21 Mart 2023 Salı

Yobazlık Üzerine

 

“Ne zaman onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170).

 

Yobaz: “Bir inanca, bir düşünceye körü-körüne, aşırı ölçüde bağlı olan, hoşgörüden yoksun kimse” anlamındadır.

 

Savunduğu inanca, fikre, görüşe saplanıp kalmış olan, o konuda karşısındakine müsâmaha göstermeyen kişiler için kullanılır. Fakat günümüzde yobazlık, dîne ve dindarlara has kılınmıştır ve bağlamda yobazlığa şu anlam verilmektedir: “Dinde aşırı derecede mutaassıp olan, şekle çok bağlı kalan ve bu konuda başkalarına hoşgörülü davranmayan (kimse), kaba sofu. Kaba-saba, haşin, saldırgan; dinde taassubu aşırılığa vardıran ve başkalarına baskı yapmaya yönelen, müsâmahadan yoksun, düşüncelerinde aşırılığa kaçan kimse”.

 

Türkçe’de yobaz=yabız=yavuz: “Güçlü, yaman, çetin, keskin, sert” anlamına gelir. Kur’ân’da: “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhâmetlidirler” (Fetih 29) denir.

 

Yobaz, “inancında tâvizsiz olan” anlamına da gelir. Bir kimse inandığı şeylerden tâviz vermediğinde “yobaz” yâni, çetin, sert, yaman ve tâvizsiz olmuş olur ki bu, iyi yada kötü anlamda olabilir. Buradaki mesele, yobazlığın yada yavuzluğun (yâni sertliğin ve tâvizsizliğin) neye dayanarak yapıldığıyla alâkalıdır ki biz bu yazıda “Mutlak Olan”a ve “mutlak olmayana” dayanmaktan bahsedeceğiz.

 

Mutlak Olan’a yâni Allah’a dayanan tâvizsizlik ve buna göre açığa çıkan sertlik ve çetinlik, “yobazlık” değildir. Yobazlık, mutlak olmayana dayanıldığında olur. Çünkü mutlak olmayana dayanıldığında, dayanılan şey en sonunda boşa çıkar ve dayanılacak bir şey kalmaz. Bu durumda da körü-körüne inanç başlar. İşte bu körü-körüne olan inancı hâlen savunmaktır yobazlık. Yobazlık, “sonsuz olmayan dayanaklara dayanmak”tır. Mutlak Olan’a dayanıldığında yobazlık olmaz. Yobazlık, mutlak olmayana dayanıldığında olur ve “yobaz” diye işte o mutlak dayanağa dayanmayıp da kökü olmayan şeylere dayanan kişidir. Zâten baştaki âyette de Mekke müşriklerine; “atalarınıza dayanan yâni mutlak olmayana dayanan bâtıl dînin yobazlığını yapmayı bırakın da, Allah’ın dînine yâni Mutlak Olan’ın dînine dayanın ki yobazlıktan ve körü-körüne inanmaktan kurtulun” deniyor. Çünkü aslında yobazlık “Allah’a dayanamayan” şeydir. Allah’a dolayısıyla vahye dayanmayan şey, “sonsuza dayanılmadığından dolayı” körü-körüne olan bir inançtır, yâni yobazlıktır. 

 

Yobazlık “körü-körüne bağlılık” demektir. Körü-körüne bağlılıklar her zaman birilerinin ekmeğine yağ sürmüştür-sürmektedir. Zâten yobazlığın klâsik yada modern şekilde devâm etmesini bu nedenle isterler. İşte Mekke müşrikleri de aslında Allah’ı tanıyıp O’na îman etmelerine rağmen, O’nu tek ve mutlak varlık olarak görmek istememelerinin ve bu nedenle O’na ortaklar koşarak şirke-küfre düşmelerinin ve de Mutlak Olan’a yâni “sâdece Allah’a” değil de mutlak olmayan atalarının dinlerine bağlanarak yobazlıkta ısrar etmelerinin nedeni, o dinden yâni yobazlıktan geçinmeleri nedeniyledir. Mutlak Olan’a dayanmayanlar mutlakâ istismâr ederler ve istismârdan geçinirler. Şu da var ki, yobazlar yâni mutlak olmayana dayananlar, târih boyunca Mutlak Olan’a dayananları yobazlıkla suçlamışlardır. Bu aslında asıl yobazların kendileri olduklarını bilmemeleri yada bu suçlamadan geçinmeyi sürdürmek istemelerinden dolayıdır. Kendi yanlış davranışlarını başkasına yüklemek yobazların en bâriz özellikleridir.

 

Yobazlık en başta, bir şeye körü-körüne bağlanmak yâni onu inandığı şeyi “en doğru dayanağa yaslanarak anladığını ve yorumladığını sanmak”tır. Yobazlık tartışması “dayanak” tartışmasıdır. Mesele, “en yüce dayanak nedir?” tartışmasıdır. En yüce dayanak tabî ki de, “sonsuz dayanak”, “sonsuz kudrete sâhip olan” dayanak olmalıdır. “Başka bir şeye dayanmayan dayanak” olmalıdır en kesin ve yüce dayanak. Bu dayanak ise ancak, âlemlerin Rabbi olan Allah olabilir. İnsanın dayanacağı en sağlam dayanak Allah’ın  dayanağıdır. İnsan ancak Allah’a dayandığında sonuna kadar tutarlı olabilir. Aksi-hâlde yarı yolda kalır ve sürekli başka dayanaklar arar durur.

 

Modern insanın dînin yerine koyduğu modern-bilim insana dayanır, akla dayanır. İnsanın beşerî yanına dayanır. İnsanın beşeri yanı ise maddedir ve maddeye dayanır. Maddenin ise bir sonu vardır. Akıl ise, ya Mutlak Olan’ın gönderdiği vahye dayanarak en sağlam dayanağa dayanmış olur, yada nefse yâni ete-kemiğe dayanarak en çürük dayanağa dayanmış olur ki zâten bu çürük dayanaklara dayananlar,kendi yobazlıklarına bakmadan herkesi yobaz olarak suçlarlar ve kendi dayanaklarını üstün görürler. Hiç-bir şeye dayanmamak yada mutlak olmayan geçiçi şeylere dayanmak, Mutlak Olan’a dayanmaktan niye daha üstün olsun ki?.

 

Eğer modern biliminin dayanağı Yunan’a ve Pisagor’a dayandırılacaksa, onlar da zâten başka yerlere dayanıyorlardı. Pisagor 30-yılını Mısır, Bâbil, Îran ve Hindistan’da ezoteriklerin yanında geçirdi. Kudüs’te Yahudiliği ve Îran’da Zerdüştlüğü inceledi. O hâlde “modern-bilimin kökeni” dedikleri Pisagor ve Yunan düşüncesi da “son dayanak” değildir.  Aslında Pisagor, İslâm’ın yozlaşmış fakat hâlen orijinâllik taşıyan kaynaklarına dayanmıştır. O hâlde modern-bilimin dayanağı, yozlaşmış ve artık mutlaka dayanmayan Hak Din’dir. Demek ki yobazlık, Hakkın yozlaştırılmış, sınırlandırılmış ve artık Mutlak Olan’a dayanmayan şekline dayanmak ve bağlanmaktır. Bu hem klâsik anlamda hem de modern anlamda böyledir. Yâni Mutlak Olan’a dayanmayan seküler kesim de, sözde dindar kesim de, bu yüzden körü-körüne bir inanca bağlanmış olurlar. Mutlak Olan’a bağlanmayanların “sonuna kadar samîmi ve ciddî olması” imkânsızdır. Bu nedenle körü-körüne olan bağlılıklardan geçinmeye bakarlar.

 

Evet; aslında bilim ve teknik de dîne dayanır. Zâten doğal ve fıtrî olan bilim ve teknikte sorun yoktur. Sorun, Mutlak Olan’a dayanmayan hattâ Mutlak’ın yerine geçmeye çalışan ve bu nedenle de fitne çıkarıp yeryüzünü ifsâd eden modern-bilim ve de teknolojidedir. Mutlak’a dayanmadığında mutlakâ yozlaşır, yobazlaşır ve zarar verir. Modern-bilim ve teknolojinin yararında çok yada yararı kadar zararının da olmasının nedeni budur. Modern-bilim ve teknoloji de bu nedenle “yobaz”dır. 

 

Yobazlık sâdece dîne bağlanıyor. Mutlak Olan’a yâni Allah’a dayanan tek din ve yol İslâm’dır ve bu nedenle de İslâm yobaz ol(a)maz. Fakat Allah’a dayanmayan yada Allah’a hakkıyla dayanmayan tüm dinler, klâsik olsun modern olsun yobazdırlar. Meselâ Allah’a yâni Kur’ân’a ve Sünnet’e değil de, mezheplerine, târikatlarına ve şeyhlerine bağlananlar ve onları gerçek dayanak olarak görenler “yobaz” oldukları gibi; Allah’ı, dîni, mâneviyatı iptâl eden ve bunların yerine geçmek isteyen insan, akıl, modern-bilim ve teknoloji de “yobaz”dır. Ne ki Allah’sızdır ve Allah’a dayanmıyordur, o yobazdır. Zâten yobazlık, Mutlak Olan Allah yerine, mutlak olmayan şeylere ve kişilere dayanmaktır. Yobaz ise, “sâdece Allah” yerine, başka bir şeye yada Allah ile birlikte başka şeylere de dayanan kişidir. O hâlde klâsik anlamda olsun modern anlamda olsun tüm müşrik ve kâfirler yobazdır.      

 

Yobazlık tarihte kalmış bir şey değildir. Çünkü sâdece din ilgili değildir. Hâbil ve Allah’a hakkıyla teslim olmamış olan Kâbil ile başlar. Allah’a hakkıyla dayandığı için elindekinin en iyisini sunan Hâbil, Allah’a hakkıyla dayanmadığı için elindekinin en iyisini sun(a)mayan Kâbil’den üstün tutulmuş ve bunu kabûl edemeyen Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürmüştür. İlk yobazlık bu şekilde başlamıştır.

 

Modern zamanlarda da modern yobazlıklar vardır ki bunlar kendileri gibi olmayan herkesi yobaz olarak görürler. En çok da dîne dayananları yobaz olarak görürler. Çok ilginçtir; Allah’a dayanmayanlar ve Allah’a dayanmayı küçük görenler, Allah’a dayananlardan üstün görülüyor. Yâni sonu olmayan şeylere dayananlar, Sonsuz Olan’a dayananlardan üstün görülüyor. Yobaz ifâdesi sonu olmayan şeylere dayananlar yâni Allah’a ve vahye dayanmayanlar için kullanılabilir, çünkü onlar sonu olmayan şeye dayandıkları için en sonunda körü-körüne bir şeye dayanmış olurlar. Fakat Allah’a-vahye dayananlar yâni İslâm’a dayananlar yobaz olarak isimlendirilemezler. Çünkü sâdece İslâm’a yâni hakkıyla Allah’a dayananlar körü-körüne inanış içinde değildirler.

 

Modern yobazlar en çok da akademisyenler içinden çıkar. Allah’â değil de modern-bilime dayanan  ve modern-bilimi ve de teknolojiyi idin yaparak ona tapanlar yâni “modern yobazlar”, kendilerinin yobaz olduğunu hem bilmezler hem de kabûl etmezler, çünkü işin farkında değillerdir.

 

Her-şeyin yobazlığı olduğu gibi modern-bilim ve teknolojinin de yobazlığı vardır. Gelenekçilerin yobazları olduğu gibi, modernlerin de yobazları vardır. Çünkü bunların mutlak bir dayanağı yoktur. Dayandıkları şeyler “mutlak dayanak” değildirler. O yüzden de bir yerden sonra körü-körünelik başlar. Körü-körünelikten kurtulmak için, “yaratılmış” olana değil, “Yaratan’a” dayanmak gerekir. Meselâ modern-bilime ve akla dayanıyorlar ama bunlar mutlak dayanak değillerdir ki!. Çünkü modern-bilim ve teknoloji, yaratılmış olanların, yaratılmış şeyler üzerinde yaptıkları Allah’sız incelemelere dayanır. Bu nedenle bunlar gerçek dayanak olamazlar. Yaratılmış şeylere(maddeye) dayananlar, maddeden başkasına dayanmayanlar ve maddeye yâni geçici olana dayanmayanları “yobaz” olarak görenler gerçek yobazlardır.

 

Sâdece Allah’a dayanıldığında yobaz olunmaz. Çünkü körü-körüne olmaz. Yobazlık körü-körüneliktir. Allah’a dayanmak ise, İslâm’a dayanmakla olur. İslâm’a dayanmak da Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanmak demektir. Kur’ân ve Sünnet’e dayanan İslâm dîni yobaz değildir, olamaz. Bu yüzden kendilerini müslüman olarak adlandıranların çoğu yobaz olsa da, peygamberler ve onların samîmi bağlıları yobaz olmazlar. Çünkü onlar körü-körüne bir bağlılık içinde değildiler. Zîrâ mutlak anlamda dayandıkları tek bir mercî vardı. Bu mercî, “tüm kâinâtı Ben yarattım” diyen bir mercîdir. O’ndan başka “tüm kâinâtı Ben yarattım” diyen bir mercî yoktur. O merci âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah’a ve “sâdece Allah’a” dayanlar ancak körü-körünelikten ve de yobazlıktan kurtulmuş olurlar. Allah’a değil de geçici ve mutlak olmayan şeylere inanmak ve bağlanmak yobazlığın daniskasıdır.

 

Özellikle de kendilerini bir şey zanneden oryantâlist uşağı olan Allah’sız akademisyenlerin, samîmi, ciddî ve gayretli dindarları yobaz olarak isimlendirmeleri, en büyük yobazlıktır. Bu onların yobazca düşünceleri ve kendi yobazlıklarını saklamalarıdır. Çünkü yobazlık kişinin içine siner ve onu boğar. Yobazlar bu buhrandan kurtulmanın en kolay yolu olarak, yobaz olmayanları yobazlıkla suçlarlar. Böylece güyâ kendilerini rahatlatırlar.

 

İslâm, Mutlak Olan’a dayandığı için tabî ki tâvizsiz bir dindir. Fakat yobazlık yaparak karşıdaki kişiyi dinden nefret ettirmeye çabalamaz. Zâten Peygamberimiz de bu konuda bizi uyarır:

 

Ebu Mûsâ’dan rivâyet edildi. Peygamberimiz buyurdu ki: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” (El-Lü’lüü Vel-Mercan, 2/296).

 

Dîni kabûl edenler için dînin sorumluluklarından kaynaklanan zorluklar olur elbette. Fakat insanları dîne dâvet ve dâhil etmede zorlama yapılamaz. Çünkü bu yobazlık olur. Lâkin şu da var ki, İslâm Devleti’nde dîni kabûl etmese de kamusal alanda dîne aykırı davranışlarda bulunmak herkes için yasaktır.

 

İslâm’da bahsettiğimiz anlamda bir zorlama yoktur, olamaz, fakat modernizmde zorlama vardır. Kendileri gibi olmayanları zor ve kısıtlı bir hayat bekler. Kendileri gibi olmayanları mahrûm bırakırlar ve ötelerler. Çünkü onları yobaz olarak görürler. Şeytana, tâğutlara ve nefislerine uymayanlar modernite tarafından yobaz olarak görülürler ve ötelenirler. İşte İslâm buna karşı bir eleştiri, îtirâz ve isyândır.  

 

Modern dünyâda, “hazzı en yüksek seviyede yaşayanlar, “en başarılı insan” olarak kabûl ediliyor. Kendini Allah’a adamış ve bu uğurda her-şeyden vazgeçerek malını ve canını ortaya koymuş olanlar ise; ahmak, gerici, yobaz ve terörist olarak görülüyor. Ulus-devlet adına ölmeyi kahramanlık ve şahâdet olarak görenler, din için ölmeyi ise yobazlık, gericilik ve cehâlet olarak görüyorlar.

 

İslâm ülkelerine matbaanın geç gelmesinin nedenini “yobazlık” olarak görenlere sormak gerekir; “kitapların bu kadar bol ve hattâ bedâva olduğu bir zamanda, son bir yılda kaç kitap tâne okudunuz?”. (Kitap bir matbaa ürünü ya!). Eğer hiç okumadınızsa, siz câhil yada yobazsınız. Zîrâ Mutlak Olan’a dayanmıyorsunuz ve Allah’ın ilk emri olan “oku” emrini yerine getirmiyorsunuz. Şu kitabı ellerine bile almayanlara bakın hele; kendi yobazlıklarına bakmadan, hayatların okumakla-yazmakla geçirenlere yobaz diyorlar. İşte gerçek yobazlık budur.   

 

Kendi gericiliklerine ve geriye dayanmalarına bakmadan geriye dönük olanları tümden yobaz olarak görüyorlar. Geriye gitmek kökene gitmektir, yeterince geriye gidenler yobaz değildir. Ancak 1.000 yıl kadar geriye gider ve orada kalırsanız yobaz olma riskiniz vardır. Fakat 1.400 yıl kadar geriye yâni Peygamber ve sahabe zamânına kadar geriye giderseniz, işte o zaman yobaz olmazsınız. Hattâ yobazlıktan kesin olarak ancak o zaman kurtulursunuz.

 

Modern insan şunu çok iyi bilmelidir ki, genelde son 200-250 yıldır, ama özelde 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra başımıza çok yoğun bir şekilde gelen sorunlar ve sıkıntılar, insanların kendi elleri ile yaptıkları beşerî düşünceler, ideolojiler, sistemler yâni modernite nedeniyledir. “Modernizm yobazlığı” Dünyâ’yı büyük bir fitneye düşürmüş ve ifsâd etmektedir. Zîrâ son 200-250 yıldır Dünyâ’da İslâm’ın yâni Mutlak Olan’ın dîninin belirleyiciliği kaldırılmış, beşerin o çok övündüğü aklıyla ortaya koyduğu düşünceler, ideolojiler, beşerî sistemler, modern-bilim ve teknoloji hâkim duruma gelmiştir. O hâlde başımıza gelen her-şeyin sorumlusu İslâm değil, beşerin nefis-merkezli olan aklıyla ortaya koyduğu şeylerdir. Bu nedenle başımıza gelen tüm çirkefliklerin sorumlusu olarak modernitenin değil de İslâm’ın gösterilmesi yobazlığın zirvesidir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2020

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder