8 Mart 2023 Çarşamba

Cennete Kimler Gider Kimler Gidemez

 

“Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakîler için hazırlanmıştır” (Âl-i İmran 133).

 

“Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) çaba gösterip-yarışın, ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne îman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sâhibidir” (Hadîd 21).

 

“Şimdi inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Sağ yandan ve sol yandan bölükler hâlinde. Onlardan her-biri, nîmetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor?” (Meâric 36-38).

 

Kendimizi o kadar cennetlik sayıyoruz ki, cehennemden korkmuyoruz artık. Bu yüzden, imtihan dünyâsında değil de, sanki cennetteymiş gibi davranıyoruz.

 

İnsanlar, Dünyâ’daki “uzun yaşamı”, cennetteki “ebedî yaşama” tercih ediyorlar. Modernizm denilen şey, “ebedî âlem (cennet)” yerine “geçici âlem”in (Dünyâ) tercih edilmesidir. Modern insan, “cennet için yarışın” (Hadîd 21) âyetini ,”yeryüzü cenneti için yarışın” şeklinde anlıyor. Âhiret bilinci ve “cennet hedefi” ile yaşamayanlar, sürekli olarak modern hayâtın üst seviyesi için hayâl kuruyorlar. İslâm medeniyetinde yaşamanın huzûrundan ilmel-yakîn de olsa haberi olamayanlar; modern yaşamın hazlarıyla büyülenmiş durumdadırlar ve modern dünyâyı “cennet” zannetmektedirler. Âhiretteki cennetten vazgeçmeden “cenneti Dünyâ’da kurma cinneti”ne kapılmak mümkün değildir.

 

Modern insan çalışmadan para kazanılamayacağını ve zengin olunamayacağını çok iyi biliyor ama, Allah’ın emirlerini yerine getirmeden cennete girebileceğini umuyor. Allah’ın emirlerini yerine getirmenin bir bedeli olduğu için insanlar cennete gitmekten korkar hâle geldiler. “Cennete kıyısından-köşesinden girsem yeter” diyenler de boş hayâl kurmaktadırlar. Çünkü cennetin kıyısı-köşesi yoktur. Cennete ya girilir yada girilemez.  

 

Cennete girecek olanlar “iyi” insanlardır. Fakat “iyi” denilen insanlar birilerinin değil, Allah’ın “iyi” dedikleridir. Allah’ın “iyi” dedikleri insanların özellikleri ise şöyledir:

 

“Yüzlerinizi doğu’ya ve batı’ya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere îman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler ile; zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttakî (takvâ sâhibi) olanlar da bunlardır” (Bakara 177).

 

Rönesans yâni “yeniden doğuş”, âhiretin yâni gerçek “yeniden doğuş”un inkârıdır. Bu nedenle modernler cenneti bu Dünyâ’da kurmak isterler. Fakat sâdece kendileri için. “Diğerleri” için ise Dünyâ’yı cehenneme çevirmektedirler. Batı, Dünyâ’nın bir yarısında, diğer yarısını perişân ederek kendine bir “cennet” kurdu. O cennetten çıkmak istemiyorlar ve o cennetin yok olabileceği düşüncesinden dolayı bunalıma giriyorlar.

 

Dünyâ’da çoğu zaman insanın “gönlüne göre” olmaz, zîrâ Dünyâ “cennet” değildir. Maddî âlemde “düşünce” bakımından “en ideâl olan” düşünülür. Fakat pratikte, düşünüldüğü gibi çıkmaz. Maddî olan, en ideâl olandan daha az ideâldir. Fakat bu durum cennet için tam tersidir. O düşündüğümüzden ve düşünebileceğimizden çok-çok daha ideâl bir yerdir. Bu sebeple mü’minler, Dünyâ’da, “cenneti anlamsızlaştıracak” şekilde yaşa(ya)mazlar. Mü’minliğin özelliklerinden biri de, Dünyâ’nın onu “kesmemesi”dir. Mü’min ancak cennet ile tatmin bulur.

 

Dünyâ’dan ferâgat etmeden cennet hak edilemez. Peygamberlerin içinde göbeğini kaşıya-kaşıya yaşayan bir peygamber örneği yoktur.

 

Peygamberler duâlarında neden müslim olarak ölmeyi ve sâlihler arasına katılmayı isterler?. Çünkü onlar yürekten teslim olmuş ve teslim olduğu şeye îman etmiş, korku ve ümit arasında denge tutturmuş ve nereden hesâba çekileceğini bilen öncülerdir. Ama günümüz modern insanı kendisine o kadar güveniyor ki gelenekten de yardım alarak (mesela kâlbinde zerre kadar îmânı olan bir kişinin cennete gireceği) hiç-bir sâlih ameli olmasa da Allah’ın affedeceğine ve cennete gideceğine inanıyor, oysa Allah uyarıyor: “Ey insanlar!. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünyâ-hayâtı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın” (Fâtır 5). “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” (Zilzâl 7-8)

 

Cennet “yol geçen hanı” değildir, “dingonun ahırına girer gibi” cennete girmek yoktur. Cennetin bir bedeli vardır. O bedeli ödemeyenler cennete giremezler:

 

“Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?. Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, berâberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır” (Bakara 214).

 

“Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âl-i İmran 142).

 

“İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2).

 

Cennet, sonsuz ve ebedî nîmetlerin olduğu muhteşem bir diyardır. Böyle büyük bir nîmete kavuşmak elbette o kadar kolay olmayacaktır. Bu nedenle cennete, “cenneti Yaratan’ın” emir ve nehiylerine uyanlar girecektir. Yoksa modern insanın zannettiği gibi bâzı basit ve modern şeyler yaparak cennete girilebileceğini sanmak boş bir beklentidir. 

 

Modern insan, Allah’a hakkıyla kulluk etmeyi nefsine kabûl ettiremediği için, şeytanın, nefsinin ve tâğutların fısıltılarına göre bir şeyler yapmakla cennete girebileceğini umuyor. Mesela; bir işe devâm etmekle ve “çalışmak da ibâdettir” diyerek, kedi-köpek ve diğer hayvanları besleyerek, vatanı-milleti-insanları severek, ırkını överek, bir yüksek okul bitirerek, iyi bir iş-sâhibi olarak, iyi para, mal-mülk kazanarak, spor, müzik ve bir-takım dallarda altın-gümüş madalya kazanarak, güzel kadınlarla ve erkeklerle evlenerek, yakışıklı-güzel ve zekî çocuklara sâhip olarak, çocukları kolejlerde ve paralı okullarda okutarak ve de yurt-dışına göndererek, en kaliteli olanı yiyip-içerek, en iyisini giyinip-gezerek, sosyâl medyada çok “tık” ve beğeni alarak, ve de çoğu kimsenin ulaşamadığı lüks paylaşımlar yaparak, servete, şöhrete, şehvete, makâma, unvâna, popülerliğe kavuşarak, en iyi evlerde oturarak, en iyi arabalara ve araçlara binerek, çok tanınarak, ünlü olarak, insanları çok güldürerek, çok bilerek, bir mezhebe, bir târikata, bir cemaate, bir partiye, bir ideolojiye, felsefeye, popüler bir düşünceye vs. sâhip, bağlı ve âit olarak cennete gidilmez. Cennete gitmenin tek yolu; îman etmek, sâlih amel işlemek yâni “Allah’a hakkıyla kulluk yaparak” gidilebilir.

 

Cennete Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirmeyenler giremez, meselâ ibâdetlerini yapmayanlar cennete giremez. Bu bağlamda örnek olarak, namaz kılmayanlar cennete gidemez ve giremezler:

 

“Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’. Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ dediler. ‘Yoksula yedirmezdik’. ‘(Bâtıla ve tutkulara) dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik’. ‘Din (hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk’. Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı” (Müddesir 40-47).

 

“Şüphesiz âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (yada deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete gir(e)mezler. Biz suçlu-günahkârları işte böyle cezâlandırırız” (A’raf 40).

 

“Andolsun, ‘şüphesiz Allah, Meryem-oğlu Mesih’tir’ diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih’in dediği (şudur:) ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur” (Mâide 72).

 

Çok söylenegelen; “müslümanlardan başkası cennete girmeyecek” sözü kesin doğru bir sözdür. Fakat bu, “gerçek müslümanlık” için geçerlidir; “kimlik müslümanlığı” için değil. O hâlde bu sözün Muhammedî, Îsevî, Mûsevi olmakla alâkası yoktur.

 

Cenneti kazanmak bâzen sevdiklerini karşına almayı ve mallarınla ve canınla cihad etmeyi gerektirebilir. O-hâlde cennete girecek olanlar bunu göze alabilenler olacaktır:

 

“Allah’a ve âhiret gününe îman eden hiç-bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşîretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kâlplerine îmânı yazmış ve onları kendinden bir rûh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felâh (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir” (Mücâdile 22).

 

“Şüphesiz îman edip sâlih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur” (Burûc 11).

 

“Doğrusu, muttakî olanlar (takvâlılar için) için Rableri katında nîmetlerle donatılmış cennetler vardır” (Kalem 34).

 

“Sizi toplanma günü için bir-arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğâbün) günüdür. Kim Allah’a îman edip sâlih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedî kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş (fevz)’ budur” (Teğâbün 9).

 

Cennetlik zannedilen bir-çok kişi yüz-üstü cehenneme sürüklenecek olabilir:

 

“O yüzü-koyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır” (Furkân 34).

 

Maalesef insanların çoğu cehenneme gidecektir. Cehennem insanlarla ve taşlarla doldurulacaktır. Metrekareye en çok insanın düşeceği yer cehennem, en az insanın düşeceği yer ise cennettir:

 

“Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kâfirlerin) tümüyle dolduracağım” (Hûd 119).

 

İnsanların çoğu şeytana uydukları için cehennemlik olmuşlardır:

 

“Andolsun!; senden ve içlerinde sana tâbi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım” (Sâd 85). 

 

Cehennem bir “durak” değil, bir “son durak”tır.

 

Cehennem, -yanlış bilindiği şekliyle- belli bir süreliğine girip-çıkılacak bir yer değildir. Oraya giren ebedî olarak orada kalır.

 

Cehenneme doğru keyifle yol alanlara hiç-bir îkaz tabelası fayda etmiyor/etmez.

 

Sapık bir yolda giden kişi, cehenneme girene kadar, gittiği yolun doğru olduğunu zanneder.

 

Cehennem, kendini cennetlik olarak görenlerle dolu olacak.

 

İçiniz cehennem ateşiyle kuşatılmışken, dışınızı (Dünyâ’yı) cennete çeviremezsiniz.

 

Asr-ı saadet bir cennet-yaşamı değil, tevhid-merkezli bir mücâdele çağıdır.

 

Biz cennetten kovulmadık, uzaklaştırıldık. Bu sebeple biz Dünyâ’ya cennetteymiş gibi yaşamaya değil, “cennette yaşamayı tekrar kazanmak için” geldik.

 

Bu dünyâ, müslüman için “imtihan dünyâsı”dır. “Zevk ve sefâ sürme yeri” değil. Zevk ve sefâ cennete olacak inşaallah.

 

Bu dünyâda “cennet-vâri bir yaşam isteği”nin karşılığı yoktur.

 

Cennet için yaşamayan, cinnet içinde yaşar. Cenneti Dünyâ’da kurmaya çalışmanın sonu, cinnet geçirmektir. Modern insanın cinnetinin nedeni budur.

 

Cennet, elini-kolunu sallaya-sallaya gidilecek yer değildir.

 

Cennet, nefsin değil, “rûhun tatmin olduğu yer”dir. Rûhun tatmin olmadığı her yer cehennemdir.

 

Cennet, stresin olmadığı yerdir.

 

Cennete “ölünce” gidilir, ölmeden cennete gidilemez.

 

Cennete gayr-ı meşrû yoldan girilemez.

 

Cennete sâdece “müslüman” olanlar girecektir. Fakat bu müslümanlar, “yaşayışlarında müslüman olanlar”dır, nüfus kâğıtlarında “müslüman” yazanlar değil. Cennete; nüfus kâğıdında “müslüman” yazanlar değil, kâlbinde “müslüman” yazanlar ve ona göre amel işleyenler girecektir.

 

Hiç kimse, cennetten daha iyi bir teklif sunamaz.

 

Dünyâ’nın geçici bir imtihan alanı, âhiret ve cennetin ise ebedî bir saadet yurdu olduğuna inanan bir mü’minin “kaybedeceği” bir şey yoktur.

 

Biz Dünyâ’ya, cennetten düştük de geldik. Dünyâ’ya olan yabancılığımız ve uzaklığımız bu yüzdendir.

 

Kadının erkeğe üstün olduğu tek şey anneliktir. Cennet “annelerin” ayakları altındadır. Allah’a îmandan sonra en önemli ikinci şey olan anaya ve babaya iyi davranmadan ve onları râzı etmeden cennete giremezsiniz.

 

Allah’ın, cenneti hak eden kullarına son sözü şu olacaktır:

 

“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Ve cennetime gir” (Fecr 27-30)

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2022

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder