“Asra andolsun!; gerçekten
insan, ziyandadır. Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar, birbirlerine
hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka” (Asr Sûresi).
Dünyâ’nın doğal zorlukları
vardır; sıcak, soğuk, ağır, keskin, vs. olan bu zorluklar “doğal” olduğu için
zorlukları sınırlıdır ve ayrıca bu zorlukları yüklenmek insana neşe bile
verebilir. Fakat bir de insanın ortaya çıkardığı zorluklar vardır ki bunlar hem
günden-güne ağırlaşır hem de fazlalaşır. Şeytan, nefs ve tâğut kaynaklı bu
zorlukların üstesinden ancak ilâhî hakîkate dayanarak gelinebilir. Yoksa
sürekli olarak bedel ödemeyi gerektirir ki insanlık târihi biraz da boşuna
ödenen bedellerin târihidir.
Yüklenmesi gereken yükü
yüklenmeyenler, o yükü başkasının omzuna yüklemiş olurlar. Böylece bedel
ödemezlerken bedel ödetirler. İnsanlar doğal zorlukların bedellerini ödemekten
çok kaçınmazlar çünkü hem ağırlığı belli bir seviyeden yukarı çıkmaz hem de doğal
zorluklar “sürekli” değildir. Fakat doğala, normâle, fıtrata, dolayısıyla ilâhî
olana yâni Allah’a aykırı olan yapay zorlukların bedelleri ödemekle bitmediği
gibi günden-güne çoğalır. Üstelik bu bedelleri ödemekten kurtulanlar akıllı, zeki,
kurnaz olarak kabûl edilip alkışlanırken, sürekli bedel ödemek zorunda kalanlar
ise zavallı olarak görülürler.
Anlamın olduğu yerde mutlakâ
bedel de vardır. Anlamsızlığın bedeli ise ya hiç olmaz yada çok az olur. Zâten
anlamsızlığın müşterisinin çok olmasının nedeni de budur.
Anlamlı olması için o şeyin
ebedîlik içermesi gerekir. Bu da aşkın bir hakîkate dayanmayı gerektirir. Aşkın
bir hakîkate dayanmak ise, ölüm sonrasını garantiye alır. Hakîkate dayanmak,
Dünyâ’nın zorluklarına katlanmaktan başka, Allah’ın sözünü tüm zamanlarda ve mekanlarda
tüm Dünyâ’ya hâkim kılmak gibi bir görev yükler. Çünkü hakîkate dayanmak ağır bir
sözü ve yükü yüklenmeyi yâni bedel ödemeyi göze alabilmeyi gerektirir.
Ölüm sonrasına inanarak yaşamanın
bir bedeli vardır. Bu bedeli ödeyebilenlerin cennetteki ödülü kat-kat fazla olur.
Zîrâ cennete ulaşmanın bedelini ödeyenlerin mükâfâtı 1’e 700 olur.
Îman, bedel ödemeye zorlayan
şeydir. Seni bedel ödemeye ve harekete geçmeye zorlamıyorsa, îmânında sorun var
demektir. Îman etmenin ve îmânın gereğini yerine getirmenin bedelini ödemeye
yanaşmayanlar, zihnin ve rûhun tatmini için nâfile bir şekilde “maddi ve
dünyevi bilgi”ye yumuluyorlar. Çünkü bu hem dertlere tam bir çâre olmuyor hem de
rûhu tatmin etmiyor. Zîrâ kâlpler ve ruhlar ancak Allah’ın zikri ile yâni vahy
ile tatmin bulabilir.
İnsanlar gerçekleri duymak
istemiyor. Çünkü gerçekler eyleme dönüktür ve bir bedeli vardır. Hakîkat
mutlakâ bedel ister. Zîrâ Dünyâ bir imtihan dünyâsıdır ve Allah’ın yasaları
olan sünnetullah mutlakâ bir bedel ortaya koyar. Öyle ki bedel ödemekten
kaçmanın bile bir bedeli olur. Bedelden kaçmanın bedeli âhirette acı ve
ağırlaşmış bir şekilde çıkar insanın karşısına.
Allah yerine insana tapma
şirkinin bedelini ağır bir şekilde ödeyip duranlar, Allah’a sığınmak yerine,
ahmakça davranıp yeniden farklı tâğutlara sığınıyorlar. Tâ ki bu yüzden yeni
bedeller ödeyene dek. Oysa yapılması gereken şey Allah’a ve İslâm’a
sığınmaktır.
Ey modern insan!; mâdem ki
Dünyâ’yı çok seviyorsun, Dünyâ’yı ıskalamaktan çok korkuyorsun, mâdem ki mevcut
modern hayâtı seviyorsun ve ondan memnunsun; o hâlde bu modern hayâtın
köleliğini de yapmak zorundasın. Modern hayâtı sunanların sana yüklediği,
doğala, normâle, fıtrata ve dîne aykırı olan bedelleri ödemek zorundasın. Modern
hayâtta yaşamanın bedelini hiç îtirâz etmeden ödeyeceksin!.
Modernizm bir “kayıt”
uygarlığıdır. Zâten modern insanı sıkıştırıp huzursuz eden şey, “her yönden
kuşatılıp kayıt altına alınmak”tır. Bu kuşatılmanın panzehiri, “kayıt-dışı” bir
hayattır. Böyle bir hayâtın bedeli ise, modern hayattan vazgeçmektir. Ne oranda
vazgeçerseniz, o oranda huzurlu olursunuz. Fakat vazgeçmenin bir bedeli olduğu
için bu bedeli göze alamayanlar modern bedellere katlanmak zorunda kalırlar. Âlemlerin
rabbi olan Allah’ın dînine göre yaşamamanın cezâsı ve bedeli, “kendilerini ilah
etmiş olanlar”ın, arzularına göre aldıkları keyfî kararlara göre yaşamaktır.
Modern
zamanda aşırı öne çıkarılan sevgi, bencil bir sevgidir, “geçici bağlıklar”
şeklinde olan bir sevgidir. Bu nedenle de sağlam olmuyor. Ölene kadar sürecek
olan “sevgi”ler, bedeli ödenen sevgilerdir. Zâten ancak bedeli ödendiğinde
sağlam ve sürekli olur.
Seküler zamanlarda “Kur’ân’ı
hakkıyla yaşama”nın bedeli, yalnızlaşmaktır. “Kur’ân’ı yaşamak” demek olan Sünnet,
bedel ödemenin en ideâl ve güzel şeklidir. Sünnet ile zımnen: “bedel
ödeyecekseniz bu şekilde ödemelisiniz” mesajı verilir. Sünnet, akıl-zihin-bilgi
işi değil, “yürek” işidir. Zîrâ “bedel”le alâkalıdır. İslâm, bedel ödemeyi göze
alıp-almama durumudur. Yük yüklenmeyi ve bedel ödemeyi ne kadar göze
alabiliyorsanız o kadar takvâlı ve samîmi olmuş olursunuz.
Modern-seküler dünyâ sistemlerinin
de bâzı bedelleri vardır ama bunlara bağlılık çoğunlukla söz ile olduğu için
bedelleri ağır olmaz. Meselâ ateist, deist, cumhûriyetçi, demokratik, lâik, seküler,
feminist, cinsiyetçi, Kemalist, Atatürkçü, kapitâlist, liberâl, modern,
post-modern vs. Allah’ı hesâba katmayan beşerî sistem, düşünce ve ideolojilere
inanmanın bedeli nedir?. Bunlara inanmanın bedelini ödemekten dolayı çökmüş ve
yıpranmış birini tanıyor musunuz?. Fakat îmânın, âhiret kaygısının ve cennet
özleminin bedeli ağır olur, hattâ bâzen canları ve malları ortaya koymayı da
gerektirebilir. Çünkü o sâdece teori olmadığı için pratik olarak da yaşamayı gerektirdiğinden
dolayı bedeli de ağır olur.
Tevhid acıtır, zîrâ bedeli
vardır; şirk ise tatlıdır, insanı kendinden geçirir, zîrâ Dünyâ’da çoğu zaman bedeli
yoktur. Bir şeyin ne kadar ağır bedeli varsa o kadar değerlidir. Bedeli olmayan
şeyin değeri de yoktur. Bedelini ödemediğin şeyin sâhibi de olamazsın. Îmânın
da bir bedeli vardır, bu bedel bâzen ağır olabilir, bu bedeli ödemeden “îmân
sâhibi” olamazsın.
Hakkı söylemenin her zaman
bir bedeli vardır. Bu bedel “işin rajonu”dur. Bu bedelle karşılaşmayanlar
“hakkı apaçık bir şekilde söylemiyorlar” demektir. Hakîkatin bâzı artı bedelleri
vardır. O bedellerden biri de “yalnızlaşmak”tır. Câhiliyeden ayrılmanın bedelidir
bu. Bu bedel ilk başta “maddi azlık”la kendini gösterir.
Bilim ve teknoloji ile
hayâtın kolaylaşmasının(!) bedeli, “insanın rûhsuzlaşması”dır. Modern-bilim ve
teknolojik ilerlemenin(!) bedeli, “insan özgürlüğünün kısıtlanması”dır. Zîrâ
modern insan modern-bilim ve teknoloji ile kuşatılmıştır.
Hırslı olmanın bedeli,
hırslı kişinin hedefine ulaşamadığında ve bir umut kalmadığında kısa sürede
tükenip bitmesidir. Hırslı insanlar bir umut kalmadığında çabucak soluverirler.
Îman etmenin bir sorumluluğu
vardır ve “îman ettim” demekle iş bitmez. Din üzere sağlamca durmak şarttır.
Bir bedel ödeme durumunda bağlılıktan vazgeçenlerin âhirette hiç-bir payı
olmaz:
“Allah’ın ahdîni ve
yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için âhirette
hiç-bir pay yoktur, kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve
onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır” (Âl-i İmran 77).
İmtihan bâzen kişinin en
sevdiği ile sınanmasını gerektirebilir. Hz. İbrâhim böyle ağır bir şekilde
sınanmıştı da Allah için en sevdiğinden vazgeçebilmeyi bile göze alabileceğini
gösterdiğinde yâni îmânının bedelini ödediğinde Allah onu mükâfatlandırdı:
“Biz de onu halim bir
çocukla müjdeledik. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrâhim
ona): ‘Oğlum’ dedi. ‘Gerçekten ben seni rüyâmda boğazlıyorken gördüm. Bir bak,
sen ne düşünüyorsun’. (Oğlu İsmâil) Dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap.
İnşâallah, beni sabredenlerden bulacaksın’. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine
ve takdirine) teslim olup (babası, İsmâil’i kurbân etmek için) onu alnı üzerine
yatırdı. Biz ona: ‘Ey İbrâhim’ diye seslendik. ‘Gerçekten sen, rüyâyı
doğruladın. Şüphesiz biz, ihsânda bulunanları böyle ödüllendiririz’. Doğrusu
bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbânı fidye olarak verdik. Sonra
gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrâhim’e selâm
olsun” (Sâffât 101-109).
İmtihan ve Dünyâ’da bedel
ödemek âhirete kadardır. Âhirette ise ödenmeyen bedellerin hesâbı verilecek ve
ödenmeyen bedeller orada ağır bir şekilde ödenecektir.
Evet; bedel mutlakâ
ödenecektir; ya bu Dünyâ’da yada âhirette.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder