“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de
(geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebî) olan elçiye (Resûl)
uyarlar; o, onlara mârufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor,
temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini,
üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar,
yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nûru izleyenler; işte kurtuluşa
erenler bunlardır” (A’raf 157).
Sigara:
“İnce bir kâğıda, kıyılmış tütün sarılarak hazırlanan, genellikle yuvarlak, bir
ucu yakılarak öteki ucu ağza alınıp dumanı çekilen nesne”.
Sigara
Türkçe’ye Fransızca “cigare” sözcüğünden geçmiş, Anlamı “bükülmüş tütün çubuğu,
puro”dur. Sigara kelimesinin ilk defâ 1688’de kullanıldığını görüyoruz.
Tütündeki
psikotrop madde olan nikotin, sigarayı oldukça bağımlılık yapıcı kılar.
Günümüzde çok yaygın olarak kullanılan bu ürünün, 18. yüzyılda Avrupa’ya
İspanyol denizciler tarafından Amerika’dan getirildiği düşünülmektedir.
Sigara
içmenin târihi, M.Ö. 3000’li yıllara dayanır. Eldeki veriler, o târihlerde
Mısırlılar ve Güney Amerika’daki Maya Hintlileri arasında dînî ve resmî
törenlerde, büyü ve sihir olarak kurutulmuş bitkilerin yakıldığını ve tütsü olarak
kullanıldığını göstermektedir. Tütünü ilk kez tüttürerek içenler
Kızılderililerdir. İlk yıllarda tütün yaprağına daha sonra da ince kâğıda
sarılarak içilmeye başlanmıştır. 1881 yılında ABD’de, James Albert Bonsack ilk
sigara yapan makinenin patentini almıştır.
Tütün
Osmanlı İmparatorluğu’na 1570’lerde girmiştir. Denizciler tütünü bir-takım
hastalıkların tedâvisinde kullanılan ve keyif verici bir ilaç olarak
tanıtmıştır. Ege kıyısında ekimine başlanmıştır. Bu, Amerika kıtasından sonra
tütünün ticârî bir madde olarak ilk defâ Osmanlı İmparatorluğu topraklarında
yapıldığı anlamına gelmektedir. 17. yüzyılın başından îtibâren tütünün
tüketimi, üretimi ve ticâreti yayılmaya başlamış, İstanbul pazarlarında yerini
almıştır. 1609’dan 1649’a kadar Osmanlı İmparatorluğunda tütün yasaklanmıştır.
İngilizler,
sigarayla ilk kez Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Osmanlı askerlerinden görerek
tanışmıştır. Osmanlı Devleti, devlet gelirlerini artırmak için sigarayı devlet
tekeline alınca sigara üretimiyle uğraşan Rum tüccarlar o zamanlar İngiliz himâyesinde
olan Mısır’a göç etmiş ve Mısır’da 1880-1915 yılları arasında dev bir sigara
endüstrisi oluşmuştur.
Avrupa
ve Amerika’da I. ve II. Dünyâ Savaşı yıllarında sigara askerlere genel ihtiyaç
olarak dağıtılmış, 1965 yılına kadar sigara tüketimi yükseliş eğilimi göstermiş
ama zararları hakkında bilinçlenme yayıldıkça tüketim azalmıştır. Dünyâ Sağlık
Örgütü 1982’de 31 Mayıs’ı “Dünyâ Tütüne Hayır Günü” îlân etmiştir.
İçinde
nikotin haricinde 6 binden fazla vücuda zararlı madde bulunan, 24’ten fazla
hastalığa neden olan sigara, tam 4 bin yıldır insanlığın başına musallat
olmaktadır. Bir Maya yerlisi tarafından tesâdüfen keşfedilen, bir dönem
zenginliğin göstergesi olan, sonrasında serî üretimle halka inen sigara, üretim
kaybının, önüne geçilebilir hastalıkların, mâlûliyetin ve erken ölümlerin ana-nedenidir.
Günümüzden
4 bin yıl kadar önce, köyünün çevresini dolaşmaya çıkmış bir Maya yerlisi,
büyük sarı yapraklardan oluşan hoş kokulu bir bitki keşfeder. Bu koca
yaprakların ne işe yarayacağını tam kestiremez ama “bizim hanım bir işte
kullanır” diyerek evine getirir. Ne yazık ki hanım, yapraklara pek yüz vermez
ve o sırada yanmakta olan ateşe atıverir. Ondan sonra ev ahâlisi hayli neşeli
olur ve rahatlar. Böylece Orta Amerika’da tütün kullanımı keşfedilmiş olur.
Sigara
başlangıçta bir prestij göstergesi olarak tüketiliyordu. İlk dönemlerde az
miktarda bulunabildiğinden pahalıydı ve elde tutması, çakmakla yakması, kısaca
karizması sâyesinde toplumda bir zenginlik ve ayrıcalık göstergesi hâline
gelmişti. Ancak 1880’lerden sonra fabrikaların yaptığı serî üretimle birlikte
sigaranın tüketimi arttı. Birinci Dünya Savaşı’nda cephedeki askerlere tütün
yollama kampanyaları düzenlendi. 1920’li yıllarda tüm Dünyâ’da sigara kullanımı
doruğa ulaştı.
Kızılderililerde
“barış çubuğu” olarak karşımıza çıkan, Red Kit’in ağzından düşmeyen, İkinci
Dünyâ Savaşı sırasında kampanyalar düzenlenerek kolilerle efkâr dağıtmaları
için askerlere gönderilen sigara kesin şekilde bir-çok alanda zararlı bir şeydir.
Sigara
ebette en başta sağlığa zararlıdır ve bir-çok hastalığın da nedenidir. Yeşilay
sigaranın zararları hakkında şunları söyler:
“Sigara ve tütün ürünlerinin kullanımı tüm
Dünyâ’da maalesef oldukça yaygın. Yılda 8 milyon kişinin hayâtını kaybetmesine
neden olan tütün bağımlılığı, engellenebilir halk sağlığı sorunlarının başında
geliyor. Sosyâl davranış olarak toplumlarda kabûl görmüş tütün ürünlerinin
kullanımının temelinde nikotin bağımlılığı yer alır. Nikotine ek olarak yanmış
tütünün dumanı içinde 7 bin 500’ü aşkın zararlı madde, bileşik ve element
bulunur. Bu duman, kâlp ve akciğer hastalıklarının yanı-sıra çeşitli kanser
türlerine yol açtığı kanıtlanmış olan katran, karbon-monoksit, siyanür gibi 50’den
fazla kanserojenlerin solunmasına neden olur.
Fiziksel olarak sigara içmek astım, akciğer
hasarı ve akciğer kanserine neden olur. Ayrıca damarların sertleşmesine, kâlpte
strese ve sonunda kâlp-krizlerine ve kan-damarlarının tıkanmasına neden olur.
Sigara dumanı içindeki nikotin akciğerlerden beyne 8-10 sâniyede ulaşır. İlk
kullanıldığında haz duygusu uyandırır ama zamanla kullanıcıların sâdece normâl
hissetmek için nikotini artan doz ve sıklıkta kullanması gerekir. Zihinsel
olarak sigara içen bir kişinin beyni, sigara içmenin verdiği zevki veyâ ödülü
hissetmeye o kadar alışır ki, kişi bu olumlu duyguları nikotin olmadan
yaşayamaz hâle gelir ve bu durum bağımlı bireyin tanımıdır. Tütün ve nikotin
bağımlılığı önlenmesi ve tedâvi edilmesi gereken; topluma sağlık, ekonomik,
sosyâl ve çevre kirliliği gibi çok yönlü zarar veren globâl bir sorundur.
Nikotinin bağımlılık yapıcı etkisinin yanında
bir-çok zararı var. Nikotin zehirli bir maddedir. Kan-basıncını ve âcil durum
hormonlarından adrenalini yükseltir, kullanıcılardaki kâlp atış hızını ve kâlp-krizi
geçirme olasılığını artırır. Solunum, gastrointestinâl hastalık riskinde artışa
yol açar. Bağışıklık sistemi üzerinde fonksiyon azalmasına neden olur, üreme
sağlığı üzerinde de olumsuz etkiler oluşturur. Kansere yol açan çeşitli
mekanizmalarla hücre bölünmesi, oksidatif stres, apoptozu (programlı hücre
ölümü), DNA mutasyonunu etkiler. Ayrıca tümör proliferasyonunu artırır ve
metastazını etkiler; kemo ve radyoterapi ajanlarına direnç oluşturur; kanser
hastalarında tedâvi başarısını düşürür.
Beyin yaklaşık 25 yaşına kadar gelişimini
sürdürür. Nikotin gelişmekte olan ergen beynine zarar verebilir. Ergenlikte
nikotin kullanmak beynin dikkat, öğrenme, ruh-hâli ve dürtü kontrôlünü yöneten
kısımlarına zarar verebilir. Yeni bir beceri öğrenildiğinde, beyin hücreleri
arasında daha güçlü bağlantılar veya sinapslar inşâ edilir. Gençlerin beyinleri
yetişkin beyinlerinden daha hızlı sinapslar oluşturur. Nikotin, bu sinapsların
oluşma şeklini değiştirir. Ergenlikte nikotin kullanmak, ileride başka
bağımlılık yapıcı madde kullanım riskini de artırabilir”.
Sigaranın
zararlarının tümü sayılmaya kalkışılsa, yazılanlar kalın bir kitap hacminde
tutardı. Zîrâ sigara tam bir sağlık düşmanıdır.
Sigaranın
maddî-ekonomik zararları da çok fazladır. Tabi bu zarar sigarayı üreten ve
satanlara değil, içenleredir. Sigaraya Türkiye’de yılda 15 milyar dolar,
Dünyâ’da ise 400 milyar dolar para harcandığı söylenir ki herhâlde bu rakamlar
Dünyâ’da açlık ve susuzluğu hattâ evsizliği bitirebilecek oranda büyük rakamlardır.
Tanıdığım 4 kişilik nüfûsa sâhip bir âilede karı-koca ve oğlan-kız âilenin
tamâmı sigara kullanıyor ve kız ile annesi birer-buçuk, oğlan ile babası ise
ikişer paket sigara kullanıyor ve toplamda günde yedi paket sigara içiyorlar ki
bu 2024 rakamlarıyla ortalama 500 TL civârındadır ve ayda 15 bin TL, yılda da
yaklaşık 180 bin TL tutmaktadır. Üstelik bu âile kirâda oturmaktadır. Sigara
için yapılan fedâkârlığa bakar mısınız!. Böyle bir fedâkârlık çok az şey için
yapılabilir.
Sigaranın
çevreye olan zararı da çok bârizdir. Yılda trilyonlarca adet sigara
tüketilmektedir ve içilen sigaraların izmaritlerinin en az yarısı yere
atılmaktadır. Asfalt yolların kenarları izmaritten geçilmemektedir. Ekmeklerin
içinden bile izmarit çıkmaktadır. Bu izmaritler elbette hem çok pis bir koku
hem de zararlı kimyâsallar salmaktadırlar ve çevreye zarar vermektedir. Üstelik
ortaya çıkan duman, sâdece sigara içenlere değil, içmeyenlere hattâ hayvan ve
bitkilere de zarar vermektedir. Her yıl dünyâ-çapında
6 trilyon sigara tüketimi
nedeniyle 7 bin 800 ton zararlı kimyâsal çevreye salınıyor ve 5,6 trilyon
izmarit atılıyor.
Sigaranın
sağlık, çevre, maddî-mânevî ve ekonomik zararlarından başka aslında en çok da
sosyâl zararlı vardır. Çünkü sigara içenler içmeyenlere kul-hakkını aşacak
oranda zarar vermekte ve onları rahatsız etmektedir. Sigara içenler kul-hakkına
girmektedirler. Zîrâ sigara içenler her yerde sigara içme hakkını kendilerinde
görmektedirler. Çünkü devlet de sigaradan topladığı vergilerden büyük kazançlar
elde ettiğinden dolayı kesin ve net kânunlar çıkarmadığı için insanlar her
yerde sigara içmekte, dumanını istedikleri yere üflemektedirler. Üstelik
izmaritleri de, nereye gittiğini hiç düşünmeden atıvermektedirler. Bu lânet
şeyin öyle bir iğrenç kokusu vardır ki, üstelik dumanı ve kokusu, “ulaşmaz”
zannedilen yerlere kadar ulaşmakta, insanları çok rahatsız etmektedir. Apartman
denilen kümeslerde özellikle bitişik nizamdaki dâirlerde, yan balkonda yada
alt-üst katlarda sigara içen yavşaklar yüzünden insanlar evlerinin
pencerelerini bile açamamaktadırlar. Üstelik bu sigara tiryâkilerinin sigara içme
zamanları da belli değildir. Sabahın köründen gecenin yarısına kadar sigara
içip her yere duman ve koku salabilmektedirler. Peki bu hakkı nereden alıyorlar?.
İnsanlar sizin sigaranızın dumanını ve kokusunu çekmek zorunda mı?.
Şu da
var ki sigara içenler, sigara yüzünden özellikle sabahları boğulurcasına
öksürmelerine rağmen yine de o boku içmeye devâm ediyorlar. Keşke bir-an önce
akciğer kanseri olsalar da geberip gitseler. Fakat işte kentte yaşıyorsanız siz
de etkileniyorsunuz ve sürekli olarak dumana ve kokuya mâruz kaldığınızda siz
de etkileniyor ve hattâ tüberküloz ve kanser olabiliyorsunuz.
Sigaranın
müptelâsı olmuş olanlar, sigaranın ellerine, yüzlerine, derilerine, vücutlarına,
ağızlarına, dillerine, dişlerine ve elbiselerine verdiği zararları ve pis kokuyu
bile göze alabiliyorlar. Oysa sigaranın tiryâkisi ve meftunu olmuş olanların elleri,
derileri ve vücutları -artık sigaraya kestiği için- tüm vücutlarından sigara
kokusu tütmektedirler. Bu yüzden yanlarına bile yaklaşılmamaktadır. İğrenç bir
koku salmaktadırlar etraflarına. Hattâ evdeki çocukların bile saçlarına,
tenlerine ve elbiselerine sigara dumanı sirâyet ediyor ve siniyor.
Kızların
ve kadınların bu pis kokuyu umursamaması çok ilginçtir. Makyaj, parfüm ve
güzellik için onlarca para harcayan kızlar-kadınlar, sigara nedeniyle kirlenen
ve pis kokan vücutlarının farkında değiller herhâlde. Bir keresinde sigara içen
bir kıza “senin yüzünde nikotin sarısı birikmiş, sen göremiyorsun” demiştim de bana
inanmamıştı. Yüzünü kolonyalı peçete ile silince sapsarı bir leke çıkmıştı ortaya.
Kendisi de iğrendi ama işte o sigaraya alışanların aldığı, özellikle yemeklerden
sonraki keyif yüzünden yine de sigaran vazgeçemiyorlar.
Sigara,
boş ve boşlukta olanların sığındığı bir gereksizliktir. Sigarayı bırakmayı ve
içmemeyi her düşündüğünde ve hayâtın onun için anlamsız hâle geleceğini
düşünür. Böylelerinin sigarayı bırakabilmesi pek mümkün değildir. Çünkü sigaraya
alışmış olanların hayatlarına anlam katan başka bir şey yoksa, sigarayı bırakma
düşüncesi bile onları dehşete düşürmeye yeter. Bu kişiler sigarayı bırakma
düşüncesinden nefret ederler. “Bırak şu mereti” diyenlere de içten-içe gıcık
olurlar. Çünkü sigara içmeme düşüncesi bile onları ürpertmeye ve telâşa
düşürmeye yeter. Çünkü “sigarayı bırakınca ne yağacağım ki” düşüncesi hemen
kuşatır onları. Yâni sigarayı bırakınca hayâtın anlamının biteceğini, boşluğa
düşeceğini sanmaktadırlar. Kanımca bu, tüm kötü alışkanlıklar için geçerlidir.
Peki
sigara içmeye din ne der?. Bu soruya karşı hemen; “sigara haram değildir,
mekruhtur” derler. Eğer İslâm’ın ortaya çıktığı zamanlarda sigara çok yaygın olarak
kullanılıyor olsaydı ve meselâ Mekke ve Medîne’de de yaygın şekilde kullanılıyor
olsaydı her türlü zarârı ve verdiği her türlü rahatsızlık nedeniyle “açıkça”
haram kılınırdı. Böyle olmadığı için, pis, zararlı, haram, günah, ayıp ve suç”
olarak “genel yasak” kapsamına alınmıştır.
“Günah
ve haram değildir, sâdece mekruhtur” demek boş bir laftır. İslâm’da mekruh olan
her-şey haramdır, günahtır, ayıptır, suçtur ve yasaktır. Mekruh; “iğrenti verici,
tiksindirici, iğrenç olan şey” demektir. Kerih görülen, iğrenç, tiksinti verici
ve pis olan bir şey elbette haramdır, kullanması günahtır, ayıptır, suçtur ve
yasaktır. Kur’ân “kendinizi tehlikeye atmayın” der. O-hâlde insanın kendini
düşüreceği her tehlikeli durum haramdır ve günahtır, yapılması da
yasaktır.
Sigaranın haram
olduğunu, Kur’ân’da apaçık şekilde göremeyen Kur’ân’cılar, devlete ve sisteme
göbeğinden bağlı olan ve oradan beslenen gelenekselciler, akademisyenler ve
kendileri de sigara kullanan câhiller söyleyemezler. Çünkü zâten bunlar hiç-bir
şeyin haram, günah, ayıp, suç ve yasak olduğunu söyleyemiyorlar ki!. Ne yâni,
sigaraya haram diyemeyenler, Kur’ân’da haramlığı ve suç oluşu apaçık olan ve
açıkça çokça yerde söylenen, fakat devletin üzerinden vergi topladığı içki,
kumar, zinâ ve fâizin haram ve günah olduğunu apaçık şekilde söylüyorlar mı
sanki!. Fâiz işletenlerin Allah’a ve Peygamber’e savaş açtığını ve Allah ve
Peygamber’in da fâizcilere savaş açtıklarını (Bakara 279), bu nedenle de fâizi
serbest bırakan ve fâizden vergi ve gelir elde eden devletin, Allah’a ve
Peygamber’e savaş açmış olan kâfir ve günahkâr bir devlet olduğunu apaçık
şekilde söyleyen birini mi duydunuz?. Eee, öyleyse bunlar devlete büyük bir
gelir sağlayan sigaraya nasıl haram, günah, ayıp, suç ve yasak diyebilecekler?.
Tabi bunu söyleyebilen az sayıda kişiler de vardır. Ali Erbaş, sigaranın
haram olduğunu söyleyerek, “alkôl ve uyuşturucu neyse, sigara da odur”
demiştir.
İslâm’da
haram ve yasak ayrımı yoktur. Bir şey yasaksa haram, haramsa yasaktır. Yine, bir
şey pis ise mekruh, mekruh ise pistir, bir şey haramsa mekruh, mekruhsa
haramdır. Üstelik “tahrîmen” falan da değil, direkt olarak mekruhtur. O-hâlde
bir şey pis ise ve pislik üretiyorsa o şey mekruh ve dolayısı ile haramdır.
Allah’ın emir ve nehiylerinden oluşan bir
dizi âyet verelim ve sonra da kısa bir yorum yapalım:
“Allah ile
berâber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve
yardımcısız) bırakılmış olursun.
Rabbin,
O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti.
Şâyet onlardan biri veyâ ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara ‘öf’ bile
deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak
alçak-gönüllülük kanadını ger ve de ki: Rabbim, onlar beni küçükken nasıl
terbiye ettilerse Sen de onları esirge.
Rabbiniz,
içinizdekini daha iyi bilir. Eğer sâlih olursanız, şüphesiz O da, (kendisine)
yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.
Akrabâya
hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsrâf ederek saçıp-savurma. Çünkü
saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı
nankördür.
Eğer
Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara
sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.
Elini
boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret
(pişmanlık) içinde kalakalırsın.
Şüphesiz
senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O,
kullarından haberi olandır, görendir.
Yoksulluk
endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size biz rızık veririz.
Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hâtâ (suç ve günah)dır.
Zinâya
yaklaşmayın, gerçekten o, ‘çirkin bir hayâsızlık’ ve kötü bir yoldur.
Haklı bir
sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum
olarak öldürülürse onun velîsine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü
aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.
Erginlik
çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına
yaklaşmayın. Ahde vefâ gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
Ölçtüğünüz
zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve
sonuç bakımından daha güzeldir.
Hakkında
bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kâlp, bunların hepsi
ondan sorumludur.
Yeryüzünde
böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca
erişebilirsin.
Bütün bunlar,
kötülüğü olan, Rabbinin katında da hoş olmayanlardır (mekrûhen).
Bunlar,
Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile berâber başka
ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın” (İsrâ 22-39).
Bu
âyetlerde verilen emirler ve nehiyler, “Rabbin katında mekruh olan şeylerdir”
deniliyor. Şimdi orijinâl metinde “mekruh” diye geçen bu âyetlerdeki emir ve
nehiylere helâl-haram kelimesi değil de “mekruh” kelimesi kullanıldığı için,
“bunlar kötü görülen mekruh şeylerdir ama haram değildir, bu nedenle aksi
yapılsa da sorun olmaz” diyebilir miyiz?. Elbette hayır!. Çünkü Allah’ın haram
kıldıkları çirkin yâni mekruh görülenlerdir. Bu yüzden mekruh olan şeyler de
aynen yukarıdaki âyetlerde yasaklananlarda olduğu gibi haramdır.
Kur’ân
boyunca mekruh kelimesine; “hoşa gitmeyen, hoşlanılmayan, hoş görülmeyen,
zorlayarak ve istemeyerek, istenilmeyen, gönülsüz, çirkin, pis, iğrenç” gibi
anlamlar verilmiştir. Mekruh kelimesi için tek bir olumlu bir ifâde kullanılmaz.
İslâm’da
israf çok büyük bir haram ve günahtır: “Ey Âdemoğulları, her mescid yanında
ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve isrâf etmeyin. Çünkü O, isrâf edenleri
sevmez” (A’raf 31). İsraf, gereksiz şeyleri tüketmek ve kullanmak konusunda
olduğu için ve sigara içmek temel bir ihtiyaç olmayan gereksiz bir şey olduğu
olduğundan dolayı, sigara içmek de isrâftır ve haram ve günahtır.
Ali
Erbaş; günümüz dünyâsında insanlığı kuşatan zararlı alışkanlıkların başında
sigaranın geldiğini, uyuşturucu maddelere giden yolun sigara ile başladığını, içinde
bir-çok zararlı maddeyi barındıran sigaranın, vücûdu yavaş-yavaş imhâ ettiğini,
sigara kullanan kişilerin aslında kendi elleriyle sonlarını hazırladıklarını ve
soluduğumuz havayı zehirleyerek başta kendisi ve âilesi olmak üzere etrâfındakilerin
sağlığını tehlikeye attıklarını söyler. Yine; A’raf Sûresi 157. âyette “Peygamber onlara
temiz şeyleri helâl, pis şeyleri ise haram kılar” âyetini hatırlatarak; “sigaranın
pis ve kötü bir şey olduğu neredeyse tüm insanların ittifâkıyla icmâ
oluşturmaktadır” der. Yine; “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” âyetinin,
insanın kendi eliyle kendine zarar vermesinin yasaklandığını ifâde eder.
Ali
Erbaş; sigaranın, İslâm Dîni’nde, kişinin kendisine, başkalarına ve çevreye
verdiği zarârı îtibârıyla "habais" olarak adlandırılan çirkin ve hoş
görülmeyen şeyler zümresinden olduğunu söyleyerek, “sigara, habis olduğu ve çok
sayıda zarar içerdiği için haramdır” der.
Sigaranın
özellikleri ve yol açtığı olumsuzluklar dikkate alındığında, haramlığının
gerekçeleri arasında bid’at olması, pis, zararlı, uyuşturucu, “başlangıç
aşamasında sarhoşluk verici”, yararsız bir oyun ve eğlence sayılması, isrâfa
sebebiyet vermesi gibi nedenler ortaya konulur.
Sigara
içmenin haramlığı şu âyetlere dayanır:
Pis
şeylerin kullanımı (A’râf, 7/157).
İnsanların
kendilerini tehlikeye atmaları (Bakara, 2/195).
İsrâf
(A’râf, 7/31; İsrâ, 17/26-27).
Üstelik
sosyâl açıdan kullanılmasının uygun olmadığı şu maddelerle açıktır:
Ağzı,
elbiseyi, bedeni ve mekânı kokutması, dişleri çürütüp sarartması sebebiyle pis;
Bağımlılık
yapması, bedeni gevşetip uyuşturması, insan sağlığına olumsuz etkileri ve
kullanmayanları rahatsız etmesi yüzünden zararlı;
Dînî
veyâ dünyevî bir faydasının görülmemesi sebebiyle isrâf;
Boş
bir oyun ve eğlence olması, insanları Allah’ı zikirden ve namazdan alıkoyan,
tiryâkilik yüzünden oruçtan soğutan bir özellik taşıması bakımından kötü bir
bid’at.
Evet;
açıkça görüldüğü gibi, sigara; isrâf, pis, tehlikeli, zararlı ve faydasız
olduğu için içilmesi ve kullanılması haram, günah, ayıp, suç ve yasaktır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Nîsan
2024