“Yoksa insana ‘her dileyip arzu ettiği’ şey mi var?” (Necm 24).
İnsanın hayâlini kurduğu
her-şey gerçekleşmez ve gerçekleşse de her zaman iyi olmaz.
Hayâl kurmak insana mahsus
bir şeydir. İnsan yapacağı yada arzuladığı bir şeyin hayâlini kurar. Hayâlini
kurmadan bir şeyin yapılması mümkün değildir. Hayâl, insanın yapacaklarını ilk
önce kafasında oluşturmasıdır. Kurulan hayâller “hak” ve hakka uygun ise
sonuçta yapılanlar da hak ve hakka uygun olur, fakat aksi-hâlde kurulan hâyalin
sonucu zarar verici olur. Bu nedenle insan, özellikle fiîliyata geçmiş olan
düşüncelerinden ve hayâllerinden de sorumludur. Bu nedenle mü’minlerin
hayâllerinde hâyâ vardır.
Gerçek hayâl, imkân
dâhilinde kurulan hayâllerdir. İmkânsız hayâller kurmak, kişiyi şeytanın
oyuncağı hâline getirir. Böylece şeytanın
telkinleri kişinin hayâlleri olmaya başlar. Bu da insanın hayâl dünyâsında
yaşamasına neden olur ki şeytan insanları en çok hayâl dünyâsında yaşamakla
kandırır ve oyalar durur. Böylece bir kısır-döngü başlar; imkânsız hayâller
kuranlar bir türlü gerçek hayatlar yaşayamadıkları gibi, gerçek hayatlar
yaşa(ya)mayanlar da boş hayâllerle avunup dururlar.
İnsan, içinde ne varsa
dışında onu gerçekleştirir yada gerçekleştirmeye çalışır. En azından bunun
hayâlini kurar. O-hâlde insanın iç-âlemini neyin inşâ ettiği çok önemlidir.
İnsanın iç-âlemini ya şeytan, nefs ve tâğutlar, yada Allah, âhiret, vahiy,
peygamberler yâni din inşâ eder. Bu kişinin hangi merkezde hayâl kurduğunu ve
amel-eylemde bulunduğunu gösterir. Günümüzde modern insan hayâl dünyâsında
yaşamaktadır. Ne istediğini bilmediği şeyin hayâlini kurmakta ve ne beklediğini
bilmediği bir beklenti içinde yaşamaktadır. O şeyin ne olduğunu bilmediği için
mecbûren hayâl kurmaktadır.
İç-âlemi hak-merkezli
olanlar hayatlarının merkezine vahyi yâni Kur’ân’ı aldıkları için neyin
hayâlini ve eylemini gerçekleştireceklerini yada bunun için çalışacaklarını
bilirler. Zâten yapılması gereken şey de “en güzel örneklik” olarak
Peygamberimiz tarafından gösterilmiştir. Hayatlarının merkezinde şeytan ve nefs
olanlar ise, şeytan ve nefisleri ne fısıldarsa onun hayâlini kurmak ve onu
ortaya koymakla uğraşırlar. Fakat bu durumda ortaya çıkan şey, “hak” olmayacağı
için “gerçek” de olmaz ve böyle olduğu için de hemen yeni bir hayâl kurmayı
gerektirir. Dolayısı ile sâdece İslâm’da hayâller gerçekleştirilebilir. Gayrı
İslâmî sistemlerde ise hayâl kurmanın sonu bir türlü gelmeyeceği için
gerçekleştirilen şey de kısa sürede hayâl olup gider. Böylece sürekli olarak
hayâl kurulur ve hayâl dünyâsında yaşanır. Hayâl dünyâsında yaşayanlar ise bir
türlü tatmin olamazlar. Bu da sürekli yeni hayâller kurmayı ve yeni şeylerle
avunmayı zorunlu kılar. Kısır-döngü böylece devâm eder gider. Tâ ki mezara
girinceye kadar.
Âhiret bilinci ve “cennet
hedefi” ile yaşamayanlar, sürekli olarak modern hayâtın üst seviyesi için hayâl
kurarlar. Kur’ân-merkezli âhiret îmânı ve bilinci olmayanların yapacağı yada
hayâlini kuracağı şey, “refahı tâkip etmek”ten başkası olmayacaktır. Bu aslında
şeytan, nefs ve tâğutun dürtmesinin bir sonucudur. Fakat insan madde ile aslâ
mutmain olmaz. Zîrâ insan salt maddeden ibâret değildir. Madde “kesin tatmin
edici” olmadığı için bu tatminsizlik ve eksiklik yine sürekli olarak madde ile
desteklenmek ve tamponlanmak zorunda bırakır insanı. Böylece hayat
“tatminsizliği tamponlamak”la ziyân olur gider. Çünkü kâlpler ancak Allah’ın
zikri-Kur’ân ile tatmin olabilir.
Kur’ân, Sünnet, bilim, akıl,
mantık vs. istediğiniz delîli getirin, insanların çoğu yine de mevcut
zihniyetlerine, alışık oldukları şeylere, hayâllerine, arzularına ve
çıkarlarına göre hareket edeceklerdir.
Modern-bilim, açıklama
yapamadığı konularda “vardır Allah’ın bir hikmeti” diyemediği için, bir gözlem
ve sonuca dayanmayan hayâli şeyler kullanarak sözde açıklamalar yapıyormuş gibi
görünür. Meselâ “paralel evrenler” uydurmasını kullanır. Modern-bilim %90
bilimsel değil, hayâlidir. Zâten modern-bilimin dayanağı olan matematik hayâlî
bir şeydir, sayıların ve rakamların Dünyâ’da bir gerçekliği ve karşılığı
yoktur.
Demokrasi, “hayâl
kırıklıkları toplamı”dır. Demokrasiyle her-şeyin çok güzel olacağının hayâlini
kuranların hayâlleri hep yıkılmıştır. Zîrâ demokrasi, hayâlleri
karşılayabilecek çapa sâhip değildir. Bu tüm Allahsız ideoloji, sistem ve
düşünceler için de geçerlidir. Küresel
lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik şirk ve zulüm sistemlerine karşı
içlerinde bir öfke ve isyân besleyip büyütmeyen ve hakkın ve adâletin yegâne
şartı olan bir İslâm Devleti-Medeniyeti hayâli ve hedefi olmayanlar, ya
câhildir, yada…
Bir insanın değişmesi, ilk
önce hayâllerinin değişmesiyle başlar. İnsanın hayâli, onun “ne” olduğunu
gösterir. İslâm, insanın hayâllerinin değişmesine neden olur. İslâm’ın insana
kazandırdığı hayâl, iç-âlemlerin ve dış-âlemin her alanında Allah’ın sözünün
hâkim olmasıdır.
Kur’ân-Kur’ân deyip
durmalarına rağmen, Kur’ân’ı hayâta hâkim kılma hayâli, düşüncesi ve çalışması
olmayanlar, ya câhildirler yada yalancı. Kur’ân modern insan tarafından bir
“uçan halı” yapıldı; ona binenler hayâli diyarlarda geziniyor. Kur’ân’ı, “hayâta hâkim kılmak hedefi ve hayâli”
olmadan incelemek, Kur’ân’ı nesneleştirir. Peygamberimiz ve onunla
birlikte olanların yaptığı gibi; olağan-üstü şeyler yapmadıkça olağan-üstü
değişimler ve olağan-üstü sonuçlar beklemek abes ve hayâldir. Adâletsizliğin,
ahlâksızlığın, şirkin, küfrün ve zulmün tüm dünyâyı sarıp-kuşattığı mevcut kötü
durum nedeniyle Dünyâ’nın altını üstüne getirme hayâli kurmayan kişi peygamber
seçilmez ve kendisine vahyedilmez. Böyle hayâlleri olmayanlar da peygamberlerin
vârisleri olamazlar ama dînin “varis”leri olarak İslâm’ın yolunu tıkarlar.
Lâilâheillallah demek, büyük
bir riske girmek ve ağır bir işe girişmek demektir. Hem lâilâheillallah deyip
hem de gönlünüze göre bir hayât hayâli kurmak mü’minlere yakışmaz. Çünkü bu
imkânsız bir şeydir. Tüm mü’minlerin şöyle bir hayâli olmalıdır: “Keşke tüm
Dünyâ’yı bir “barış yurdu”na (Dâr-üs Selam) çevirebilsem”. Fakat kırmızı ışıkta geçmeyi bile göze
alamıyorsanız, Dünyâ’yı kurtarma hayâlleri kurmayın boşuna. Dünyâ “modern-seküler
kurallara uyularak” kurtarılamaz çünkü. “Alternatif”
için hayâl kurmaya bile cesâret edemeyenler, mevcudun yalakalığını yapmaya
mahkûm olurlar.
Dünyâ, sünnetullah ve
imtihan nedeniyle târih boyunca hiç-bir insana hayâl ve arzu ettiğini
vermemiştir. Bu Dünyâ, kişinin tüm hayâllerini ve arzularını gerçekleştirmek
için çırpındığı, fakat neredeyse hiç-bir hayâlini ve arzusunu
gerçekleştiremeden ölüp gittiği bir yerdir. Fakat Allah yolunda olunduğunda ve
ölündüğünde, hayâller gerçekleştirilememiş olsa bile yine de hak yolda gidilmiş
olunur. Zâten âhirette insanı kurtaracak olan şey, hak-merkezli hayâller kurmak
ve hak-merkezli amel-eylemde bulunmaktır. Hak-merkezli olarak yaşamayanlar ise
Dünyâ’da hayâl dünyâsında yaşadıkları gibi, âhirette de azap içinde yaşarlar.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder