“…Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü
inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı
aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına
uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).
İslâmcılık, İslâm-merkezlilik
demektir yada o bu anlama gelmesi gerekir. Başında İslâm olan şey mutlak anlamda
İslâm yâni vahiy-merkezli olmak zorundadır.
Bir de, herkesin İslâmcılık
zannettiği yada İslâmcılık dediği “İslâmsız İslâmcılık” denen “örf-merkezli
müslümanlık” vardır. Cemaleddin Afgani ve 2. Abdulhamid zamânında başlayan
harekete İslâmcılık demek çok doğru değildir. Çünkü bu kişilerin anladıkları ve
bahsettikleri İslâmcılık, merkeze vahyi değil örfü, muhâfazakârlığı ve moderniteyi
alan harekettir. İşte bu nedenle herkesin İslâmcılık olarak söylediği ve
bâzılarının “bitti” dediği, kimilerininse “henüz bitmedi” dediği hareketin “İslâmcılık”
değil, muhâfazakârlıktır. Muhâfazakârlıkta da İslâm’ın kısmen bir geçerliliği vardır
fakat muhâfazakâr İslâmcılık denilen ama aslında sâdece muhâfazakârlık olan
şeyde İslâm yâni vahiy ve vahyin güzel örnekliği olan Sünnet merkezde değildirdir.
Merkezde Türk-Anadolu ve Selçuklu-Osmanlı örfü vardır ve modernizm Kur’ân’dan
ve Sünnet’ten daha etkili ve geçerlidir. İslâm’da ise merkezde kesin olarak
vahiy vardır. İşte bu nedenle “İslâm’ın merkeze alınması” demek olan İslâmcılık
ancak vahyin merkezde olduğu akımlar ve hareketler için geçerli olmalıdır.
Tabi mâruf örfün yâni vahye
aykırı olmayan ve uygun olan örfün de geçerliliği vardır. Fakat örfün bile
vahiy-merkezli olması gerektiğinden dolayı İslâmcılık yine ancak vahiy-merkezli
olur. Türkiye’de bahsedilen ve adına İslâmcılık denen şey ise, örf-merkezlidir
ki bu örf elbette İslâm-öncesi ve sonrası âdet ve geleneklerin birleşmesiyle
ortaya çıkmış olan alışkanlıklardır. İşte bu alışkanlıklardan oluşan şeylere İslâm’dan
bir şeyler ekleyerek bir ortaya çıkarmak ve İslâm’ı Türk-Anadolu İslâm’ı sanmak
ve de İslâmcılığı bu merkezde anlamak yanlıştır. Zîrâ bu “İslâmcılık” falan değildir.
Örf-merkezli İslâmcılık,
düşüncesini ve eylemini vahyin değil; destanların, Şamanizm’in, tasavvufun,
tasavvufçuların, özellikle Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş ve Yunus gibi sufilerin
belirlediği, en-nihâyet de batı’yı taklit ile billurlaşan bir düşünce ve
anlayıştır. Çok ilginçtir;örf-merkezli müslümanlıkta, “muhteşem bir ahlâka
sâhip” ve “âlemlere rahmet olan” Hz. Muhammed’in değil de, sapıkça söylemleri ve
eylemleri olan bâtınîlerin ve tasavvufçuların adı daha sık ve daha önce anılır.
Bu müslümanlık şeklinde öne çıkan, Oğuz Kağan ile başlayan destânî anlatımlar,
Türkün şanlı târihi ve kutsal eti-kemiği-kanı, Orhun Anıtları, İslâm-öncesi gerçek
yada kurgusal kahramanlar, yapılan ve kazanılan savaşlar, Selçuklu, Osmanlı,
kurulan 16 devlet, sultanların kânunları, diyânet bildirileri vs.’den oluşur.
Oysa İslâm yâni vahyi merkeze alan, koşulsuz-şartsız vahyi yâni Kur’ân’ı
merkeze almak ve de Kur’ân’ın güzel örnekliği olan Sünnet örnekliğini gündeme almaktır.
İslâm bu olduğu için İslâmcılık da budur yada böyle anlaşılmalıdır.
İslâmcılık sözünün arkasında
“cılık” gibi bir ek olmasından dolayı bir aykırılıktan bahsedilebilir. Zîrâ
İslâm, önüne-arkasına, sağına-soluna ve aşağısına-yukarısına bir ek almaya ve
kendini böyle tanımlamaya ihtiyaç hissetmez. Fakat eğer bir harekete “İslâmcılık”
deniyorsa yâni İslâm ile ilişkilendiriliyorsa, o şey mutlakâ vahiy-merkezli
olmak zorundadır. Vahiy-merkezli olmayanlar İslâm ve İslâmcılık falan değildir.
Vahiy-merkezli olmayan yapılara ve hareketlere olsa-olsa “müslümanlık, muhâfazakârlık
ve örf-merkezlilik olabilir.
İslâmcılık vahiy-merkezli
olduğundan dolayı zayıflaması ve bitmesi söz-konusu değildir. Çünkü İslâm aslâ
zayıflamaz ve bitmez. Zîrâ onu kıyâmete kadar koruyacak olan Allah’tır. O hâlde
zayıflayan şey müslümanlar yada örf-merkezli din-düşüncesi, Türk-Anadolu merkezli
müslümanlık olabilir.
Örf-merkezli müslümanlık;
Allah’tan, Kur’ân’dan ve Peygamber’den ziyâde devlete bağlıdır. Halk da direkt
olarak devlete ve hükümdâra/lîdere bağlıdır ve devletin/hükümdârın dînindendir.
Zâten bu din-anlayışında, belirlemeyi Kur’ân ve Sünnet değil de, diyânet,
mezhepler, târikatlar ve cemaatler belirler. Dîni düşünce onların
kontrôlündedir. Oysa tek hak din olan İslâm’da ve İslâmcılık da din, Allah’ın-Kur’ân’ın
dediği ve Peygamber’in yaptığı gibidir.
Örf-merkezli müslümanlık,
âhiretten bahsetse de Dünyâ-merkezlidir ve Dünyâ’ya çok daha fazla hattâ aşırı önem
verir. Vahiy-merkezli İslâmcılık ise Dünyâ’yı “geçici bir imtihan alanı” olarak
görür ve merkeze âhireti ve ebedî sonsuz nîmet diyârı olan cenneti koyar. Allah
rızâsı elbette en merkezde olan şeydir.
Türkiye’de birilerinin “İslâmcılık”
dediği fakat aslında “örf-merkezli müslümanlık” olan anlayış ve hareket,
devlete âlet edilen dînî inanıştır. Oysa İslâm Dînî, devlete aslâ âlet edilemez
ve tam-aksine devlet dînin bir âleti olur. Böylece devlet de dîne göre olmuş
olur. Çünkü İslâm, sosyâl, ekonomik ve siyâsal iktidarların söylemine göre
belirlenemez. Bunlara göre belirlenen inanış, örf-merkezli müslümanlıktır.
Örf-merkezli müslümanlık, seküler-lâik iktidarların benimsediği ve desteklediği
inanış-şeklidir, yoksa o, vahyi merkeze alan ve alması şart olan İslamcılık değildir.
İslâmcılık kelimesi son 150
yıldır olan harekete isim olarak verilmiş olmasına rağmen bu düşüncede Kur’ân
ve de Sünnet merkeze alınmadığı için İslâm’la ilgili değil, müslümanlıkla yâni
Türk-Anadolu inanış, âdet, gelenek ve örfüyle ilgilidir. Bu müslümanlık şeklinde
merkeze vahiy-Kur’ân, Peygamber-Sünnet değil, gelenek-görenek yâni örf
alınmıştır ki bahsedilen örf büyük oranda İslâm’a uygun da değildir ve İslâm’a
aykırıdır. Bu örfe -İslâm’dan bâzı eklemeler yapılmış olsa da- genelde, İslâm-öncesi
ve sonra da tasavvuf-bâtınî merkezli heretik yâni din-dışı söylemler hâkimdir.
İşte böylelikle bu hareket, çeşitli siyâsal
iktidarların resmî dînî/söylemi hâline dönüşmüştür. İktidarlarca benimsenen
örf-merkezli müslümanlık yorumunun ve inanışlının dışında kalan düşünceler ve
uygulamalar şiddetle ithâm edilmiş ve örf-merkezli müslümanlıktan farklı
düşünenler ve yaşayanlar aykırı, yobaz, bilim-karşıtı ve hattâ terörist olarak
görülmektedir. Bir-çokları da tâkibat altındadır.
Örf-merkezli müslümanlık, gaybî ve meta-fizik olanı
Allah’a fakat dünyevî olanı beşerî düşünceye, ideolojilere ve uygulamalara
verir. Allah’ın egemenliği sâdece meta-fizik alana, îman, tevbe,
cennet-cehennem, âhiret, yargılama ve insanların etki edemediği göklerde
geçerlidir. Dünyâ’da ve insanlar arasında ise mutlak anlamda beşerî-insân^>i
düşünce ve uygulamalar geçerlidir. Öyle ki örfü merkeze alanlar, bu alanlara
aslâ Allah’ı karıştırmaz ve dünyevî konularda aslâ şirk ve ortak kabûl etmez.
Dolayısıyla Türkiye’de
“vahiy-merkezli İslâm ve mü’minlik” denilmesi gereken İslâmcılık, “örf-merkezli
olan müslümanlık”tan ayrılmalıdır. Vahiy-merkezli İslâmcıların sayısı azdır ve yanlış
bir ifâde ile İslâmcı olarak bilinenler İslâmcı falan değildirler. Zîrâ
vahiy-merkezli değildirler. Onlar “örf-merkezli Türk-Anadolu müslümanı”dırlar.
Bu bağlamda mevcut iktidar da İslâmcı falan değildir. Çünkü İslâm inancında
merkeze vahyi almamaktadır ve lâik-seküler demokrasiyi, kapitâlizmi ve
modernizmi almaktadır. Zâten Türkler hiç-bir zaman tam anlamıyla İslâm ve İslâmcı
ol(a)mamışlardır. Zîrâ hiç-bir kitap-merkezli olmamışlar ve olmak da
istememişlerdir. Türkler klâsik zamanlardan kalma tasavvuf-târikat merkezli
Şamanizm’e uygun bir inanış benimserken ve uygularken, modern zamanlarda ise,
bâtıl batı’nın Allah’sız ideolojilerini, dinsiz bilim ve teknolojisini ve
kitapsız düşünce ve zihniyetini merkeze almaktadır. Yâni tüm zamanlarda hiç-bir
zaman vahyi merkeze almamışlar, onun yerine -klâsik yada modern anlamda- âdet,
gelenek, görenek ve örfü merkeze almışlardır, almaktadırlar.
Müslimler ve mü’minler
olarak bizim hedefimiz, -İslâm’dan eklemeler olsa da- örf-merkezli müslümanlığı
değil, merkezde kesin anlamda vahyin-Kur’ân’ın ve Sünnet’in olduğu İslâm ve de İslâmcılıktır,
öyle olmalıdır.
Türkiye’de bahsedilen ve
konuşulan, üstüne bir-çok yazılar yazılan ve adına yanlışlıkla İslâmcılık
denilen şey “örf-merkezli müslümanlık”tan başka bir şey değildir. Örf-merkezli
müslümanlık, “resmî din”dir, “uydurulan din”dir. Vahiy-merkezli ve “indirilen
din” değildir.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder