“Gerçek şu ki, şeytan
sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak
çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır” (Fâtır 6).
İnsanların düşünceleri ve
davranışları, ya, Allah, din ve inanç tarafından, yada şeytan, nefs ve tâğutlar
tarafından belirlenir. Tek hak din olan İslâm; şeytana, tâğuta ve nefse bir
“dur” deme dînidir. Şeytan, İslâm’ın hem iç-âlemleri hem de dış-âlemleri inşâ
edip yönettiği bir dünyâda kahır içinde yaşar. O yüzden şeytanın en büyük düşmanları,
İslâm’ı hayâta hâkim kılmak düşüncesinde ve eyleminde olan peygamberler ve
mü’minlerdir. Şeytanı en çok mü’minler rahatsız eder. Zâten şeytan da onlarla
bu yüzden çok uğraşır. Şeytan kendisini çok rahatsız edenle çok uğraşır ve o da
onları rahatsız etmeye çalışır. Şeytanın en büyük düşmanları peygamberler ve
onları tâkip eden mü’minlerdir. Zîrâ şeytan, kendisine dost olmayanların ve
kendisine uymayanların düşmandır.
Beşerî sistemler şeytana
uymanın ideolojik yönüdür. Zîrâ yakın-uzak vâdede Allah’tan kopuk olan beşerî
sistemler ve yöntemler mutlakâ şeytana alan açar ve şeytanı besler. Böyle bir
ortamda insanların büyük çoğunluğu şeytana uymaktadır. Şeytana uyanların
arasında olmak ve yaşamak mü’minlere büyük sıkıntı verir. Bu nedenle bir
müslüman için, şeytanın iktidârını çok sağlamca kurduğu modern dönemde yada
özellikle son 50 yılda yaşıyor olmaktan memnun olmak çok büyük bir ârızadır.
Modern insan için “şeytan ne
derse o”dur. Zîrâ şeytanın söyledikleri ve emrettikleri nefse çok uygundur ve
nefsi kışkırtarak sâhibine sürekli bir haz sağlar. Bu haz nefsin daha fazla
kışkırtılmasına ve şeytanın denetimine girmesine neden olur. Sonuçta şeytanın görevini
yapması için geniş bir alan açılmış olur. Böyle geniş bir alana sâhip olan
şeytan elbette Dünyâ’nın altını üstüne getirir, fitne çıkarır ve ifsâd eder.
Sonuçta insanın ezeli ve ebedî düşmanı olan şeytan, insanları birbirine düşürüp
birbirlerine düşman eder. Birbirine düşman olan insanların yaşadığı Dünyâ
yaşanmaz bir yer hâline gelir. Hâlbuki insanlar birbiriyle savaştığı kadar
şeytan ile savaşsaydı yâni ona uymasaydı böyle rezil bir durumda olmazlardı ve
hem meşrû yoldan nefsi tatmin olurdu hem de “gerçek tatmin” demek olan ruhların
tatminiyle huzurlu bir Dünyâ ortaya çıkar, insan hem Dünyâ’da hem de âhirette
mutlu sona ulaşılırdı. Çünkü kâlpler ancak Allah ile tatmin bulabilir.
Şeytan ilk başta “boş adam”ı
hedef alır. Boş adam o anda hak üzre bir düşünce hâlinde değilse -ki o zaman
ona “boş” denmez- nefsinin sesine kulak vermiş, şeytanın fısıltılarını
dinlemektedir. Şeytan boş adama her türlü üflemeyi yapar ve ona ne yapması
gerektiğini ilhâm eder. Artık o kişinin şeytana uymaması çok zordur. İşte bu
yüzden İslâm’da “bir işten yorulduğun zaman hemen başka bir işe yönel”mek emri vardır.
Çünkü boş durmak şeytana kapı açar.
Eğer akıl vahiy ile inşâ
olmamışsa aklın üstünlüğü de şeytanın ayartmasından korumaz kişiyi. Zîrâ şeytan
vahiyden kopuk akıl ile ber-tarâf edilemez. Îmânın denetiminde ve
yönlendirmesinde olmayan akıl, “şeytanın oyuncağı” hâline gelir.
Şeytan, insanları çeşitli
şekillerde kandırır ve kendisine uymaya zorlar. Bu bağlamda da nefsi ve tâğutları
kullanır. Dostlarına vahyeder. Böylece hazza oynadığı için onun vesveseleri insanlara
hoş görünür ve destek bulur. Bunun sonucunda en olmadık şeyler bile insanlara
mantıklı gelir, hoş görünür.
Modern-dünyâda,
modern-insanda (müslümanların geneli de dâhil) şu anlayış var:
İslâm/Kur’ân/Sünnet adına yapılan her-şey yanlış; şeytan-tâğut-kapitâlizm-demokrasi
adına yapılan her-şey doğru ve güzel. Oysa şeytan “lâikliğe-kapitâlizme-demokrasiye
büründüm, ‘modernite’ diye göründüm” diye haykırmaktadır duyan kulaklara.
Allah’a, âhirete, gayba
îmandan anlık bir gaflette bile, îmâna aykırı, felsefî sözlerle ifâde edilmiş
bir sürü cümle kurulabilir. Bu sözleri şeytan ilhâm edecektir. Bu yüzden Allah’ın
açık emrine rağmen mantığa başvurmak şeytandandır. Allah’ın apaçık hükmüne
rağmen akıl üretmek “akıllılık” değil “akılcılık”tır. Şeytan, “akıllarını
ilahlaştıranlar”ın akıllarını ele geçirir. Artık o akıl şeytanın kontrôlüne
girer. Şeytan, Allah’ın secde emrine “akılcılık” edip de uymadı ve “akılcılık”
edip secde etmekten kaçtı. Modern insanlar ve de müslümanlar da akıllarını
kullanarak(!) hurâfelerden kurtulacaklarını sanırlarken “din”den kurtuldular ve
şeytanın, nefsin ve tâğutların kucağına düşerek dünyevileştiler.
Modern insan aslında akıldan
ziyâde zekâya önem veriyor. Çünkü modern dünyâda yüksek bir zekâya sâhip şeytanın
iktidârı hâkim. Hiç kimse şeytandan daha zekî
olamaz. Şeytan’ı “şeytan” yapan zekâsıdır zâten. Hâlbuki itaat edip secde
etseydi şeytan olmazdı. İtaat edip de secde etmeyenler şeytanlaşır.
Gayri-İslâmî sistemlerde
iktidarlar “düşman”sız yapamazlar. İslâm’da ise ebedî düşman “şeytan”dır. Fakat
modern müslümanlar, “Allah’ı râzı etme”yi bırakıp, “şeytanın gönlünü yapma”nın
peşine düştüler.
Peygamber’i indirgemek ve
değerini küçümsemek şeytandandır. O, Hz. Âdem’i toprağa indirgemişti. Kendisini
de ateşten yaratıldığı için üstün görmüştü. İnsana kıyasla büyüklenmek,
şeytandandır. Çelişki arayanlar, o çelişkiyi bulur. Zîrâ çelişki aramak
Şeytan’dandır. Netliğin ve kesinliğin olmadığı yerde, şeytan ve uşakları halay
çeker.
Dîne karşı din, “şeytanın
vahiyleri”nden oluşur. Kur’ân’ı; moderniteye, nefse ve çıkara uydurmak için
yorumlamaya bir başladınız mı, şeytan en büyük destekçiniz olur. Tek hak din
olan İslâm’a karşı çıkan bâtıl dinlerin tamâmının ilhâm edicisi şeytandır.
Şeytan insanları en çok, “dîne karşı din” ile ayartır.
“Onları ne olursa-olsun
şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin
olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını
değiştirmelerini emredeceğim. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse,
kuşkusuz o, apaçık bir hüsrâna uğramıştır” (Nîsâ 119).
Modernizm, şeytanın; “onları
her yönden saptıracağım” sözünü tezâhür ettiren uygarlığın adıdır. Modernizmde
şeytanlar salınmış ve taşlar bağlanmıştır. Modern-seküler sistemde “şeytan
taşlamak” yasaktır. Müslümanların sorunu, şeytan taşlamayı yapmamak ve terk
etmektir. Her türlü çirkef, şeytanı taşlamamanın eseridir. Biz şeytanı
taşlamadığımız için şeytan bizi taşlıyor.
Tasavvufçular şeytanı dost
ediniyorlar ve ona övgüler diziyorlar. Bâzıları onu “en büyük evliyâ” îlân
etmiştir. Şeytana tapmayı “Allah’a tapmak” olarak görmekteler. Vahdet-i Vücud
sapıklığına göre, şeytana ibâdet etmeyenler müşriktir. Tasavvufçular, şeytanın
fısıltılarını “Allah’ın tecellisi” zannediyorlar.
Tasavvufçular her yerde Allah’ı
gördüklerini söylerler; ben ise baktığım her yerde şeytanı görüyorum. Bu
çirkeflik içinde her yerde Allah’ı görmek de neyin nesi?. Şeytanın târihteki en
büyük iktidârı Dünyâ’yı sarıp kuşatmışken her yerde Allah’ı görmekten
bahsetmek, “şeytana yalakalık yapmak” demektir. Târikatçılar, “şeyhi olmayanın
şeyhi şeytandır” diyorlar; fakat şu da var ki: “şeyhi olanlar da dilsiz şeytan”dırlar.
Ramazan’da
şeytanlar bağlanır ama sâdece oruç tutanların şeytanı. Tutmayanların şeytanları
ise isyân çıkarır. Şeytanın iktidârını kurduğu modern dünyâda her-şey, haramdır
ve pistir. Zâten şeytana bu kadar çok uymanın bir nedeni de budur.
Yediğine-içtiğine dikkat etmeyenler ve domuz gibi tüketenler şeytanın oyuncağı
olurlar. Bu nedenle Allah şöyle buyurur:
“Ey insanlar!; yeryüzünde
olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin.
Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır” (Bakara 168).
Şeytan “kale”yi içten
yıkmaya uğraşır. Bu bağlamda işe, “en küçük toplumsal yapı” olan evlerden
başlar ve âileleri dağıtır. Boşanmaların sayısının çok artması, şeytanın bu
plânında çok başarılı olduğunu gösterir. Şeytan modern ve post-modern dünyâya
bakınca; “iyi ki Âdem’e secde etmemişim” diyordur herhâlde. Zîrâ Şeytan
“şeytan” olalı, modern zamanlardaki gibi bir hâkimiyet kurmamıştı. Şeytan
modern zamanlarda, insan hakkındaki yargısının ve beklentisinin çıktığını
gördükçe zevkten dört köşe olmuş bir vaziyette saltanatının tadını
çıkarmaktadır.
Şeytan, Âdem’den bêri tüm
insanları: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim
mi?” (Tâ-hâ 120) sözüyle kandırıyor. Şeytan, insana yılan gibi usulca
sokulur; “şeytâni ideolojiler” de öyledir. Şeytan,
insanı ayartma noktasında “yapacağım” dediğini yapıyor, sözde kalmıyor. Şeytan,
zamânında Hz. Âdem-Havvâ’yı cennetten çıkardığı gibi; modern dönemlerin
şeytanları da insanları bağ-bahçelerinden (cennet) çıkarıp kentlere hapsetti. İslâm
medeniyetinin hâkim olmadığı şehir, şeytanın iktidâr alanıdır. Şeytanın ve
tâğutların iktidârını sürdürebilmesi için, tam da günümüzdeki gibi bir Dünyâ-kent
kurmaları gerekiyordu, kurdular. Kenti terk edemiyorsanız küresel kapitâlizme
ve emperyâlizme teslim olmak, şeytan, nefs ve tâğutlar/küresel güçler
tarafından sömürülmek zorunda kalırsınız. Yada en azından kâlplerinizi kentlere
teslim etmeyin de şeytandan korunan ve şeytana uymayan bir yeriniz kalmış
olsun.
Şeytan’ın insana attığı en
büyük çalım “modernizm”dir. Şeytan’ın ayartması, insanın vereceği tâvize
bağlıdır. İnsan o tâvizi şeytana vermiştir ve vermektedir. Şeytana ne kadar çok
tâviz verirseniz o kadar çok ona uymuş olursunuz. Şeytan gücünü insanların ona
verdiği tâvizlerden alır ve hâkimiyetini bu güçle sürdürür. Bu nedenle şeytanla
ateş-kes yapılmaz, şeytanla ateş-kes yapan şeytana mağlûp olur.
Fâiz için
sonsuz yorumlar yapsanız da, onun “şeytan-işi bir pislik” olduğunu
değiştiremezsiniz. Küresel şeytanlar Dünyâ’yı fâiz ve borç ile yönetiyorlar.
Çünkü borçluyu yönetmek çok kolay oluyor. İnsanları borçlu duruma düşürmenin en
kolay ve güvenilir yolu da “fâiz ile borçlandırmak” şeklindedir.
Şeytan profesyoneldir.
İşlerini profesyonelce ve titizlikle yapar. Zâten bu yüzden “şeytan”dır. Ne
kadar çabalarsanız-çabalayın, şeytan kadar bilgili olamazsınız. Âdem, şeytandan
“secde etmekle” üstün oldu. Şeytanı
bildiklerinizle değil, Allah’ın emri doğrultusunda yaptıklarınızla alt edebilirsiniz.
Şeytan’ı “şeytan” yapan şey,
Allah’a karşı mâzeret üretmesiydi. Şeytan’ın ebedî cehennemlik olmasının nedeni
tek bir suçtur: Secde etmeyişi. Tek bir emre muhâlefet etmek kişiyi şeytanlaştırabilir.
Secde, Allah karşısında haddini bilmenin zirvesidir. Secde, kibirsizliğin
kemâlidir. Secde etmemek şeytandandır. Secde etmeyenler şeytanlaşır ve şeytana
uymaya, onunla dost olmaya başlarlar.
Câhilce, “bana hiç kimse ne
yapacağımı söyleyemez” diyenler, şeytanın her emrini yerine getirdiklerinin
farkında değiller. Yapmanız gerekip de yapmadığınız her-şey, hayatta şeytana
alan açar. Bir de bakmışsınız ki kendinizin sandığınız alanlar bile şeytana âit
olmuş. Allah’ın emirlerini ve yasaklarını îfâ etmeyenler, şeytana uyarlar ve
onun emirleri sonucunda iflâs ederler.
İnsan hiç-bir zaman mutlak
anlamda bağımsız olamaz. O hâlde ya Allah’a-Kitab’a-Dîn’e, yada
şeytana-nefse-tâğuta bağlanacaktır. O yüzden:
“Eğer sana şeytandan yana
bir kışkırtma (vesvese veyâ iğvâ) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O,
işitendir, bilendir” (A’raf 200).
Şirk; Allah’ın ekmeğini
yiyip, şeytana kulluk yapmaktır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder