20 Mart 2023 Pazartesi

Şeytana Uymak


“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır” (Fâtır 6).

 

İnsanların düşünceleri ve davranışları, ya, Allah, din ve inanç tarafından, yada şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından belirlenir. Tek hak din olan İslâm; şeytana, tâğuta ve nefse bir “dur” deme dînidir. Şeytan, İslâm’ın hem iç-âlemleri hem de dış-âlemleri inşâ edip yönettiği bir dünyâda kahır içinde yaşar. O yüzden şeytanın en büyük düşmanları, İslâm’ı hayâta hâkim kılmak düşüncesinde ve eyleminde olan peygamberler ve mü’minlerdir. Şeytanı en çok mü’minler rahatsız eder. Zâten şeytan da onlarla bu yüzden çok uğraşır. Şeytan kendisini çok rahatsız edenle çok uğraşır ve o da onları rahatsız etmeye çalışır. Şeytanın en büyük düşmanları peygamberler ve onları tâkip eden mü’minlerdir. Zîrâ şeytan, kendisine dost olmayanların ve kendisine uymayanların düşmandır.

 

Beşerî sistemler şeytana uymanın ideolojik yönüdür. Zîrâ yakın-uzak vâdede Allah’tan kopuk olan beşerî sistemler ve yöntemler mutlakâ şeytana alan açar ve şeytanı besler. Böyle bir ortamda insanların büyük çoğunluğu şeytana uymaktadır. Şeytana uyanların arasında olmak ve yaşamak mü’minlere büyük sıkıntı verir. Bu nedenle bir müslüman için, şeytanın iktidârını çok sağlamca kurduğu modern dönemde yada özellikle son 50 yılda yaşıyor olmaktan memnun olmak çok büyük bir ârızadır.

 

Modern insan için “şeytan ne derse o”dur. Zîrâ şeytanın söyledikleri ve emrettikleri nefse çok uygundur ve nefsi kışkırtarak sâhibine sürekli bir haz sağlar. Bu haz nefsin daha fazla kışkırtılmasına ve şeytanın denetimine girmesine neden olur. Sonuçta şeytanın görevini yapması için geniş bir alan açılmış olur. Böyle geniş bir alana sâhip olan şeytan elbette Dünyâ’nın altını üstüne getirir, fitne çıkarır ve ifsâd eder. Sonuçta insanın ezeli ve ebedî düşmanı olan şeytan, insanları birbirine düşürüp birbirlerine düşman eder. Birbirine düşman olan insanların yaşadığı Dünyâ yaşanmaz bir yer hâline gelir. Hâlbuki insanlar birbiriyle savaştığı kadar şeytan ile savaşsaydı yâni ona uymasaydı böyle rezil bir durumda olmazlardı ve hem meşrû yoldan nefsi tatmin olurdu hem de “gerçek tatmin” demek olan ruhların tatminiyle huzurlu bir Dünyâ ortaya çıkar, insan hem Dünyâ’da hem de âhirette mutlu sona ulaşılırdı. Çünkü kâlpler ancak Allah ile tatmin bulabilir.

 

Şeytan ilk başta “boş adam”ı hedef alır. Boş adam o anda hak üzre bir düşünce hâlinde değilse -ki o zaman ona “boş” denmez- nefsinin sesine kulak vermiş, şeytanın fısıltılarını dinlemektedir. Şeytan boş adama her türlü üflemeyi yapar ve ona ne yapması gerektiğini ilhâm eder. Artık o kişinin şeytana uymaması çok zordur. İşte bu yüzden İslâm’da “bir işten yorulduğun zaman hemen başka bir işe yönel”mek emri vardır. Çünkü boş durmak şeytana kapı açar.  

 

Eğer akıl vahiy ile inşâ olmamışsa aklın üstünlüğü de şeytanın ayartmasından korumaz kişiyi. Zîrâ şeytan vahiyden kopuk akıl ile ber-tarâf edilemez. Îmânın denetiminde ve yönlendirmesinde olmayan akıl, “şeytanın oyuncağı” hâline gelir.

 

Şeytan, insanları çeşitli şekillerde kandırır ve kendisine uymaya zorlar. Bu bağlamda da nefsi ve tâğutları kullanır. Dostlarına vahyeder. Böylece hazza oynadığı için onun vesveseleri insanlara hoş görünür ve destek bulur. Bunun sonucunda en olmadık şeyler bile insanlara mantıklı gelir, hoş görünür.

 

Modern-dünyâda, modern-insanda (müslümanların geneli de dâhil) şu anlayış var: İslâm/Kur’ân/Sünnet adına yapılan her-şey yanlış; şeytan-tâğut-kapitâlizm-demokrasi adına yapılan her-şey doğru ve güzel. Oysa şeytan “lâikliğe-kapitâlizme-demokrasiye büründüm, ‘modernite’ diye göründüm” diye haykırmaktadır duyan kulaklara.

 

Allah’a, âhirete, gayba îmandan anlık bir gaflette bile, îmâna aykırı, felsefî sözlerle ifâde edilmiş bir sürü cümle kurulabilir. Bu sözleri şeytan ilhâm edecektir. Bu yüzden Allah’ın açık emrine rağmen mantığa başvurmak şeytandandır. Allah’ın apaçık hükmüne rağmen akıl üretmek “akıllılık” değil “akılcılık”tır. Şeytan, “akıllarını ilahlaştıranlar”ın akıllarını ele geçirir. Artık o akıl şeytanın kontrôlüne girer. Şeytan, Allah’ın secde emrine “akılcılık” edip de uymadı ve “akılcılık” edip secde etmekten kaçtı. Modern insanlar ve de müslümanlar da akıllarını kullanarak(!) hurâfelerden kurtulacaklarını sanırlarken “din”den kurtuldular ve şeytanın, nefsin ve tâğutların kucağına düşerek dünyevileştiler.

 

Modern insan aslında akıldan ziyâde zekâya önem veriyor. Çünkü modern dünyâda yüksek bir zekâya sâhip şeytanın iktidârı hâkim. Hiç kimse şeytandan daha zekî olamaz. Şeytan’ı “şeytan” yapan zekâsıdır zâten. Hâlbuki itaat edip secde etseydi şeytan olmazdı. İtaat edip de secde etmeyenler şeytanlaşır.

 

Gayri-İslâmî sistemlerde iktidarlar “düşman”sız yapamazlar. İslâm’da ise ebedî düşman “şeytan”dır. Fakat modern müslümanlar, “Allah’ı râzı etme”yi bırakıp, “şeytanın gönlünü yapma”nın peşine düştüler.

 

Peygamber’i indirgemek ve değerini küçümsemek şeytandandır. O, Hz. Âdem’i toprağa indirgemişti. Kendisini de ateşten yaratıldığı için üstün görmüştü. İnsana kıyasla büyüklenmek, şeytandandır. Çelişki arayanlar, o çelişkiyi bulur. Zîrâ çelişki aramak Şeytan’dandır. Netliğin ve kesinliğin olmadığı yerde, şeytan ve uşakları halay çeker.

 

Dîne karşı din, “şeytanın vahiyleri”nden oluşur. Kur’ân’ı; moderniteye, nefse ve çıkara uydurmak için yorumlamaya bir başladınız mı, şeytan en büyük destekçiniz olur. Tek hak din olan İslâm’a karşı çıkan bâtıl dinlerin tamâmının ilhâm edicisi şeytandır. Şeytan insanları en çok, “dîne karşı din” ile ayartır. 

 

“Onları ne olursa-olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrâna uğramıştır” (Nîsâ 119).

 

Modernizm, şeytanın; “onları her yönden saptıracağım” sözünü tezâhür ettiren uygarlığın adıdır. Modernizmde şeytanlar salınmış ve taşlar bağlanmıştır. Modern-seküler sistemde “şeytan taşlamak” yasaktır. Müslümanların sorunu, şeytan taşlamayı yapmamak ve terk etmektir. Her türlü çirkef, şeytanı taşlamamanın eseridir. Biz şeytanı taşlamadığımız için şeytan bizi taşlıyor.

 

Tasavvufçular şeytanı dost ediniyorlar ve ona övgüler diziyorlar. Bâzıları onu “en büyük evliyâ” îlân etmiştir. Şeytana tapmayı “Allah’a tapmak” olarak görmekteler. Vahdet-i Vücud sapıklığına göre, şeytana ibâdet etmeyenler müşriktir. Tasavvufçular, şeytanın fısıltılarını “Allah’ın tecellisi” zannediyorlar.

 

Tasavvufçular her yerde Allah’ı gördüklerini söylerler; ben ise baktığım her yerde şeytanı görüyorum. Bu çirkeflik içinde her yerde Allah’ı görmek de neyin nesi?. Şeytanın târihteki en büyük iktidârı Dünyâ’yı sarıp kuşatmışken her yerde Allah’ı görmekten bahsetmek, “şeytana yalakalık yapmak” demektir. Târikatçılar, “şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diyorlar; fakat şu da var ki: “şeyhi olanlar da dilsiz şeytan”dırlar.

 

Ramazan’da şeytanlar bağlanır ama sâdece oruç tutanların şeytanı. Tutmayanların şeytanları ise isyân çıkarır. Şeytanın iktidârını kurduğu modern dünyâda her-şey, haramdır ve pistir. Zâten şeytana bu kadar çok uymanın bir nedeni de budur. Yediğine-içtiğine dikkat etmeyenler ve domuz gibi tüketenler şeytanın oyuncağı olurlar. Bu nedenle Allah şöyle buyurur:

 

“Ey insanlar!; yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır” (Bakara 168).

 

Şeytan “kale”yi içten yıkmaya uğraşır. Bu bağlamda işe, “en küçük toplumsal yapı” olan evlerden başlar ve âileleri dağıtır. Boşanmaların sayısının çok artması, şeytanın bu plânında çok başarılı olduğunu gösterir. Şeytan modern ve post-modern dünyâya bakınca; “iyi ki Âdem’e secde etmemişim” diyordur herhâlde. Zîrâ Şeytan “şeytan” olalı, modern zamanlardaki gibi bir hâkimiyet kurmamıştı. Şeytan modern zamanlarda, insan hakkındaki yargısının ve beklentisinin çıktığını gördükçe zevkten dört köşe olmuş bir vaziyette saltanatının tadını çıkarmaktadır.

 

Şeytan, Âdem’den bêri tüm insanları: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?” (Tâ-hâ 120) sözüyle kandırıyor. Şeytan, insana yılan gibi usulca sokulur; “şeytâni ideolojiler” de öyledir. Şeytan, insanı ayartma noktasında “yapacağım” dediğini yapıyor, sözde kalmıyor. Şeytan, zamânında Hz. Âdem-Havvâ’yı cennetten çıkardığı gibi; modern dönemlerin şeytanları da insanları bağ-bahçelerinden (cennet) çıkarıp kentlere hapsetti. İslâm medeniyetinin hâkim olmadığı şehir, şeytanın iktidâr alanıdır. Şeytanın ve tâğutların iktidârını sürdürebilmesi için, tam da günümüzdeki gibi bir Dünyâ-kent kurmaları gerekiyordu, kurdular. Kenti terk edemiyorsanız küresel kapitâlizme ve emperyâlizme teslim olmak, şeytan, nefs ve tâğutlar/küresel güçler tarafından sömürülmek zorunda kalırsınız. Yada en azından kâlplerinizi kentlere teslim etmeyin de şeytandan korunan ve şeytana uymayan bir yeriniz kalmış olsun.

 

Şeytan’ın insana attığı en büyük çalım “modernizm”dir. Şeytan’ın ayartması, insanın vereceği tâvize bağlıdır. İnsan o tâvizi şeytana vermiştir ve vermektedir. Şeytana ne kadar çok tâviz verirseniz o kadar çok ona uymuş olursunuz. Şeytan gücünü insanların ona verdiği tâvizlerden alır ve hâkimiyetini bu güçle sürdürür. Bu nedenle şeytanla ateş-kes yapılmaz, şeytanla ateş-kes yapan şeytana mağlûp olur.

 

Fâiz için sonsuz yorumlar yapsanız da, onun “şeytan-işi bir pislik” olduğunu değiştiremezsiniz. Küresel şeytanlar Dünyâ’yı fâiz ve borç ile yönetiyorlar. Çünkü borçluyu yönetmek çok kolay oluyor. İnsanları borçlu duruma düşürmenin en kolay ve güvenilir yolu da “fâiz ile borçlandırmak” şeklindedir.

 

Şeytan profesyoneldir. İşlerini profesyonelce ve titizlikle yapar. Zâten bu yüzden “şeytan”dır. Ne kadar çabalarsanız-çabalayın, şeytan kadar bilgili olamazsınız. Âdem, şeytandan “secde etmekle” üstün oldu.  Şeytanı bildiklerinizle değil, Allah’ın emri doğrultusunda yaptıklarınızla alt edebilirsiniz.

 

Şeytan’ı “şeytan” yapan şey, Allah’a karşı mâzeret üretmesiydi. Şeytan’ın ebedî cehennemlik olmasının nedeni tek bir suçtur: Secde etmeyişi. Tek bir emre muhâlefet etmek kişiyi şeytanlaştırabilir. Secde, Allah karşısında haddini bilmenin zirvesidir. Secde, kibirsizliğin kemâlidir. Secde etmemek şeytandandır. Secde etmeyenler şeytanlaşır ve şeytana uymaya, onunla dost olmaya başlarlar.

 

Câhilce, “bana hiç kimse ne yapacağımı söyleyemez” diyenler, şeytanın her emrini yerine getirdiklerinin farkında değiller. Yapmanız gerekip de yapmadığınız her-şey, hayatta şeytana alan açar. Bir de bakmışsınız ki kendinizin sandığınız alanlar bile şeytana âit olmuş. Allah’ın emirlerini ve yasaklarını îfâ etmeyenler, şeytana uyarlar ve onun emirleri sonucunda iflâs ederler.

 

İnsan hiç-bir zaman mutlak anlamda bağımsız olamaz. O hâlde ya Allah’a-Kitab’a-Dîn’e, yada şeytana-nefse-tâğuta bağlanacaktır. O yüzden:

 

“Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veyâ iğvâ) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir” (A’raf 200).

 

Şirk; Allah’ın ekmeğini yiyip, şeytana kulluk yapmaktır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2020

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder