazlıklarını saklamalarıdır. Çünkü yobazlık
kişinin içine siner ve onu boğar. Yobazlar bu buhrandan kurtulmanın en kolay
yolu olarak, yobaz olmayanları yobazlıkla suçlarlar. Böylece güyâ kendilerini
rahatlatırlar.
İslâm, Mutlak Olan’a
dayandığı için tabî ki tâvizsiz bir dindir. Fakat yobazlık yaparak karşıdaki
kişiyi dinden nefret ettirmeye çabalamaz. Zâten Peygamberimiz de bu konuda bizi
uyarır:
Ebu Mûsâ’dan rivâyet edildi.
Peygamberimiz buyurdu ki: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz,
nefret ettirmeyiniz” (El-Lü’lüü Vel-Mercan, 2/296).
Dîni kabûl edenler için
dînin sorumluluklarından kaynaklanan zorluklar olur elbette. Fakat insanları
dîne dâvet ve dâhil etmede zorlama yapılamaz. Çünkü bu yobazlık olur. Lâkin şu
da var ki, İslâm Devleti’nde dîni kabûl etmese de kamusal alanda dîne aykırı
davranışlarda bulunmak herkes için yasaktır.
İslâm’da bahsettiğimiz
anlamda bir zorlama yoktur, olamaz, fakat modernizmde zorlama vardır. Kendileri
gibi olmayanları zor ve kısıtlı bir hayat bekler. Kendileri gibi olmayanları
mahrûm bırakırlar ve ötelerler. Çünkü onları yobaz olarak görürler. Şeytana,
tâğutlara ve nefislerine uymayanlar modernite tarafından yobaz olarak
görülürler ve ötelenirler. İşte İslâm buna karşı bir eleştiri, îtirâz ve
isyândır.
Modern dünyâda, “hazzı en
yüksek seviyede yaşayanlar, “en başarılı insan” olarak kabûl ediliyor. Kendini
Allah’a adamış ve bu uğurda her-şeyden vazgeçerek malını ve canını ortaya
koymuş olanlar ise; ahmak, gerici, yobaz ve terörist olarak görülüyor. Ulus-devlet
adına ölmeyi kahramanlık ve şahâdet olarak görenler, din için ölmeyi ise yobazlık,
gericilik ve cehâlet olarak görüyorlar.
İslâm ülkelerine matbaanın
geç gelmesinin nedenini “yobazlık” olarak görenlere sormak gerekir; “kitapların
bu kadar bol ve hattâ bedâva olduğu bir zamanda, son bir yılda kaç kitap tâne
okudunuz?”. (Kitap bir matbaa ürünü ya!). Eğer hiç okumadınızsa, siz câhil yada
yobazsınız. Zîrâ Mutlak Olan’a dayanmıyorsunuz ve Allah’ın ilk emri olan “oku”
emrini yerine getirmiyorsunuz. Şu kitabı ellerine bile almayanlara bakın hele;
kendi yobazlıklarına bakmadan, hayatların okumakla-yazmakla geçirenlere yobaz
diyorlar. İşte gerçek yobazlık budur.
Kendi
gericiliklerine ve geriye dayanmalarına bakmadan geriye dönük olanları tümden
yobaz olarak görüyorlar. Geriye gitmek kökene gitmektir, yeterince geriye gidenler
yobaz değildir. Ancak 1.000 yıl kadar geriye gider ve orada kalırsanız yobaz
olma riskiniz vardır. Fakat 1.400 yıl kadar geriye yâni Peygamber ve sahabe
zamânına kadar geriye giderseniz, işte o zaman yobaz olmazsınız. Hattâ
yobazlıktan kesin olarak ancak o zaman kurtulursunuz.
Modern
insan şunu çok iyi bilmelidir ki, genelde son 200-250 yıldır, ama özelde 2.
Dünyâ Savaşı’ndan sonra başımıza çok yoğun bir şekilde gelen sorunlar ve
sıkıntılar, insanların kendi elleri ile yaptıkları beşerî düşünceler,
ideolojiler, sistemler yâni modernite nedeniyledir. “Modernizm yobazlığı”
Dünyâ’yı büyük bir fitneye düşürmüş ve ifsâd etmektedir. Zîrâ son 200-250
yıldır Dünyâ’da İslâm’ın yâni Mutlak Olan’ın dîninin belirleyiciliği kaldırılmış,
beşerin o çok övündüğü aklıyla ortaya koyduğu düşünceler, ideolojiler, beşerî
sistemler, modern-bilim ve teknoloji hâkim duruma gelmiştir. O hâlde başımıza
gelen her-şeyin sorumlusu İslâm değil, beşerin nefis-merkezli olan aklıyla
ortaya koyduğu şeylerdir. Bu nedenle başımıza gelen tüm çirkefliklerin sorumlusu
olarak modernitenin değil de İslâm’ın gösterilmesi yobazlığın zirvesidir.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder