16 Mart 2023 Perşembe

Kuralcılık Üzerine

 

“Sonra seni bu emirden bir şeriat (hukuk) üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ (istek ve tutku)larına uyma!” (Câsiye 18).

 

Kural: “Bir bilime, bir sanata temel olan, ona yön veren ilke”. “İnsan davranışlarına yön veren, uyulması gereken ilke, törelerce zorunlu kılınan yasa”.

 

Aslında kâinatta her-şey kurallara göre hareket eder. Allah’ın kâinâta koyduğu kurallar, göklerin muhteşem bir âhenkle hareket etmesini sağlar. Dünyâ’da da hayvanlar, bitkiler, dağlar-taşlar vs. hep Allah’ın kurallarına göre hareket eder ve kâinâtın düzeni ve döngüsü kusursuz bir şekilde işler. İnsanların fizîki yapıları da yine Allah’ın kurallarına uymak zorundadır ve uymadığında çeşitli sorunlar ortaya çıkar. Sâdece insan; Allah’ın kurallarına ya hiç uymaz, yada hakkıyla uymaz da Dünyâ’da fitne üretir ve ifsâd eder.

 

Peki insan, Allah’ın kurallarına niçin uymaz?. Hem bilgi ve bilinçsizlikten ve de cehâletten, hem inattan, hem de en önemlisi, imtihanın gereği olarak nefsini zorladığı ve nefsine ağır geldiği için. Çünkü Allah kurallarını, insanın âhirette kurtulmasına uygun olarak koyar. Dünyâ’da da ortalama bir yaşamı olacaktır fakat imtihan gereğince Allah’ın kuralları âhiret-merkezlidir. Peki insan, Allah’ın kuralları yerine hangi kurallara uyar?. Tabî ki de şeytanın, nefsin, tâğutların ve uşaklarının, keyiflerine ve çıkarlarına göre belirledikleri  kurallarına. Çok ilginçtir ki, insanların çoğu, zor gelse bile yine bu kurallara harfiyen uyarlar.

 

İnsanlara faydalı olan ve insanların ve de diğer varlıkların iyiliği için olan kurallara uymakta sorun yoktur elbette ve uymak iyidir. Fakat insanların ortaya çıkardığı bâzı kurallar da vardır ki hem iyi değildir hem de yanlıştır. Hattâ bir-çok kural da küfür, şirk ve zulümdür. Bu kurallar adâletsizliği ve haksızlığı açığa çıkarır. Adâletsizliği, ahlâksızlığı, haksızlığı ve zulmü ortaya çıkaran şey, kurallar ve insanların o kurallara uyması değil midir?. Tabî ki de öyledir. Çünkü doğada bu kötülükler durduk yerde açığa çıkmaz ve çıkmıyor ki. Doğa zâten Allah’ın kurallarına uyup durduğu için küfür, şirk, adâletsizlik ve zulüm ortaya çıkarmaz. O hâlde her kurala uymak iyi ve doğru değildir. Zîrâ beşerin her yaptığı doğru ve iyi değildir ve olamaz.

 

Kuralları ortaya koyanlar kuralların ortaya çıkaracağı kötü sonuçları bâzen bilmeden ama çoğunlukla bilerek yaparlar. Kötü sonuçlarını bile-bile yine de o kuralları koyarlar. Çünkü nefse ve çıkara o kurallar uygun gelmektedir. Birilerinin çeşitli hesaplar nedeniyle ortaya koyduğu kurallara uyulmadığında o kurallar onların işine yaramayacağı için o kurallar hemen iptâl olunur ve değiştirilir.

 

Demek ki sâdece Allah’ın kuralları “mutlak anlamda uyulacak” kurallardır. Zâten O’nun kurallarına hakkıyla uymadığımızda beşerin, şeytanın ve nefsin kurallarına uymaya başlanır ki, insanlar arasındaki sorunların ve zulmün sebebi budur. İnsanlar “bu kural Allah’ın kurallarına uygun değil ve aykırıdır” diye o kurallara uymasa bir sorun çıkmaz ve doğru kural koyulmak zorunda kalınır.

 

Bir anarşizmden bahsetmiyoruz ama, bir mü’min olarak Allah’ın kurallarından ve de kânunlarından başka kurallara ve kânunlara karşı anarşik bir tavır takınıyoruz ve takınmak zorundayız. Tabi bunu tam mânâsıyla yap(a)mıyoruz, çünkü bizi her yerden kuşatan ağır kurallar buna izin vermiyor. Bir toplum içinde yaşıyorsak uymak istemediğimiz kurallara da uymak zorunda kalabiliyoruz.  

 

İki çeşit insan vardır: 1-Değer-merkezli yaşayanlar; 2-(Seküler) kural-merkezli yaşayanlar. Değer-merkezli yaşayanlar sâdece Allah’ın kurallarına uyarlar ve beşerin tüm kurallarına uy(a)mazlar.

 

Modernite ile birlikte modern insan, modern kuralları “din” edinmiş olan kişidir. Öyle ki hiç-bir kurala uymamazlık etmiyor, edemiyor. Meselâ gecenin bir yarısında, dört tarafı da bomboş olan bir kavşakta, in cin top oynarken, yanan kırmızı ışığın yeşile dönmesini beklemek, o insanın, beşerin kurallarını din yaptığını ve o kurallar yüzünden robotlaştığını gösterir ki modernitenin istediği insan-tipi budur. Bu insan o anda aklının ve mantığını blôke etmiş ve güdülerine göre davranmaktadır. Eşeğe durması için söylenen “çüşş” kelimesine eşek bir anlam veremediği için, durduğu yerin neresi olduğuna bakmadan, nerede olursa-olsun, tekrar “deh” denen kadar hiç kımıldamadan durur. Kuralcı insanlar da kırmızı ışığı nerde ve ne zaman görürlerse görsünler, yeşil yanana kadar beklerler. Kırmızı ışıkta geçmeyi bile göze alamayan insan, Dünyâ’yı değiştirme ve kurtarma hayâlleri kurmasın boşuna. Dünyâ “beşerî kurallara uyularak” kurtarılamaz çünkü. Dünyâ ve insan ancak, Allah’ın kurallarına uyarak değişir ve kurtulur.

 

Kurallara uymamak “iyi vatandaş olmamak” olarak kabûl edilir. Gerçi çokları cezâ korkusundan dolayı kuralara uyar. Bir zamanlar Almanya’daki kuralları öve-öve bitiremeyen bir “alamancı”, Türkiye’ye izine geldiği bir zamanda, balkonunda yediği karpuzun yarısını arkasına hiç bakmadan dışarıya atıvermişti. Çünkü Türkiye’de onu şikâyet edecek birinin olmayacağını ve bundan dolayı da bir cezâ almayacağını biliyordu.

 

Fakat her devletin uyulmadığında affetmeyeceği kuralları vardır. Târih boyunca seküler devlet ideolojilerine ve kurallarına aykırı davrananlar, “vatan hâini”, “meczup” ve “terörist” olarak damgalanmıştır.

 

Dünyâ’da Allah’ın kuralları işlemediğinde, şeytanın ve nefsin kuralları işlemeye başlar. Bu kurallar insanlar arasında acımasız bir dünyevî bir yarış başlatır. Böylece insan insanın kurdu olur. Şeytan insana karşı merhâmet beslemeyeceği için ve nefs ise her zaman  kışkırtılmak ve azmak istediğinden dolayı vicdanlı davranamaz ve hakka uygun kurallar ortaya çıkmaz. Böyle olunca da şeytanın, nefsin ve tâğutların kurallarına göre hareket etmeyenleri zor bir hayat bekler. Meselâ okullarda süreç “Sosyâl Darwinizm” kuralına göre işler. Sınıfı geçemeyenler hayatta yer bulamaz. Böylece insanlar beşerin kânunlarına uymaya zorlanmış olur. Oysa belki de kişi farklı alanlarda başarılı olup geçimini sağlayabilecektir. Oysa beşerin herkes için koyduğu benzer kurallar insanları kuralcı yaparak robotlaştırır.

 

Matematik tam bir kuralcıdır. Matematikte kuralsız hiç-bir şey yapılamaz ve kuralın dışına doğru çıkmak mümkün değildir. Çünkü hiç-bir esnekliği yoktur, zîrâ matematik cansızdır-ruhsuzdur. Bir “matematik uygarlığı” olan modernizmin ruhsuzluğu buradan gelir. Matematik, kibirlidir. Onda bir tevâzu göremezsiniz. Böyle olması katı kuralları nedeniyledir. Modern insanın kibri biraz da buradan gelir. Modernizm, mütevâzi insanların bulunmadığı bir sistemdir. Mütevâzi insanları barındırmaz. Çünkü çok kuralcıdır ve affı yoktur.

 

Beşerî kânunlar ve kurallar; küresel güçleri, sermâyedarları yâni tâğutları “halktan korumak için” hazırlanmış metinlerdir. Beşerî kurallara aşırı bağlılık, kişiyi aptallaştırır.

 

Sömürgeleştirilen halklar/toplumlar, bir-süre sonra sömürgecilerin kural, kültür ve yasalarını benimsemeye başlarlar. Bir-süre daha geçince de artık o kural, kültür ve yasaları büyük bir aşk ile sevip, o kural, kültür ve yasalara din gibi sâhip çıkmaya başlarlar. Hattâ bu uğurda canlarını bile vermeye hazırdırlar.

 

İslâm Devleti’nde, İslâm’ın kurallarının çiğnenmesine aslâ izin verilmez. Fakat Allah affedicidir ve affetmeyi öğretir.

 

Emr-i bil mâruf ve nehy-i anil münker=“iyiliği emir ve kötülüğü kaldırmak” İslâm’ın ana kuralıdır.

 

Kurallarını tâğutların hazırladığı oyunu kurallarına göre oynarsanız sürekli olarak “oyun”un içinde kalırsınız ve sürekli olarak kaybedersiniz. Çünkü oyunun kuralları buna göre hazırlanmıştır. Kurallara aykırı hareket etmedikçe kendi oyununuzu hiç-bir zaman kuramazsınız ve kazanan taraf olamazsınız.

 

Her gün İslâm-merkezli olmayan kurallarla dolu yeni bir anayasa yapsanız da, adâletsizlik ve eşitsizliği yine de değiştiremezsiniz. Ancak 2 maddeden oluşacak bir anayasa zulmü ber-tarâf edip adâleti sağlayabilir: 1-Anayasa Kur’ân’dır. 2-Kur’ân’ın uygulaması Peygamber örnekliğine (Sünnet) göre olur. İşte İslâm’ın ana kuralı budur. Çünkü:

 

“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-âm 116). 

 

Eğer Dünyâ’yı değiştirmek istiyorsanız, beşerî kânun ve kurallara aykırı hareket etmeniz gerekir. Aksi-hâlde o kuralların içinde oyalanır durursunuz.

 

Ey Dünyâ’yı değiştirmek isteyenler!; bunu şeytanın, nefsin ve tâğutların hazırladığı modern kânun ve kurallara uyarak yapamazsınız. Hiç-bir peygamber, küfrün, şirkin, cehâletin ve de zulmün kurallarına uymamış ve bu uğurda en ufak bir tâviz bile vermemiştir. Zîrâ tüm peygamberler, Allah’ın kânun ve kurallarını Dünyâ’ya hâkim kılmak için gönderilmiştir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder