17 Mart 2023 Cuma

Modern-Bilim ve Teknoloji İle Şirk Koşmak


“Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nîsâ 116).

 

Şirk’in en büyük tezâhürlerinden olan putlara tapmada; insanların kendi yaptıkları taştan-tahtadan vs. nesnelere büyük bir tutkuyla bağlanmaları görülür. Bu putlara olan tutku öylesine güçlüdür ki, bu nesnelere kul olanlar taptıkları putları kendilerinin yaptıklarını unuturlar. Bu putlara olmadık özellikler yüklerler ve onların olağan-üstü olduklarına inanmaya başlarlar. Bu öyle bir duruma gelir ki, taptıkları bu putlara laf ettirmezler, edenleri de çeşitli şekillerde suçlarlar ve onları toplumun câhilleri, gericileri, teröristleri vs. sayarlar. Çünkü artık yeni bir din türemiştir.

 

Bu putlar “klâsik putlar” olabildiği gibi “modern putlar” da olabilir. Modernizm ile birlikte “modern putlar” devreye sokulmuştur. Çünkü Dünyâ’ya ve hayâta tevhid hâkim değilse mutlakâ şirk hâkimdir ve şirkin açığı olduğu gibi gizlisi de vardır. Tabi bu gizli şirkler herkes için “gizli” değildir. Tevhid erleri şirki ve müşrikleri iyi tanıdıkları için bunları nerede görseler hemen tanırlar.

 

Rönesans, Aydınlanma, Sanâyileşme ve Modernizm ile birlikte Dünyâ’ya hâkim olan yeni şirk unsurları olan iki put, modern-bilim ve teknolojidir. Bilim ve tekniğin insanlara yararları vardır. Bilim ve teknik hem doğal, fıtrata ve normâle aykırı olmadığı için insana zarar vermez, hem de böyle olduğu için putlaştırılarak kendisiyle şirk koşulmaz. Fakat bilim ve teknik modern-bilim ve teknolojiye dönüştüğünde yâni fıtrata aykırı işlemeye başlayıp da doğala ve normâle aykırı olduğunda, dolayısıyla da Allahsızlaştığında mutlaka putlaştırılmaya ve üzerinden şirk koşulmaya başlanır. Böyle olduğunda da, klâsik putlar gibi modern-bilim ve teknoloji putlarına da tapılmaya başlanır. Sonuçta bu yeni putlara da olmadık özellikler yüklenmeye ve olağan-üstü olduklarına inanılmaya başlanır. Bu putların her-şeye gücünün yeteceği inancı oluşur ve onlara sonsuz bir îman ve güven duyulmaya başlanır. Bu öyle bir duruma gelir ki, taptıkları bu modern-bilim ve teknoloji putuna laf ettirmezler, edenleri de çeşitli şekillerde suçlarlar ve onları toplumun câhilleri, gericileri, teröristleri vs. sayarlar. Çünkü artık yeni bir din türemiştir. Evet; modern-bilim ve teknoloji yeni bir din’dir ve tüm Dünyâ modern-bilim ve teknoloji üzerinden şirk koşmaktadır. 

 

Modernite, “elleri doğal olmayan yönde kullanmak ve doğala aykırı âletler üretmek” demektir. Bunu artık modern müslümanlar da “yarârı var” diyerek savunmaktadır. İçki ve kumarın da bâzı yararları vardır ama zararları daha çoktur. Zararları daha fazla olduğu için içki ve kumar yasaklanmıştır. Peki zararları daha çok olmasına rağmen modern-bilim ve teknoloji niçin yasak ve haram îlân edilip vazgeçilmiyor ve modern-bilim ve teknoloji yerine doğala, normâle ve fıtrata uygun olan “bilim ve teknik” ikâme edilmiyor?. Konu modern-bilim ve teknoloji olunca niçin hiç-bir sorgulama yapılmıyor ve bunlar kutsanıyor?. Modern müslümanlar, siyâsi, sosyâl ve biraz da ekonomik alanda küfre ve şirke dönük olan uygulamaları eleştirirken ve îtirâz ederken, iş modern-bilim ve teknolojiye gelince niçin sus-pus oluyorlar. Modern-bilim ve teknoloji sanki insanlığın ortak paydasıymış gibi davranıyorlar. Modern-bilim ve teknoloji lâik-seküler-modern Allahsız insanın ortak paydasıdır tabî ki. Zîrâ onlar modern-bilim ve teknolojiyi, insanlığın “hakîki ortak paydası” olan dînin yerine koydukları için “ortak payda” olarak kabûl edebiliyorlar. Fakat modern-bilim ve teknoloji müslümanlar için ortak payda değildir, olamaz. En azından bir sınır koymak zorundadırlar. Çünkü o şirk ve küfür olarak gördükleri ve eleştirdikleri modern hurâfeler, modern-bilim ve teknoloji bağlamında ortaya atılmakta ve tüm Dünyâ’ya dayatılmaktadır. Hattâ klâsik hurâfeler bile alttan-alta modernite ile desteklenmekte ve korunmaktadır.

 

Kur’ân-merkezli olduğunu söyleyen müslümanların da modern-bilim ve teknolojiye bir eleştirisi ve îtirâzı yok ve tam-tersine düşüncelerini ve görüşlerini bunların üzerine kuruyorlar. Modernizmin her-şeyine; sosyâl, kültürel, ekonomik, askerî, siyâsî, hukûkî, kânûnî verilerine îtirâz ederlerken ve ağır eleştiriler yaparlarken, sıra modern-bilime ve teknolojiye gelince neden hiç-bir şüphe duyulmuyor ve bir eleştiri ve itiraz olmuyor?. İnsanlar niçin modern-bilimin verilerine ve de teknolojiye hiç-bir şeye olmadığı kadar güveniyorlar?. Modern-bilimin verileri ve teknolojinin ortaya koyduğu şeyler kusursuz mu?. Oysa modern-bilim Allahsız-pozitivist bilimdir, modern-bilimin “eli” olan teknoloji ise çoğu zararlı olan şeyler üretir. Çünkü modern-bilim ve teknoloji işe Allah’ı, gaybı, İslâm’ı, dîni, vahyi ve peygamberleri karıştırmadığı gibi, bunları dışlayıp inkâr da eder. Meselâ Bilim ve Teknik Dergisi şimdiye kadar yayınlanan hiç-bir sayısında tek bir kez bile “Allah” kelimesini kullanmamıştır. Çünkü zâten modern-bilim, Allah ve vahiy bilgisi yerine beşerî-pozitif bilimi getirmiş ve modern-bilimi küresel anlamda yeni bir din olarak dayatmaktadır.

 

Herbert Marcus, teknoloji eleştirisine girişmeksizin, her-şeyin bir nesne hâline geldiği, teknolojik sistemin birer öğesi ve aracı hâline getirildiği modern-kapitâlist toplumun eleştirisine girişmeyi mümkün görmez. Yâni şirk ve küfür eleştirisi modern-bilim ve teknolojiden kopuk olamaz. Bir yazıda teknoloji hakkında şunlar söylenir:

 

“Heidegger’e göre modern insanın belirleyici özelliği teknolojiye olan bağımlılığıdır. Teknolojinin egemenliği altında sâhici olmayan bir hayat yaşar. Bir teknisyendir o. Âletler tasarlayan, her işini âletler kullanarak yapan, âletlerle her-şeye biçim ve düzen vermeye ve böylelikle her-şeyi denetim altına almaya çalışan bir teknisyendir. Gerçekliği kendi zihninin yapısına göre biçimlendirir. Denetler, ama denetim altına alındığını anlayamaz. Asıl kötüsü, kullandığı, el-altında bulundurduğu âletlerle çevrelenmiştir. Yaşamını kolaylaştırdığını düşündüğü işlevsel nesnelerce kuşatılmış bir dünyâda yaşar. Bu kuşatılmış, çevrelenmiş, pratik ve teknik dünyâda kendini güvencede hisseder; gelgelelim, özgür değildir. Nesnelerle çevrelenmiş modern insan târihsellikten yoksun olarak yaşamaktadır. Âletler onu  canlı tecrübeden koparırlar. Onun içinde bulunduğu bu durum bir ‘düşmüşlük’tür. Düşmüşlük dünyâda bulunmayı, ama ‘sâhici bir hayat yaşamaksızın bulunmayı’ ifâde eder.  Bir tür nesneleşmedir düşmüşlük ve Marx’ın  şeyleşme, yabancılaşma nosyonuna yakındır.

 

Heidegger , Platon’un  idealar öğretisini  rehber edinen  batı meta-fiziğinin bir üretim meta-fiziği olduğunu ileri sürer. Ona göre  modern insanın teknolojiye bağımlılığının temelinde Yunanlıların üretim meta-fiziği, ‘üretim için üretim’ anlayışı vardır. Yunanlılar için varlıktan, vârolmadan söz edebilmek için üretilmiş olmak gerekiyordu. Bu anlayış giderek ‘şey’ üzerine düşünmüş ve vâroluşunun farkında, bilincinde  olan varlık’ı gözden kaçırmıştır”.

 

Modern-bilim ve teknoloji yüce güçlere sâhip bir ilah gibi görüldüğü için modern-bilim ve teknoloji üzerinden şirk koşulmaktadır. Şirk koşulması, -sünnetullah ve bir cezâ olarak- bu şeylere daha fazla bağlanılmasına ve güvenilmesine yol açmaktadır. Böylece bunlara bağlananlar, modern-bilim ve teknoloji ile her-şeyin, evet-evet her-şeyin yapılabileceği, modern-bilim ve teknoloji içini imkânsız bir şeyin olmadığı düşüncesine ve inancına kapılırlar. Böyle olunca da modern-bilim ve teknoloji merkezli olarak ortaya atılan tüm komplô teorilerini ve de komplô teorisyenlerini baş-tâcı yaparlar ve sonuçta da gereksiz korkulara, endişelere ve tedbirlere başvururlar. Artık tasavvurlarını, düşüncelerini, söylemlerini ve eylemelerini yâni tüm hayatlarını modern-bilim ve teknolojinin sahte güçlerine göre düzenlerler ki işte bu “şirk koşmak”tır. Şirk koşmak zâten budur. Şirk, “Allah’ın ekmeğini yiyip de Allah’tan gayrısından korkmak, Allah’tan gayrısına göre hayâtı düzenlemek” demektir. Modern şirk, Allah’a göre değil de modern-bilim ve teknolojiye göre düşünmek, edip-eylemek ve konumlanmaktır. 

 

Modern insan, temeli modern-bilim ve teknolojiye dayanan; virüsler, çeşitli sinyâller, çipler, frekanslar, sesler, bombalar, uydular, santrâller, uçaklar, gemiler, trenler, uzay araçları, bilgisayarlar, programlar, algoritmalar, ajanlar vs. bir-çok şey ile saldırıya uğradıklarını yada uğrayacaklarını düşünerek büyük korkulara ve endişelere kapılmaktadırlar. Modern-bilimi ve teknolojiyi bilmedikleri için ama daha da önemlisi “Allah’ın tüm kâinâta koyduğu yasalar, kânunlar ve sınırlar” demek olan sünnetullahı bilmedikleri için, “sâdece Allah’ın gücünün yeteceği” şeylerin modern-bilim ve teknoloji ile de yapılabileceği boş inancı oluşmaktadır ki bu şirktir ve şirk ve küfür işte budur. Modern-bilim ve teknolojiyle şirk koşmak budur.

 

Bu-bağlamda mesela, modern-bilim ve özellikle son sürüm teknolojiyle; çeşitli şekillerde bulutların oluşturulabileceğine, yağmur, kar ve dolu yağdırılabileceğine, fırtına ve tipi oluşturulacağına yâni mevsimlerin değiştirilebileceğine, sellerin, heyelanların, yangınların ve en önemlisi de depremlerin ve -hâşâ- Allah’ın bile yapmadığı-yapamadığı büyük depremlerin yapılabileceğine, havanın, suyun, toprağın, bitkilerin, hayvanların ve insanların başkalaştırılabileceğine, sûnî Güneş, Ay ve yıldızların yapılabileceğine, bir gök-taşının bir uzay aracına çarpmasıyla yönünün değiştirilebileceğine, bilmem kaç milyon ışık-yılı uzaklıktaki bir asteroite Dünyâ’dan, üzerinde bir sondaj makinesinin bulunduğu bir uzay aracının gönderildiğine ve asteroit üzerinde sondaj yapılıp verileri Dünyâ’ya gönderdiğine, Ay’da ve Mars’ta koloniler kurulabileceğine ve neredeyse Güneş’in ve Ay’ın karartılabileceğine, dağların yürütülebileceğine, denizlerin kaynatılabileceğine, yıldızların düşürülebileceğine vs. ve en nihâyet, insanın ilahlaşabileceği gibi absürd ve olmadık-olmayacak şeylere bile inanır hâle gelinmiştir. İnsan etkisiyle ancak çok küçük etkiler oluşturulabilecekken, modern-bilim ve teknolojiyi elinde tutan büyük devletlerin ve bilim-adamlarının, HAARP, Chemtrail ve uydularla istedikleri her-şeyi yapabileceklerine inanılıyor. Peki neden?. Çünkü modern-bilim ve teknolojiye hiç-bir zaman ulaşamayacağı bir güç vermektedirler. “Büyük” denilen devletlerin ve bilim-adamlarının olağan-üstü bilgilere ve güçlere sâhip olduklarını zannetmektedirler. Bu nedenle de modern-bilim ve teknolojiye hiç-bir eleştiri getirmeden, hiç îtirâz etmeden sonsuz bir îman ve güven duymaktadırlar. Fakat bilinsin ki bu şirktir ki şirk zâten budur. Eğer sizin birilerine yada bir şeye karşı sorgusuz-suâlsiz ve koşulsuz-şartsız bir güveniniz varsa ve bunları hiç eleştirmiyor ve îtirâz etmiyorsanız, siz bunlar üzerinden şirk koşuyorsunuz demektir. Bu-bağlamda modern-bilim ve teknoloji neredeyse tüm Dünyâ’da putlaştırılmış ve ilahlaştırılmıştır ve bunlarla şirk koşulmaktadır, bunlara tapılmaktadır. Modern dünyâda modern şirk, modern-bilim ve teknolojiyle koşulmaktadır ve bu şirk ve de küfür, insanlık târihinde ortaya çıkmış olan en yaygın şirk, küfür ve zulümdür.            

 

Sünnetullah gereğince; Allah nasıl ki kavlî âyetler olan Kur’ân’ı koruyorsa ve böylece Kur’ân’ın tek bir harfi bile değiştirilip tahrif ve tahrip olmuyorsa ve bu mümkün de değilse, aynı-şekilde Allah’ın kevnî âyetleri olan tüm kâinât varlığı da korunmaktadır. Varlığın bir mahremi vardır ve Allah belli bir yerden sonra mahremiyetin delinmesine zinhar izin vermez. Zâten bu, sünnetullah gereğince mümkün de değildir. Bu nedenle de şeytânî güçlerin plânladıkları şeylerin neredeyse hiç-biri beklenen ölçüde gerçekleşmez ve gerçekleşmiyor da. Çünkü modern-bilimin ve teknolojinin ilahlaşmasının ve üzerinde şirk koşulmasının sonucunda modern-bilim ve teknoloji ile her-şeyin yapılabileceği boş inancıdır bunlar. Modern insan modern-bilimi ve teknolojiyi gözünde çok büyüttüğü için her-şeyin olabileceğini ve yapılabileceğini zannediyor. Öyle ki bu bir paranoya hâline gelmiş durumdadır. İnsanların korkup durdukları şeyler, paronayak hâle gelmiş olan komplô teorisyenlerinin zırvalıklarıdır. Bunlar Allah’ı hiç hesâba katmıyorlar da şirke düşüyorlar. Söyledikleri şeylerin %95’i saçma-sapan ve hiç-bir zaman gerçekleşmeyecek olan boş şeylerdir. Çünkü bahsettikleri şeylerin yapılabilmesi mümkün değildir. Zîrâ o şeyleri meydana getirebilecek olan güç sâdece Allah’a mahsustur ve insan o güce hiç-bir zaman ulaşamaz. Çünkü hem Allah o gücü hiç kimseye vermez hem de -sünnetullah gereğince- insanın maddeden öyle bir güç elde edebilmesi imkânsızdır. 

 

Modern-bilimi, modern bilim-adamlarını ve teknolojiyi gözünüzde o kadar da büyütmeyin. Bunlar daha benim romatizmayı bile durduramıyorlarken ve basit bir hastalık olarak görülen romatizma ve diğer kronik hastalıklar nedeniyle bir-çok insanın hayâtı çok zorlaşırken; yok bulut oluşturuyorlar ve bulutları istedikleri yere götürüyorlar, yok sis oluşturuyorlar, yağmur, kar, dolu yağdırıyorlar ve mevsimleri istedikleri gibi değiştiriyorlar, fırtına çıkarıyorlar, sel, yangın, deprem yaptırıyorlar, iklimleri değiştiriyorlar, doğayı değiştiriyorlar, habitatı değiştiriyorlar, insanların beyinlerini etkiliyorlar, bir sinyâlle dağları yürütüyorlar, denizleri kaynatıyorlar vs. gibi sâdece Allah’a âit olan güç ile olabilecek olan şeylerin yapılabileceği bir güce ulaşılabileceğini zannetmek ve buna inanmak şirktir. HAARP ve Chemtrail gibi dandik îcatlardan korkmanın hiç-bir anlamı ve gereği yoktur. Çünkü bunların zannedildiği oranda bir güçleri ve etkileri yoktur ve olamaz. HAARP denilen dandik îcat, bırakın bir deprem yapabilmeyi, bir taşı bile yerinden kımıldatamaz. 

 

İnsanların ve Dünyâ’nın doğala, fıtrata ve normâle aykırı hâle gelmesi, başta insanlara ve tüm canlı-cansız varlıklara zarar veriyor olsa da, bu bile belli bir sınırı geçemez. Çünkü Allah’ın yarattığı varlıklar o kadar dayanıksız değildir. Dünyâ’da yaşanan âfetler bile “doğal”dır, “yapay âfet” diye bir şeyin olması söz-konusu değildir. Fakat insanlar ısrarla doğala, normâle ve fıtrata aykırı şeyler yaptıklarında, maddî ve mânevî olarak yâni hem iç-âlemlerinde hem de dış-âlemde fenâ hâlde canları yanacaktır:  

 

“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır” (Rûm 41).

 

“Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehînedir” (Müddessir 38) âyetinin de dediği gibi, bugün modern-bilim ve teknoloji, tüketim, haz ve hız yüzünden kâlplerimiz mühürlü, kulaklarımız sağır ve gözlerimiz kör durumdadır; yâni vicdansızız. Öyle ki hiç-bir uyarı işe yaramıyor artık.

 

Kur’ân, dünyâ-hayâtının “oyun ve eğlence” olduğunu söyler. Modern teknoloji, örneğin otomobil gibi oyuncak sayısının alabildiğine artırılması demektir. Oyuna dalan çocuğun gerçek hayâtı unutması gibi, teknolojiyle çepeçevre kuşatılan insan da hayâtın gerçek gâyesini unuttu. İnsanı yüceltecek olan şey teknoloji üretip sunmak ve maddî gelişmi sağlamak değil, anlamlı bir hayat yaşamaktır. Fakat bir anlamsızlık uygarlığı olan ve modernizmi ayakta tutan şey olan modern-bilim ve teknolojhi, ahlâkı bitiren bir yapıya da sâhip olduğu için ahlâkı da bitiriyor.

 

İnsanın “sürekli ilgilendiği şey” hakkındaki yargısı genişler. Sonuçta incelediği şeye, olduğundan çok daha fazla anlam ve özellik yüklemeye başlar. Oysa bir şey ne ise odur ve o şeyin gücü, kapasitesini hiç-bir zaman aşamaz.

 

Burada “bilim ve teknik düşmanlığı” yapmıyoruz, fakat “modern-bilim ve teknoloji düşmanlığı” yapıyoruz. Bilim ve teknik de bir hakîkattir. Çünkü bilim ve teknik “nötr”dür ve bilim ve teknik ile ortaya çıkanların kabûl edilmesi çok doğaldır. Lâkin bilim ve teknik Allahsızlaştığında ve modern-bilim ve teknolojiye dönüştüğünde “hakîkat” olmaktan çıkıp yanlış yargılara varır diyoruz. Çünkü bütünlükten koparak hareket etmiş olur. Bütün, madde ve mânâ bütünlüğüdür. Modern-bilimin ve teknolojinin Allah-merkezli olması ve yeniden bilim ve tekniğe dönmesi lâzım ki doğruya ulaşsın ve insanlığa faydalar getirsin. Aksi-hâlde şirk kaçınılmazdır ve şirk Dünyâ’da rezillik, âhirette ise acı azapla ve hüsranla sonuçlanır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2023

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder