“Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları
bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim
Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nîsâ 116).
Şirk’in en büyük tezâhürlerinden olan putlara tapmada; insanların kendi
yaptıkları taştan-tahtadan vs. nesnelere büyük bir tutkuyla bağlanmaları
görülür. Bu putlara olan tutku öylesine güçlüdür ki, bu nesnelere kul olanlar
taptıkları putları kendilerinin yaptıklarını unuturlar. Bu putlara olmadık
özellikler yüklerler ve onların olağan-üstü olduklarına inanmaya başlarlar. Bu
öyle bir duruma gelir ki, taptıkları bu putlara laf ettirmezler, edenleri de
çeşitli şekillerde suçlarlar ve onları toplumun câhilleri, gericileri, teröristleri
vs. sayarlar. Çünkü artık yeni bir din türemiştir.
Bu putlar “klâsik putlar” olabildiği gibi “modern putlar” da olabilir.
Modernizm ile birlikte “modern putlar” devreye sokulmuştur. Çünkü Dünyâ’ya ve
hayâta tevhid hâkim değilse mutlakâ şirk hâkimdir ve şirkin açığı olduğu gibi
gizlisi de vardır. Tabi bu gizli şirkler herkes için “gizli” değildir. Tevhid
erleri şirki ve müşrikleri iyi tanıdıkları için bunları nerede görseler hemen
tanırlar.
Rönesans, Aydınlanma, Sanâyileşme ve Modernizm ile birlikte Dünyâ’ya
hâkim olan yeni şirk unsurları olan iki put, modern-bilim ve teknolojidir.
Bilim ve tekniğin insanlara yararları vardır. Bilim ve teknik hem doğal,
fıtrata ve normâle aykırı olmadığı için insana zarar vermez, hem de böyle
olduğu için putlaştırılarak kendisiyle şirk koşulmaz. Fakat bilim ve teknik
modern-bilim ve teknolojiye dönüştüğünde yâni fıtrata aykırı işlemeye başlayıp
da doğala ve normâle aykırı olduğunda, dolayısıyla da Allahsızlaştığında
mutlaka putlaştırılmaya ve üzerinden şirk koşulmaya başlanır. Böyle olduğunda
da, klâsik putlar gibi modern-bilim ve teknoloji putlarına da tapılmaya
başlanır. Sonuçta bu yeni putlara da olmadık özellikler yüklenmeye ve olağan-üstü
olduklarına inanılmaya başlanır. Bu putların her-şeye gücünün yeteceği inancı
oluşur ve onlara sonsuz bir îman ve güven duyulmaya başlanır. Bu öyle bir
duruma gelir ki, taptıkları bu modern-bilim ve teknoloji putuna laf
ettirmezler, edenleri de çeşitli şekillerde suçlarlar ve onları toplumun
câhilleri, gericileri, teröristleri vs. sayarlar. Çünkü artık yeni bir din
türemiştir. Evet; modern-bilim ve teknoloji yeni bir din’dir ve tüm Dünyâ
modern-bilim ve teknoloji üzerinden şirk koşmaktadır.
Modernite, “elleri doğal
olmayan yönde kullanmak ve doğala aykırı âletler üretmek” demektir. Bunu artık
modern müslümanlar da “yarârı var” diyerek savunmaktadır. İçki ve kumarın da
bâzı yararları vardır ama zararları daha çoktur. Zararları daha fazla olduğu
için içki ve kumar yasaklanmıştır. Peki zararları daha çok olmasına rağmen modern-bilim
ve teknoloji niçin yasak ve haram îlân edilip vazgeçilmiyor ve modern-bilim ve
teknoloji yerine doğala, normâle ve fıtrata uygun olan “bilim ve teknik” ikâme
edilmiyor?. Konu modern-bilim ve teknoloji olunca niçin hiç-bir sorgulama
yapılmıyor ve bunlar kutsanıyor?. Modern müslümanlar, siyâsi, sosyâl ve biraz
da ekonomik alanda küfre ve şirke dönük olan uygulamaları eleştirirken ve
îtirâz ederken, iş modern-bilim ve teknolojiye gelince niçin sus-pus oluyorlar.
Modern-bilim ve teknoloji sanki insanlığın ortak paydasıymış gibi
davranıyorlar. Modern-bilim ve teknoloji lâik-seküler-modern Allahsız insanın
ortak paydasıdır tabî ki. Zîrâ onlar modern-bilim ve teknolojiyi, insanlığın
“hakîki ortak paydası” olan dînin yerine koydukları için “ortak payda” olarak
kabûl edebiliyorlar. Fakat modern-bilim ve teknoloji müslümanlar için ortak
payda değildir, olamaz. En azından bir sınır koymak zorundadırlar. Çünkü o şirk
ve küfür olarak gördükleri ve eleştirdikleri modern hurâfeler, modern-bilim ve
teknoloji bağlamında ortaya atılmakta ve tüm Dünyâ’ya dayatılmaktadır. Hattâ
klâsik hurâfeler bile alttan-alta modernite ile desteklenmekte ve
korunmaktadır.
Kur’ân-merkezli olduğunu
söyleyen müslümanların da modern-bilim ve teknolojiye bir eleştirisi ve îtirâzı
yok ve tam-tersine düşüncelerini ve görüşlerini bunların üzerine kuruyorlar.
Modernizmin her-şeyine; sosyâl, kültürel, ekonomik, askerî, siyâsî, hukûkî,
kânûnî verilerine îtirâz ederlerken ve ağır eleştiriler yaparlarken, sıra
modern-bilime ve teknolojiye gelince neden hiç-bir şüphe duyulmuyor ve bir
eleştiri ve itiraz olmuyor?. İnsanlar niçin modern-bilimin verilerine ve de
teknolojiye hiç-bir şeye olmadığı kadar güveniyorlar?. Modern-bilimin verileri
ve teknolojinin ortaya koyduğu şeyler kusursuz mu?. Oysa modern-bilim
Allahsız-pozitivist bilimdir, modern-bilimin “eli” olan teknoloji ise çoğu
zararlı olan şeyler üretir. Çünkü modern-bilim ve teknoloji işe Allah’ı, gaybı,
İslâm’ı, dîni, vahyi ve peygamberleri karıştırmadığı gibi, bunları dışlayıp
inkâr da eder. Meselâ Bilim ve Teknik Dergisi şimdiye kadar yayınlanan hiç-bir
sayısında tek bir kez bile “Allah” kelimesini kullanmamıştır. Çünkü zâten
modern-bilim, Allah ve vahiy bilgisi yerine beşerî-pozitif bilimi getirmiş ve
modern-bilimi küresel anlamda yeni bir din olarak dayatmaktadır.
Herbert Marcus, teknoloji
eleştirisine girişmeksizin, her-şeyin bir nesne hâline geldiği, teknolojik
sistemin birer öğesi ve aracı hâline getirildiği modern-kapitâlist toplumun
eleştirisine girişmeyi mümkün görmez. Yâni şirk ve küfür eleştirisi
modern-bilim ve teknolojiden kopuk olamaz. Bir yazıda teknoloji hakkında şunlar
söylenir:
“Heidegger’e göre modern insanın belirleyici özelliği teknolojiye olan
bağımlılığıdır. Teknolojinin egemenliği altında sâhici olmayan bir hayat yaşar.
Bir teknisyendir o. Âletler tasarlayan, her işini âletler kullanarak
yapan, âletlerle her-şeye biçim ve düzen vermeye ve böylelikle her-şeyi denetim
altına almaya çalışan bir teknisyendir. Gerçekliği kendi zihninin yapısına göre
biçimlendirir. Denetler, ama denetim altına alındığını anlayamaz. Asıl
kötüsü, kullandığı, el-altında bulundurduğu âletlerle çevrelenmiştir. Yaşamını
kolaylaştırdığını düşündüğü işlevsel nesnelerce kuşatılmış bir dünyâda yaşar.
Bu kuşatılmış, çevrelenmiş, pratik ve teknik dünyâda kendini güvencede
hisseder; gelgelelim, özgür değildir. Nesnelerle çevrelenmiş modern insan
târihsellikten yoksun olarak yaşamaktadır. Âletler onu canlı tecrübeden
koparırlar. Onun içinde bulunduğu bu durum bir ‘düşmüşlük’tür. Düşmüşlük
dünyâda bulunmayı, ama ‘sâhici bir hayat yaşamaksızın bulunmayı’ ifâde
eder. Bir tür nesneleşmedir düşmüşlük ve Marx’ın şeyleşme,
yabancılaşma nosyonuna yakındır.
Heidegger , Platon’un idealar öğretisini rehber edinen
batı meta-fiziğinin bir üretim meta-fiziği olduğunu ileri sürer. Ona göre
modern insanın teknolojiye bağımlılığının temelinde Yunanlıların üretim
meta-fiziği, ‘üretim için üretim’ anlayışı vardır. Yunanlılar için varlıktan,
vârolmadan söz edebilmek için üretilmiş olmak gerekiyordu. Bu anlayış giderek
‘şey’ üzerine düşünmüş ve vâroluşunun farkında, bilincinde olan
varlık’ı gözden kaçırmıştır”.
Modern-bilim ve teknoloji yüce güçlere sâhip bir ilah
gibi görüldüğü için modern-bilim ve teknoloji üzerinden şirk koşulmaktadır.
Şirk koşulması, -sünnetullah ve bir cezâ olarak- bu şeylere daha fazla
bağlanılmasına ve güvenilmesine yol açmaktadır. Böylece bunlara bağlananlar,
modern-bilim ve teknoloji ile her-şeyin, evet-evet her-şeyin yapılabileceği,
modern-bilim ve teknoloji içini imkânsız bir şeyin olmadığı düşüncesine ve
inancına kapılırlar. Böyle olunca da modern-bilim ve teknoloji merkezli olarak
ortaya atılan tüm komplô teorilerini ve de komplô teorisyenlerini baş-tâcı
yaparlar ve sonuçta da gereksiz korkulara, endişelere ve tedbirlere
başvururlar. Artık tasavvurlarını, düşüncelerini, söylemlerini ve eylemelerini
yâni tüm hayatlarını modern-bilim ve teknolojinin sahte güçlerine göre
düzenlerler ki işte bu “şirk koşmak”tır. Şirk koşmak zâten budur. Şirk,
“Allah’ın ekmeğini yiyip de Allah’tan gayrısından korkmak, Allah’tan gayrısına
göre hayâtı düzenlemek” demektir. Modern şirk, Allah’a göre değil de
modern-bilim ve teknolojiye göre düşünmek, edip-eylemek ve konumlanmaktır.
Modern insan, temeli modern-bilim ve teknolojiye
dayanan; virüsler, çeşitli sinyâller, çipler, frekanslar, sesler, bombalar,
uydular, santrâller, uçaklar, gemiler, trenler, uzay araçları, bilgisayarlar,
programlar, algoritmalar, ajanlar vs. bir-çok şey ile saldırıya uğradıklarını
yada uğrayacaklarını düşünerek büyük korkulara ve endişelere kapılmaktadırlar.
Modern-bilimi ve teknolojiyi bilmedikleri için ama daha da önemlisi “Allah’ın
tüm kâinâta koyduğu yasalar, kânunlar ve sınırlar” demek olan sünnetullahı
bilmedikleri için, “sâdece Allah’ın gücünün yeteceği” şeylerin modern-bilim ve
teknoloji ile de yapılabileceği boş inancı oluşmaktadır ki bu şirktir ve şirk
ve küfür işte budur. Modern-bilim ve teknolojiyle şirk koşmak budur.
Bu-bağlamda mesela, modern-bilim ve özellikle son
sürüm teknolojiyle; çeşitli şekillerde bulutların oluşturulabileceğine, yağmur,
kar ve dolu yağdırılabileceğine, fırtına ve tipi oluşturulacağına yâni
mevsimlerin değiştirilebileceğine, sellerin, heyelanların, yangınların ve en
önemlisi de depremlerin ve -hâşâ- Allah’ın bile yapmadığı-yapamadığı büyük
depremlerin yapılabileceğine, havanın, suyun, toprağın, bitkilerin, hayvanların
ve insanların başkalaştırılabileceğine, sûnî Güneş, Ay ve yıldızların
yapılabileceğine, bir gök-taşının bir uzay aracına çarpmasıyla yönünün
değiştirilebileceğine, bilmem kaç milyon ışık-yılı uzaklıktaki bir asteroite
Dünyâ’dan, üzerinde bir sondaj makinesinin bulunduğu bir uzay aracının
gönderildiğine ve asteroit üzerinde sondaj yapılıp verileri Dünyâ’ya gönderdiğine,
Ay’da ve Mars’ta koloniler kurulabileceğine ve neredeyse Güneş’in ve Ay’ın
karartılabileceğine, dağların yürütülebileceğine, denizlerin
kaynatılabileceğine, yıldızların düşürülebileceğine vs. ve en nihâyet, insanın
ilahlaşabileceği gibi absürd ve olmadık-olmayacak şeylere bile inanır hâle
gelinmiştir. İnsan etkisiyle ancak çok küçük etkiler oluşturulabilecekken,
modern-bilim ve teknolojiyi elinde tutan büyük devletlerin ve
bilim-adamlarının, HAARP, Chemtrail ve uydularla istedikleri her-şeyi yapabileceklerine
inanılıyor. Peki neden?. Çünkü modern-bilim ve teknolojiye hiç-bir zaman
ulaşamayacağı bir güç vermektedirler. “Büyük” denilen devletlerin ve
bilim-adamlarının olağan-üstü bilgilere ve güçlere sâhip olduklarını
zannetmektedirler. Bu nedenle de modern-bilim ve teknolojiye hiç-bir eleştiri
getirmeden, hiç îtirâz etmeden sonsuz bir îman ve güven duymaktadırlar. Fakat
bilinsin ki bu şirktir ki şirk zâten budur. Eğer sizin birilerine yada bir şeye
karşı sorgusuz-suâlsiz ve koşulsuz-şartsız bir güveniniz varsa ve bunları hiç
eleştirmiyor ve îtirâz etmiyorsanız, siz bunlar üzerinden şirk koşuyorsunuz
demektir. Bu-bağlamda modern-bilim ve teknoloji neredeyse tüm Dünyâ’da
putlaştırılmış ve ilahlaştırılmıştır ve bunlarla şirk koşulmaktadır, bunlara
tapılmaktadır. Modern dünyâda modern şirk, modern-bilim ve teknolojiyle
koşulmaktadır ve bu şirk ve de küfür, insanlık târihinde ortaya çıkmış olan en
yaygın şirk, küfür ve zulümdür.
Sünnetullah gereğince; Allah nasıl ki kavlî âyetler
olan Kur’ân’ı koruyorsa ve böylece Kur’ân’ın tek bir harfi bile değiştirilip
tahrif ve tahrip olmuyorsa ve bu mümkün de değilse, aynı-şekilde Allah’ın kevnî
âyetleri olan tüm kâinât varlığı da korunmaktadır. Varlığın bir mahremi vardır
ve Allah belli bir yerden sonra mahremiyetin delinmesine zinhar izin vermez.
Zâten bu, sünnetullah gereğince mümkün de değildir. Bu nedenle de şeytânî
güçlerin plânladıkları şeylerin neredeyse hiç-biri beklenen ölçüde gerçekleşmez
ve gerçekleşmiyor da. Çünkü modern-bilimin ve teknolojinin ilahlaşmasının ve
üzerinde şirk koşulmasının sonucunda modern-bilim ve teknoloji ile her-şeyin
yapılabileceği boş inancıdır bunlar. Modern insan modern-bilimi ve teknolojiyi
gözünde çok büyüttüğü için her-şeyin olabileceğini ve yapılabileceğini zannediyor.
Öyle ki bu bir paranoya hâline gelmiş durumdadır. İnsanların korkup durdukları
şeyler, paronayak hâle gelmiş olan komplô teorisyenlerinin zırvalıklarıdır.
Bunlar Allah’ı hiç hesâba katmıyorlar da şirke düşüyorlar. Söyledikleri
şeylerin %95’i saçma-sapan ve hiç-bir zaman gerçekleşmeyecek olan boş
şeylerdir. Çünkü bahsettikleri şeylerin yapılabilmesi mümkün değildir. Zîrâ o
şeyleri meydana getirebilecek olan güç sâdece Allah’a mahsustur ve insan o güce
hiç-bir zaman ulaşamaz. Çünkü hem Allah o gücü hiç kimseye vermez hem de
-sünnetullah gereğince- insanın maddeden öyle bir güç elde edebilmesi
imkânsızdır.
Modern-bilimi, modern bilim-adamlarını ve teknolojiyi
gözünüzde o kadar da büyütmeyin. Bunlar daha benim romatizmayı bile
durduramıyorlarken ve basit bir hastalık olarak görülen romatizma ve diğer
kronik hastalıklar nedeniyle bir-çok insanın hayâtı çok zorlaşırken; yok bulut
oluşturuyorlar ve bulutları istedikleri yere götürüyorlar, yok sis
oluşturuyorlar, yağmur, kar, dolu yağdırıyorlar ve mevsimleri istedikleri gibi
değiştiriyorlar, fırtına çıkarıyorlar, sel, yangın, deprem yaptırıyorlar,
iklimleri değiştiriyorlar, doğayı değiştiriyorlar, habitatı değiştiriyorlar,
insanların beyinlerini etkiliyorlar, bir sinyâlle dağları yürütüyorlar, denizleri
kaynatıyorlar vs. gibi sâdece Allah’a âit olan güç ile olabilecek olan şeylerin
yapılabileceği bir güce ulaşılabileceğini zannetmek ve buna inanmak şirktir. HAARP
ve Chemtrail gibi dandik îcatlardan korkmanın hiç-bir anlamı ve gereği yoktur.
Çünkü bunların zannedildiği oranda bir güçleri ve etkileri yoktur ve olamaz.
HAARP denilen dandik îcat, bırakın bir deprem yapabilmeyi, bir taşı bile
yerinden kımıldatamaz.
İnsanların ve Dünyâ’nın doğala, fıtrata ve normâle
aykırı hâle gelmesi, başta insanlara ve tüm canlı-cansız varlıklara zarar
veriyor olsa da, bu bile belli bir sınırı geçemez. Çünkü Allah’ın yarattığı
varlıklar o kadar dayanıksız değildir. Dünyâ’da yaşanan âfetler bile
“doğal”dır, “yapay âfet” diye bir şeyin olması söz-konusu değildir. Fakat
insanlar ısrarla doğala, normâle ve fıtrata aykırı şeyler yaptıklarında, maddî
ve mânevî olarak yâni hem iç-âlemlerinde hem de dış-âlemde fenâ hâlde canları
yanacaktır:
“İnsanların kendi
ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur
ki, dönerler diye (Allah) yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır” (Rûm 41).
“Her nefis,
kazandıklarına karşılık bir rehînedir”
(Müddessir 38) âyetinin de dediği gibi, bugün modern-bilim ve teknoloji,
tüketim, haz ve hız yüzünden kâlplerimiz mühürlü, kulaklarımız sağır ve
gözlerimiz kör durumdadır; yâni vicdansızız. Öyle ki hiç-bir uyarı işe
yaramıyor artık.
Kur’ân, dünyâ-hayâtının “oyun ve eğlence” olduğunu
söyler. Modern teknoloji, örneğin otomobil gibi oyuncak sayısının alabildiğine
artırılması demektir. Oyuna dalan çocuğun gerçek hayâtı unutması gibi,
teknolojiyle çepeçevre kuşatılan insan da hayâtın gerçek gâyesini unuttu. İnsanı
yüceltecek olan şey teknoloji üretip sunmak ve maddî gelişmi sağlamak değil,
anlamlı bir hayat yaşamaktır. Fakat bir anlamsızlık uygarlığı olan ve
modernizmi ayakta tutan şey olan modern-bilim ve teknolojhi, ahlâkı bitiren bir
yapıya da sâhip olduğu için ahlâkı da bitiriyor.
İnsanın “sürekli ilgilendiği
şey” hakkındaki yargısı genişler. Sonuçta incelediği şeye, olduğundan çok daha
fazla anlam ve özellik yüklemeye başlar. Oysa bir şey ne ise odur ve o şeyin
gücü, kapasitesini hiç-bir zaman aşamaz.
Burada “bilim ve teknik düşmanlığı”
yapmıyoruz, fakat “modern-bilim ve teknoloji düşmanlığı” yapıyoruz. Bilim ve
teknik de bir hakîkattir. Çünkü bilim ve teknik “nötr”dür ve bilim ve teknik ile ortaya
çıkanların kabûl edilmesi çok doğaldır. Lâkin bilim ve teknik
Allahsızlaştığında ve modern-bilim ve teknolojiye dönüştüğünde “hakîkat”
olmaktan çıkıp yanlış yargılara varır diyoruz. Çünkü bütünlükten koparak
hareket etmiş olur. Bütün, madde ve mânâ bütünlüğüdür. Modern-bilimin ve
teknolojinin Allah-merkezli olması ve yeniden bilim ve tekniğe dönmesi lâzım ki
doğruya ulaşsın ve insanlığa faydalar getirsin. Aksi-hâlde şirk kaçınılmazdır
ve şirk Dünyâ’da rezillik, âhirette ise acı azapla ve hüsranla sonuçlanır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder