7 Mart 2023 Salı

Birlik ve Çokluk

 

“Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka ilah yoktur; O, Rahmân’dır, Rahîm’dir (bağışlayan ve esirgeyendir)” (Bakara 163).

 

Tasavvufun tevhid anlayışına göre Allah’tan başka varlık yoktur. Bu nedenle de tüm vâr olanlar aslında O’dur. Zâten tasavvufa göre ancak böyle olursa şirk koşulmamış olur. Zîrâ tasavvufa göre şirk, Allah’tan başka bir varlık kabûl etmek” demektir.

 

Tasavvufun yanıldığı ana-nokta, tüm varlığı “mutlak varlık” olarak görülmesi ve kabûl edilmesinden dolayıdır. Tüm varlığı “sonsuz ve mutlak” olarak kabûl ettiği için her şeyin Allah olduğunu söyler. “Önemli olan bunu bilmektir” derler. Oysa varlık, “mutlak varlık” ve “mukayyet varlık” olarak iki türlüdür. Mutlak varlık “bir”, mukayyed varlık ise “çok” olandır. Şirk olması için, tüm varlığın, mutlak varlık olan Allah gibi mutlak bir varlığının olması gerekir. Mutlak varlığı olduğu için de yok olmamalıdır. Fakat böyle olmamaktadır. Çünkü sürekli olarak fânî olan varlıklar görmekteyiz. Çünkü Allah Kur’ân’da her-şeyin fânî olduğunu söyler, zîrâ her-şeyi fânî olarak yaratmıştır. Bu yüzden her-şey yok olacaktır ve sadece Allah’ın o mutlak varlığı (yüzü) kalacaktır. Çünkü tek mutlak varlık Allah’tır:

 

“Üzerindeki her-şey yok olucudur (fân); Celâl ve ikram sâhibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) bâki kalacaktır” (Rahmân 26-27).

 

Mukayyed varlık yâni “çokluk” olan kâinât ve insan, mutlak varlık olmadığı için fânîdir. Mukayyed varlık, mutlak varlığın vâr ettiği kadardır. O hâlde her-şeyi -hâşâ- Allah olarak görüp de her-şeyin bir olduğunu ve çokluğun ise şirk olduğunu söylemek tutarlı değildir.

 

İslâm’a göre mutlak ve mukayyed varlık olarak iki tür varlık türü vardır. Allah tek mutlak varlıktır. O’nun vâr ettiği kâinât ve insan ise mukayyed varlıklardır, çokluktur. Allah’ın vâr etmesiyle vâr olan ve yok etmesiyle yok olan varlıklardır mukayyed varlıklar. Böylece “birlik ve çokluk” olarak iki varlık türü ortaya çıkmış olur. Birlik mutlak olandır, çokluk ise mukayyed olan. Şirk, tasavvufun zannettiği gibi her-şeyi Allah olarak görmek ve tüm varlığı mutlak varlık olarak görmek değil, mutlak yâni bir olan Allah karşısında mukayyed varlığı yâni çokluğu Allah gibi görmek ve çokluğun Allah olduğunu söylemektir. Çokluğun da Allah gibi gücü, idrâki, hükmü ve ilahlığının olduğunu söylemektir. Şirk, çokluğun “Bir” olduğunu söylemek yada çokluğa “Bir” muâmelesi yapmakla olur. Müşrik ise, çokluğa birlik muâmelesi yapan kişidir.

 

Sâdece tek bir tâne “Bir” olan varlık vardır; o da Allah’tır. Fakat varlıkta asl-olan “birlik” değil, “ikilik”tir. (artı-eksi, erkek-dişi, hak-bâtıl vs.). Varlık çift kutupludur yâni. Allah vardır ve kul vardır. İşte bu çiftler yada çoklar içinde Bir’i bulmak ve O’na kul olmak önemlidir.

 

Bir ve bâkî olan mutlak varlık, çokluğun yâni fâniliğin içinde mutlak varlığı ile bulunmaz. Zîrâ mutlak varlık mukayyed varlığın içine sığmaz. “Bir”, “çok”un içine sığmaz. Bâkî olan fâni olan ile iç-içe ol(a)maz. Bu nedenle de Allah çokluğun yâni kâinatın içinde mutlak varlığı ile değil; sanatıyla, yaratmasıyla, sünnetullahıyla, kânun ve kurallarıyla, yönetimiyle, emirleri ve nehiyleriyle ve vahiyleriyle vardır. Bu vâr olma şekli, “her yerde, her noktada ve her zerrede olmak” şeklindedir. Allah’ın her yerde olması ve her şeye kudret vermesi bu demektir. Allah kendi mutlak yerinden (arş) mukayyed varlığı yâni çokluğu yönetmektedir. Bu yönetim pasif değil aktif bir yönetimdir.

 

Çokluk, Bir olanın “ol” demesiyle bir-anda olmuştur. Zîrâ Bâkî Olan için fânî olanı bir-anda yaratmak zor değildir.

 

Çokluk, fânîdir ama bir gerçekliği de vardır. Zîrâ Bir’in yarattığı çokluk, onu Bir yaratmış olduğundan dolayı “hak”tır fakat “el-Hak” değildir. El-Hak olan sâdece Allah’tır. Çünkü sâdece Allah bir’dir, Allah’tan gayrısı ise “çokluk”tur.

 

Çokluktan ziyâde birlik önemlidir. Bir olan Allah birlik hâlinde olan çokluğun yanındadır ve Bir olan Allah’ın emirlerine göre hareket eden çokluğu destekler. Çokluğun birlik hâlinde olmasını ister. Zîrâ Allah’ın nîmeti, birlik hâlinde olanların ve Bir’in yolunda gidenlerin yâni cemaatin üzerindedir. Bireysel olanlar ve cemaatten ayrılanlar ise kısa zamanda kendilerini Bir olan Allah’a ortak koşmaya başlarlar. Hattâ “mutlak varlık” gibi görmeye başlayanlar bile olur. Birlik nizâmı olan cemaatler buna engel olur. Cemaatte çokluk bir-aradadır ve bir olan Allah’ın huzûrunda olduklarının bilincindedirler. Tabi bu cemaat: “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (mârufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır” (Âl-i İmran 104) denilen cemaattir. Yoksa lîderi, kendini mutlak varlık olarak gören cemaatler, Bir olan Allah’a her zaman şirk koşarlar.

 

Allah çokluğu, Bir Olan’a boyun büksünler ve hep birlikte Allah’ın emirlerine göre yaşasınlar diye yaratmıştır. İmtihanı bunun bilincinde olanlar ve istikâmeti hiç bozmadan bu minvâlde yaşayanlar geçer. İmtihanı geçenler ise âhirette hep birlikte cennetin yolunu tutarlar.   

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2020

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder