“Umulur ki, Rabbiniz size
merhâmet eder, fakat siz (günaha) dönerseniz biz de (cezâya) döneriz. Biz,
cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık” (İsrâ 8)
Günah: “Tanrı buyruklarına
karşı olan, dince suç sayılan, Dünyâ’da ve âhirette cezâyı gerektiren söz, iş
yada davranış”.
Allah nasıl ki Dünyâ’da
yaptığımız bir yanlışa -sünnetullahın gereği olarak- bir sıkıntıyla ve cezâyla
karşılık veriyorsa, hayâtımız boyunca Dünyâ’da yaptığımız kötülükler ve
günahların sonucu da -yine sünnetullahın bir gereği olarak- âhirette karşımıza
çıkacak ve terâzide günahlar daha ağır basarsa cehennemi boylayacağız. Allah
bundan gocunmaz ve birilerinin, -Allah’ın rahmetine güvenerek- zannettiği gibi,
“bırakın herkes cennete girsin” demez. Eğer öyle olsaydı aynı şey Dünyâ’da da
olurdu ve başımıza -Allah’ın rahmetinin gereği olarak- bir kötülük gelmemesi
gerekirdi. Oysa Dünyâ’da yaptığımız yanlışların cezâsını daha Dünyâ’da görmeye
başlıyoruz. O hâlde tövbesi edilmemiş olan yaptığımız ağır ve ısrarlı günahların
ve suçların cezâsını da âhirette kesinlikle göreceğiz. Allah nasıl ki Dünyâ’da
bir yanlışımıza cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de, Dünyâ’da yaptığımız
yanlışlara cezâyı kesecektir. Tabi bu durum mü’minler için; iyilik, sevap ve
doğru şeylerin karşılığı olarak hem Dünyâ’da hem âhirette “mükâfat” şeklinde
olacaktır.
Kur’ân’ın; etimolojik
değerlendirilmesine, kelimelerinin-kavramlarının didiklenmesine,
te’viline-yorumuna gerek olmayan ve “işlendiğinde affedilmeyecek tek günah”
olan apaçık bildirisi şudur: “Allah’tan başkalarının hüküm (kânun-yasa) koyması
şirktir”. Şirk ise, ebedî cezayla cezâlandırılacak olan affedilmeyecek tek
günahtır. Allah, kul hakkını, kulları uzlaştırarak giderebilir. Fakat “Allah
hakkı” olan şirki kim uzlaştıracaktır?. Tabî ki hiç kimse. Şirkin
“affedilmeyecek tek günah” olması bu nedenledir.
İslâm’ı ahlâk ve ibâdetten
ibâret görenler, ibâdet ettikten sonra her günahı kolayca işleyebilmekte, her
kötülüğü hiç çekinmeden yapabilmektedirler. Yada işlenen günahlara bir kılıf
bulmakta yada sessiz kalmaktadırlar. Bu yüzden lâik-seküler ülkelerde, vergisi
verilen günahlar (içki, kumar, zinâ, fâiz) “haram” olmaktan çıkar! ve cezâsı olmaz.
İslâm hakkında modernizm ile uyumlu öyle yorumlar yapılıyor ki, günaha girmek
mümkün değildir. Cezâsı olacak bir günah işleyebilmek imkânsızdır.
İnsanlar seküler kânunların
“suç” dediğinden korkuyorlar da, Allah’ın “günah” dediğinden korkmuyorlar. Yasaklar,
günahlardan daha çok etki ediyor. Suç, günahtan, hattâ şirkten bile üstün
tutuluyor. Oysa yasağın cezâsı kolay, günahın cezâsı zordur. İslâm’da “günah
işleme özgürlüğü” vardır ama, Dünyâ’da ve âhirette o günaha cezâ kesmek de
vardır. Bu nedenle günaha karşı içinde bir bulantı duymayanlar, Kur’ân’ı henüz
idrâk edememişler demektir. Din, insanları günahtan kurtarmak ister; modernizm
ve sekülerizm ise dinden. Dîne, îmâna, vicdâna, merhâmete ve adâlete ne kadar
mesâfe konursa, günaha, isrâfa ve zulme o kadar çok alan açılmış olur
İnsanlık târihinin en büyük
yanlışı-günahı-felâketi, liberâlizm adına “insanı sınırsızca serbest bırakmak”
olmuştur. Serbest kalan insan her türlü günahı işlemiştir, işlemektedir. Öyle
ki modern Dünyâ/kent, günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir Dünyâ/kent
hâline gelmiştir. Çünkü günahtan ve cezâdan korkmayan yada günahı ve cezâyı
hesâba katmayan insanı sonuna kadar korkutacak ve engelleyecek bir şey yoktur.
Bilim ve
teknolojinin de “sevap” ve “günah” olanları vardır. Teknolojik günahların
cezâsı daha Dünyâ’da başlar.
Modern-bilim ve teknolojide sizin için bâzı yararlar vardır, fakat zararları ve
günahları daha büyüktür. Haram ve günahı teknolojik cihazlar aracılığı ile izleyince
o şey haram ve günah olmaktan çıkmaz. Günah, “profesyonelce” işlendiğinde
“günah” olmaktan çıkmaz. Günah, suç, haram, ayıp, kötü, çirkin, çirkef vs. gibi
gayrı-meşrû olan şeyler; aşırı izlenmeyle, okumayla, dinlenmeyle, konuşmayla
meşrûlaştırılıyor. Sana interneti ve sosyâl medyayı sorarlar. De ki: İkisinde
hem büyük bir günah, hem de bâzı yararlar vardır. Fakat günahları yararlarından
daha büyüktür”.
Tövbesi yapılmamış her
günah, şeytanla yapılan bir uzlaşmadır. Modern dünyâ, “parasını verdikten
sonra” her türlü günahın işlenmesinin serbest olduğu bir yer hâline getirilmiştir.
Üzerlerine azap gelen kavimlerin işledikleri günahların tümü ve daha fazlası şu-an
modern dünyâda modern insan tarafından hırsla işlenen günahlardır. Bu
günahların cezâsı “çeşitli belâlar” şeklinde gelmektedir. Bu bağlamda
korona-virüs günahların bir cezâsıdır.
Günah işleyemeyecek olma
olasılığı modern insanı korkutuyor. Modern insan, günaha girmekten değil,
günaha giremeyecek olmaktan korkan insandır. Oysa mü’minler, günahtan
alabildiğine kaçarlar.
Günahta ısrar günahkârlığa
yol açar. Bir günahın Dünyâ’daki cezâsı, “daha fazla günah”tır. Dünyâ hayâtını
âhirete tercih etmek günah ve suçtur. Bu suçun bir cezâsı vardır ve bu suçun
cezâsı bizzat o şeyin kendisidir. Yâni âhirete rağmen Dünyâ’yı tercih etmek aslında
bir cezâdır. Günah aynı-zamanda bir cezâdır.
Bâzı günahların cezâsı daha
Dünyâ’da iken ödenmeye başlanır. Meselâ fâizle para alanlar, fâiz ödemekle
cezâlandırılırlar. Günahlar hep bir ücret karşılığında işlenir. Bedâvaya günah
işlemek pek mümkün değildir. Hastalık, günahın dışa-vurumudur. Bir hastalık
bâzen, toplumsal günahların bir kişi üzerindeki görünümü olur. Çünkü hastalık
genelde kötü bir şeydir ve başımıza gelen kötülükler günahlarımız yüzündendir.
Kendi ellerimizle işlediğimiz günahlar yüzündendir.
İnsanın
davranışlarına da yansıyan öyle günahlar vardır ki, onları “bilgi” değil, ancak
“sürekli yapılan ibâdet” affettirebilir. Bir
günahı, Allah’tan başka affedebilecek olan yoktur.
Modern kentler, günaha
girmeden yaşanamayacak olan yerler hâline gelmiştir. İnsanın kurduğu kentler
insanın günahıdır. Kentlerde yaşamak ise günahının cezâsı. Dünyâ’nın en zengin kentleri,
ülkeleri ve insanları, en “günahkâr” olanlarıdır.
Modern
olmamak günah değildir. Modern hayâta uymamak seküler kânunlara göre suç olsa
da, İslâm’a göre günah değildir.
Allah, “yüce dertler” ile
dertlenmeyenleri, “küçük ve önemsiz dertler” ile cezâlandırır. Âhiret-merkezli
yaşamayanlar, “Dünyâ ile cezâ”landırılırlar. Allah, İslâm’ı istemeyenleri
İslâm’sız bırakarak cezâlandırır. Dîni, hayattan uzaklaştırıp vicdâna
hapsedenler, “bir cezâ olarak” mutlakâ sapıtırlar. Her cezâ “günahın kendi
türünden” olur.
Allah’ın vahiy aracılığı ile
kontrôlünden rahatsız olmanın cezâsı, ağır bir şekilde insanın kuşatma ve
kontrôlüne girmektir. Biz, inandığımız gibi yaşamadığımız için, yaşadığımız
gibi inanmakla cezâlandırılıyoruz. Hak yola girmemenin yada hak yoldan çıkmanın
Dünyâ’daki cezâsı, “bâtıl yolu hak zannetmek”tir. Allah’ı hesâba katmayanlar,
Allah’ın cezâsını da hesâba katmamaktadırlar. Sonra da “bu başımıza
nereden/neden geldi” derler. “Allah’ı hesâba katmadığınız için” geldi.
Batı Hristiyanlığı’nda
Tanrı, “sevgi tanrısı” olduğu için, insanın başına gelen kötü bir şey için, “tanrının
bir cezâsıdır” düşüncesi yoktur. Ne de olsa Tanrı onları Îsâ’nın çarmıha
gerilmesiyle birlikte ebediyen affetmiştir(!).
Nasıl ki
sağlık konusunda hastalığı tedâvi etmekten ziyâde hastalıktan korunmak önemli
ise; suç konusunda da suçu cezâlandırmaktan ziyâde, suçu önlemek ve önlemeye
çalışmak önemlidir. İyi devlet, suçu cezâlandırmaya değil, önlemeye çalışan
devlettir.
Gerektiğinde İsyân
çıkarmayanlar, nisyân ile cezâlandırılırlar. Kıyâm etmeyenler, “kıyâmet” ile
cezâlandırılırlar. Şirke, küfre, adâletsizliğe, ahlâksızlığa yâni zulme karşı
isyân etmeyenler, nisyân (unutmak) ile cezâlandırılır.
Yine, günahtan,
kötülülükten, adâletsizlikten, ahlâksızlıktan, şirkten, küfürden ve zulümden vazgeçmeyenler,
“vazgeçememek”le cezâlandırılırlar. Şu da var ki modernite, vazgeçip “sınırlı”
yaşamak isteyenleri cezâlandırıyor.
Post-modern insan, korkuyu
ve her-şeyden korkmayı bir hayat-tarzı hâline getirmiştir. Bu, “sâdece
Allah’tan korkma” düşüncesi ve inancından vazgeçmenin bir cezâsıdır.
Doğu’da ve İslâm ülkelerinde
savaştan kaynaklanan “zulüm nedeniyle” babasız kalan çocukların “bir cezâ
olarak” karşılığı; batı’daki, “evlilik-dışı” doğumdan dolayı yâni “ahlâksızlık
nedeniyle” babasız olan çocuklardır. Bu cezâ çocuklara değil, topluma verilen
bir cezâdır.
Modernite bir “cezâ”dır. Modernizm, “tevhidî” terk-etmenin bir cezâsıdır.
Modernizm büyük bir belâdır. Zîrâ tevhidten vazgeçmek büyük ve ağır bir
günahtır. Modernizm, işlerini savsaklayan ve günaha dönen müslümanlara Allah’ın
bir cezâsıdır. Modernizm görünümündeki şirk, aynı-zamanda bir cezâdır.
Allah bizi, korona-virüs
aracılığıyla, “dinsiz bir yaşam”a karşı “yaşamsız bir hayat” ile
cezâlandırmaktadır.
Ölüm bir cezâ değildir.
Cezâ, ölümden önce yada sonra başlar.
Allah’ın insanlara zulmetme
ihtimâli yoktur: (Hac 10). Allah günahların sonuçlarını -sünnetullahın gereği
olarak- cezâ ve azap şeklinde ortaya koyar.
Allah; peygamberleri ve
vahyi, günah işlemeyesiniz yada günah işleseniz bile hemen tövbe edesiniz de böylece
cezâdan ve azaptan kurtulasınız diye göndermiştir. İslâm, hem Dünyâ’da hem de
âhirette, günahsız, cezâsız ve azapsız bir hayat kılavuzu ve bir yaşam-tarzı
olarak gönderilmiştir. Yoksa Allah cezâ vermek ve azap etmek için mâzeret
aramaz:
“Şükredip îman ederseniz,
Allah size ne diye azap etsin?. Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir” (Nîsâ 147).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Mart 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder