“Gerçekten
insan, Rabbine karşı nankördür. Ve gerçekten, kendisi buna şâhidtir. Muhakkak
o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır” (Âdiyat 8).
İnsanın
nankörlüğünün temel sebebi nedir? Düşünüldüğünde bunun cevâbı olarak iki şey
açığa çıkıyor. 1-Mal sevgisi. 2-İnat. İnsan mal konusunda nankörlük ediyor.
Oysa Allah ona sayısız nîmetler vermesine rağmen onun azıcığını bile kendisine
nîmetlerini veren Allah için infâk etmek istemiyor. Bu apaçık bir nankörlüktür
ve körlüktür. Nankörlük körlükten gelir. Bir de inat. İnsan inat ettiği için, çok
inatçı olduğu için bir türlü Allah’ın dediği gibi davranmıyor. Şeytan onu
ayartıyor. İnsan Allah karşı nankördür ve üstelik buna kendisi bile şâhittir.
Çok ilginç; insan bile-bile kendisini sürekli gören Allah’a karşı nankörlük yapıyor.
Hadi inanmadığını söyleyenler bunu inançsızlığından dolayı yapıyor da, ya
müslümanlara ne oluyor?. Hem de içlerinde çoğu Kur’ân’ın apaçık emirlerini
okuyup duruyor. Fakat yine de kendisine bu kadar cömert olan Rabbine karşı
nankörce davranıyor:
“Yâ eyyuhâl insânu mâ garrake bi rabbikel kerîm”. “Ey insan!. Sana bu kadar cömert olan
Rabbine karşı, seni bu kadar gururlu (ve de nankör) kılan nedir?” (İnfitâr 6).
Bu âyetten; “ey
insan!, sana bu kadar cömert olan Rabbine karşı bu nankörlüğün nedir?” anlamı da
yansıyor. Allah tüm kâinâtı, Dünyâ’yı, Dünyâ’daki sayısız nîmetleri, bizim için
yaratmış ve bizim emrimize vermişken O’na nankörlük yapılması nasıl
affedilecektir?. Nîmetin her türlüsü çok önemli ve değerlidir. Çünkü bir nîmetin
eksikliğinde bile bir zorluk ortaya çıkıyor.
Allah bizden,
verilen nîmetlere karşı şükür ve itaat istiyor. Bunu yapmak zor değildir. Çünkü
nîmetler insanın hem hayâtiyetini sağlıyor hem de ona zevk veriyor. Bunun
karşılığında “çok şükür” demek zor değildir. Lâkin şükretmek sâdece “çok şükür”
demekle olmuyor tabi. Şükrü dil ifâde ettikten sonra onu amelle ve eylemle de
göstermek gerekiyor. Bu ise, O’nu sürekli namazla, oruçla, tesbih ederek ve O’nun
emirlerini yerine getirerek olmalıdır. Fakat en önemlisi şudur ki, Allah nasıl
ki göklerde muhteşem bir âhenge sâhip (çünkü bu düzen Allah’a göre işliyor)
düzen kurduysa, Dünyâ’da da aynı düzenin olmasını istiyor. Bunun için de insanlar
arasında sosyâl, kültürel, ekonomik, siyâsî, ve hukûkî alanda da işlerin Allah’a
göre olması gerekiyor. Zâten diğer şeyler hep Allah’a göre oluyor. Zîrâ insanın
diğer şeyleri, yâni meselâ yağmur yağdırması, Güneş’i doğurması, ekini
bitirmesi ve kısaca insanın yaşamını sürdürebilmesi için kendi dışında olan
şeyler hep Allah göre olmaktadır. İnsanın bu konuda bir dahli yoktur. Buna gücü
de yoktur. İnsanlar arasındaki işler de Allah göre olmalıdır. Çünkü aksi-hâlde
şirk oluyor, küfür oluyor ve zulüm ortaya çıkıyor. Zîrâ Allah’a göre olmadığında
“insana göre” oluyor ve o zaman da küfür ve şirk dolayısıyla da zulüm başlıyor.
Allah bu nedenle Kendisine şirk koşulmasını affetmiyor. İnsanların kendi
arlarındaki sosyâl, siyâsal ve ekonomik işlerini de Allah’a göre belirlemesi,
Allah’ın “Yaratıcı” olması bakımından hakkıdır. Bu hakkı çiğnemek nankörlüktür.
Allah’ın nîmetleri karşısında Allah’ın
dediği gibi yaşamamak “nîmeti inkâr”dır. Allah infâk konusunda gerekeni yapmayanların
“nîmeti inkâr ettiklerini” söyler:
“Allah
rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin
altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler.
Şimdi Allah’ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).
Allah’ın verdiği
nîmetini ihtiyaç sâhipleriyle bölüşmemek nîmeti inkâr ve nankörlüktür. Burada
baştaki âyet tezâhür ediyor. İnsan mal sevgisinden dolayı nankörlük yapıyor.
Allah’ın verdiği malın birazını olsun ihtiyaç sâhiplerine vermeyerek nankörlük
yapıyor. Oysa Allah nasıl ki vahyi bir insan üzerinden diğer insanlara
yayıyorsa, bir hikmetten dolayı malı da zenginlik verdikleri üzerinden yayıp
dağıtmak istemektedir. Yâni olması gereken şey budur. Bu bir emirdir de. Allah’ın
apaçık emrine kâfir ve nankör olanlar zâten nankörlüklerin cezâsını cehennemde
göreceklerdir fakat îman ettiğini söyleyenlere ne oluyor da nîmetleri Allah’ın
verdiğine inanmalarına rağmen, Kur’ân’da apaçık bildirilen âyetlere göre
hareket etmiyorlar da nankörlük ve kâfirlik yapıyorlar?.
Fakat malı ve
parayı saçıp-savurmaya gelince insanı kimse tutamıyor. Allah’ın verdiğini
saçıp-savurmak nankörlük ve kâfirliktir. Allah böyle yapanların “şeytanın
kardeşleri” olduğunu söylüyor:
“Çünkü
saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı
nankördür” (İsrâ 27).
İlk nankör “kör
şeytan”dır. Allah’ın apaçık emrine karşı kibrinden dolayı kâfirlik ve nankörlük
etmişti. Üstelik kıyâmete kadar da insanların çoğunu kör, nankör ve kâfir
yapacağına söz vermiştir. Bu sözünü tutmada epey başarılır. Allah’ın insana
verdiği maddî-mânevî nîmetlere ve irâdeye rağmen şeytana yenilmesi ve şeytanın
yolunda yürümesi ne kadar ağır bir eziklik ve nankörlüktür: “Kahrolası
insan, ne kadar nankördür” (Abese 17).
Nankörlük şeytan ile
başlamıştır. Allah’ın emrine uymayan ve isyân eden İblis “şeytan” olmuş ve
kendisine insanları doğru yoldan saptırmak için süre verilmesini istemiş, bu
isteği “imtihan gereğince” kabûl edilince, kıyâmete kadar nankörlüğünü
sürdüreceğini şöyle ifâde etmişti:
“Dedi ki: Rabbim, beni
kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana
başkaldırmayı ve dünyâ tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların
tümünü mutlakâ kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların
müstesnâ” (Hicr 39-40).
Başka ir âyette de şeytan,
insanların çoğunun Allah’a isyân ve nankörlük edeceğini söyler:
“Sonra muhakkak onlara
önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu
şükredici bulmayacaksın” (A’raf 17).
Allah’ın nîmetlerine
nankörlük eden insanın dünyâ hayâtına meftûn olması, âhiretin varlığına olan
inancının ve Allah korkusunun azalması ve bitmesinin bir sonucudur.
Sünnetullah ve
imtihan gereğince Allah’ın emirlerine tam uyanlar olduğu gibi o emirlere aslâ
uymayanlar da vardır ve kıyâmete kadar da olacaktır. Mü’minleri kâfirlerden ve
hakkı bâtıldan ayıracak olan şey işte bunun mücâdelesinin verilmesidir.
“Allah bir
şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzûr içindeydi, rızkı da her yerden
bol-bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nîmetlerine nankörlük etti, böylece Allah
yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı” (Nâhl 112).
Bu âyete göre
Allah insanlara ne gerekiyorsa veriyor. Karşılığında ise, fıtratına ve doğasına
uygun davranmasını istiyor. Her-şeyi Allah yarattığı için her-şeyin Kendisinin
belirlemesine îman ve itaat edilmesini istiyor. İnsanların her-şeyi Kendisinin
emrettiği gibi yapmalarını istiyor. Üstelik bunu yaptıklarında bir de ebedî
nîmet diyârı cennetle ödüllendireceğini söylüyor. İnsanların yapmaları gereken
şey, şu kısa ömürlerinde, -aslında kendilerinin de işine yarayacak olan şekilde-
Allah-merkezli yaşamak ve O’nun emirlerine göre edip-eylemektir. Fakat heyhat!;
insan şeytanın baskısı ve nefsinin ayartmalarına karşı zayıf davranıyor. Oysa
bunları göğüsleyebilecek güçte irâdeye sâhiptir. Lâkin nefsine hoş gelen şeylerden
vazgeçmiyor.
Nankörlük alsında küfürdür. Nankörlük
yapanlar Allah’ın nîmetlerini örtmüş ve inkâr etmiş olurlar. Çünkü kişi o kadar
nîmete karşı Allah’ın emirleri doğrultusunda olan bir yaşamı beğenmiyor ve
istemiyor. Allah’ın emirlerine uymuyor ve böylece nîmeti inkâr etmiş ve kâfir
etmiş oluyor. Kirmânî, “kefere” kökünün, biri küfr, diğeri küfrân olmak üzere
birbirinden iki farklı mantarı olduğunu belirtmekte, ilkinin îman, yâni inancın
karşıtı olduğunu, diğer taraftan, “minnettarlığın zıddı” durumundaki ikincinin
ise genellikle “bir bağışa (nîmete) karşı nankörlük” demek olduğunu söyler.
Nankörlük insana
hiç yakışmıyor. Fakat Kâbil’den bêri insanlar arasında nankörlük yapanlar
olmuştur ve kıyâmete kadar da olacaktır.
Nankörlük sâdece
insanın Allah’a karşı nankörlüğü değildir. İnsan diğer insanlara karşı da
nankörlük yapabiliyor. Kendisine iyilik yapan, yardım eden insanların küçük bir
ihtiyacında yanında olmuyor. İnsanlar birbirlerine nankörlük ediyor. “Müslümanım”
diyenler, din-kardeşlerine zulmedenlere karşı birleşip de bir şeyler
yapmıyorlar ve nîmete nankörlük yapıyorlar. Nankörlük devâm edince de zulüm de
devâm ediyor.
Hiç-bir peygamber
nankörlük yapmamıştır. Hz. Yûnus yapacak gibi olmuş ama hemen pişmân olmuş ve
tevbe etmiştir. Peygamberler tam da Allah’ın emirlerine göre hareket etmişlerdir.
Bizim güzel örnekliklerimiz olan peygamberler gibi biz de şu kısacık Dünyâ hayâtında
nankörlük yapmadan yaşamalı ve göçmeliyiz bu Dünyâ’dan.
Nankörlük, nîmete,
iyiliğe ve güzelliğe karşı yapılan bir kötülüktür, kâfirliktir. İnsanlar
nankörlükten vazgeçmedikçe ideâl mü’minler olamayacaklardır. Bu nedenle insan,
delikanlılığı kuşanmalı ve nankörlükten vazgeçmelidir. Mü’minler nankörlükten
vazgeçtiği oranda Allah onlara nîmetlerini ve imkânları sunacaktır.
Nankörlük
körlükle alâkalıdır. Kur’ân ve Sünnet’e karşı kör olanlar nankör olmakla cezâlandırılırlar.
Allah böylelerini âhirette kör ve nankör olarak diriltecektir.
“Biz ona yolu
gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur yada nankör” (İnsan 3).
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder