“Size verilen her-şey, yalnızca
dünyâ-hayâtının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha
süreklidir. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (Kasas 60):
Modernizm, modernite, modernlik, moda vs.
denen şeyler niçin insanlar tarafından hep olumlu görülüyor?. İnsanlar niçin
moderniteyi çok kolay ve çabuk benimsiyor ve hattâ fanatik bir şekilde savunuyor?.
Çünkü tam da nefse göre. Üstelik şeytan ve onun uşakları olan tâğutlar da
bundan çok memnun. Zîrâ şeytan, modernizm ile insanı istediği gibi oyalıyor ve
ayartabiliyorken, tâğutlar da Dünyâ’yı istedikleri gibi şekillendirebiliyor,
insanları da alabildiğine sömürüyorlar ve ilahlık taslıyorlar.
Allah’ı, âhireti, dîni, îmânı, İslâm’ı, Kur’ân’ı
ve Peygamber’i bilmeyen, inanmayan ve umursamayanları hadi bir tarafa koyalım,
onlar bilmedikleri ve inanmadıkları için Dünyâ’ya sarılıyorlar, hiç ıskalamadan
ve en üst seviyede haz, zevk, neşe ve konfor içine Dünyâ’yı dibine kadar yaşama
düşüncesindedirler. Peki bizim müslümanlara ne oluyor!. Müslümanlar yada
kendine “müslümanım” diyenler niçin mânevî ve uhrevî olanı pek de umursamayarak
Dünyâ’ya alabildiğine sarılıyorlar?. Bunun elbette tek bir cevâbı vardır: Dünyevîleşme.
Müslümanlar da artık modernleşip dünyevîleştikleri için Allah’ı, âhireti, dîni,
îmânı vs. kabûl etseler ve “inanıyorum” deseler de pek de umursamıyorlar. Zîrâ
İslâm’ı, dîni ve îmânı çok da sevmiyorlar. Sevmedikleri için de meyilleri İslâm’a,
Kur’ân’a a ve Peygamber’e değil, daha çok bağlı oldukları ve sevdikleri Dünyâ’ya
dönük oluyor. Dünyâ bir imtihan dünyâsıdır
ve bundan kurtuluş yoktur. Müslümanlar dünyevîleşerek imtihanı zorlaştırıyorlar
ve hayâtı çekilmez bir hâle getiriyorlar?. Zîrâ dünyevîleşmeye karşı çıkacak
olan müslümanlar da dünyevîleşiyorlar.
Genelde tüm insanlarda, özelde ise müslümanlarda
öyle bir dünyevîleşme var ki, sanki gözleri kararmış gibi. Bu yüzden Dünyâ’nın
tek bir ânını bile ıskalamak ve boşa geçirmek istemiyorlar. Böyle olduğu için
de elbette İslâm’dan ve onun gereklerinden uzaklaşıyorlar ve Dünyâ’ya yaklaşıyorlar.
Günümüzde Dünyâ’ya ancak modernizm ile yaklaşıldığı için, modernist ve çağdaş
oluyorlar. Üstelik modernizmi iyi bir şey sanarak savunuyorlar.
Modern insanlar Dünyâ’yı ıskalamamak için Allah’ı,
âhireti, gaybı, Kur’ân’ı, Peygamber’i yâni İslâm’ı ıskalıyorlar. Çünkü asıl adı
dünyevîleşme olan modernizm, Dünyâ mekânını ve hayâtı tam da insanların nefsine
yönelik ve dönük olarak tasarımlamış ve düzenlemiştir. Tâğutlar yâni “Allah’tan
başka, kendilerinde güç vehmedilenler”, şeytanın fısıldamalarıyla nefse yönelik
olarak Dünyâ’yı bildiğimiz-yaşadığımız hâle getirmişlerdir. Böyle bir Dünyâ’da
dünyevîleşmek çok-çok kolayken, uhrevîleşmek ve İslâmlaşmak ise çok-çok zordur.
Modernlik
“dünyevîleşme” demektir ve dünyevîleşmenin karşısında mânevî olan, uhrevîlik
yâni İslam vardır. Özellikle son 200 yıldır insanlar modernliğe yâni
dünyevîliğe meylettiler ve meyletmektedirler. Zîrâ İslâm’dan uzak oldukları
için, modernizm çepe-çevre kuşatması ve baskısı karşısında bir direnç
gösterememekte ve sonunda da bunun için uğraşmamaktadırlar bile.
Modernizm;
Allah’tan, âhiretten, gaybtan, vahiyden, Peygamber’den, İslâm’dan, dinden ve
îmandan kopmak ve Dünyâ’ya, maddeye, eşyâya, insana ve akla yönelmek demektir. Dünyevîleşmek,
merkeze Allah’ı değil de, insanı, aklı, doğayı, tabiatı, eşyâyı ve maddeyi almak
demektir.
Modernizm,
insanların sandıkları gibi, çamaşır-bulaşık makinesi, buzdolabı, elektrik süpürgesi,
ulaşım ve iletişim araçları gibi işlerini -görece- kolaylaştıran araçlardan
ibâret bir şey değildir. Bunlar da modernizmin ürünleridir ama asıl mesele
bunların olup-olmaması değildir. Modernizme karşı olmayı anlayamayan ve “modernizme
neden karşısınız?” diyenler vardır. Karşıyız, çünkü müslümanız. Müslüman
olduğumuz için hem iç-âlemlerde hem de dış-âlemde merkeze Allah’ı, âhireti, dîni,
İslâm’ı ve vahyi koymak istiyoruz. Bunun önündeki en büyük engel modernizm yâni
dünyevîleşmedir. Modernizm “dünyevîleşmek” demektir.
Modernite; Allah’ı, âhireti, dîni ve
kitapları merkeze almaktan vazgeçip, insanı, aklı, maddiyatı, nefsi yâni
şeytanı merkeze almaya başlamaktır. İnsanlar peygamberlere ve kitaplara çok zor
inandıkları ve bu yüzden de Dünyâ’nın geçici bir imtihan yeri, âhiretin ve
cennetin ise ebedî bir nîmet diyârı olduğuna kabûl edemedikleri için “şimdi
olan”ı, peşin olanı yâni Dünyâ’yı seçmişlerdir-seçmektedirler. Modernite,
Dünyâ’nın geçici bir imtihan yurdu olduğunu bir türlü kabûl etmek
istememektedir. Zâten modernite “hemen şimdi, şu-an” demektir. Din ise işi tâ
baştan başlatır ve en sona yâni âhirete dayandırır. Bu nedenle modernite hem
dinden hem de eski olandan nefret eder. Zâten hayâtiyetini de bu nefretle ile
sürdürür.
En
nihâyet modernizm de bir “dîne karşı bir din”dir ve son 250 yıldır etkilidir.
Bu dinde dîni akıl belirlerken, insan ise “tanrı”lık taslar. Çünkü akıl sâdece
insanda vardır. Fakat bu akıl Allah’tan, dolayısı ile ahlâktan kopuk olduğu
için, aslında bu din şeytanın vahiyleriyle oluşmuş, nefsin arzularına göre şekillenmiş
ve tâğutların baskılarıyla yayılmıştır. Modernizm beşerî bir din’dir. Allah ile,
âhiret ile, peygamber, melek ve kitaplarla ilgisi yoktur. Şeytan, nefs ve tâğut
merkezlidir.
Modernizm
Allah yerine maddeyi ve Dünyâ’yı merkeze almak demektir. Bu yüzden hem modern hem
de müslüman olunamaz. Çünkü müslümanlar dünyevî olamaz. Zîrâ İslâm zâten,
“Allah tarafından indirilmiş vahiylerle ve gönderilen peygamberler
dünyevîleşmeye karşı mücâdele etmek” demektir. Bu nedenle de müslümanların modern
ve dünyevî olmaları mümkün değildir, söz-konusu olamaz, zinhar ve aslâ böyle
bir şeyden bahsedilemez bile. Çünkü bu, “on numara bir münâfıklık” olurdu ki
günümüzde bahsettiğimiz anlamda çok sayıda münâfık vardır.
Dünyevîleşmenin
panzehiri “İslâmlaşma”dır. Çünkü insanların dünyevîleşmelerinin nedeni “İslâm’dan
uzaklaşmak”tır. İslâm’dan-din’den uzaklaştıkça Dünyâ’ya, Dünyâ’ya bir sınır
koyup denge sağladıkça İslâm’a yaklaşılır. İslâmlaşmak ile dünyevîleşmek yâni
modernleşmek birbirinin zıddıdır. Dünyevîleştikçe İslâm’dan, İslâmlaştıkça ise
Dünyâ’dan kısarsınız. İslâmlaştıkça dünyadan belli ölçüde kısma olur ve olmalıdır.
“Her
çağın kendine göre bir modernleşmesi yâni dünyevîleşmesi vardır, bu yüzden modernizm
ve dünyevîleşeme kötü değildir” diyorlar. Hâlbuki her çağın kendine göre bir
modernleşmesi değil, “dünyevîleşmesi” vardır. Modernizm denilen şey ise, insanın
târih boyunca yaşadığı en yoğun dünyevîleşmedir. İnsanlar ilk baştan bêri
dünyevîleşmişlerdir, fakat modernizm gibi bir dünyevîleşmeyle hiç-bir zaman karşılaşmamışlar
ve hiç-bir zaman bu oranda bir dünyevîleşme yaşamamışlardır. Çünkü hayatlarında
illâ ki Allah, âhiret, din ve îman olmuştur. Fakat modernizm ile birlikte
uhrevîlikten tamâmen kopulmuştur ve vazgeçilmiştir.
Çeşitli
kırılmaların yaşanmasından sonra; Fransız Devrimi, Sanâyi Devrimi, Modernizm, 1.
ve 2. Dünyâ savaşları, tarım devrimi ve en sonunda da SSCB’nin yıkılmasıyla
tek-kutuplu kalan Dünyâ ortaya çıkmış, 11 Eylül -sözde- saldırılarıyla ve
çeşitli küresel krizlerden sonra da insanlar artık modernizme karşı tamâmen
dirençlerini kaybetmişler ve dünyevîleştikçe dünyevîleşmişlerdir. Türkiye’de ise
bu 28 Şubat’tan sonra AKP-FETÖ iş-birliği ile yoğunlaşmış, 15 Temmuz darbesi ve
korona süreciyle birlikte büyük bir kopuş ile birlikte dünyevîlik almış balını
gitmiştir-gitmektedir. Günümüzde dünyevîlik “modernizm” olarak görünmektedir.
Artık
insanlar öyle bir dünyevîleşmişler ve buna bağlı olarak da öyle bir bencilleşmişlerdir
ki, yanı-başlarında ölen müslüman kardeşleri ve onların çocuklarının kopan kol,
bacak ve kafalarından, çekilen açlık, susuzluk, evsizlik, çıplaklık, yaralanma
ve ölümlerden bile etkilenmemektedirler. İşin berbat tarafı ise, bu tutumu
müslümanların da sürdürmeleridir. Çünkü dünyevîleşme had safhadadır.
Düşünsenize;
dünyevîleşmenin etkisiyle oluşan zevk, haz, neşe ve konfor sarhoşluğu nedeniyle
yeğenlerinizin kopmuş kafa, kol, el ve bacaklarını bile umursamaz duruma
gelmişsiniz.. Dünyevî haz, dinden verilen
tâvizlere bağlıdır. Dinden ne kadar tâviz verirseniz, Dünyâ’dan o kadar haz
alırsınız. Şu da var ki, dünyevî
şeylere ve eğlenceye aşırı para harcamak, uhrevî ve mânevî şeylere para
harcamaya kıyamamakla sonuçlanır.
Dünyevîleşme
günahı, haramı, ayıbı ve suçu, modernizm ile örtülmektedir. Çünkü modernizm iyi
bir şey zannedilmektedir.
Modernizm
yâni dünyevîleşeme, okumayı, şeytan, nefs, haz, konfor, neşe, eğlence adına
yapar. Çünkü merkeze bunları alır. Allah ise okumanın, “ikrâ, bismi rabbike”
şeklinde “Allah’ın adıyla” yapılmasını ister. Okuma Allah adına ve adıyla
olunca, amel-eylem de Allah adına ve adıyla olacaktır elbette. Böylece adâlet,
eşitlik, hak, hakîkat, ahlâk ve tevhid Dünyâ’ya hâkim olacaktır. Aksi-hâlde ise
adâletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, ahlâksızlık, hakîkatsizlik, fitne, fesat,
nifak, şirk, küfür ve zulüm alıp başını gidecektir ki, dünyevîleşmenin tüm
zamanlardaki sonuçları böyle olmuş ve Allah da “kritik eşik” aşıldığında
azâbını göndermiştir.
Dünyevîleşmenin
yâni modernizmin en bâriz görüntüsü “inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız
gibi inanırsınız” sözünde ifâdesini bulur. Yaşadığınız gibi inanmaya
başlarsanız, yaşadıklarınızı din zannetmeye başlarsınız. Bu da dünyevîleşmeyi
kolay benimsemenize neden olur. Çünkü bir şeyi zihnen idrâk ve kabûl etmek çok
zordur, zîrâ zihnî olan teorik bir şeydir, yoruma açıktır, farklı söylenip farklı
anlaşılabilir, fakat bir şeyi yapmak ve tatmak, onun bizzat deneyimlemek demek
olduğu için yoruma gerek bırakmaz ve o şey daha çabuk kabûl edilir yada daha
çabuk reddedilir. Bu hem uhrevî alanda hem de dünyevî alanda böyledir.
Dünyevîleşme,
-sünnetullah ve imtihandan dolayı- daha çok nefsin hoşuna giden şeyler üzerinden
olur. Bu da uhrevîlikten uzaklaşamaya neden olur. Modernizm budur ve bunun üzerine
kuruludur.
Dünyevîleşenler
mecbûren Dünyâ’ya daha fazla sarılırlar, çünkü din düşüncesi ve inancı
zayıflayınca yada iptâl olunca, tamâmen Dünyâ’ya yönelmek başlar. Fakat şu da var
ki, Dünyâ geçici bir imtihan dünyâsıdır ve ölüm vardır. Dünyevîleşenler de bir
gün öleceklerdir. İşte bu bir felâketin başlangıcı olacaktır.
Dünyevîleşme, dinden uzak insanların onulmaz
hastalığıdır. İnsanları dünyevîleşmeden kurtaracak olan şey ya din’dir yada bir
parça toprak:
Dünyevileşmenin bir göstergesi de, “yapma”yı
bırakıp “bilme” peşinden koşmaya başlamaktır. Dünyevileşmek, dinden uzaklaşıp felsefeye ve bilime
yaklaşmayla sonuçlanır. Fakat ilim
(dînî olan) ile bilim (dünyevî olan) ayrıldığında, bilim vahşîleşir.
Dünyevîliğin bir göstergesi de “akla
tapmak”tır. Allah “akıllarınızı kullanın” derken, dünyevîleşenler akla
tapıyorlar. Modern insanlar ve de müslümanlar, akıllarını kullanarak(!)
hurâfelerden kurtulacaklarını sanırlarken “din”den kurtuldular ve şeytanın,
nefsin ve tâğutların kucağına düşerek dünyevileştiler.
İmtihanınızı kendiniz seçersiniz. Eğer “Allah’ın
sözünü Dünyâ’ya hâkim kılma” yolunda olursanız tüm dünyevî imtihanlarınız
önemsizleşir. Fakat bu yolda olmazsanız, önemli-önemsiz bir-çok dünyevî
imtihanlarla boğuşur durursunuz. Büyük dertleri olanlar, küçük maddî-dünyevî dertleri “dert”
etmezler. İnsanların “büyük dertler”i olmadığında, küçük dertler büyür gider.
İslâm’da, dünyevî kavramların içi boşaltılarak
içi İslâmî anlamlarla doldurulurken; sekülerizmde ise, İslâmî kavramların içi
boşaltılarak içi dünyevî anlamlarla doldurulur.
Dünyevî yüklerimizden kurtulmadan
sırât-ı müstakîm üzere yol alamayız.
Basit insanların ana hedefleri,
mü’minlerin vazgeçtiği dünyevî hedeflerdir.
Post-modern zamanlarda dünyevîlik
insanlara “damardan” verilmektedir. Bu nedenle hemen etki etmekte ve alışkanlık
yapmaktadır.
Şeytana, nefisinize ve tâğutlara
uyarsanız yâni sisteme ayak uydurursanız, Dünyâ’da -dünyevî anlamda- mis gibi
yaşarsınız. Lâkin âhirette işiniz çok zor olur:
“Kim âhiret
ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünyâ-ekinini
isterse, ona da ondan veririz; ancak onun âhirette bir nasibi yoktur” (Şûrâ 20).
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs
2024