19 Mart 2023 Pazar

Nankörlük Üzerine

 

“Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür. Ve gerçekten, kendisi buna şâhidtir. Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır” (Âdiyat 8).

  

İnsanın nankörlüğünün temel sebebi nedir? Düşünüldüğünde bunun cevâbı olarak iki şey açığa çıkıyor. 1-Mal sevgisi. 2-İnat. İnsan mal konusunda nankörlük ediyor. Oysa Allah ona sayısız nîmetler vermesine rağmen onun azıcığını bile kendisine nîmetlerini veren Allah için infâk etmek istemiyor. Bu apaçık bir nankörlüktür ve körlüktür. Nankörlük körlükten gelir. Bir de inat. İnsan inat ettiği için, çok inatçı olduğu için bir türlü Allah’ın dediği gibi davranmıyor. Şeytan onu ayartıyor. İnsan Allah karşı nankördür ve üstelik buna kendisi bile şâhittir. Çok ilginç; insan bile-bile kendisini sürekli gören Allah’a karşı nankörlük yapıyor. Hadi inanmadığını söyleyenler bunu inançsızlığından dolayı yapıyor da, ya müslümanlara ne oluyor?. Hem de içlerinde çoğu Kur’ân’ın apaçık emirlerini okuyup duruyor. Fakat yine de kendisine bu kadar cömert olan Rabbine karşı nankörce davranıyor:

 

“Yâ eyyuhâl insânu mâ garrake bi rabbikel kerîm”. “Ey insan!. Sana bu kadar cömert olan Rabbine karşı, seni bu kadar gururlu (ve de nankör) kılan nedir?” (İnfitâr 6).

 

Bu âyetten; “ey insan!, sana bu kadar cömert olan Rabbine karşı bu nankörlüğün nedir?” anlamı da yansıyor. Allah tüm kâinâtı, Dünyâ’yı, Dünyâ’daki sayısız nîmetleri, bizim için yaratmış ve bizim emrimize vermişken O’na nankörlük yapılması nasıl affedilecektir?. Nîmetin her türlüsü çok önemli ve değerlidir. Çünkü bir nîmetin eksikliğinde bile bir zorluk ortaya çıkıyor.

 

Allah bizden, verilen nîmetlere karşı şükür ve itaat istiyor. Bunu yapmak zor değildir. Çünkü nîmetler insanın hem hayâtiyetini sağlıyor hem de ona zevk veriyor. Bunun karşılığında “çok şükür” demek zor değildir. Lâkin şükretmek sâdece “çok şükür” demekle olmuyor tabi. Şükrü dil ifâde ettikten sonra onu amelle ve eylemle de göstermek gerekiyor. Bu ise, O’nu sürekli namazla, oruçla, tesbih ederek ve O’nun emirlerini yerine getirerek olmalıdır. Fakat en önemlisi şudur ki, Allah nasıl ki göklerde muhteşem bir âhenge sâhip (çünkü bu düzen Allah’a göre işliyor) düzen kurduysa, Dünyâ’da da aynı düzenin olmasını istiyor. Bunun için de insanlar arasında sosyâl, kültürel, ekonomik, siyâsî, ve hukûkî alanda da işlerin Allah’a göre olması gerekiyor. Zâten diğer şeyler hep Allah’a göre oluyor. Zîrâ insanın diğer şeyleri, yâni meselâ yağmur yağdırması, Güneş’i doğurması, ekini bitirmesi ve kısaca insanın yaşamını sürdürebilmesi için kendi dışında olan şeyler hep Allah göre olmaktadır. İnsanın bu konuda bir dahli yoktur. Buna gücü de yoktur. İnsanlar arasındaki işler de Allah göre olmalıdır. Çünkü aksi-hâlde şirk oluyor, küfür oluyor ve zulüm ortaya çıkıyor. Zîrâ Allah’a göre olmadığında “insana göre” oluyor ve o zaman da küfür ve şirk dolayısıyla da zulüm başlıyor. Allah bu nedenle Kendisine şirk koşulmasını affetmiyor. İnsanların kendi arlarındaki sosyâl, siyâsal ve ekonomik işlerini de Allah’a göre belirlemesi, Allah’ın “Yaratıcı” olması bakımından hakkıdır. Bu hakkı çiğnemek nankörlüktür.

 

Allah’ın nîmetleri karşısında Allah’ın dediği gibi yaşamamak “nîmeti inkâr”dır. Allah infâk konusunda gerekeni yapmayanların “nîmeti inkâr ettiklerini” söyler:

 

“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).

 

Allah’ın verdiği nîmetini ihtiyaç sâhipleriyle bölüşmemek nîmeti inkâr ve nankörlüktür. Burada baştaki âyet tezâhür ediyor. İnsan mal sevgisinden dolayı nankörlük yapıyor. Allah’ın verdiği malın birazını olsun ihtiyaç sâhiplerine vermeyerek nankörlük yapıyor. Oysa Allah nasıl ki vahyi bir insan üzerinden diğer insanlara yayıyorsa, bir hikmetten dolayı malı da zenginlik verdikleri üzerinden yayıp dağıtmak istemektedir. Yâni olması gereken şey budur. Bu bir emirdir de. Allah’ın apaçık emrine kâfir ve nankör olanlar zâten nankörlüklerin cezâsını cehennemde göreceklerdir fakat îman ettiğini söyleyenlere ne oluyor da nîmetleri Allah’ın verdiğine inanmalarına rağmen, Kur’ân’da apaçık bildirilen âyetlere göre hareket etmiyorlar da nankörlük ve kâfirlik yapıyorlar?.

 

Fakat malı ve parayı saçıp-savurmaya gelince insanı kimse tutamıyor. Allah’ın verdiğini saçıp-savurmak nankörlük ve kâfirliktir. Allah böyle yapanların “şeytanın kardeşleri” olduğunu söylüyor:

 

“Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür” (İsrâ 27).

 

İlk nankör “kör şeytan”dır. Allah’ın apaçık emrine karşı kibrinden dolayı kâfirlik ve nankörlük etmişti. Üstelik kıyâmete kadar da insanların çoğunu kör, nankör ve kâfir yapacağına söz vermiştir. Bu sözünü tutmada epey başarılır. Allah’ın insana verdiği maddî-mânevî nîmetlere ve irâdeye rağmen şeytana yenilmesi ve şeytanın yolunda yürümesi ne kadar ağır bir eziklik ve nankörlüktür: “Kahrolası insan, ne kadar nankördür” (Abese 17).

 

Nankörlük şeytan ile başlamıştır. Allah’ın emrine uymayan ve isyân eden İblis “şeytan” olmuş ve kendisine insanları doğru yoldan saptırmak için süre verilmesini istemiş, bu isteği “imtihan gereğince” kabûl edilince, kıyâmete kadar nankörlüğünü sürdüreceğini şöyle ifâde etmişti:

 

“Dedi ki: Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünyâ tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlakâ kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesnâ” (Hicr 39-40).

 

Başka ir âyette de şeytan, insanların çoğunun Allah’a isyân ve nankörlük edeceğini söyler:

 

“Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın” (A’raf 17).

 

Allah’ın nîmetlerine nankörlük eden insanın dünyâ hayâtına meftûn olması, âhiretin varlığına olan inancının ve Allah korkusunun azalması ve bitmesinin bir sonucudur.

 

Sünnetullah ve imtihan gereğince Allah’ın emirlerine tam uyanlar olduğu gibi o emirlere aslâ uymayanlar da vardır ve kıyâmete kadar da olacaktır. Mü’minleri kâfirlerden ve hakkı bâtıldan ayıracak olan şey işte bunun mücâdelesinin verilmesidir.

 

“Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzûr içindeydi, rızkı da her yerden bol-bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nîmetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı” (Nâhl 112).

 

Bu âyete göre Allah insanlara ne gerekiyorsa veriyor. Karşılığında ise, fıtratına ve doğasına uygun davranmasını istiyor. Her-şeyi Allah yarattığı için her-şeyin Kendisinin belirlemesine îman ve itaat edilmesini istiyor. İnsanların her-şeyi Kendisinin emrettiği gibi yapmalarını istiyor. Üstelik bunu yaptıklarında bir de ebedî nîmet diyârı cennetle ödüllendireceğini söylüyor. İnsanların yapmaları gereken şey, şu kısa ömürlerinde, -aslında kendilerinin de işine yarayacak olan şekilde- Allah-merkezli yaşamak ve O’nun emirlerine göre edip-eylemektir. Fakat heyhat!; insan şeytanın baskısı ve nefsinin ayartmalarına karşı zayıf davranıyor. Oysa bunları göğüsleyebilecek güçte irâdeye sâhiptir. Lâkin nefsine hoş gelen şeylerden vazgeçmiyor.

 

Nankörlük alsında küfürdür. Nankörlük yapanlar Allah’ın nîmetlerini örtmüş ve inkâr etmiş olurlar. Çünkü kişi o kadar nîmete karşı Allah’ın emirleri doğrultusunda olan bir yaşamı beğenmiyor ve istemiyor. Allah’ın emirlerine uymuyor ve böylece nîmeti inkâr etmiş ve kâfir etmiş oluyor. Kirmânî, “kefere” kökünün, biri küfr, diğeri küfrân olmak üzere birbirinden iki farklı mantarı olduğunu belirtmekte, ilkinin îman, yâni inancın karşıtı olduğunu, diğer taraftan, “minnettarlığın zıddı” durumundaki ikincinin ise genellikle “bir bağışa (nîmete) karşı nankörlük” demek olduğunu söyler.  

 

Nankörlük insana hiç yakışmıyor. Fakat Kâbil’den bêri insanlar arasında nankörlük yapanlar olmuştur ve kıyâmete kadar da olacaktır.

 

Nankörlük sâdece insanın Allah’a karşı nankörlüğü değildir. İnsan diğer insanlara karşı da nankörlük yapabiliyor. Kendisine iyilik yapan, yardım eden insanların küçük bir ihtiyacında yanında olmuyor. İnsanlar birbirlerine nankörlük ediyor. “Müslümanım” diyenler, din-kardeşlerine zulmedenlere karşı birleşip de bir şeyler yapmıyorlar ve nîmete nankörlük yapıyorlar. Nankörlük devâm edince de zulüm de devâm ediyor.

 

Hiç-bir peygamber nankörlük yapmamıştır. Hz. Yûnus yapacak gibi olmuş ama hemen pişmân olmuş ve tevbe etmiştir. Peygamberler tam da Allah’ın emirlerine göre hareket etmişlerdir. Bizim güzel örnekliklerimiz olan peygamberler gibi biz de şu kısacık Dünyâ hayâtında nankörlük yapmadan yaşamalı ve göçmeliyiz bu Dünyâ’dan.

 

Nankörlük, nîmete, iyiliğe ve güzelliğe karşı yapılan bir kötülüktür, kâfirliktir. İnsanlar nankörlükten vazgeçmedikçe ideâl mü’minler olamayacaklardır. Bu nedenle insan, delikanlılığı kuşanmalı ve nankörlükten vazgeçmelidir. Mü’minler nankörlükten vazgeçtiği oranda Allah onlara nîmetlerini ve imkânları sunacaktır.

 

Nankörlük körlükle alâkalıdır. Kur’ân ve Sünnet’e karşı kör olanlar nankör olmakla cezâlandırılırlar. Allah böylelerini âhirette kör ve nankör olarak diriltecektir.

 

“Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur yada nankör” (İnsan 3).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2020

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder