21 Mart 2023 Salı

Vahiy-Merkezli İslâmcılık, Örf-Merkezli Müslümanlık

 

“…Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).

 

İslâmcılık, İslâm-merkezlilik demektir yada o bu anlama gelmesi gerekir. Başında İslâm olan şey mutlak anlamda İslâm yâni vahiy-merkezli olmak zorundadır.

 

Bir de, herkesin İslâmcılık zannettiği yada İslâmcılık dediği “İslâmsız İslâmcılık” denen “örf-merkezli müslümanlık” vardır. Cemaleddin Afgani ve 2. Abdulhamid zamânında başlayan harekete İslâmcılık demek çok doğru değildir. Çünkü bu kişilerin anladıkları ve bahsettikleri İslâmcılık, merkeze vahyi değil örfü, muhâfazakârlığı ve moderniteyi alan harekettir. İşte bu nedenle herkesin İslâmcılık olarak söylediği ve bâzılarının “bitti” dediği, kimilerininse “henüz bitmedi” dediği hareketin “İslâmcılık” değil, muhâfazakârlıktır. Muhâfazakârlıkta da İslâm’ın kısmen bir geçerliliği vardır fakat muhâfazakâr İslâmcılık denilen ama aslında sâdece muhâfazakârlık olan şeyde İslâm yâni vahiy ve vahyin güzel örnekliği olan Sünnet merkezde değildirdir. Merkezde Türk-Anadolu ve Selçuklu-Osmanlı örfü vardır ve modernizm Kur’ân’dan ve Sünnet’ten daha etkili ve geçerlidir. İslâm’da ise merkezde kesin olarak vahiy vardır. İşte bu nedenle “İslâm’ın merkeze alınması” demek olan İslâmcılık ancak vahyin merkezde olduğu akımlar ve hareketler için geçerli olmalıdır.

 

Tabi mâruf örfün yâni vahye aykırı olmayan ve uygun olan örfün de geçerliliği vardır. Fakat örfün bile vahiy-merkezli olması gerektiğinden dolayı İslâmcılık yine ancak vahiy-merkezli olur. Türkiye’de bahsedilen ve adına İslâmcılık denen şey ise, örf-merkezlidir ki bu örf elbette İslâm-öncesi ve sonrası âdet ve geleneklerin birleşmesiyle ortaya çıkmış olan alışkanlıklardır. İşte bu alışkanlıklardan oluşan şeylere İslâm’dan bir şeyler ekleyerek bir ortaya çıkarmak ve İslâm’ı Türk-Anadolu İslâm’ı sanmak ve de İslâmcılığı bu merkezde anlamak yanlıştır. Zîrâ bu “İslâmcılık” falan değildir.

 

Örf-merkezli İslâmcılık, düşüncesini ve eylemini vahyin değil; destanların, Şamanizm’in, tasavvufun, tasavvufçuların, özellikle Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş ve Yunus gibi sufilerin belirlediği, en-nihâyet de batı’yı taklit ile billurlaşan bir düşünce ve anlayıştır. Çok ilginçtir;örf-merkezli müslümanlıkta, “muhteşem bir ahlâka sâhip” ve “âlemlere rahmet olan” Hz. Muhammed’in değil de, sapıkça söylemleri ve eylemleri olan bâtınîlerin ve tasavvufçuların adı daha sık ve daha önce anılır. Bu müslümanlık şeklinde öne çıkan, Oğuz Kağan ile başlayan destânî anlatımlar, Türkün şanlı târihi ve kutsal eti-kemiği-kanı, Orhun Anıtları, İslâm-öncesi gerçek yada kurgusal kahramanlar, yapılan ve kazanılan savaşlar, Selçuklu, Osmanlı, kurulan 16 devlet, sultanların kânunları, diyânet bildirileri vs.’den oluşur. Oysa İslâm yâni vahyi merkeze alan, koşulsuz-şartsız vahyi yâni Kur’ân’ı merkeze almak ve de Kur’ân’ın güzel örnekliği olan Sünnet örnekliğini gündeme almaktır. İslâm bu olduğu için İslâmcılık da budur yada böyle anlaşılmalıdır.

 

İslâmcılık sözünün arkasında “cılık” gibi bir ek olmasından dolayı bir aykırılıktan bahsedilebilir. Zîrâ İslâm, önüne-arkasına, sağına-soluna ve aşağısına-yukarısına bir ek almaya ve kendini böyle tanımlamaya ihtiyaç hissetmez. Fakat eğer bir harekete “İslâmcılık” deniyorsa yâni İslâm ile ilişkilendiriliyorsa, o şey mutlakâ vahiy-merkezli olmak zorundadır. Vahiy-merkezli olmayanlar İslâm ve İslâmcılık falan değildir. Vahiy-merkezli olmayan yapılara ve hareketlere olsa-olsa “müslümanlık, muhâfazakârlık ve örf-merkezlilik olabilir.

 

İslâmcılık vahiy-merkezli olduğundan dolayı zayıflaması ve bitmesi söz-konusu değildir. Çünkü İslâm aslâ zayıflamaz ve bitmez. Zîrâ onu kıyâmete kadar koruyacak olan Allah’tır. O hâlde zayıflayan şey müslümanlar yada örf-merkezli din-düşüncesi, Türk-Anadolu merkezli müslümanlık olabilir.

 

Örf-merkezli müslümanlık; Allah’tan, Kur’ân’dan ve Peygamber’den ziyâde devlete bağlıdır. Halk da direkt olarak devlete ve hükümdâra/lîdere bağlıdır ve devletin/hükümdârın dînindendir. Zâten bu din-anlayışında, belirlemeyi Kur’ân ve Sünnet değil de, diyânet, mezhepler, târikatlar ve cemaatler belirler. Dîni düşünce onların kontrôlündedir. Oysa tek hak din olan İslâm’da ve İslâmcılık da din, Allah’ın-Kur’ân’ın dediği ve Peygamber’in yaptığı gibidir.

 

Örf-merkezli müslümanlık, âhiretten bahsetse de Dünyâ-merkezlidir ve Dünyâ’ya çok daha fazla hattâ aşırı önem verir. Vahiy-merkezli İslâmcılık ise Dünyâ’yı “geçici bir imtihan alanı” olarak görür ve merkeze âhireti ve ebedî sonsuz nîmet diyârı olan cenneti koyar. Allah rızâsı elbette en merkezde olan şeydir.

 

Türkiye’de birilerinin “İslâmcılık” dediği fakat aslında “örf-merkezli müslümanlık” olan anlayış ve hareket, devlete âlet edilen dînî inanıştır. Oysa İslâm Dînî, devlete aslâ âlet edilemez ve tam-aksine devlet dînin bir âleti olur. Böylece devlet de dîne göre olmuş olur. Çünkü İslâm, sosyâl, ekonomik ve siyâsal iktidarların söylemine göre belirlenemez. Bunlara göre belirlenen inanış, örf-merkezli müslümanlıktır. Örf-merkezli müslümanlık, seküler-lâik iktidarların benimsediği ve desteklediği inanış-şeklidir, yoksa o, vahyi merkeze alan ve alması şart olan İslamcılık değildir.

 

İslâmcılık kelimesi son 150 yıldır olan harekete isim olarak verilmiş olmasına rağmen bu düşüncede Kur’ân ve de Sünnet merkeze alınmadığı için İslâm’la ilgili değil, müslümanlıkla yâni Türk-Anadolu inanış, âdet, gelenek ve örfüyle ilgilidir. Bu müslümanlık şeklinde merkeze vahiy-Kur’ân, Peygamber-Sünnet değil, gelenek-görenek yâni örf alınmıştır ki bahsedilen örf büyük oranda İslâm’a uygun da değildir ve İslâm’a aykırıdır. Bu örfe -İslâm’dan bâzı eklemeler yapılmış olsa da- genelde, İslâm-öncesi ve sonra da tasavvuf-bâtınî merkezli heretik yâni din-dışı söylemler hâkimdir.

 

İşte böylelikle bu hareket, çeşitli siyâsal iktidarların resmî dînî/söylemi hâline dönüşmüştür. İktidarlarca benimsenen örf-merkezli müslümanlık yorumunun ve inanışlının dışında kalan düşünceler ve uygulamalar şiddetle ithâm edilmiş ve örf-merkezli müslümanlıktan farklı düşünenler ve yaşayanlar aykırı, yobaz, bilim-karşıtı ve hattâ terörist olarak görülmektedir. Bir-çokları da tâkibat altındadır.

 

Örf-merkezli müslümanlık, gaybî ve meta-fizik olanı Allah’a fakat dünyevî olanı beşerî düşünceye, ideolojilere ve uygulamalara verir. Allah’ın egemenliği sâdece meta-fizik alana, îman, tevbe, cennet-cehennem, âhiret, yargılama ve insanların etki edemediği göklerde geçerlidir. Dünyâ’da ve insanlar arasında ise mutlak anlamda beşerî-insân^>i düşünce ve uygulamalar geçerlidir. Öyle ki örfü merkeze alanlar, bu alanlara aslâ Allah’ı karıştırmaz ve dünyevî konularda aslâ şirk ve ortak kabûl etmez.

 

Dolayısıyla Türkiye’de “vahiy-merkezli İslâm ve mü’minlik” denilmesi gereken İslâmcılık, “örf-merkezli olan müslümanlık”tan ayrılmalıdır. Vahiy-merkezli İslâmcıların sayısı azdır ve yanlış bir ifâde ile İslâmcı olarak bilinenler İslâmcı falan değildirler. Zîrâ vahiy-merkezli değildirler. Onlar “örf-merkezli Türk-Anadolu müslümanı”dırlar. Bu bağlamda mevcut iktidar da İslâmcı falan değildir. Çünkü İslâm inancında merkeze vahyi almamaktadır ve lâik-seküler demokrasiyi, kapitâlizmi ve modernizmi almaktadır. Zâten Türkler hiç-bir zaman tam anlamıyla İslâm ve İslâmcı ol(a)mamışlardır. Zîrâ hiç-bir kitap-merkezli olmamışlar ve olmak da istememişlerdir. Türkler klâsik zamanlardan kalma tasavvuf-târikat merkezli Şamanizm’e uygun bir inanış benimserken ve uygularken, modern zamanlarda ise, bâtıl batı’nın Allah’sız ideolojilerini, dinsiz bilim ve teknolojisini ve kitapsız düşünce ve zihniyetini merkeze almaktadır. Yâni tüm zamanlarda hiç-bir zaman vahyi merkeze almamışlar, onun yerine -klâsik yada modern anlamda- âdet, gelenek, görenek ve örfü merkeze almışlardır, almaktadırlar.

 

Müslimler ve mü’minler olarak bizim hedefimiz, -İslâm’dan eklemeler olsa da- örf-merkezli müslümanlığı değil, merkezde kesin anlamda vahyin-Kur’ân’ın ve Sünnet’in olduğu İslâm ve de İslâmcılıktır, öyle olmalıdır.

 

Türkiye’de bahsedilen ve konuşulan, üstüne bir-çok yazılar yazılan ve adına yanlışlıkla İslâmcılık denilen şey “örf-merkezli müslümanlık”tan başka bir şey değildir. Örf-merkezli müslümanlık, “resmî din”dir, “uydurulan din”dir. Vahiy-merkezli ve “indirilen din” değildir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2021

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder