“Sonra seni bu emirden bir şeriat (hukuk)
üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ (istek ve tutku)larına
uyma!” (Câsiye 18).
Kural: “Bir bilime, bir sanata temel olan, ona yön veren
ilke”. “İnsan davranışlarına yön veren, uyulması gereken ilke, törelerce
zorunlu kılınan yasa”.
Aslında kâinatta her-şey kurallara göre hareket eder.
Allah’ın kâinâta koyduğu kurallar, göklerin muhteşem bir âhenkle hareket
etmesini sağlar. Dünyâ’da da hayvanlar, bitkiler, dağlar-taşlar vs. hep Allah’ın
kurallarına göre hareket eder ve kâinâtın düzeni ve döngüsü kusursuz bir
şekilde işler. İnsanların fizîki yapıları da yine Allah’ın kurallarına uymak
zorundadır ve uymadığında çeşitli sorunlar ortaya çıkar. Sâdece insan; Allah’ın
kurallarına ya hiç uymaz, yada hakkıyla uymaz da Dünyâ’da fitne üretir ve ifsâd
eder.
Peki insan, Allah’ın kurallarına niçin uymaz?. Hem bilgi ve bilinçsizlikten
ve de cehâletten, hem inattan, hem de en önemlisi, imtihanın gereği olarak
nefsini zorladığı ve nefsine ağır geldiği için. Çünkü Allah kurallarını,
insanın âhirette kurtulmasına uygun olarak koyar. Dünyâ’da da ortalama bir
yaşamı olacaktır fakat imtihan gereğince Allah’ın kuralları âhiret-merkezlidir.
Peki insan, Allah’ın kuralları yerine hangi kurallara uyar?. Tabî ki de şeytanın,
nefsin, tâğutların ve uşaklarının, keyiflerine ve çıkarlarına göre
belirledikleri kurallarına. Çok
ilginçtir ki, insanların çoğu, zor gelse bile yine bu kurallara harfiyen
uyarlar.
İnsanlara faydalı olan ve insanların ve de diğer varlıkların
iyiliği için olan kurallara uymakta sorun yoktur elbette ve uymak iyidir. Fakat
insanların ortaya çıkardığı bâzı kurallar da vardır ki hem iyi değildir hem de
yanlıştır. Hattâ bir-çok kural da küfür, şirk ve zulümdür. Bu kurallar
adâletsizliği ve haksızlığı açığa çıkarır. Adâletsizliği, ahlâksızlığı, haksızlığı
ve zulmü ortaya çıkaran şey, kurallar ve insanların o kurallara uyması değil
midir?. Tabî ki de öyledir. Çünkü doğada bu kötülükler durduk yerde açığa
çıkmaz ve çıkmıyor ki. Doğa zâten Allah’ın kurallarına uyup durduğu için küfür,
şirk, adâletsizlik ve zulüm ortaya çıkarmaz. O hâlde her kurala uymak iyi ve doğru
değildir. Zîrâ beşerin her yaptığı doğru ve iyi değildir ve olamaz.
Kuralları ortaya koyanlar kuralların ortaya çıkaracağı kötü
sonuçları bâzen bilmeden ama çoğunlukla bilerek yaparlar. Kötü sonuçlarını
bile-bile yine de o kuralları koyarlar. Çünkü nefse ve çıkara o kurallar uygun
gelmektedir. Birilerinin çeşitli hesaplar nedeniyle ortaya koyduğu kurallara
uyulmadığında o kurallar onların işine yaramayacağı için o kurallar hemen iptâl
olunur ve değiştirilir.
Demek ki sâdece Allah’ın kuralları “mutlak anlamda uyulacak”
kurallardır. Zâten O’nun kurallarına hakkıyla uymadığımızda beşerin, şeytanın
ve nefsin kurallarına uymaya başlanır ki, insanlar arasındaki sorunların ve
zulmün sebebi budur. İnsanlar “bu kural Allah’ın kurallarına uygun değil ve
aykırıdır” diye o kurallara uymasa bir sorun çıkmaz ve doğru kural koyulmak
zorunda kalınır.
Bir anarşizmden bahsetmiyoruz ama, bir mü’min olarak Allah’ın
kurallarından ve de kânunlarından başka kurallara ve kânunlara karşı anarşik
bir tavır takınıyoruz ve takınmak zorundayız. Tabi bunu tam mânâsıyla
yap(a)mıyoruz, çünkü bizi her yerden kuşatan ağır kurallar buna izin vermiyor.
Bir toplum içinde yaşıyorsak uymak istemediğimiz kurallara da uymak zorunda
kalabiliyoruz.
İki
çeşit insan vardır: 1-Değer-merkezli yaşayanlar; 2-(Seküler) kural-merkezli
yaşayanlar. Değer-merkezli yaşayanlar sâdece Allah’ın kurallarına uyarlar ve
beşerin tüm kurallarına uy(a)mazlar.
Modernite
ile birlikte modern insan, modern kuralları “din” edinmiş olan kişidir. Öyle ki
hiç-bir kurala uymamazlık etmiyor, edemiyor. Meselâ gecenin bir yarısında, dört
tarafı da bomboş olan bir kavşakta, in cin top oynarken, yanan kırmızı ışığın
yeşile dönmesini beklemek, o insanın, beşerin kurallarını din yaptığını ve o
kurallar yüzünden robotlaştığını gösterir ki modernitenin istediği insan-tipi
budur. Bu insan o anda aklının ve mantığını blôke etmiş ve güdülerine göre davranmaktadır.
Eşeğe durması için söylenen “çüşş” kelimesine eşek bir anlam veremediği için,
durduğu yerin neresi olduğuna bakmadan, nerede olursa-olsun, tekrar “deh” denen
kadar hiç kımıldamadan durur. Kuralcı insanlar da kırmızı ışığı nerde ve ne zaman
görürlerse görsünler, yeşil yanana kadar beklerler. Kırmızı ışıkta geçmeyi bile göze alamayan
insan, Dünyâ’yı değiştirme ve kurtarma hayâlleri kurmasın boşuna. Dünyâ “beşerî
kurallara uyularak” kurtarılamaz çünkü. Dünyâ ve insan ancak, Allah’ın
kurallarına uyarak değişir ve kurtulur.
Kurallara
uymamak “iyi vatandaş olmamak” olarak kabûl edilir. Gerçi çokları cezâ
korkusundan dolayı kuralara uyar. Bir zamanlar Almanya’daki kuralları öve-öve
bitiremeyen bir “alamancı”, Türkiye’ye izine geldiği bir zamanda, balkonunda
yediği karpuzun yarısını arkasına hiç bakmadan dışarıya atıvermişti. Çünkü
Türkiye’de onu şikâyet edecek birinin olmayacağını ve bundan dolayı da bir cezâ
almayacağını biliyordu.
Fakat her
devletin uyulmadığında affetmeyeceği kuralları vardır. Târih boyunca seküler
devlet ideolojilerine ve kurallarına aykırı davrananlar, “vatan hâini”,
“meczup” ve “terörist” olarak damgalanmıştır.
Dünyâ’da Allah’ın
kuralları işlemediğinde, şeytanın ve nefsin kuralları işlemeye başlar. Bu
kurallar insanlar arasında acımasız bir dünyevî bir yarış başlatır. Böylece insan
insanın kurdu olur. Şeytan insana karşı merhâmet beslemeyeceği için ve nefs ise
her zaman kışkırtılmak ve azmak istediğinden
dolayı vicdanlı davranamaz ve hakka uygun kurallar ortaya çıkmaz. Böyle olunca da
şeytanın, nefsin ve tâğutların kurallarına göre hareket etmeyenleri zor bir
hayat bekler. Meselâ okullarda süreç “Sosyâl Darwinizm” kuralına göre işler.
Sınıfı geçemeyenler hayatta yer bulamaz. Böylece insanlar beşerin kânunlarına
uymaya zorlanmış olur. Oysa belki de kişi farklı alanlarda başarılı olup geçimini
sağlayabilecektir. Oysa beşerin herkes için koyduğu benzer kurallar insanları kuralcı
yaparak robotlaştırır.
Matematik
tam bir kuralcıdır. Matematikte kuralsız hiç-bir şey yapılamaz ve kuralın dışına
doğru çıkmak mümkün değildir. Çünkü hiç-bir esnekliği yoktur, zîrâ matematik
cansızdır-ruhsuzdur. Bir “matematik uygarlığı” olan modernizmin ruhsuzluğu
buradan gelir. Matematik, kibirlidir. Onda bir tevâzu göremezsiniz. Böyle
olması katı kuralları nedeniyledir. Modern insanın kibri biraz da buradan
gelir. Modernizm, mütevâzi insanların bulunmadığı bir sistemdir. Mütevâzi
insanları barındırmaz. Çünkü çok kuralcıdır ve affı yoktur.
Beşerî kânunlar
ve kurallar; küresel güçleri, sermâyedarları yâni tâğutları “halktan korumak
için” hazırlanmış metinlerdir. Beşerî kurallara
aşırı bağlılık, kişiyi aptallaştırır.
Sömürgeleştirilen
halklar/toplumlar, bir-süre sonra sömürgecilerin kural, kültür ve yasalarını
benimsemeye başlarlar. Bir-süre daha geçince de artık o kural, kültür ve
yasaları büyük bir aşk ile sevip, o kural, kültür ve yasalara din gibi sâhip
çıkmaya başlarlar. Hattâ bu uğurda canlarını bile vermeye hazırdırlar.
İslâm
Devleti’nde, İslâm’ın kurallarının çiğnenmesine aslâ izin verilmez. Fakat Allah
affedicidir ve affetmeyi öğretir.
Emr-i bil mâruf ve nehy-i anil münker=“iyiliği emir ve
kötülüğü kaldırmak” İslâm’ın ana kuralıdır.
Kurallarını
tâğutların hazırladığı oyunu kurallarına göre oynarsanız sürekli olarak
“oyun”un içinde kalırsınız ve sürekli olarak kaybedersiniz. Çünkü oyunun
kuralları buna göre hazırlanmıştır. Kurallara aykırı hareket etmedikçe kendi
oyununuzu hiç-bir zaman kuramazsınız ve kazanan taraf olamazsınız.
Her
gün İslâm-merkezli olmayan kurallarla dolu yeni bir anayasa yapsanız da,
adâletsizlik ve eşitsizliği yine de değiştiremezsiniz. Ancak 2 maddeden
oluşacak bir anayasa zulmü ber-tarâf edip adâleti sağlayabilir: 1-Anayasa
Kur’ân’dır. 2-Kur’ân’ın uygulaması Peygamber örnekliğine (Sünnet) göre olur.
İşte İslâm’ın ana kuralı budur. Çünkü:
“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak
olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar
ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-âm 116).
Eğer
Dünyâ’yı değiştirmek istiyorsanız, beşerî kânun ve kurallara aykırı hareket
etmeniz gerekir. Aksi-hâlde o kuralların içinde oyalanır durursunuz.
Ey
Dünyâ’yı değiştirmek isteyenler!; bunu şeytanın, nefsin ve tâğutların
hazırladığı modern kânun ve kurallara uyarak yapamazsınız. Hiç-bir peygamber,
küfrün, şirkin, cehâletin ve de zulmün kurallarına uymamış ve bu uğurda en ufak
bir tâviz bile vermemiştir. Zîrâ tüm peygamberler, Allah’ın kânun ve
kurallarını Dünyâ’ya hâkim kılmak için gönderilmiştir.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder