“Şu hâlde Rabbin için
namaz kıl ve kurban kes” (Kevser 2).
Kurban; insanlık-târihinin
en eski ibâdeti. Allah’a yakınlaşmak için verilen hediye ve bir vazgeçiş
ispâtıdır. Allah’ın tüm insanlara farz kıldığı ibâdet. İnsanlık-târihi boyunca
bâzen de her-şey için kurban kesmek ve hayvan yerine insan kurban etmek
şeklinde abartılarak ve yoldan çıkartılarak yapılan eylem. Fakat ne
olursa-olsun çok ciddiye alınarak, zinhar aksatılmayan, geçiştirilmeyen,
gündemden düşürülmeyen, saygıyla ve huşû ile yapılan bir eylem ve ibâdettir.
Kurban, kesilmesi için özel
yere gereksinim duyulmayan, “mâbetsiz kalındığında vazgeçilemeyecek” ve “tanrı
yada tanrının bir görünüşü olarak görülen bir insanın çarmıha gerilerek kurban
olmasıyla” ortadan kalkabilecek bir ibâdet değildir. Bu nedenle de aslında
kurban artık hakkıyla sâdece İslâm Dîni’nde ve müslümanlar tarafından uygulanmaktadır.
Hattâ İslâm’dan başka din ve kültürlerde kurban ibâdeti kalmamıştır. Bir zamanlar
vardı ama artık yok. Modernizm denen Allahsızlıkta ve dinsizlikte zâten yok ve
hattâ modernizmde kurban ibâdet olarak görülmediği gibi “kurban cinâyettir”
denilerek vahşet olarak kabûl edilmektedir. Modernizm karşısında komplekse
kapılıp eziklik duyanların ve zırvalayarak “İslâm’da kurban yok” yada “kurban
ibâdet değildir” diyenlerin sözlerini en yakındaki tuvâlete atıp sifonu da iki
kere çekin ki kokmasın. Çünkü kurban hem farzdır hem de ibâdettir.
Modernizm 2. Dünyâ Savaşı’ndan
sonra bambaşka bir yola girmiş ve postlu-mostlu bir yapı kazanarak devâm
ederken, dîni gevşetme ve etkisizleştirme çalışmalarına devâm etmiştir. 80’ler
ve Sovyetler’in çöküşüyle birlikte 90’larda artık tek-kutuplu dünya ile
birlikte modernizm dîni, her-şeyi kendine göre yeniden kurgulamış ve tüm Dünyâ’ya
yaymıştır. Direkt olarak nefse oynayan ve nefsi alabildiğine kışkırtan modernizm,
kendini tüm Dünyâ’ya kabûl ettirmekte zorlanmamıştır. Bir şeyi kabûl ettiğinizde
o şeyi bir zaman sonra benimseyip ölümüne savunacağınız için, modernizme aykırı
görünen şeyleri de ya inkar eder yada değiştirmeye çalışırsınız. İşte modernizmin
etkisiyle ve baskısıyla birlikte bâzı müslümanlar(!) da modernizme aykırı gelen
dînî emirleri, ibâdetleri ve yasakları ya inkâr ederek yada aşırı yoruma tâbi
tutarak değiştirmeye çalışmış ve “İslâm’da namaz yoktur, kurban yoktur” vs. demeye
başlamıştır. Bu söylemler o kadar çok tekrâr edilmiş ve sistemin elindeki ve
kontrôlündeki medya sâyesinde o kadar çok dayatılmış ve yaygınlaştırılmıştır
ki, en sonunda insanlar tarafından önemsiz görülmeye ve “olmasa da olur” olarak
kabûl edilmeye başlanmıştır.
Bunlar, tesettür, namaz, cemaat,
kurban ve bayram konusunda çok olmuştur-olmaktadır. Hâlâ bir-çoklarınca
sürdürülse de özellikle yeni gençlik ve modern kentlerde ne bayramlara ne de
kurbana artık değer verilemekte, ibâdet olarak görülmemekte ve geçiştirilmekte
yada hiç umursanmamaktadır. Peki bunun nedeni nedir?.
Modernizmle ile birlikte
artık modern insan için dînin, mânevîyatın ve değerlerin bir önemi kalmamıştır.
Modern insanın kendini adayabileceği bir değeri yoktur. Haz ve zevk içinde
yaşamak düşüncesi ve tutkusu modern insanı değerlerinden uzaklaştırmış ve bu
bağlamda insanları bir-araya getiren bayramları, zekat, infâk ve kurban ile
yapılan paylaşmayı umursamaz hâle getirmiştir. Akrabâyı, eşi-dostu ziyâret ederek
muhabbeti sürdürmek, bir-arada olmak, özlem gidermek düşüncesi modernizmin tüm Dünyâ’ya
yayılması ve hâkim olmasıyla birlikte artık neredeyse kaybolmaya yüz tutmuştur.
Eskiden arka-arkaya gelerek evi dolduran ve neşe getiren misâfirlerden ve ziyâretçilerden
ses çıkmamaktadır.
Peki bayram, infâk ve kurban
yerine ne gelmiştir?. İnsanlar artık “eti istediğimiz zaman alabiliyoruz, ne
yapacağız kurban kesip de, onunla mı uğraşacağız” diyerek kurbanlarını ya yardım
kuruluşlarına bağışlıyorlar, ya kurban yerine bir sadaka veriyorlar yada hiç
oralı bile olmayarak kurban kesmiyorlar. Zâten gençler kurban etini yemiyorlar.
Çünkü etin modernize edilmiş hâline çok alıştırıldılar. Burgerleri, dönerleri,
köfteleri yada absürd şekilde hazırlanmış pis ve zararlı et-ürünlerini dışarıda
iştahla götürürlerken, etle pişirilmiş tertemiz ev yemeklerine burun
kıvırıyorlar. Zâten yaşlıların muhabbetini de sevmiyorlar. Ziyâret etmek, el
öpmek, muhabbet etmek anlamsız, saçma ve boş olarak geliyor onlara. Onun yerine
tâtile gitmeyi, gezmeyi, arkadaşlarla takılmayı vs. tercih ediyorlar.
Çocuklarına tapan modern anne-babalar da onlara uyuyor ve bu yüzden kendi
anne-babalarına ve yakınlarına bile uğramıyorlar da tâtile, otele ve denize
gidiyorlar yada tek-başlarına yazlıklarında takılıyorlar. Bunlar bayramları ve
de kurbanı anlamsızlaştırıyor ve “olmasa da olur” hâle getiriyor. Tabi işin
değerini bilen mü’minler bundan müstesnâdır.
Allah’ın emirlerini yerine
getirmek ve halkla yakınlaşmak olunca, bayramlar “Allah’a yakınlaşmak” demek
oluyor. Fakat bayramlaşma ve kurban kesme yerine tâtile çıkarak denize,
yazlığa, otellere, mâvi tura ve gezmelere gitmek ise hem halktan ve eş-dosttan-akrabâdan
hem de Allah’tan uzaklaşmak oluyor. Bu elbette ağır bir bereketsizlik olarak yansıyor.
Allah’ın namaz, oruç, zekat gibi emirlerini yerine getirmeyenler, elbette bayram
ve kurban ibâdetini ve eylemini de yerine getirmek istemiyorlar. Zâten lâik-seküler
kesimin ayıplamasından korkarak kurban ve bayram kelimelerini bile kullanmayan gençler
var. Dîni ve Allah’ı çağrıştıracak her-şeyden uzak duruyorlar. Lâkin bu durumun
aslında kendilerini anlamsızlaştırdığının ve yozlaştırdığının farklında değillerdir.
Anne-babalar da çocuklarına
bir şey demiyor, diyemiyor. Çünkü modernizmin etkisiyle birlikte hiç kimse
kimseye karışmıyor, karışamıyor. Oysa Allah, modern insanın umursamadığı bu
şeyleri farz kılmıştır, emretmiştir:
“Kendileri için bir-takım
yararlara şâhid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık)
hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin
ve zorluk çeken yoksulu da doyurun”
(Hac 28).
Amaç, insanlara takvâ yâni
sorumluluk kazandırmak, değerlerini sürdürmek, emirleri yerine getirmek ve doğal,
normâl ve fıtrî olanı muhâfaza etmektir. Bu da ancak Allah’ın emirlerini yerine
getirmekle olabilir.
Bayramları ve kurbanı yerine
getirenler de artık isteksiz ve şevksiz. En azından neşesiz. “Âdet yerini
bulsun” yoluna girmişler. İşin et-kemik kısmı ağır basıyor ve zâten muhabbetler
de hep et, kemik, yağ, kilo vs. şeklinde. Oysa asıl önemli olan takvâdır:
“Onların etleri ve
kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takvâ ulaşır. İşte
böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O’nun size hidâyet vermesine
karşılık Allah’ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver” (Hac 37).
Bayramlar ve kurban anlamsızlaştırılınca
artık bayramlara ve kurbana saygı da kalmadı. Bu saygısızlık ana-babaya,
yakınlara, insanlara saygısızlık olarak görüldüğü gibi, sevgisizlik ilgisizlik olarak
da ortaya çıkıyor. Belki de bundan dolayı Allah şu emrini indirmiştir:
“Ey îman edenler,
Allah’ın şiarlarına, haram olan ay’a, kurbanlık hayvanlara, (onlardaki)
gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram’a
gelenlere sakın saygısızlık etmeyin”
(Mâide 2).
Hz. İbrâhim’in, rüyâsında
görmesine rağmen kurbanı bu kadar önemsemesi o’nun takvâsından dolayıdır. İsmâil’in
de kurban olma noktasında kurbanı önemsemesi ve teslîmiyeti kurbandaki anlamı
ve önemi bildiğinden dolayıdır. İkisinin de teslîmiyetleri bu nedenledir. Onlar
bu yüzden insanlar arasında örnek kişilerdir ve tek-başına ümmet olmuşlardır.
Allah’ın onları tüm insanlara örnek kılması bu nedenledir.
Bayram bir tâtil değildir ve
özellikle kurban bayramında bir uğraş vardır, olmalıdır. Sonra hem Ramazan hem
de Kurban bayramlarında infâk-paylaşma vardır. İnfâk, bayramlara anlam katar. Anlamı
buradan gelir. Diğerini kâle almak ve önemsemek bayramları ve kurbanı anlamlı
kılar. Yoksa bayram demek anlamsızlık demek değildir. Bayram demek tâtil demek
değildir. Bayramlar paylaşım, bir-arada olma, safları sıkılaştırma, bir sevinç
ve anlam üretme durumuyken, modern insan ile birlikte hem bayramlar hem de
kurban anlamsızlaşmakta, tâtile ve boş zamâna dönmektedir. Artık bayram denince
resmî tâtilin uzaması, otel rezervasyonları, deniz ve modernizmin öğrettiği, dayattığı ve alıştırdığı
çeşitli şeyler akla gelmekte ve öne çıkmaktadır. Modern insan için âilenin,
eşin, dostun, akrabânın, dolayısıyla görüşüp-konuşmanın ve dayanışmanın pek de
bir önemi ve değeri kalmamıştır. Herkes, modernizm tarafından iğdiş edilmiş
olan “kafasına göre” takılmaktadır. Sanki bayramların ve kurbanların hiç-bir
sorumluluğu ve zorunluluğu yokmuş gibi davranılmaktadır.
Gün geçtikçe bayramlar ve
kurban anlamsızlaşmakta, ziyâretler ve paylaşımlar azalmakta ve yozlaşmaktadır.
Milenyum ile başlayan süreçte 2020’li yıllar artık bayramların ve kurbanın
değerinin ve öneminin azaldığını net olarak göstermektedir. Artık bayramların
çoğu kişi için bir önemi ve değeri kalmamıştır. Zîrâ büyük bir kopuş ve değer
yitimi yaşanmaktadır. Zîrâ şeytan, nefs ve tâğutların yolunda giden modern insan
için kurban ve bayramlar, “eskide kalmış” gericilikler olarak görülmeye
başlamıştır. Hâlbuki îtibâr edilmeyen bayramlar ve kurban, asıl modern insanın
geriye doğru gittiğini ve değerini yitirdiğini gösteren ölçülerdir.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder