9 Mart 2023 Perşembe

Dostluk ve Arkadaşlık

 

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve sâlihlerle berâberdir. Ne iyi arkadaştır onlar?” (Mâide 69).

 

Dost: “Sevilen ve güvenilen yakın arkadaş, sıkı-fıkı görüşülen kimse, gönüldeş. Aralarında iyi ilişki bulunan, iyi geçinen”.

 

Arkadaş: “Birbirini yakından tanıyan ve birbirine karşı sevgi, dostluk ve anlayış gösterenlerden her biri. Bir işte birlikte bulunanlardan her biri. (İş arkadaşı, yol arkadaşı gibi).

 

Farsçada arkadaş yerine kullanılan, karşılıklı özdeşleşimi anlatan “dost” teriminin “du estdan” (ikidir) geldiği, bunun da arkadaşların “özde bir, gerçeklikte ve tanıtmada iki” demek olduğu söylenir.

 

Arkadaşlık ömür-boyu da sürebilir ama genelde geçici olur. Biraz zorunlu bir birlikteliktir arkadaşlık. Meselâ okul arkadaşı, askerlik arkadaşı, iş arkadaşı, hac arkadaşı, yol arkadaşı vs. Bunlar arasındaki olan arkadaşlık dostluğa da dönebilir. Fakat arkadaşlık genelde “geçici süreyle bir-arada olmak”la ilgilidir. Dostluk ise, arkadaşlıktan farklıdır. Çünkü iki kişi arasındaki yakınlık arkadaşlığa göre daha farklıdır ve sıkıdır. O yüzden dostluk, bir ömür-boyu sürer ve mezara kadar gider. Ömür-boyu sürmezse, en azından bir taraf gerçek anlamda dost değildir ve o kişi dostluk anlamında yakınlaşmak da istemiyor demektir. O zaman da o kişinin dostunuz değil arkadaşınız olduğunu anlarsınız.

 

Dostunuz, ihtiyaç duyduğunuzda size ses veren ve “buradayım” diyendir. “Zaman öldürmek” için aradığınız kişi dostunuz değildir. Dost dediğiniz öyle yüzlerce sayıda kişi olmaz, sayısı yüzlere varanlar “dost” değil, “tanıdık”tırlar. Dost dediğiniz üç-beş kişi olur en fazla. Her önüne gelene “dostum” demek kadar samîmiyetsizce bir söz olamaz. “Yakın dost” tâbiri yanlıştır. Zîrâ dost zâten yakın ve yakınında olandır. Çok yakın değilse, o kişi “arkadaş” yada “bi tanıdık”tır.

 

Bir insanın gerçekten dostunuz olup-olmadığını öğrenmek istiyorsanız, onun size bir “sır” verip-vermediğine bakın. Dostluktan korkanlar sırlarını veremezler. Çünkü böyleleri sizi dost gör(e)medikleri için sizin de onu dost olarak göremediğinizi zanneder ve bu yüzden güvenemez. Zâten böyle şüpheci kişiler dost olmaktan da korkarlar. Eğer “dostum” dediğiniz bir insanın güvenilir olup-olmadığını anlamak istiyorsanız, verdiğiniz bir sırrı tutup-tutmadığına bakın. İşte sırrı tutanlar gerçek dostturlar. Bir de dostlar birbirini eleştirebilir ve bundan dolayı sıkıntıya girmezler. Nice arkadaşlıklar ve tanışlıklar ise küçük bir eleştiri nedeniyle bitmekte, kopmalar ve küslükler oluşmaktadır. Dostlar birbirlerinin doğrularını-yanlışlarını birbirlerine söylemekten çekinmezler ve bunu “iyiyi ve doğruyu bulma” anlamında yaparlar. Dost olmayanlar eleştiriye aslâ izin vermezler. Bu nedenle eleştiri de bir “dostluk-arkadaşlık ölçüsü”dür.

 

Arkadaşlarınızın, arkanızı kolladığı da olur. Fakat onlarla, dostlarınız gibi her zaman gönülden-gönüle bir irtibâtınız olmaz. İnsanın her durumda güveneceği ve çekinmeden arayabileceği biri varsa, işte o sizin dostunuzdur. Dostluklara Allah da şâhittir. O yüzden dostlar arasında gönülden-gönüle bir yol olur.

 

Tasavvuf ve târikatlarda “Allah ile dostluk” diye bir şey vardır. Tüm tasavvuf ve târikat önderleri Allah’ın dostudur(!). Fakat bu kişiler insanlarla dost ve hattâ arkadaş olamazlar. Şeyhlerle dost ve arkadaş olunamaz. Çünkü onlar kendilerini “ulaşılamaz” görürler. Bu yüzden de hep sizden beklerler. Onlar her-şeye hâkim olduklarını söylemelerine rağmen bir yaraya merhem oldukları görülmez. Oysa Peygamber sahabeleri onun arkadaş ve dostlarıydı. Aslında bir-çok sahabe ona arkadaştan öte dosttu ve bu nedenle o’na güvenerek ve her-şeyden vazgeçerek mallarını ve canlarını ortaya koyabildiler. Çünkü Peygamber’e güveniyorlardı ve Peygamber “sâdece Allah var ve ben O’nun resûlüyüm” dediği zaman, Mekke’de Peygamberimiz’i tanıyanların çoğu ona güvenmedi ama dostları güvendi. Çünkü dostlar birbirini iyi tanır. “Hz. Muhammed’ten daha iyi dost mu olur” diyenler onun sözlerine hemen inandılar. Dostlar birbirlerinin konuşma ve eylemlerinden dolayı şok yaşamazlar ve gocunmazlar. Zîrâ birbirlerinin kötülüğünü istemediğini bilirler. O yüzden Ebu Bekir, “o söylüyorsa doğrudur” demiştir. Hiç sorgulamamıştır bile. Çünkü dostlar birbirlerine her konuda güvenir. Oysa “tanıdık”lara belli olmaz. Yarı yolda bırakıverirler adamı.  

 

Modernite bir “dost düşmanlığı” uygarlığıdır. O insanlar arasındaki dostluğu “tanıdıklığa” indirger ama buna rağmen herkese “dostum” diye hitâp eder. Modernite bireyciliği dinleştirdiği için öyle dost hattâ arkadaşlık olsun istemez. Çünkü dostlar ve de iyi arkadaşlar birbirlerini uyarırlar ve koruyup kollarlar. Yoksa siyâsiler gibi, arkasından kuyusunu kazdıklarına “dostum” demezler. Böyle tür sözler siyâsî lîderlerde görülür ki daha çok uluslar-arası lîderler birbirlerine “dostum” diye seslenirler. Oysa çıkarlarından başkasını düşünmezler ve “dostum” dediği kişilerin kuyusunu kazmaktan ve onu arkadan vurmaktan çekinmezler. O yüzden seküler siyâsette dost falan olunmaz.

 

Bir Roma atasözünde; “büyük kent, büyük yalnızlıktır” denir. Zîrâ kentler dostlukların yerine “gelip-geçici tanışıklıklar”ın yaşandığı yerlerdir. O kadim şehirlerdeki dostluklar yoktur oralarda. Francis Bacon, Denemeler’inde dostluk hakkında şunları söyler:

 

“Yalnızlıktan hoşlanan kişi ya vahşî bir hayvandır yada Tanrı.. İçini dökecek arkadaşı olmayan kişi, kendi yüreğini kemiren bir yamyamdır.. Dosta söylenen sevinç iki kat olur, acı ise yarıya iner, çünkü bir sevinci paylaşmakla daha çok sevinç duymayacak, bir acıyı paylaşmakla acısı hafiflemeyecek kimse yoktur.. Dünyâ’da candan dostluk pek seyrektir. Aristoteles Ethika Nikomakheia’da gerçek dostluğun ancak, ‘durumlarıyla yaşayışları birbirine denk kişiler arasında kurulabilecek bir şey’ olduğunu söyler”.

 

Modern mîmâri ve kent şeklindeki ortamlarda insanlar birbirleriyle dost olamadıkları gibi kopup ayrılıyorlar. Apartman mîmârisi, “mahâlle arkadaşlığı”nı bitirdi. Yeni nesil, “mahalle arkadaşlığı”nı bilmiyor. O yüzden de apartman mîmârisinde kimse kimseye güvenemez. Çıkarcı olur insanlar. Kapısını kapatanlar, diğerlerini düşünmez ve umursamazlar bile. Bir şey olsa ve bir ses gelse, pencerenin kenarından bakmakla yetinirler. Çünkü dost değildirler ve olamazlar. Oysa eski mahâlle düzeninde herkes birbirinden mecbûren sorumlu oluyordu. O yüzden de birbirlerine karşı bir saygı ve sevgileri vardır. Birbirlerine güvenebiliyorlardı.  

 

Dostluk bir nîmettir. “Dost demek, iki bedende bir rûh demektir.” Ama dostluk, çok değil, az dost gerektirir. “Çok dostu olanın hiç dostu yok” demektir; “herkesin dostu” olmak ise dostluk değildir.

 

“Dostunu, bir gün düşmanın olacakmış gibi sev, düşmanını ise bir gün dostun olacakmış gibi gör” denir. Oysa bu söz arkadaşlık için söylenebilse de dostluk için söylenemez. Sâdece arkadaşlık ve tanıdık için söylenebilir. Çünkü dostlar birbirlerini “âhiretlik” olarak görürler.

 

Dostların yediği-içtiği ayrı gitmez. Fakat insan “sâdece Allah ile” arasında mesâfe bırakmamalıdır. İnsanlar arasında ise küçük bir mesâfe olmalıdır ki bu mesâfe zâten saygı ve sevgiyi korur. O yüzden sıkı-fıkılık aşırıya kaçmak anlamında değildir. Çünkü bâzen bayıltırcasına bir yakınlık olmakta ve sıkıntı oluşturmaktadır. Voltaire, artık rahatsızlık derecesinde olan dost ziyâretlerinden bıkınca: “Tanrı beni dostlarımdan korusun, düşmanlarımın çâresine ben bakarım” demişti.

 

Dostlar her konuda ve her zaman anlaşamayabilirler. Fakat fedâkârlık konusunda birbirleriyle aynı olanlar dostturlar. Allah rahmet eylesin, Edebiyat öğretmeni bir âğabeyim vardı. Okuyan-yazan biri. Aslında kendisiyle bir-çok konuda anlaşamıyorduk. Fakat bizi birbirimize bağlayan şey, ikimizin de Kur’ân-merkezli okumalar yapmasından başka, aslında ikimizin de fedâkâr insanlar olmamızdı. Fedâkâr olamayanlar birbirleriyle dost olamazlar. Birbirimize söz verdiğimizde onu mutlakâ yerine getirirdik. Çünkü ikimiz de böyle bir yaratılıştaydık. Bu âğabeyimle her hafta dükkanda bir-araya gelip sohbet-muhabbet-ders yapıyorduk. Yine bir buluşma günümüzde onu telefonla aradım ve Bilim ve Teknik dergisinin o ayki sayısı geldiyse, okumak için getirmesini istedim. Zâten her ay ilk önce ben okuyordum. Dergiye aboneydi. “Tamam getireyim, ben de zâten getirecektim” dedi. Bir-kaç saat sonra yanıma geldi ve “dergiyi getirdin mi” deyince, birden “eyvâh!, unuttum” dedi. Aslında unutkan biri değildi ama bu sefer unutmuştu. Kendisine çok kızdı. Getirmek için kapının yanına koymasına rağmen unutmuştu. “Tamam âğabey, diğer hafta getirirsin boş ver” dedim ama unuttuğu için çok sıkıldı. Ertesi gün çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. Yağmuru seyretmek için dışarıya çıkıp dükkanın önüne oturdum. Sokakta kimse yoktu. Birden yan sokaktan biri çıktı, benim olduğum tarafa doğru geliyordu. “Yağmura yakalanmış” diye içimden geçirdim. Elinde şemsiye vardı ama yine de yağmurun şiddetinden dolayı her tarafı ıslanmıştı. Yakınlaşınca bir baktım, dostum olarak gördüğüm dünkü âğabeyimmiş. Ayakları ve paçaları ıslanmıştı. İçeriye geçtik ve sobada üstünü kuruttuk. Dedi ki, “dün dergiyi unuttuğum için bugün getirdim”. Âğabey niye bu yağmurda çıktın” demedim. Çünkü ben de aynısını yapardım. Zâten bu yağmurda çıktığına pişman değildi. Çayı demledik ve kısa bir sohbet yaptık. Allah rahmet eylesin, kendisi vefât ettiğinde, onun öldüğüne üzüldüğümden daha çok, “ben şimdi kiminle sohbet edeceğim” diye üzülmüştüm. 

 

İşte dostluk böyle fedâkârlıklar gerektirir. Eğer dostunuz için fedâkârlığa katlanamıyor ve sıkıntılara giremiyorsanız onunla “dost” değilsinizdir. Zâten hayat sizi böyle imtihan eder ve dost olamayanların ilişkisi pasifliğe iner. 15 yıl boyunca kendisine her gün duâ ettiğim ve dost olarak gördüğüm bir kişi, samîmiyetimi kaldıramadı, dostluğumdan korktu ve rahatsız oldu ve benimle dost ol(a)madı. Sonra da arkadaşlığımız pasifleşti. Gerçi çok iyilikleri de oldu ama artık dost değil, arkadaşız.

 

Bireyleşmiş olanlar dost olamıyorlar, kardeşlik konusundan korkuyorlar. Kardeşlik “karşılıksızlık” demektir. Modern insana karşılıksız bir şey yapmak çok mantıksız geliyor ve bir bardak su vermek bile aslında zorlarına gidiyor ve kendilerini “kullanılmış” hissediyorlar. Karşılıksız ve emek isteyen bir şey yapmayı istemiyorlar ve bu onlara çok zor geliyor. Çünkü dost değiller ve kendilerini öyle görmüyorlar. Bu nedenle de ancak kendi nefislerinin tatmini ve hazzı peşindeler. O hazzı kısıtlayan yada engelleyen her-şeyden nefret ediyorlar. Dostluk ise hazzı ve keyfi îcâbında engeller. Çünkü öyle kuru-kuruya dostluk olmaz. Dostlar hem iyi hem de kötü gün dostudurlar. Dost olamayanlar aslında pek de insan sevmezler, çünkü insan “sorumluluk” anlamına gelir. Bu yüzden dost olamayanlar insanı bir “yük” olarak görüyorlar.

 

Modern insanın ve gençlerin en iyi dostu(!), “Google” ve sosyâl medyadır. İnsan ne kadar dostsuzsa, internette o kadar çok arkadaşı olur. Bu arkadaşlık “karaktersiz bir arkadaşlık” türüdür. Facebook karaktersizliğin pazarıdır. Facebook’taki tanışıklık “arkadaşlık” şeklindedir, dostluk şeklinde değildir ve çok az istisnâsı vardır. Zaten Facebook da dost değil arkadaş kelimesini kullanır. Facebook ve diğer sosyâl alanlardaki “arkadaş” denilenler, en küçük bir sıkıntıda arkadaşlarını siliverirler. Oysa dostlar ve dostluklar silinmez.  

 

Dost olamayanlar mutlu değildirler, olamazlar. Çünkü mutluluk “paylaşmak”tadır. Dost olmayanlar paylaşmada sorun yaşarlar?. Hiç-bir şeylerini paylaşamayanlarda bir mutsuzluk ifâdesi oluşur. Çünkü dostları yoktur ki bir konuşup da içleri serinlesin ve ferahlasın. Kimseyi “dost” edinemeyenler, psikologların “kanki”leri olurlar.

 

İslâm’da psikolog yoktur. Müslümanlar psikoloğa ihtiyaç da duymaz. Bir fizîkî nedenden dolayı oluşan sorun için psikiyatriste ihtiyaç duyulabilir ama psikoloğa ihtiyaç yoktur. Bir insan hem “müslüman” olacak, hem de psikoloğa ihtiyaç duyacak; bu olacak iş değildir. Bir insan hem namaz kılacak, hem oruç tutacak yâni Allah’a güvenecek; hem de psikolog-psikolog gezecek; böyle bir şey düşünülemez. Müslümanlar birbirlerinin psikologlarıdır zâten. Çünkü birbirlerinin dostu ve kardeşleridirler. Ayrıca “kâlplerin şifâsı” olan Kur’ân, psikolojik olarak insanları çok rahatlattığından dolayı psikolog desteğine ihtiyaç duyurmaz. Açıkçası mü’minler, psikoloğa, yaşam koçuna, kişisel gelişim uzmanına ihtiyaç duyan birini; korkak, pısırık, uyuşuk, düzensiz, öz-güvensiz, bâzı şeylere aşırı tutku duyan ve genel bir söz ile söylersek, “Allah’a karşı îman-güven problemi yaşayan biri” ve dostluğu bilmeyen ve sevmeyen bir kişi olarak olarak görürler. Ayrıca psikologların, kişisel gelişimcilerin ve yaşam koçlarının yaptıkları telkin-nasihat vs. sonunda aldıkları parayı haram kabûl ederler. Çünkü İslâm’a göre nasihat etmek, akıl vermek, iyi dilekte bulunmak zâten bir müslümanın İslâmî ve insânî vazîfesidir.

 

“Arkadaş” ile “dost” arasında farklar vardır. “Arkadaş ‘sallama çay’, dost ise ‘demleme çay’ gibidir” derler. Çünkü dostlar birbirlerini geçiştirip sallayamazlar. Arkadaş “iyi gün dostu”dur. Dost ise iyi ve kötü günde hep senin yanındadır. Arkadaşlıklar da güzel olabilir ama dostluğa paha biçilemez. Dost, dostluk bilincine sâhip olanlar arasında olur. Eğer böyle kişiler yoksa Aşık Veysel gibi dostunuz “kara toprak” olur. “Dost dost diye nicesine sarıldım, hepsi de arkamdan vurdu” demeye getirir ve “benim sâdık yârim kara topraktır” der.

 

İnsanların tıyneti ve değeri büyük ölçüde zor zamanlarda belli oluyor. Dostluğu ve arkadaşlığı sıkıntılı zamanlarda anlaşılıyor. Onun için atalarımız dostları “iyi gün” ve “kara gün” dostları olarak ayırmıştır. Fakat şu da var ki “dost” dediğin zaman “iyi-kötü tüm günlerde yanında olan kişi” anlaşılşmalıdır.

 

“Dostluk başka alış-veriş başka”, “para dosttan kazanılır” gibi sözler herkesçe bilinir.  Bunlar hep kapitâlist-yahudi sözleridir. Aslında “zarar dosttan yapılır”. “Para dosttan kazanılır” sözü kapitâlist bir sözdür. Zîrâ “dost”lar arasında paranın lafı olmaz. Dost demek, kişilerin birbirlerine maddî-mânevî “bereket” olması demektir.

 

Dostların birbirlerine karışma hakları vardır. Birbirlerini uyarmak ve icâbında eleştirmek zorundadırlar. Zâten bu tüm mü’minler için geçerlidir. Fakat “sâdece arkadaş” olanlar böyle bir şeye izin vermez, bu durum “dost” olanlara has bir şeydir. Bu nedenle iki dost arasında kullanılabilecek olan “bana ne” ve “sana ne” lafı, dostluğun bitmesi demektir. Zîrâ dostlar arasında “bana ne” ve “sana ne” sözleri geçersizdir.

 

Üzerinden 1.400 yıl geçmesine rağmen en iyi dost olarak Peygamberimiz’i bilmek ne güzel olur. Çünkü o bize “en güzel örnek”tir. Onunla dost olmak, o’nun örnekliğini izlemekle olur. Onunla dost ol(a)mayanlar ileride pişmân olurlar: 

 

“O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım. Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’ân’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır” (Furkân 27-29).

 

Allah’ı, peygamberleri, vahyi ve gaybı inkâr edenler, cehennemin dostu olurlar:

 

“İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar; işte onlar, çılgın ateşin arkadaşlarıdırlar” (Mâide 86).

 

Hiç-bir zaman dost edinmememiz gereken biri varsa o da “şeytan”dır. Zîrâ o bizim ebedî düşmanımızıdır:

 

“Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (velî) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrâna uğramıştır” (Nîsâ 119).

 

En yüce ve sağlam dostluk ise, “îman kardeşliği” şeklindeki dostluktur. Peygamber ve sahabenin dostlukları “îman kardeşliği” ile pekişmişti ve artık onlar dostlarını kendileri gibi görüyorlardı. Ensar’ın yaptığı cömertliğin Dünyâ’da bir örneği daha yoktur. Mü’minler dost canlısı insanlardır. Zîrâ İslâm, Kur’ân ve Peygamber onlara dostluğu ve kardeşliği öğretir ve uygulamalı olarak gösterir. Zâten dostluk mutlakâ kardeşliğe dönüşür. Arkadaşlık ise dostluğa dönemeyince pasifleşir ve “tanıdık”lığa indirgenir.  

 

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve sâlihlerle berâberdir. Ne iyi arkadaş ve dosttur onlar?” (Nîsâ 69).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder