“Rabbinizden olan
mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o,
muttakîler için hazırlanmıştır” (Âl-i
İmran 133).
“Rabbinizden olan bir
mağfirete ve cennete (kavuşmak için) çaba gösterip-yarışın, ki (o cennet)
genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne îman edenler
için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah
büyük fazl sâhibidir” (Hadîd 21).
“Şimdi inkâr edenlere ne
oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Sağ yandan ve sol yandan
bölükler hâlinde. Onlardan her-biri, nîmetlerle donatılmış cennete gireceğini
mi umuyor?” (Meâric 36-38).
Kendimizi o
kadar cennetlik sayıyoruz ki, cehennemden korkmuyoruz artık. Bu yüzden, imtihan dünyâsında değil de, sanki
cennetteymiş gibi davranıyoruz.
İnsanlar, Dünyâ’daki “uzun
yaşamı”, cennetteki “ebedî yaşama” tercih ediyorlar. Modernizm denilen şey,
“ebedî âlem (cennet)” yerine “geçici âlem”in (Dünyâ) tercih edilmesidir. Modern
insan, “cennet için yarışın” (Hadîd 21) âyetini ,”yeryüzü cenneti için yarışın”
şeklinde anlıyor. Âhiret bilinci ve “cennet hedefi” ile yaşamayanlar, sürekli
olarak modern hayâtın üst seviyesi için hayâl kuruyorlar. İslâm medeniyetinde yaşamanın huzûrundan ilmel-yakîn
de olsa haberi olamayanlar; modern yaşamın hazlarıyla büyülenmiş durumdadırlar
ve modern dünyâyı “cennet” zannetmektedirler. Âhiretteki cennetten
vazgeçmeden “cenneti Dünyâ’da kurma cinneti”ne kapılmak mümkün değildir.
Modern insan çalışmadan para
kazanılamayacağını ve zengin olunamayacağını çok iyi biliyor ama, Allah’ın
emirlerini yerine getirmeden cennete girebileceğini umuyor. Allah’ın emirlerini
yerine getirmenin bir bedeli olduğu için insanlar cennete gitmekten korkar hâle
geldiler. “Cennete kıyısından-köşesinden girsem yeter” diyenler de boş hayâl
kurmaktadırlar. Çünkü cennetin kıyısı-köşesi yoktur. Cennete ya girilir yada
girilemez.
Cennete girecek olanlar
“iyi” insanlardır. Fakat “iyi” denilen insanlar birilerinin değil, Allah’ın
“iyi” dedikleridir. Allah’ın “iyi” dedikleri insanların özellikleri ise
şöyledir:
“Yüzlerinizi
doğu’ya ve batı’ya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, âhiret
gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere îman eden; mala olan sevgisine
rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene
ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve
ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler ile; zorda, hastalıkta ve savaşın
kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar,
doğru olanlardır ve müttakî (takvâ sâhibi) olanlar da bunlardır” (Bakara 177).
Rönesans yâni “yeniden
doğuş”, âhiretin yâni gerçek “yeniden doğuş”un inkârıdır. Bu nedenle modernler cenneti
bu Dünyâ’da kurmak isterler. Fakat sâdece kendileri için. “Diğerleri” için ise
Dünyâ’yı cehenneme çevirmektedirler. Batı, Dünyâ’nın bir yarısında, diğer
yarısını perişân ederek kendine bir “cennet” kurdu. O cennetten çıkmak
istemiyorlar ve o cennetin yok olabileceği düşüncesinden dolayı bunalıma
giriyorlar.
Dünyâ’da çoğu zaman insanın
“gönlüne göre” olmaz, zîrâ Dünyâ “cennet” değildir. Maddî âlemde “düşünce” bakımından “en ideâl olan” düşünülür. Fakat
pratikte, düşünüldüğü gibi çıkmaz. Maddî olan, en ideâl olandan daha az
ideâldir. Fakat bu durum cennet için tam tersidir. O düşündüğümüzden ve
düşünebileceğimizden çok-çok daha ideâl bir yerdir. Bu sebeple mü’minler,
Dünyâ’da, “cenneti anlamsızlaştıracak” şekilde yaşa(ya)mazlar. Mü’minliğin
özelliklerinden biri de, Dünyâ’nın onu “kesmemesi”dir. Mü’min ancak cennet ile
tatmin bulur.
Dünyâ’dan ferâgat etmeden
cennet hak edilemez. Peygamberlerin içinde göbeğini kaşıya-kaşıya yaşayan bir
peygamber örneği yoktur.
Peygamberler duâlarında neden
müslim olarak ölmeyi ve sâlihler arasına katılmayı isterler?. Çünkü onlar
yürekten teslim olmuş ve teslim olduğu şeye îman etmiş, korku ve ümit arasında
denge tutturmuş ve nereden hesâba çekileceğini bilen öncülerdir. Ama günümüz
modern insanı kendisine o kadar güveniyor ki gelenekten de yardım alarak
(mesela kâlbinde zerre kadar îmânı olan bir kişinin cennete gireceği) hiç-bir
sâlih ameli olmasa da Allah’ın affedeceğine ve cennete gideceğine inanıyor,
oysa Allah uyarıyor: “Ey insanlar!. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın
dünyâ-hayâtı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi
aldatmasın” (Fâtır 5). “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim
de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” (Zilzâl 7-8)
Cennet “yol geçen hanı”
değildir, “dingonun ahırına girer gibi” cennete girmek yoktur. Cennetin bir bedeli
vardır. O bedeli ödemeyenler cennete giremezler:
“Yoksa sizden önce
gelip-geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?.
Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine
sarsıldılar ki, sonunda elçi, berâberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne
zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır” (Bakara 214).
“Yoksa siz, Allah,
içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de
belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âl-i İmran 142).
“İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ diyerek, sınanmadan
bırakılacaklarını mı sandılar?”
(Ankebût 2).
Cennet, sonsuz ve ebedî
nîmetlerin olduğu muhteşem bir diyardır. Böyle büyük bir nîmete kavuşmak elbette
o kadar kolay olmayacaktır. Bu nedenle cennete, “cenneti Yaratan’ın” emir ve
nehiylerine uyanlar girecektir. Yoksa modern insanın zannettiği gibi bâzı basit
ve modern şeyler yaparak cennete girilebileceğini sanmak boş bir beklentidir.
Modern insan, Allah’a
hakkıyla kulluk etmeyi nefsine kabûl ettiremediği için, şeytanın, nefsinin ve
tâğutların fısıltılarına göre bir şeyler yapmakla cennete girebileceğini
umuyor. Mesela; bir işe devâm etmekle ve “çalışmak da ibâdettir” diyerek, kedi-köpek
ve diğer hayvanları besleyerek, vatanı-milleti-insanları severek, ırkını
överek, bir yüksek okul bitirerek, iyi bir iş-sâhibi olarak, iyi para, mal-mülk
kazanarak, spor, müzik ve bir-takım dallarda altın-gümüş madalya kazanarak, güzel
kadınlarla ve erkeklerle evlenerek, yakışıklı-güzel ve zekî çocuklara sâhip
olarak, çocukları kolejlerde ve paralı okullarda okutarak ve de yurt-dışına
göndererek, en kaliteli olanı yiyip-içerek, en iyisini giyinip-gezerek, sosyâl
medyada çok “tık” ve beğeni alarak, ve de çoğu kimsenin ulaşamadığı lüks
paylaşımlar yaparak, servete, şöhrete, şehvete, makâma, unvâna, popülerliğe
kavuşarak, en iyi evlerde oturarak, en iyi arabalara ve araçlara binerek, çok
tanınarak, ünlü olarak, insanları çok güldürerek, çok bilerek, bir mezhebe, bir
târikata, bir cemaate, bir partiye, bir ideolojiye, felsefeye, popüler bir
düşünceye vs. sâhip, bağlı ve âit olarak cennete gidilmez. Cennete gitmenin tek
yolu; îman etmek, sâlih amel işlemek yâni “Allah’a hakkıyla kulluk yaparak”
gidilebilir.
Cennete Allah’ın emir ve
nehiylerini yerine getirmeyenler giremez, meselâ ibâdetlerini yapmayanlar
cennete giremez. Bu bağlamda örnek olarak, namaz kılmayanlar cennete gidemez ve
giremezler:
“Onlar cennetlerdedirler;
birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu cehenneme sürükleyip-iten
nedir?’. Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ dediler. ‘Yoksula
yedirmezdik’. ‘(Bâtıla ve tutkulara) dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik’. ‘Din
(hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk’. Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan
ölüm) gelip bize çattı” (Müddesir
40-47).
“Şüphesiz âyetlerimizi
yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz
ve halat (yada deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete gir(e)mezler.
Biz suçlu-günahkârları işte böyle cezâlandırırız” (A’raf 40).
“Andolsun, ‘şüphesiz
Allah, Meryem-oğlu Mesih’tir’ diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih’in dediği
(şudur:) ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a
ibâdet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır,
onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur” (Mâide 72).
Çok
söylenegelen; “müslümanlardan başkası cennete girmeyecek” sözü kesin doğru bir
sözdür. Fakat bu, “gerçek müslümanlık” için geçerlidir; “kimlik müslümanlığı”
için değil. O hâlde bu sözün Muhammedî, Îsevî, Mûsevi olmakla alâkası yoktur.
Cenneti kazanmak bâzen
sevdiklerini karşına almayı ve mallarınla ve canınla cihad etmeyi
gerektirebilir. O-hâlde cennete girecek olanlar bunu göze alabilenler
olacaktır:
“Allah’a ve âhiret gününe
îman eden hiç-bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine
başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar,
ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşîretleri
(soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kâlplerine îmânı yazmış ve
onları kendinden bir rûh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan
cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan râzı
olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır.
Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felâh (umutlarını
gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir” (Mücâdile 22).
“Şüphesiz îman edip sâlih
amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler
vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur” (Burûc 11).
“Doğrusu, muttakî olanlar
(takvâlılar için) için Rableri katında nîmetlerle donatılmış cennetler vardır” (Kalem 34).
“Sizi toplanma günü için
bir-arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğâbün) günüdür. Kim Allah’a îman
edip sâlih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde
ebedî kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük
‘mutluluk ve kurtuluş (fevz)’ budur” (Teğâbün
9).
Cennetlik zannedilen bir-çok
kişi yüz-üstü cehenneme sürüklenecek olabilir:
“O yüzü-koyun cehenneme
doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol
bakımından sapmış olanlardır”
(Furkân 34).
Maalesef
insanların çoğu cehenneme gidecektir. Cehennem insanlarla ve taşlarla
doldurulacaktır. Metrekareye en çok insanın düşeceği yer cehennem, en az
insanın düşeceği yer ise cennettir:
“Rabbinin
rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü
tamamlanıp gerçekleşmiştir: Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan,
(kâfirlerin) tümüyle dolduracağım” (Hûd
119).
İnsanların
çoğu şeytana uydukları için cehennemlik olmuşlardır:
“Andolsun!;
senden ve içlerinde sana tâbi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım”
(Sâd 85).
Cehennem bir “durak” değil,
bir “son durak”tır.
Cehennem,
-yanlış bilindiği şekliyle- belli bir süreliğine girip-çıkılacak bir yer
değildir. Oraya giren ebedî olarak orada kalır.
Cehenneme doğru keyifle yol
alanlara hiç-bir îkaz tabelası fayda etmiyor/etmez.
Sapık bir
yolda giden kişi, cehenneme girene kadar, gittiği yolun doğru olduğunu
zanneder.
Cehennem, kendini cennetlik
olarak görenlerle dolu olacak.
İçiniz cehennem ateşiyle
kuşatılmışken, dışınızı (Dünyâ’yı) cennete çeviremezsiniz.
Asr-ı saadet bir
cennet-yaşamı değil, tevhid-merkezli bir mücâdele çağıdır.
Biz cennetten kovulmadık,
uzaklaştırıldık. Bu sebeple biz Dünyâ’ya cennetteymiş gibi yaşamaya değil,
“cennette yaşamayı tekrar kazanmak için” geldik.
Bu dünyâ, müslüman için
“imtihan dünyâsı”dır. “Zevk ve sefâ sürme yeri” değil. Zevk ve sefâ cennete
olacak inşaallah.
Bu dünyâda “cennet-vâri bir
yaşam isteği”nin karşılığı yoktur.
Cennet için yaşamayan,
cinnet içinde yaşar. Cenneti Dünyâ’da kurmaya çalışmanın sonu, cinnet geçirmektir.
Modern insanın cinnetinin nedeni budur.
Cennet, elini-kolunu
sallaya-sallaya gidilecek yer değildir.
Cennet, nefsin değil, “rûhun
tatmin olduğu yer”dir. Rûhun tatmin olmadığı her yer cehennemdir.
Cennet, stresin olmadığı
yerdir.
Cennete “ölünce” gidilir,
ölmeden cennete gidilemez.
Cennete gayr-ı meşrû yoldan
girilemez.
Cennete
sâdece “müslüman” olanlar girecektir. Fakat bu müslümanlar, “yaşayışlarında
müslüman olanlar”dır, nüfus kâğıtlarında “müslüman” yazanlar değil. Cennete;
nüfus kâğıdında “müslüman” yazanlar değil, kâlbinde “müslüman” yazanlar ve ona
göre amel işleyenler girecektir.
Hiç kimse, cennetten daha
iyi bir teklif sunamaz.
Dünyâ’nın geçici bir imtihan
alanı, âhiret ve cennetin ise ebedî bir saadet yurdu olduğuna inanan bir mü’minin
“kaybedeceği” bir şey yoktur.
Biz Dünyâ’ya, cennetten
düştük de geldik. Dünyâ’ya olan yabancılığımız ve uzaklığımız bu yüzdendir.
Kadının erkeğe üstün olduğu
tek şey anneliktir. Cennet “annelerin” ayakları altındadır. Allah’a îmandan
sonra en önemli ikinci şey olan anaya ve babaya iyi davranmadan ve onları râzı
etmeden cennete giremezsiniz.
Allah’ın, cenneti hak eden
kullarına son sözü şu olacaktır:
“Ey mutmain (tatmin
bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın
arasına gir. Ve cennetime gir” (Fecr
27-30)
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder