17 Mart 2023 Cuma

Modernizmin Tuzaklarına Düşmek


“Dedi ki: mâdem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlakâ senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın” (A’raf 16-17).

 

İnsanlık târihi, şeytanın insanlara kurduğu tuzaklar, çoğunluğun bu tuzaklara düşmesi ve Allah yolunda gidenlerin ise tuzaklardan kurtulmak için çabalamasının târihidir. Niceleri şeytanın kurduğu tuzaklara düşmüş, çok azı da bu tuzaklardan kurtulmuştur.

 

İlk tuzak şeytanın Hz. Âdem ve Havvâ’ya kurduğu tuzaktır. Onları şu sözle ayartmış ve tuzağa düşürmüştü:

 

“Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü (mülkü lâ yebla) haber vereyim mi?” (Tâ-hâ 120).

 

Aslında bu söz, şeytanın tüm insanları hâlen kandırıp tuzağa düşürdüğü sözdür: Sonsuzluk ağacı. Sonsuz olma düşüncesi ve hayâli insanları tuzağa çeker ve kapana kıstırır. Allah’ın “yasak” dediğine uymamak şeklinde zuhur etti ilk önce bu tuzak. Yasak olana yöneldiler. Yâni insanın serüveni, Allah’ın yasak ettiği bir şeyin, Âdem ve Havvâ’nın şeytan tarafından tuzağa düşürülmek sûretiyle insan tarafından çiğnenmesiyle başladı. Şeytanın tuzağına düşen Âdem ve Havvâ, yasağı işler-işlemez çıplaklık ve utanç içinde kaldılar. Demek ki, şeytanın tuzaklarına düşmek kişiyi utanç içinde bırakıyor ve bırakacaktır.

 

İnsana tuzak kuran etkenler şeytandan başka, şeytanın etkisindeki nefs ve tâğutlardır. Şeytanın nefsi etkilemesiyle insanın kurduğu ikinci tuzak, Kâbil’in Hâbil’e kurduğu tuzaktı. Bu tuzak kan dökmekle ve pişmanlıkla sonuçlandı. Bundan sonra da şeytanın, nefsin ve insanların birbirlerine kurdukları tuzakların sonu gelmedi ve Dünyâ, sürekli olarak “tuzak kuranlar” ve “tuzağa düşenler”in yaşadığı bir yer hâline geldi. Şu da var ki, tuzak kurmaktansa tuzağa düşmek daha iyidir. Zîrâ tuzak kuranlar aslında kendilerini âhirette pişmanlık içinde bırakan tuzağı kendilerine kurmuş olurlar ki bu, tuzak kuranların “kurdukları tuzağa düşmesi” demektir.

 

Tuzak kurmak derken kastettiğimiz, insanların sırf çıkarları, nefsi ve zevki için başka insanlara kurduğu tuzaklardır. Yoksa meselâ savaşlarda yada çirkin siyâsete ve tuzaklara karşı tuzak kurmak meşrûdur ve zâten Allah da böyle tuzaklar kurar.    

 

İnsanlık târihi biraz da “şeytanlık târihi”dir. Şeytanın ayarttığı insanlar şeytanlık yapmaktan vazgeçmezler. Şeytan târih boyunca insana sürekli tuzaklar kurmuş ve insanı ayartmayı bu şekilde başarmıştır. Şeytanın tuzağı, insanı o tuzağa bir adım yaklaştırmakla başlar. O yüzden şeytana hiç uymamak ve tuzağa doğru bir adım bile yaklaşmamak gerekir. Aksi-hâlde tuzağa düşmek çok olasıdır.

 

Şeytan aslında tüm insanlara aynı-anda tuzak kurmayı sever. Bunu “küresel tuzaklar” ortaya çıkararak yapar. Küresel tuzaklar; küresel ideolojiler, sistemler, düşüncelerdir. Çünkü insanlar düşünsel tuzaklara çok çabuk ve kolay düşerler. Şeytanın târih boyunca kurduğu en büyük tuzak “modernizm”dir. Modern-seküler sistem, şeytanın insana kurduğu en büyük tuzaktır. Şeytan böylelikle modernizm aracılığı ile insanları tuzaktan-tuzağa düşürmektedir. Belki de şeytan, modernizmin bu denli güçlü bir tuzak olduğunu beklememiştir. Zîrâ insanlar modernizm tuzaklarının gönüllüleri olmuşlardır.   

 

Modernizmin tüm Dünyâ’yı kuşatması ve baskı altına almasıyla birlikte insanlar, “tuzaklardan tuzak” beğenmek zorunda kalmışlardır. Modernizm insanlara ölümü gösterip sıtmaya râzı eder. Çünkü İslâm şıkkı hep gizlenir, kötü gösterilir ve ötelenir. Böylece insan düşeceği tuzaklardan birini seçmek zorunda kalır. Hattâ insanlar düştüğü tuzakları yarıştırırlar ve düştükleri tuzaklarla övünmeye başlarlar. Modern insan, tuzaklara düşe-düşe tuzakları kanıksar ve hayâtın “tuzaklara düşmek” demek olduğunu zannetmeye başlar. “Mecburuz, birinden birine düşeceğiz” düşüncesine girer. Tuzaksız bir hayat düşünemez ve düşleyemez. Üstelik şeytanın tâğutlar ve nefs üzerinden kurduğu tuzaklar bir zaman sonra insanlara çok tatlı gelir. Çünkü şeytan profesyoneldir ve insana “tatlı tuzaklar” kurar. Böylece insanlar düşecek tuzak aramaya başlarlar ve sürekli tuzaklarda kalmak isterler. Çünkü modern dünyâ komple bir tuzak hâline gelmiştir. Tuzaklardan uzak kalabilmek için hayâtın kıyısında-kenarında yaşamak gerekmektedir.   

 

Şeytan insanı, yeme, içme, giyme, ev, taşıt, eğitim, iş, eş, para, çocuk, âile, kadın, mal, mülk, servet, siyâset, şehvet, şöhret ve cehâlet ile kandırır ve tuzağa düşürür. Aslında her-şey ile tuzağa düşürebilir. Hattâ “sağdan” yaklaşarak Allah ile bile aldatabilir. Modern zamanlarda düşülecek adım-başı tuzaklar olduğu için, modernizm bir “tuzaklar uygarlığı”dır. Bu uygarlıkta tuzaklardan birine düşmek çok olasıdır. Modernizmin tuzaklarına düşmemeye çalışanların sayısı çok azdır ve onlar bile bâzen tuzaklara düşebilmektedir.

 

Modernizmin tuzağı insanı doğumundan ölümüne kadar tuzaktan-tuzağa düşürür. Barut ile, elektrik ile, motor ile, entegre ile, televizyon, internet, bilgisayar, telefon ile, kadın ile, kozmetik ile, spor ile, sinema ile, sözde sanatlar ile, cinsellik ile, şiddet ile, para ile, makam ile, şehvet-şöhret ile, sermâye ve servet ile, siyâset ile hep tuzağa düşürür. Sisteme göbeğinden bağlı olan insanlar bu tuzaklardan kaçamaz ve tuzaklardan bir kaçına mutlakâ düşer. Hattâ tuzaklardan uzak durmak için çırpındıkça profesyonel tuzaklar onu daha kötü yakalar. Bâzıları da tuzağa düşmek için çabalar. İster ki şeytanın kurduğu tüm tuzaklara düşsün. Zîrâ şeytanın profesyonelce hazırladığı tuzaklar nefse uygundur, haz ve zevk verir.

 

Meselâ makam tuzağına düşer insanlar ve makam onu sarhoş eder, bu sarhoşlukla ilkelerinden tâviz verir ve kısa zamanda bambaşka bir insan olur çıkar. Örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Seküler siyâset, adamı yoldan çıkarır.

 

Servet tuzağı kişinin hayâtını allak-bullak eder. Çok azı durumunu bozmaz. Servet kişiyi kibirlendirir ve nice haksızlıklar adâletsizlikler yapar, bencilleştirir ve hak-hukuk tanımaz hâle getirir. Üstelik hırslı biri yapar.

 

Şehvet zâten insanı kendinden geçirir ve Allah “adımını bile atma” dediği adımı attığında tuzağa düşmüş demektir. Çünkü bir adım atmak, sonrasında “koşmak” hâline gelecektir. Böylece nice düzenler bozulacaktır.

 

Şöhret de insanları başkalaştırır. Kişi anasını-babasını bile tanımaz. Bir kibir, gurur, bencillik vs. “küçük dağları ben yarattım” havasına sokar.

 

Tüm bu tuzakların asıl nedeni cehâlet ve dirâyetsizlik tuzağıdır. Cehâlet, kişiyi apaçık tuzaklara düşürür. Öyle ki oradan çıkamaz. Bir süre sonra da çıkmak bile istemez hâle gelir. Dirâyetini kaybeder. Tâ ki yeniden bir diriliş başlayana dek. Tabi bunun için sağlam bir dirâyet ve kararlılık gereklidir.

 

Kitleler ortak tuzaklarla tuzağa düşürülüyor. Motto kelimelerle-cümlelerle insanlar inandırılır. Meselâ kapitâlizmin “tuzak” sözlerinden biri de şudur: “Zenginin kârı senin de kârındır”. Hâlbuki zengin kâr ettikçe gariban daha da garibanlaşır ki bu çok açık olarak görülmektedir. Fakat bunu net olarak görebilmek için tuzaktan çıkabilmek gerekir. Çünkü tuzak, tuzağın içindeyken görülemez.

 

“Tıbbın geliştiği” tuzağı vardır. Gelinen yerde aslında sâdece hastâne konforu ve tıbbî cihaz teknolojisi gelişmiştir. Bunlar hastalığı belirler ve hastalar otel gibi hastânede yatarlar fakat tedâvi aşamasında bir adım bile ileri gidememişlerdir. “Sürekli tedâvi” ile hastaları hastânelere bağımlı hâle getirirler. Sâdece hastalığı kontrôllü olarak sürdüren sürekli tedâvilerle insanlar hastâne tuzağına düşmüş olurlar. İnsanlar, modern tıbbın sunduğu “hastalıkların kontrôl altında sürdürülmesi” tuzağına râzı olmuşlardır.

 

Modern insan “tuzağa düşmeye alışmış” insandır. Zîrâ günahkârdır ve tuzağa mecbûren düşer. Tuzaklar ona “bu dünyâdaki bir cezâ” olmuştur.

 

Fakat mü’minler böyle değildir. Onlar tuzaklardan ve tuzağa düşenlerden ibret alırlar:

 

“De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıklarını görün” (Neml 69).

   

Allah’a sımsıkı bağlandıkları için tuzaklardan emindirler. Bir tuzağa düşecek gibi olsalar Allah onları uyarır ve tuzaktan kurtarır da düzlüğe çıkarır:

 

“Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içinde olma!” (Neml 70).

 

Aslında tuzak kuranlar tuzağı kurdukları anda tuzağa düşmüşlerdir. Zîrâ Allah tüm tuzakları görendir. Allah onları kendi tuzaklarına düşürür. Bu nedenle aslında “tuzak kuranlar da dâhil” hiç kimse tuzaklardan güvende değildir:

 

“(Veyâ) onlar, Allah’ın tuzağından güvende mi idiler?. Allah’ın bir tuzak kurmasından, hüsrâna uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz” (A’raf 99).

 

İnsana kardeşleri bile tuzak kurabilir. İnsan o kadar fesattır ve hasistir ki, “kardeşim” demez de onun bile tuzağa düşmesini isteyebilir. O yüzden insanın Allah’tan başka herkese mâkûl oranda mesâfe koyması gerekir:

 

“(Babası) demişti ki: Oğlum, rüyânı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır” (Yûsuf 5).

 

Allah’ın tuzaktan koruduğu kimseleri hiç kimse tuzağa düşüremez. Tuzağı kuranlar o tuzaklara kendileri düşerler. Zîrâ tuzak kuranların en hayırlısı Allah’tır:

 

“Hani o inkâr edenler, seni tutuklamak yada öldürmek veyâ sürgün etmek amacıyla tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır” (Enfâl 30).

 

“Onlar (inanmayanlar) bir düzen (hîle ve tuzak) kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır” (Al-i İmran 54).

 

Mü’minler ne tuzak kurarlar ne de tuzağa düşerler. Zîrâ Allah’ın emrettiği yoldan hiç sapmadan giderler. Vahiy-merkezli yaşarlar ve Peygamber’in güzel örnekliğini de hesâba katarlar. Böylece tuzaklardan güvende olurlar. Âhirette de tuzakların en berbatı olan cehennemden kurtulurlar ve ebedî nîmet diyârı olan cennetlere girerler:

 

“Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Ve cennetime gir” (Fecr 28-30).

 

Allah’ım!; bizi şeytanın, nefsin ve tâğutların tuzaklarından koru. Sen’in yolunda hiç şaşmadan yürüyen takvâlı kullarından eyle ve âhirette de sâlih kullarının arasına kat. Âmin.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2020

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder