“Göklerde ilah ve yerde
ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).
“Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları
bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim
Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nîsâ 116).
Tevhid lûgatta: “Birleme. Bir Allah’tan başka İlâh
olmadığına inanma. Lâ ilâhe illallah sözünü tekrarlama” diye geçer. Fakat bu
tanım, “canlı” bir tanım değildir. Sanki sâdece bir tanımlama yapmak için söylenmiş
bir tanım gibidir. Sâdece sözde kalan tanımlar tevhidi anlatamaz. Tevhid,
sâdece sözde olan değil, hayatta görünür kılınandır. Hattâ hayatta görünür
olmadığında tevhid olmaz. Bakın, şu-anda Dünyâ’da tevhid yoktur. Tevhid
yürürlükte değildir çünkü. Zîrâ tevhid, tasavvurlara hapsedilemez. Tevhid,
tasavvur ve hayâtın ikisinin birlikte olduğu anda ortaya çıkar. Bu bağlamda
tevhid, sözde olanın hayâta dönüştürülmesidir. Allah’ın sâdece sözde ve gökte
kalması değil, yeryüzünde de hâkim olmasıdır tevhid. Tevhid, Allah’ın göklerde
istisnâsız ilah olduğu gibi, yeryüzünde de tek hâkim ilah olduğunu bilmek,
kabûl etmek ve o ilahlığın yeryüzünde hâkim kılınması ve bunun için çalışmak”
demektir.
Şirk ise; “mutlak olan Allah’ı
yok saymasa da O’na ortaklar koşmak ve denkler varsaymak, hakîkati
izâfileştirmek, göreceli kılmak” demektir. Şirk, “biraz ordan biraz da burdan”
olandır. “Bir sene sen bizim ilahlarımıza tap, bir sene de biz senin ilahına
tapalım” demenin diğer adı. Biraz ilâhi olandan, biraz da beşerî olandan. Biraz
vahiyden biraz da nefisten” olan bir sentezdir.
Kâinâtın muhteşem düzeni ve
dengesi, Allah’ın yarattığı ve düzenlediği gibi hareket etmesinden dolayıdır. Dünyâ’nın
dengesizliği ise, insanların, Allah’ı hesâba katmaması, O’nun düzenlediği ve
emrettiği gibi bir nizâmın ikâme edilmemesinden dolayıdır. Böylece şirk başlar
ve tevhid bozulur. Zâten bu nedenle Allah, “şirk koşarsan bütün yaptıkların boşa gider” diyor. İşe yarmaz çünkü, “ne
yapılırsa-yapılsın bir türlü düzen sağlanamaz ve böylece yapılanlar boşa gitmiş
olur” diyor. Çünkü düzen ancak şirkten vazgeçmekle ve tevhidi hâkim kılmakla
kurulabilir ve korunabilir. Kâinâtın hiç-bir yerinde şirk yoktur ki düzen zâten
bu nedenle kusursuzdur ve kusursuz bir şekilde işlemektedir. Koca kâinat, düzenini,
şirkin olmamasına ve Allah’a göre bir düzenin deverânına yâni tevhide borçludur.
Perki Dünyâ niçin böyle olmuyor?.
İnsanın işine gelmediği için
olmuyor. Çünkü şeytanın ve nefsin fısıldadığı tâğutlar, istedikleri ve
arzuladıkları çıkarları düzenlilikte ve tevhidin hâkimiyetinde sağlayamıyorlar.
O yüzden şirk ortamı istiyorlar. Bulanık suda balık avlamak işlerine geliyor.
Bu nedenle de Allah’ı hesâba katmıyorlar ve nefisleri ne derse o şekilde
yapıyorlar. Fakat ne yaparlarsa-yapsınlar, Allah’ı işe karıştırmadıkça yaptıkları
şey olumlu bir sonuç vermeyecek ve boşa gidecektir. Zîrâ Allah’ı işe
karıştırmamak ve Allah’tan bağımsız işe yapmak düşüncesi şirktir ve şirk
koşulduğunda da bütün işler boşa çıkacağı için yapılanlar yakın yada uzak
vâdede mutlakâ boşa çıkar. Şirk-merkezli olarak yapılanlar, insanlara sonuna
kadar yarar sağlamayacaktır. Zâten sağlamamaktadırlar da. Bu nedenle hem şirk
koşanlar hem de onlara bir şey demeyenler, hep birlikte tüm Dünyâ’yı ateşe
atmaktadırlar. Çünkü Dünyâ’ya bir türlü nizam gelmemektedir.
Tevhidi istemeyenler ve
şirke-küfre meftûn ve râm olanlar âhireti hiç düşünmüyorlar. Âhirette durumlarının
iyi olacağını zannetmektedirler. Kendilerini “cennetlik” olarak görenler bile
vardır içlerinde. Hâlbuki şirk koşanlar için cennet anlamsız bir yerdir. Şirk
içinde olanlara, ilâhî olan, hak olan anlamsız gelir. Bu nedenle şirkin içinde
olanlara cennet de anlamsız gelir.
Meselâ Allah şirk koşan
birini cennete koysa, o kişi için cennet anlamsız olacaktır. Şirk düşüncesi ve
zihniyeti ona cenneti anlamsız gösterecektir. Zâten Dünyâ’da da tevhid
birilerine ne kadar da anlamsız geliyor. Bu nedenle Allah şirk zihniyeti içerisindeki
müşrikleri cennete koysaydı cennetten kaçar giderlerdi. Çünkü şirk
zihniyetindedirler ve şirkin olmadığı yer onlara cehennem gibi gelir. Belki de cehennem
onlara seçenek olarak daha mâkûl gelir, yada daha mantıklı gelir. Çünkü aslında
şu-an îtibârıyla da böyledir. Onları cennete götürecek olan tevhid anlamsız
gelirken, cehenneme götürecek olan şirk anlamlı gelmektedir. Zâten bu yüzden,
âlemlerin Rabbi olan, kudreti sonsuz Allah’ın emirlerini dinlemiyorlar ve
takmıyorlar. Âlemlerin rabbi olan Allah emrediyor ama takmıyorlar. Çünkü
zihniyetleri şirk olduğu için tevhidi anlamsız buluyorlar. Tevhîdî bir dünyâyı
beğenmeyenler ve istemeyenler, Allah’ın yarattığı cenneti niçin istesinler ki!?.
Çünkü onların zihniyetine uygun değildir. Demek istediğimiz şu ki, Allah’ın
emrettiğini seçmeyenler aslında cenneti seçmemiş oluyorlar ve şeytanın emrini
seçenler ve ayartmasına kapılanlar ise cehennemi seçmiş oluyorlar. Daha Dünyâ’dayken
oluyor bu seçim. Dünyâ şu-an îtibârıyla cennetlikler ve cehennemlikler ile
doludur. Tabi bu canlı bir seçim işi olduğu için, sürekli olarak cennetlikler
ve cehennemliklerin sayısı değişmektedir.
Tevdîdî zihniyetle âhirete
gidenler cenneti seçecekler, şirk zihniyetiyle âhirete gidenler cehennemi
seçeceklerdir. Fakat artık tüm yetkinin Allah’ın elinde olduğu âhiret hayâtı
başlamıştır (mâliki yevmiddin) ve yanlış seçimlerin azâbı insanları ânında
kuşatacaktır.
Demek ki şirk koşanlar aklını
ve mantığını kullanamıyor yada doğru kullanamıyor. Zâten onlara hiç-bir delilin
yetmemesi bu nedenledir. Delil yetmediği için bir türlü iknâ olmuyorlar. Allah’ın
dilememesi yâni lâyık bulmamasıdır bu. Peki Allah neden lâyık bulmuyor?. Çünkü lâyık
olmayanlar yapması gerekeni yapmıyor. Yaparsanız lâyık olursunuz. Yoksa öyle
yazı-tura işi değil ki bu. Sonuçta ne oluyor?. Müşrikler Dünyâ’yı ıskalamamaya
bakıyorlar, bu yüzden de sürekli olarak haz ve zevk içinde bir yaşam düşlüyorlar
ve onun için çalışıyorlar. Çünkü âhiretteki cennet düşüncesi şirk zihniyetinde
olanlar için hiç mantıklı ve câzip gelmiyor. Cennet anlamlı gelmiyor onlara. Bu
nedenle de Dünyâ’yı cennete çevirmek istiyorlar. Lâkin Dünyâ “Dünyâ”dır ve
cennet değildir. Dünyâ’nın formatı cennet olmaya uygun değildir. Bu yüzden
Dünyâ’yı cennete çevirme düşüncesi ve eylemi her zaman boşa çıkar. Allah diyor
ki, “şirk koşarsan yaptıkların Dünyâ’da kalır ve yok olur gider, onları âhirete
taşımam, çünkü taşısam da senin için anlamlı da olmaz, iyi de olmaz”.
Tevhid-merkezli yaşayanlara
nasıl ki şirk-merkezli bir hayat anlamsız, mantıksız, saçma ve kötü
görünüyorsa, şirk ve küfür-merkezli olanlara da tevhid-merkezlilik saçma,
mantıksız ve çirkin olarak geliyor. Aynı-şekilde; Allah, kâfirleri, müşrikleri
günahkârları cennete koysaydı, bir-an önce oradan kaçmanın bir yolunu ararlardı.
Cehennem nasıl ki mü’minlere ters geliyorsa, cennet de kâfirlere ters
gelecektir. Çünkü Dünyâ’dayken edindikleri düşünce ve zihniyetleri, onlara
cenneti mantıksız gösterecektir ki bunun delili Dünyâdayken tevhidi mantıksız
bularak şirke yönelmeleridir. Yoksa âhirette “sen bu tarafa cennete, sen ise şu
tarafa cehenneme” diye insanları ayırmak işi biraz ilkel olabilir. İnsanlar
zâten kendi taraflarını kendi başlarına seçeceklerdir. Tabi cenneti seçenler
mutlu-mesut yaşarlarken, cehennemdekiler ise, Dünyâ’daki seçimlerinden sonra
âhiretteki seçimlerinden de pişman olacak ve sürekli olarak cehennemden çıkıp
kurtulmanın yolunu arayacaklardır:
“Suçlu-günahkârları,
Rableri huzûrunda başları öne eğilmiş olarak: ‘Rabbimiz, gördük ve işittik;
şimdi bizi (bir kere daha Dünyâ’ya) geri çevir, sâlih bir amelde bulunalım,
artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız’ (diye yalvaracakları zamânı)
bir görsen” (Secde 12).
Evet; tevhid ve şirk bir
kişinin aklını ve mantığını belirliyor, zihniyetini belirliyor, düşüncesini,
sözünü ve davranışını belirliyor. İnsana seçtiği taraf kolay ve sevimli
geliyor. Fakat her taraf da doğru ve hak değildir. Allah tarafı yâni tevhid tarafı
hak ve doğru, şirk tarafı ise bâtıl ve yanlıştır. Allâhuâlem bu, Dünyâ’da da
böyledir âhirette de böyle olacaktır. İnsanlar Dünyâ’da hakkı seçmişse âhirette
de cenneti seçecek, Dünyâ’da bâtılı seçmişse âhirette de cehennemi seçeceklerdir.
Fakat cenneti seçenler sevinecekken, cehennemi seçenler ise sonsuz azâbın
içinde pişmanlıklar içinde kalacaklardır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2020