“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki:
Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama
günahları yararlarından daha büyüktür. Ve sana neyi infâk edeceklerini
sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar;
umulur ki düşünürsünüz”
(Bakara 219).
Seyyid Kutub bu
âyetin tefsirini yaparken şöyle der:
“..Herhangi bir nesnenin yada davranışın helâl yada
haram olmasının ekseni, kriteri, iyiliğin ve kötülüğün baskın olup-olmamasıdır.
Buna göre içkinin ve kumarın günahı ve zararı, yararından daha ağır bastığına
göre bu durum bir yasaklama, bir haram sayma gerekçesi oluşturur”.
İnsanların târih
boyunca çeşitli şekillerini kullandıkları içki, tüm zamanlar boyunca günah
sayılmış, din tarafından haram kılınmış ve hem din hem de devlet tarafından
yasaklanmıştır. Fakat buna rağmen bu günah çok fazla işlenmektedir. Zîrâ içki,
dertleri güyâ bir nebze unutmak (ki aslına üstünü örterek ertelemektir) için
içtiği içki, kişinin şuurunu bir süreliğine blôke etmekle kişiyi görece mutlu
ederek kendisinden ve dolayısı ile hakîkatten uzaklaştırır.
Alkôl, içki, “hamr”
denen sarhoş ediciler İslâm’da yasaklanmıştır. Zîrâ Allah insanlara tüm varlıklardan
farklı olarak akıl ve irâde vermiştir ve bu akıl ve irâdenin kullanılamayacak
duruma gelmesine izin vermez. İçki, beyni uyuşturup işlevsiz bıraktığından
dolayı, kişi, sarhoşken (“kafası hoş”ken) insanlıktan çıkar ve insanlık-dışı
çirkin işler yapar. Bedenin de hiç-bir özelliğini doğal ve normâl olarak kullanamaz.
Bu durum sarhoşluk süresince kişiyi iptâl eder.
“İçki
kötülülerin anasıdır” der Peygamberimiz. Çünkü içki sarhoş ettiği ve aklı ve
irâdeyi iptâl ettiği için ve de insan sarhoşken her tülü hatâyı, suçu, günahı
işleyebilir ve bunun farkında bile olmaz. Sarhoş kişinin akıl ve irâdesi kapalı
olduğundan dolayı yapamayacağı rezillik yoktur ve her türlü suçu, günahı ve
çirkefliği işleyebilir. Bu durumdaki kişi, ne yaptığını bilmediğinden dolayı,
şeytan, sarhoş olan kişiyi istediği gibi kullanır. İnsanlığın arasını içki ve
sarhoşlukla çok rahat açabilir ve bozabilir. Zâten Kur’ân da bunu söyler ve
ayrıca içkinin ve içkinin yol açtığı diğer haramların ve günahların, insanı
Allah’tan uzaklaştıracağını söyler ki bundan daha büyük bir felâket yoktur:
“Ey îman edenler!, içki, kumar, dikili
taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse
bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve
kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide 90-91).
Allah, cehennemi
hak edenlerin içeceği içkinin, “kaynar su karıştırılmış içecekler” olduğunu söylerken,
bu içkiler için “ne serinletir ne de susuzluğu gidererek ferahlatır” der. Sanki
Dünyâ’yı içki ile ve sarhoşlukla tüketenlere verilmiş bir cezâdır bu:
“Sonra kendileri için onun üzerinde
kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır” (Sâffât 67).
İçkinin cezâsı
bizzat “içki içmek” ve içkinin kötü sonuçlarına katlanmak olarak daha Dünyâ’da
başlar. İlk başta pahalı bir üründür ve ekonomiyi bozar. Sonra kişinin aklını
iptal eder ve her türlü saçmalamayı yapar. Sonra ertesi gün baş ağrısı ve bir
tatsızlıkla uyanır. Bir şeyin cezâsı Dünyâ’da “kendi türünden” olur.
İçki içmenin
doğal bir şey olduğunu ve zâten doktorların da bir miktar içki içilmesinin
faydalı bulduğunu söyleyenler, müslüman olmalarına rağmen Kur’ân’a değil de,
belli ki dînin yasaklarına hiç aldırmayan doktorların önerilerini dinliyorlar. Böylece
onları ilah edinmiş oluyorlar. Hattâ belki de bu nedenle olsa gerek, bâzıları,
“içki sofrasında domuz eti yememeyi” dindarlık zannediyor. Hâlbuki içki içmek,
domuz eti yemek gibi ve belki de daha kötü ve günah olan bir şeydir.
Kişi İslâm
dâiresinde olduğunu iddiâ etmesine rağmen alkôl kullanması ve alkôl satışını
yapmakta her hangi bir sakınca görmemesi, İslâm’ın hükümlerini ciddiye alması
yada kabûl etmesi dolayısıyladır. Aslında haram olan bir şeyin aracılığını yapmak
da haramdır. Bu bağlamda; İçkiyi içmek, satmak, içkinin ulaştırılmasına
aracılık etmek ve hattâ dükkanını içki satılan yere kirâya vermek dâhil,
içkiyle bir şekilde alâkalı duruma gelmek doğru değildir ve yanlıştır.
Çok küçük
yaşlara kadar düşen alkôl kullanımı, gençlerimizi zehirliyor, ekonomileri bozuyor
ve insanları alkolik yaparak akıl, zihin ve irâdeleri kısıtlayarak yada tümden
engelleyerek insan ve yaşam kalitesini düşürüyor ve içenleri Dünyâ’da rezil
ettiği gibi âhirette de azâba itiyor.
Verilere göre
ülkemizde kişi-başı tüketilen “saf alkôl” oranı yıllık 1.5 litreye ulaşmış durumdadır
ve her geçen gün artmaktadır. Müslüman bir ülkede, kendisini “müslüman” olarak
tanımlayanların olduğu bir ülkede, üstelik köklü bir İslâmî geçmişi olan bir
ülkede, insanlar nasıl olur da Kur’ân’da açıkça yasaklanmış ve haram kılınmış olan
içkiyi bu kadar rahat ve çok tüketebilirler?. Hem bu kadar içki içilecek hem de
müslüman olunduğu nasıl söylenebilecektir?. İçkiye harcanan paranın hesâbı
nasıl verilecektir?.
İçki borsasının
tavan yaptığı ve diğer günahların ayyuka çıktığı “yılbaşı” günlerinde seküler
sisteme göre içki içmek “farz-ı ayn”dır. İçilen içkinin miktârına bakınca “temiz
bir Dünyâ” hayâli kuran mü’minlerin karamsarlığa düşmemesi mümkün değildir.
Hele bir de müslümanların bunu çok eleştirmemesi, diyânetin ve devletin buna
çeşitli dünyevî nedenlerden dolayını sesini çıkartmaması katlanılacak gibi
değildir. Bir insan nasıl olur da aklının, idrâkinin çalışmasının
engellenmesine râzı olabilir ve bunu kendi elleriyle yapabilir. Üstelik modern
insan, aklına ve irâdesine güyâ çok değer veren ve hiç kimseye dokundurtmayan
kişidir.Demek ki bir tek şeytan dokunabiliyor.
Bir insanın ve
müslümanın, hem içki içip hem de kendisinin özgür, bağımsız, akıllı olduğunu
söylemesi mümkün değildir. Zîrâ o; içkinin kölesi, müptelâsı olmuş ve onsuz
yapamamaktadır. Hattâ içki, başta sigara olmak üzere her türlü uyuşturucuyu
kullanmaya da kapıyı alabildiğine aralamaktadır. Bir de gençlerin içki içmekle
kendilerinin bir şey olduğunu zannetmesi yok mu?.
Sünnet düğünü
adı üstünde “sünnet” yâni Peygamber’le, dolayısı ile din ile ilgili olmasına
rağmen, günümüzde yapılan sünnet düğünlerinde, Kur’ân’ın apaçık haram kıldığı
içkiler kasalarla gelip kasalarla gidiyor. Su gibi alkôl tüketiliyor ve
zihinler iğdiş oluyor.
“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki:
Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama
günahları yararlarından daha büyüktür. Ve sana neyi infâk edeceklerini
sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini
açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).
Bu âyette
bahsedilen yarar, en çok da “sağlık alanında dezenfektan olarak ve ilaç yapımında
kullanılmak” olarak düşünülüyor. Fakat bunlar için alkôlün kullanılması şart
değildir ve alkôl yerine kullanılabilecek bitki özütlerinden yapılmış maddeler
de vardır.
Dünyâ Sağlık
Örgütü’nün, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30 ülkede yaptığı araştırmaya
göre:
Cinâyetlerin %85’i;
Irza tecâvüzlerin
%50’si;
Şiddet olaylarının
%50’si;
Trafik kazâlarının
%60’ı;
Kadına şiddet olaylarının
%70’inin sebebi alkôldür.
Peygamberimiz’in
alkôl=içki hakkındaki sözleri şöyledir:
“Bir şeyin çok
miktarda alınması insana sarhoşluk veriyorsa onun azı da haramdır” (Ebu Dâvud,
Sünen, c.II, s.294; Tirmizi, Eşribe 3).
Câbir anlatıyor: Mekke’nin fethedildiği sene
Hz. Peygamber’i Mekke’de işittim, şöyle buyuruyordu: “Cenab-ı Allah içki, ölmüş
hayvan, domuz ve putun alım-satımını yasakladı”. (Buhârî, Büyû 112, Meğâzî 50;
Müslim, Müsâkât 71 (1581); Ebu Dâvud, Büyû 66 (3486); Tirmizî, Büyû 93, (7,
309-310); İbnu Mâce, Ticarât 11, (2167).
Câbir anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kim
Allah’a ve âhirete inanıyorsa, üzerinde içki bulunan sofraya oturmasın” (Tirmizi,
Edeb 43, (2802); Nesai, Gusl 2, (1, 198).
Sevr İbnu Zeyd
el-Dîlî anlatıyor: “Hz. Ömer, hamr=içki için uygulanması gereken haddin miktârı
husûsunda (Ashabla) istişârede bulundu. Hz. Ali: “Seksen sopa vurulmasını uygun
görüyorum” dedi. Çünkü kişi, içince sarhoş olur, sarhoş olunca hezeyâna düşer
(saçmalar), hezeyâna düştü mü iftirâ atar. İftirânın cezâsı ise 80 sopadır.
Böylece Hz. Ömer içki içenler için haddi 80 sopa takdir etti” (Muvatta, Eşribe
2, (2, 842).
Hz. Âişe anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: “Sarhoşluk veren her içki
haramdır” (Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta,
Eşribe 9, (2, 845); Ebu Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3,
(1864,1867); Nesâî, Eşribe 23, 8, (298).
Huzeyfe
anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:? “Hamr (sarhoş edici içki), günahın her
çeşidinin kaynağıdır”.
İslâm’da
insanların tüm zamanlarda uygulayabileceği had cezâsı çeşidi 4’tür: Öldürme,
hırsızlık, zinâ ve iftirâ. Âlimler bir de “içki içene de cezâ uygulanmalıdır”
derler. İçki içene “iftirâ atma cezâsı” olan 80 değnek vurulur. Çünkü sarhoş
adamın sarhoş kafayla iftirâ atması çok olasıdır. Fakat bu durum
genelleştirilemez ve sarhoş olsa bile iftirâ attığı kesin olmalıdır.
Hristiyanlar, Paul’ün; “ağıza giren
değil, ağızdan çıkan önemlidir” sözüne göre içki içmekten sakınmıyorlar.
Oysa Hz. Îsâ içki, içmezdi. Bu, Matta 26’da şöyle dile
getirilir:
“…Size şunu söyleyeyim, Babam’ın egemenliğinde sizinle birlikte yenisini içeceğim
o güne dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim”.
Hz. Îsâ içmiyor ama hristiyanlar
içiyor. Peki niçin onu örnek almıyorlar da içki içmekten vazgeömiyorlar?. Çünkü
oHz. Îsâ’yı ilahlaştırmışlar ve o’nu örnek alınamayacak hâle getirmişlerdir.
Son
zamanlarda, yapılan bir çirkefliğin ve şerefsizliğin savunmasını “alkôllüydüm” diye yapmaya başladılar. Çünkü devlet, alkôlü
üretiyor yada vergi alarak desteklemiş oluyor.
Böylece alkôl güyâ meşrâlaşıyor. Meşrûlaşınca da bir savunma aracı hâline geliyor. Alkôllüyken yapılan terbiyesizlikler ve
şiddet, hoş ve normâl görülmeye başlıyor. Hâlbuki alkôllü
olarak yapılan şeyin cezâsı ikiye katlanarak
verilmelidir.
Aslında içki,
şeytanın açık bir ayartmasıdır. Çünkü içki içen kimse aklını ve irâdesini
kullanmayacağı için Allah’ın yoluna giremeyecek ve ondan mahrûm kalacaktır. Bu
durum şeytanın tam da istediği şeydir. Alkôl, helâl olan bir nîmetin ifsâd
olmuş hâlidir ki, helâl olan bir nîmetin kullanılmaması gereken yönüdür. Meselâ
üzümü ele alırsak; Üzümün kendisi, suyu, hoşafı, yaşı-kurusu, pekmezi, sirkesi,
üzümden yapılan kekler ve tatlılar, üzümden yapılan marmelatlar, ezmeler, üzümün
özü ve posası, ağacı, dalı, yaprağı, çekirdeği vs. hepsi helâldir ve de
sağlıklıdır. Bir tek, üzümden yapılan şarap haramdır. Üzümün o kadar çeşidini
kullanmayıp da, Allah’ın açıkça zararlı olduğu için haram kıldığı ve
yasakladığı sarhoş edici tarafını kullanmak, hem akılla bağdaşmaz hem îmanla.
İçki ile ilgili
söylenmiş bâzı sözlerle yazımızı noktalayalım:
“Sarhoşluk,
geçici intihardır” Bertrand Russell.
“İçki içeri girer-girmez,
akıl da dışarı çıkar” G. Herbert.
“İçki, korkağı
cesur; cesuru küstah eder” Refik Halit Karay.
“İçkiyi
savunanlar olabilir, fakat içki onları asla savunmaz” Abraham Lincoln.
“Akıllı
adamların tek içkisi sudur” Thoreau.
“İçki, bütün
kötülüklerin anasıdır” Hz. Muhammed (s.a.v.).
Evet, içki
içinde “kafa güzel” olmaz ve tam-aksine “çirkin” olur. Zîrâ “güzel kafa, aklın
güzelce çalışması” demektir. Aklın çalışmaması güzel olmadığından, içki içerek
kafanın “güzel” olması mümkün değildir.
En doğrusunu sâdece
Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ocak 2018