17 Mart 2023 Cuma

Mahrûmiyetten Mahrûm Olmak

 

“İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) Siz Dünyâ hayâtınızda bütün güzelliklerinizi ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve fâsıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezâlandırılacaksınız” (Ahkâf 20).

 

Âyette, Dünyâ’da iken tüm zevkleri tüketip bitirenler için âhirette geriye azap ve mahrûmiyet kaldığı söylenmektedir. Dünyâ’da hiç-bir şeyden mahrûm kalmamak, âhirette bir-çok şeyden mahrûm kalmakla sonuçlanıyor. Çünkü iki güzellik bir-arada olmaz. Dünyâ cennet değildir ve cenneti Dünyâ’da kurmak düşüncesi ve eylemi cinnettir ve cinnetle sonuçlanır.

 

İnsan “yarı-mahrûmiyete uygun” yaratılmıştır. Zâten kâinat ve de Dünyâ sınırlıdır ve bu nedenle de Dünyâ da yarı-mahrûmiyete göre yaratılmıştır. Refah insanı hasta eder. Hele “sahte refah” (aslında refah içinde olunmadığı hâlde refah içindeymiş gibi yaşama) ise, “aptal hasta” eder. Dünya şu-anda bu durumdadır. İnsan, yarı-mahrûmiyete uygun yaratıldığı için “özlem odaklı”dır. Bu özlem en başta “cennet özlemi”dir. Dünyâ’da hiç-bir zaman oluşamayacak ve tatmin edemeyecek olan cennet. Âhirete has olan. İnsanı dik ve diri tutan şey işte bu özlemdir, mahrûmiyettir. Mahrûmiyet insanın fıtrî bir terapisidir.

 

Mahrûmiyetten mahrûm olan insanlar neredeyse kafayı yemek üzereler. Refah, insanları hasta etti. “Yalancı refah” ise insanları perişân etti. İnsanlar mahrûmiyetten mahrûmdur. Mahrûmiyetten insanın ilacıdır. Çünkü mahrûmiyet, nîmettir. Zîrâ insan ancak mahrûm olduğunda anlar, özler ve bir şeyler yapar. Aksi-hâlde yerine çakılır kalır ve boş ve anlamsız bir hayat yaşar.

 

Yeni nesil gençler, mahrûmiyetten mahrûm olduğu için hakîki ve gerçek dertleri bilmiyor. Bu nedenle de çakma-sûnî-sanal dertlere müptelâ oluyor. Bu dertler onları içten-içe kemiriyor ve mutsuz ve umutsuz bir hâle getiriyor.

 

Çocuklar da mahrûmiyetten mahrûmdurlar. Hiç-bir şeyleri eksik değil. Ne isterse yapılıyor. “Hayır” kelimesini bilmiyorlar ve sevmiyorlar. Bu durum, ileride karşılaşacakları “hayır” kelimesine karşı aşırı tepki göstermelerine neden oluyor. Çocukların varlık içindeyken de mahrûmiyeti öğrenmeleri ve bilmeleri gerekiyor. Bu nedenle de bir sınır konulmalı ve çocuklar yemekten, içmekten, giymekten, gezmekten vs. bilerek mahrûm bırakılmalıdır. Mahrûmiyet öğretilmelidir ki kıymet bilen olsun. Çünkü mahrûmiyetten mahrûm olanlar hiç-bir şeyin kıymetini bilmiyor da isrâf ediyor, döküp-saçıyor, değer bilmiyor ve ihtirâs içinde yaşıyor.

 

Aslında mahrûm kalmak lezzeti öğretiyor. Meselâ yemekten-içmekten mahrûm kalmak, yeme-içmenin değerini bildiriyor. Modern zamanlar için konuşursak, elektrikten, internetten, elektronik cihazlardan biraz da olsa uzak ve mahrûm kalmak, hem bunlar olmadan da olabileceğini hem de bunların sağladığı kolaylığın farkına varılmasını öğretiyor.   Mahrûmiyet ne kadar fazlaysa, kavuşma o kadar lezzetli olur.

 

En çok da modern gençlik mahrûmiyetten mahrûmdur. Çünkü her biri birer prens ve prenses gibi büyütülmüş, hiç-bir şeyin kıymetini bilmiyor, yoktan anlamıyor ve her istediğini bir-an önce ulaşmak istiyor. Ulaşamamaya anlam veremiyorlar. Ulaşamamanın ve mahrûmiyetin ne olduğunu bilmedikleri için bu konulan duyunca iğrenç bir sıkıntı hissediyorlar. Bir eksiklik durumunu aşmak için çok aptalca ve gerçekçi olmayan çözümlerden bahsediyorlar. Çünkü hayâl dünyâsında yaşıyorlar. Zîrâ çocukluktan îtibâren sûnî, sanal ve hayâli olan içinde kalmışlardır. Sanala mâruz kalmışlardır. Bu sanal âlemde bir mahrûmiyet olmadığı ve her-şey mükemmel olduğu için Dünyâ’da böyle bir hayat bekliyorlar. Fakat gerçek hayatta beklediklerini bulamadıklarında hem umutsuzluğa hem de boşluğa düşüyorlar. Çünkü hiç-bir zaman mahrûm olmadılar, çünkü mahrûmiyetten mahrûmdurlar. 

 

Mahrûmiyetten mahrûm olanlar, mahrûmiyetlerini gidermek için her-şeyi yapabilir hâle gelmişlerdir. Her türlü günah, haram, suç ve ayıbı işleyebilecek duruma gelmişlerdir. Fakat bilmedikleri şey şudur ki, her haram, günah, suç ve ayıp bir mahrûmiyet doğurur. Mahrûmiyetten kurtulmak için yapılan şeyler yeni mahrûmiyetler ortaya çıkarır. Bu yeni mahrûmiyetler eski mahrûmiyetlerden daha çok acı ve ızdırap veren mahrûmiyetler olur. İşte bundan kurtulmanın tek çâresi, kısa süreliğine de olsa mahrûmiyet içinde yaşamaya alışık olmaktır. Mahrûmiyetlere alışık olanlar, hem özlem içinde oldukları için umut içinde de olurlar, hem de mahrûmiyetten kurtulduklarında mahrûm kaldıkları şeyden daha çok lezzet alırlar. Oruç tutanların akşam olduğunda içtikleri sudan ve yedikleri yemeklerden çok lezzet alması gibi. Fakat hiç-bir şeyden mahrûm kalmamış olanlar hem hiç-bir şeye karşı özlem duymazlar hem de hiç-bir şeyden yeterince lezzet almazlar. Absürd şeyleri denemelerinin nedeni budur.    

 

İnsanın en büyük mahrûmiyeti, Allah’a, âhirete, dîne, vahye, peygamberlere, insana ve akrabâlara muhtâç olmama durumuna gelmesidir. Mahrûmiyetten mahrûm olma durumu bunlara öneme vermeyi azaltır yada yok eder. Artık eş, dost, akraba vs. ile ilişkilerin azalması ve bitmesinin nedeni budur.

 

 Mahremiyetten mahrûm kalma durumu da vardır. Mahremiyet bitme noktasına gelmiştir hattâ çoğu bölge ve çoğu kişi için bitmiştir. Mahremiyetten mahrûm durumdayız ve bunun sıkıntılarını şimdiden yaşamaya başladık. İleride ise büyük sıkıntıların ortaya çıkması kesin gibidir. Çünkü mahremiyeti yitirmek de mahrûmiyettir.

 

Modernizm, insanları mahrûmiyetten mahrûm bırakmakta ve modern insanı hiç-bir şeye ihtiyaç duymayacak hâle getirmek istemektedir ve bunu büyük oranda başarmıştır. Fakat sonuçta insanlar şeytana ve nefislerine göre yaşamaya başlamışlardır. Şeytandan ve nefsten âzâde olamadıkları gibi, bu iki şeye her geçen gün daha fazla bağlanmaktadırlar. Modern olan her-şey insanı doğaldan, fıtrî olandan, normalden, Allah’tan, ana-babadan, eş-dosttan, anlamdan, değerden vs. uzaklaştırmaktadır.

 

Modern insan; îmândan, takvâdan, samîmiyetten, ciddîyetten, gayretten, hedeften, vs. uzaklaşmış ve mahrûm kalmıştır. Bu mahrûmiyetin nedeni, insanın mahrûmiyetten mahrûm kalmasıdır. Zîrâ mahrûmiyet, kişiye başta Allah olmak üzere tüm bu değerleri hatırlatır. İnsan ancak mahrûm kaldığında düşünür, anlar ve değer-bilir hâle gelir.

 

Dünyâ’da mahrûmiyetten mahrûm olanların âhirette karşılaşacağı şey “cennetten mahrûm olmak” olacaktır. Cennetten mahrûm olanların varacağı yer ise, ebedî azap diyârı olan cehennemden başkası değildir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2023 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder