“Ve hayvanları yarattı;
sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz” (Nâhl 5).
Veganlık
yada Veganizm: “Bâzı nedenlerle hayvan kökenli gıdâları ve diğer hayvansal
ürünleri kullanmayı reddetme”. Bâzen ‘sıkı vejetaryenlik’ diye de adlandırılır.
Vegan kişiler, hayvan kullanımı yoluyla elde edilen gıdâları, giyecekleri ve
diğer tüm yan-ürünleri kullanmayı reddetmektedir (Vikipedi).
Modernitenin ortaya çıkardığı
“sapıklık”lardan biri olan veganlık, insan ve hayvanlar arasındaki derecenin ve
ilişkinin farklılaştırılarak bozulmasının bir sonucudur. Veganlıkta, akıllı
olan ile akıllı olmayan iki varlık arasındaki farkın kaybolacak şekilde hayvanlara
değer yüklenmesi ve onlara doğala, normâle ve fıtrata aykırı olarak davranılması
durumu vardır. Veganların felsefesi, “hayvanların insanlar tarafından
kullanılmaması”dır. Böyle olunca da hayvanlara aynen insan gibi muâmele
yapılmasını istiyorlar ve hattâ insanlardan bile çok daha fazla haklar verilmesini
tartışıyorlar. Zoopolis Kitabı’ndan bundan bolca bahsedilir. Hayvanlara özel
kimlik, ev, otel, hâstane, tâtil yerleri, taşıtlar, parklar, yiyecekler vs. işi
çığırında çıkarıp sapıklığa kadar götürecek şeylerden bahsediliyor. Bunun emâreleri
başlamıştır bile. Televizyonlarda bu kadar çok hayvan haberleri ve reklâmının
yapılamasının nedeni budur. Böylece güyâ insanları hayvanlara karşı daha “duyarlı”
hâle getirmeyi plânlıyorlar.
İnsanlar arasında olan
ilişkilerdeki kopuş, insanların hayvanlara yaklaşmasına ve insan yerine hayvanların
dost edinilmesine neden oldu. “İnsanları tanıyalı hayvanları daha çok sever
oldum” gibi sözlerle bunu dile getiriyorlar. İnsanlarla sıkı dost olamayan,
evlen(e)meyen, çocuk doğur(a)mayan ve şüpheci insanlar, kendilerine istediklerini
yaptıracakları, kendilerini hiç eleştirmeyecek olan hayvanlarla yakınlık kuruyorlar.
Onları artık bir çocukları, ev-halkından biri gibi görüyorlar ve hayvanların
yaratılışlarına aykırı olarak ve onlara zulm-ederek farklı davranışlarda
bulunuyorlar. Hayvanları kendi yataklarında yatırmak, özel yemekler almak,
elbiseler giydirmek, parka götürmek, sağlık kontrôlü vs. gibi, Dünyâ’daki insanların
yarısının erişemediği ve hayâlini kurdukları muâmeleye hayvanlar erişiyor. Kedi
mamasına yılda 40 milyar dolar harcanırken, aç insanlar için ayrılan para
sâdece 22 milyar dolardır. Dünyâ’da PET ürünlerine ayrılan toplam para 150
milyar doları bulmuş durumdadır.
İşte bunlarla birlikte
hayvanlara yapılan muâmele ve onlar için olan düşünceler değişmiştir. Kedi-köpek
ile başlayan yakınlaşmalar her hayvan hakkında genelleşmiş ve hayvanlar insanlardan
daha değerli görülmeye başlamıştır. Böylece hayvanlara “hayvan” gibi değil “insan”
gibi yaklaşılmaktadır. Bu bir zulümdür ve nasıl ki insana hayvan gibi davranmak
yanlış ve zulüm ise, hayvanlara da insan gibi davranmak yanlış, sapıklık ve
zulümdür. Hayvanların yaratılışına uygun davranmamak onlara yapılan en büyük
zulümdür. Siz kendinize, yaratılışınıza aykırı davranılmasını ister misiniz?.
Veganlar hayvanların insanlar
tarafından sömürüldüğünü ve onlara zulmedildiğini söylerler. Bu bağlamda “onların
en başta etlerinden olmak üzere hiç-bir şeylerinden yararlanma hakkımız yoktur”
derler. Bunu dile getirenler et yemeyen vejetaryenler değil, sapık bir yola
girmiş olan veganlardır.
Veganlık, akıllı olmayan
hayvanları akıl-sâhibi insan seviyesine çıkartma hareketinin bir ucudur. Çok
boş ve içi doldurulamayacak sözlerle bunu tartışıp durmaktadırlar. Şeytânî bir
ideoloji olan modernite de onlara üstü örtülü destek vermektedir. Çünkü modernite,
“süreç içinde insanı insanlığından çıkarma” projesidir. İnsanı ne kadar ifsâd
ederse o kadar güçlü olur. Her-şeyi âit olduğu yerden kopararak her-şeye
zulmeder.
Veganlık modern bir sapıklıktır.
Bu sapıklığın arkasında “dîne karşı olma” durumu yatıyor. Dindeki “kurban”
eleştirisiyle başlayan davranışın gelip dayandığı yer veganlık olmuştur. Bir
araştırma yapılsa eminim ki veganların büyük çoğunluğu ya deist yada ateist
olduklarını söyleyeceklerdir.
100-150 sene önce böyle bir
öneri ortaya atılamazdı. Çünkü neredeyse tüm işler hayvanlar aracılığıyla
yapılıyordu ve hayvancılık hâlen insanlar tarafından geçim ve ulaşımda büyük
oranda kullanılıyor. Eğer târih boyunca veganlık hatırına hayvanları kullanmaktan
uzak durulsaydı, insanlar ticâretlerini nasıl yapacak, ulaşımlarını ve yüklerini
nasıl taşıyacaklardı ki?. Bakın âyette ne deniyor:
“Kendisine ulaşmadan
canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere ağırlıklarınızı taşırlar. Şüphesiz
Rabbiniz şefkatli ve merhâmetlidir” (Nâhl 7).
Allah, hayvanları, onlara
zulmetmeden yararlanmamız için yaratmıştır. İnsanlar modern döneme gelinceye
kadar tam anlamıyla, moderniteyle birlikte ise büyük oranda, insanların özne,
hayvanların ise nesne-mal olduğu bir zaman geçirmişlerdir. İnsanlar
hayvanlardan çeşitli şekilde yararlanmışlardır ki doğrusu da budur. Aksi-hâlde
işler aynen günümüzde olduğu gibi tersine dönerdi. Allah hayvanların bizim için
yaratıldığından şu şekilde bahseder:
“Allah, size evlerinizi
(içinde) güvenlik ve huzur bulacağınız yerler kıldı; ve size hayvan
derilerinden hem göç gününde, hem yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz
evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamâna kadar
giyimlikler-döşemelikler ve (ticâret için) bir meta kıldı” (Nâhl 80).
Baştaki âyetle
birlikte bu âyetler hayvanların yararlarından ve kullanılacağı alanlardan
bahseder. Bu âyetleri gönderen, “âlemleri yaratan Allah”tır. Doğal, normâl ve
fıtrata uygun olan âyetler insanın yaratılışına ve rûhuna göre olan âyetlerdir.
Hayvanların
kullanıldığı alanlar o kadar çoktur ki saymakla
bitmez. Meselâ atlar, eşekler ve develerle ulaşım, yük taşıma, ticâret,
gezmek, onları besleyip büyütmek ve bu işten zevk almak, ötüşlerini dinlemek,
uçuşlarını ve koşmalarını izlemek hattâ onlarla konuşmak, etinden, sütünden,
yumurtasından, derisinden, yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından, boynuzundan
ve tırnaklarından ve hattâ kemiklerinden faydalanmak. Sütlerinden yapılan
yoğurt, peynir, tereyağı ve kuyruk yağı, kemiklerinden ve boynuzlarından
yapılan âletler, postu ve hattâ tezeği bile kullanılır ve yararlanılır. İnsanların
klâsik zamanlarda bundan vazgeçmesi imkânsızdı, modern dönemde de vazgeçilmez
ve olmazsa-olmazdır. O hâlde veganlık modern zamanlarda da uygulanabilir değildir.
Çünkü aslında modern zamanlarda da hayvanlardan çok fazla yararlanılıyor.
Vejetaryenler
ile veganları karıştırmamak gerekir. Vejetaryenlik; “et sevmemek, eti
yiyememek, içi almamak” anlamında anlaşılabilirdir. Fakat bunu bir düşünce ve
inanç anlamında yapıyorlarsa onlar da yanlış yoldadırlar. Fakat onlar hiç-bir zaman, deri ayakkabı giymenin
yada yün battâniye kullanmanın yanlışlığından bahsetmezler. (Lâkin
vejetaryenlikten veganlığa geçiş bâzıları için daha kolay olabilir). Veganlık ise böyle değildir ve veganlıkta hayvânî hiç-bir
ürün aslâ kullanılmaz. Veganlığa göre hayvanlara binmek ve onlara yük yüklemek
bile doğru değildir. Hayvanların etlerini ve yumurtalarını yemezler, sütlerini içmezler,
sütten yapılan yoğurt, peynir ve çeşitleri, tereyağı yemezler ve kuyruk yağı ve
iç-yağlarını kullanmazlar. Derilerini kullanmayı da doğru bulmadıkları için
deri ürünü şapka, ceket, pantolon, kemer, çanta, ayakkabı ve derinin her türünün
kullanılmasını doğru bulmazlar. Hiç-bir hayvanın yünlerini ve tüylerini kullanmazlar.
Süt ürünlerinden olan çikolata, sütlü tatlı ve dondurma yemezler. Bal ve arı
mâmûlü olan polen, arı-sütü, propolis vs. kullanmazlar. Yünden yapılan
elbiseler, yorganlar, battâniyeler ve elbiseleri kullanmazlar. Hayvansal kozmetik
ürünlerini de kullanmıyorlar. Veganlar bunları yemeyeceklerse ve
kullanmayacaklarsa, o zaman plastik yesinler ve her yerde kanserojen plastik
kullansınlar.
Vegan beslenme ve
yaşam-tarzı hem gerçekçi ve mantıklı değildir hem de aslâ sağlıklı şekilde uygulanabilir
değildir. Vücûdumuzun % 60’ı su % 20’si proteindir. % 19’u yağ ve % 1’i
karbonhidrattır. Vücûdumuzdaki yağlar hayvansal protein ve yağlardır. B12 vitamini
en doğal ve iyi olarak hayvanlardan sağlanabilir. Protein de öyle. Hayvansal
proteinleri yememek ağır hastalıklar karşısında ölüm oranını arttırır. Bir
yazıda hayvansal gıdadan eksik beslenmenin zararlarından şu şekilde bahsedilir:
“B12
Eksikliği: Yumurta, balık ve peynirde bulunan B12 vitamini tüketilmediğinde,
yorgunluk ve bitkinlik hâli oluşur. B12 vitamini, vücûdun sinir ve kan
hücrelerinin sağlığının korunmasına yardımcı olur. Vücut kendi başına B12
üretemez yada depolayamaz; çünkü B12 suda çözülen bir vitamindir, yâni vücuttan
üriner sistem yoluyla gün içerisinde atılır.
Protein
eksikliği: Eğer nedensiz yere sivilceleriniz gittikçe artıyorsa bunun nedeni
protein eksikliği olabilir. Protein kas kütlesinin yanı sıra sağlıklı cilt, saç
ve tırnakları korumak için gereklidir. Bitkisel kökenli yiyeceklerde, etten
farklı olarak, tek bir sebzede ihtiyaç duyulan temel tüm proteinler bulunmaz.
Çok fazla kuru bakliyat ve sebze tüketmek: Kuru bakliyatlar büyük bir protein
kaynağı olmalarına rağmen her öğünde tüketildikleri takdirde sindirim
sisteminde rahatsızlıklara yol açabilir. Benzer şekilde, çok fazla sebze tüketmek,
mîdede şişkinliğe yol açar”.
Pernisiyöz anemi diye
bir hastalık vardır. Bir yazıda bu hastalık için şunlar söylenir:
“B12
vitamini eksikliğine bağlı görülen pernisiyöz anemi, kol ve bacaklarda
uyuşukluk, yorgunluk ve unutkanlıkla başlıyor. Çoğunlukla geç fark edilen
hastalığın ölümcül sonuçları vardır. Kansızlık hastalığı olarak bilinen anemi
denilince aklımıza demir eksikliği geliyor. Aslında farklı vitaminlerin vücutta
eksik alınması ile de çeşitli anemiler oluşabiliyor. Bunlardan birisi B12 vitamini
eksikliğine bağlı görülen pernisiyöz anemidir. Pernisiyöz anemi, bedenin kendi
bağışıklık sisteminin, mîde mukozasını oluşturan hücrelere karşı antikor
yapması nedeniyle ortaya çıkar. Sonuçta, B12 vitamini yetersizliği oluşur.
Kemik-iliğinin yeterli sayıda alyuvar hücresi yapabilmesi için B12 vitamini ve
folik-asit gereklidir. Hastalığın açığa çıkması için hemoglobin düzeyinin aşırı
derecede düşmesi gerekir. Tedâvi edilmezse, ölüme yol açabilir. Hastalık
sıklıkla katı vejetaryenlerde, veganlarda ve kan hücrelerinin yapımında
bozukluk yaşayanlarda görülür”.
Vegan beslenmede yaralar geç
iyileştiği gibi kırıklar da geç iyileşir.
Ayrıca
vegan beslenmede beynin çalışması azalır ve insanlık
koyunlaşıp sürüleşir.
Veganlığın bâzı yararlarının
olduğunu da söylüyorlar fakat bunlar hakîkati yansıtmıyor. Hayvansal gıdâların
çok daha fazla bir enerjiye ve güce sebep olmasına rağmen bitkisel beslenmenin
daha fazla enerji ve güç ürettiğini söylüyorlar. Kilo verdirdiği falan da
yoktur, sürekli bitkisel beslenme, insanı davul gibi şişiriyor. Demek ki en
doğru beslenme tarzı, et ve sebzenin karışık şekilde kullanılmasından oluşan
beslenme şeklidir.
Bitkisel
gıdâların biyo-yararlılığı, hayvansal gıdaların biyo-yararlılığına göre çok
düşüktür. Bu nedenle de vegan beslenmede vitamin-minerâl eksiklikleri yaşanır. 60
kg ağırlığındaki bir bireyin günde en az 50-100 gram hayvansal ürün tüketmesi
gerekmektedir. Bunu her gün almasa bile haftada 2-3 kere 200 gram olarak alması
gerekir. İsmail Tokalak “beslenmenin nasıl olması gerektiği” konusunda şunları
söyler:
“Nasıl besleneceğimiz konusu, yeni bilimsel buluşların ışığı
altında devamlı değişiklik göstermiştir. Yakın yıllara kadar bağışıklık
sistemimizi güçlendiren besinlerin hayvansal gıdalar değil (et, yumurta,
hayvansal yağlar vs.), daha çok sebze ve meyveler olduğu söyleniyordu.
Özellikle çiğ yenilen meyvelerin ve sebzelerin, insanların bağışıklık
sisteminin güçlenmesinde, hastalıklarla savaşılmasında tek başlarına en önemli
rolü oynadığı ileri sürülüyordu. Şimdi ise dengeli ve sağlıklı beslenmede
sebzelerin ve meyvelerin yanında muhakkak hayvansal gıdâların alınması
gerektiği artık tartışılmıyor.
Hayvansal yağlar bizim protein ve enerji kaynağımızdır. A, D,
E, K gibi yağda eriyen vitaminlerin vücûdumuz tarafından kullanılmasını da
sağlarlar. Kaliteli yağlar sağlık için elzem bir kaynaktır. Balık, yumurta,
yoğurt, peynir vs. bizim hücrelerimizi beslemek için gerekli olan elzem gıdâlardır.
Bunlar vücûdumuzu ayakta tutan organları besler. Kemiklerimizi inşâ eder.
Adalelerimizi, beynimizi, bağışıklık sistemimizi ve vücûdumuzdaki diğer
organları inşâ eder. Bitki bazlı gıdâlar bizim vücûdumuzu temizler. Vücûdumuzu
temiz tutarlar, detoks yaparlar. Eğer biz yalnız sebze, meyve ve tahıl üzerine
beslenir, hayvansal gıdâlardan uzaklaşırsak beslenme zincirimizdeki dengeyi
bozarız.
Geviş
getiren hayvanlar sâdece ot ve bitkiler ile beslendiğinden, mîde yapıları ve
enzimleri bu besinlerden maksimum faydalanacak şekilde dizayn edilmiştir.
Bundan dolayı bitkisel besinlerle
beslenen insan, bunların besin değerlerinden ot yiyen hayvanlarda olduğu gibi
maksimum derecede faydalanamaz. Geviş getiren hayvanların sindirim sistemindeki
ilk bölüm olan rumen (işkembe) insanda yoktur. Kitap üzerinde ve laboratuvar
deneyleri sonucunda bitkilerde insan sağlığı için bir-çok minerâl, vitamin ve
de protein görülebilir fakat bu besinler insanların sindirim sisteminde
zannedildiği ve teoride düşünüldüğü gibi fayda göstermez. İnsan tam olarak
sebzelerdeki minerâllerden ve besinlerden otçul hayvanlar gibi faydalanamaz.
Bizim enzimlerimiz sebzelerden ve meyvelerden tam olarak faydalanmaya uygun
değildir. Meselâ ıspanakta demir vardır fakat ıspanak yediğimizde ıspanaktaki
demirden maksimum faydalanamayız. Fakat et yediğimizde etten aldığımız demir
oranı oldukça yüksektir.
İnsanın
devamlı sebze bazlı beslenmesi vücûdunu zayıf düşürür, bağışıklık sistemini
zayıflatır, libidosunu düşürür. Uzak-doğu râhipleri erkek-erkeğe münzevî bir
hayat yaşadıklarından cinselliklerini köreltmenin yolunun da sâdece sebze yemek
olduğunu çok uzun yıllar önce keşfetmişlerdi. Bu tip din-adamlarının sebze ve
tahıl bazlı beslenmeleri yalnız ruhlarının arınmasına değil, cinsel
isteklerinin de yavaş-yavaş yok olmasına yardımcı olurdu. Bir-çok dinde münzevî
hayat yaşayanların çok az yemesi ve sebze tahıl üzerine beslenmeleri, onların
cinsel arzulardan uzaklaşmalarına da yardımcı olmuştur.
Dengeli
beslenme için bir insanın kilo başına günde 1 gram proteine ihtiyaç duyduğu
belirtiliyor. Örneğin, 75 kilogram ağırlığındaki bir insanın günde 75 gram
protein tüketmesi, bunun da 35 gramının et, yoğurt, peynir, yumurta gibi
hayvansal proteinlerden oluşması gerekiyor. (1 kilogram ette 150-200 gram
protein bulunmaktadır). Genç nesiller ancak hayvansal ve bitkisel beslenmeyi
birlikte yaptıklarında yalnız sağlığı değil, zekâ gelişimi, dolayısıyla
algılamaları da tam olacaktır”.
Yeşillikler insanlar tarafından zor sindirilir. Doğa
bitkileri, “hayvanlar yesin”
diye yarattı,
çünkü onların kocaman mîdeleriyle özel bir
sindirim sistemleri
vardır. Mîdeleri bir sürü bakteri, virüs
ve mantar ile
dolu ve bu mikroorganizmalar sâyesinde
bitkileri kolayca
sindirebilirler. İnsanların mîdesi ise hem ufak ve hem de tüm yeşillikleri de sindiremez. Tabii
ki yeşillik
tüketeceğiz, onlara ihtiyâcımız var ama onları sıvı hâle getirerek ve fermente
olarak tüketmemiz daha sağlıklı ve sindirim
açısından rahat olur.
İnsanların ağız, diş, mîde ve
bağırsak yapıları, hem ot hem de et yemeğe uygun yaratılmıştır. Uygun ve doğru
olan beslenme şekli de budur. Biz inek yada koyun değiliz ki sâdece ot yiyelim.
“Köpek dişlerimiz” ne işe yarayacak o zaman?. Hayvanlar ot-obur ve et-obur
olarak ikiye ayrılır. İnsanlar ise farklı olarak hem et, hem de ot-oburdurlar.
Sâdece ot yemek için farklı bir sindirim sistemi gereklidir. Sâdece bitkisel
beslenmek, geviş getirmeyi mecbur kılar.
Allah her-şeyi emrimize
âmâde kılmıştır. O hâlde her-şeyden yararlanmalıyız.
Modern öncesi dönemde hayvanlar
olmasaydı insanlar bir yerden başka yere nasıl gidecek ve yüklerini nasıl
taşıyacaklardı?. Hattâ kıl çadır ve keçe çadır olmasaydı nerede kalacaklardı.
Yörükler hâlen bu kıldan ve keçeden üretilmiş çadır-evleri kullanırlar. Yine
çobanlar “kepenek” olmasa soğuktan ve yağmurdan neyle ve nasıl korunacak?. Bu
iş için en ideâl ve uygun olan eşyâ kepenektir ki o da hayvan yününden yapılır.
Av, modern kentlerde ihtiyaç
olmasa da Dünyâ’nın yarısında ihtiyaçtır. Balık-avı ise her yerde ihtiyaçtır. Tabi
hayvanları “yemek için” avlamalıyız, boşuna değil. “Sâdece zevk için” hayvan
öldürmek yanlıştır. Hayvanlarda ayrıca bize zevk veren bir güzellik de vardır:
“Akşamları getirir,
sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik vardır” (Nâhl 6).
Hayvanlar bizim zevklerimize
de hitâp ederler, beslerken ve binerken zevk alırız. Tabî ki yenebilecek olan
hayvanların etleri çok lezzetlidir ve yemesi keyiflidir.
Balda bir-çok kez
ispatlanmış yararlar ve şifâ vardır. Bu şifâlardan niçin vazgeçelim ki?.
Tam-aksine balı en doğal hâlinde üretip yemeliyiz. Arı ürünlerini de kullanmalıyız:
“Rabbin bal-arısına
vahyetti: ‘Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler
edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı
yollarda yürü-uçuver”. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar,
onda insanlar için bir şifâ vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için
gerçekten bunda bir âyet-delil vardır”
(Nâhl 68-69).
Veganların hayvanlarla kurdukları
dostluk, insanlarla olan dostluktan daha fazla ve yoğun olmuştur. Böyle
a-normâl bir yola girdikleri için onlara niçin uyalım ki?. Veganlığa
bakıldığında, her-şeylerini doğala, normâle, fıtrata ve de İslâm’a aykırı
olarak kurgulamışlar ve ona göre hareket etmektedirler. Doğal ve doğru olan,
hayvansal ürünleri kullanmamak değil, “kullanmak”tır.
Hayvan yemek o kadar kötüyse
o zaman hayvan yiyen hayvanlar ne olacak?. Bu da doğal ve doğru değildir o
zaman. Biz yamyamlık yapıp da insan yiyor muyuz?. Hayvanlar da hayvan yemesin.
Fakat bu, hayvanların son olurdu.
Veganlar kurbana ve Kurban Bayramı’na
da karşıdırlar. Zâten dînî olan her-şeye karşılar ya..
Bitkiler
de can çekişir ve can çekişirken diğer
bitliklerden yardım ister. Bitkilerin koparılırken, pişerken ve yenirken duydukları
acı ölçüldü ve canlarının çok yandığı ortaya çıktı: (https://www.youtube.com/watch?v=j5rPxXufhMc).
O hâlde bitkisel beslenme bitkilerin de canını çok yakmak demek olacaktır. Bu
işin sonunda bitkisel beslenmek de yanlış görüleceği için, kapitâlist “insan
düşmanları”nın ürettiği kimyâsallarla beslenmek zorunda kalacağız.
“Uygurlar’ın güçlü bir
devlet iken çökmesine neden olan şey, tâbi oldukları Budizm’e göre et yemekten
uzaklaşmış olmalarıydı” denir. Tonyukuk, “et
yemenin yasak olduğu Budizm’i benimsemenin, Türklerin savaşçı özelliğini
yitirip, mücâdele rûhunu kaybetmelerine neden olacağı” düşüncesi ile hükümdarın
Budizm’e girme önerisine karşı çıkmıştır.
Ne
yerseniz
ona benzersiniz.
Sürekli olarak et yerseniz etçil hayvanlara, sürekli olarak ot
yerseniz otçul hayvanlara benzersiniz. Fakat hem et ile hem de ot ile
birlikte beslenirseniz insana benzersiniz. İnsan yediğidir. Ne yerse ona benzer. Et yiyenler
aslanlara, ot yiyenler ineklere benzer ve inek gibi davranır. Ot yiyenler et
yiyenler tarafından yenir yutulur.
Veganlar, hayvanlar için
gösterdikleri sözde duyarlılığı acaba insanlar için de gösteriyorlar mı?. Tabî
ki de hayır!. Çünkü onlar zâten insan sevmedikleri için hayvanlarla yakınlık
kurmuşlardır. Çünkü hayvanları gereğinden fazla sevmektedirler ve hattâ onlara
tapınmaktadırlar. Dünyâ’da aç-susuz-evsiz-çıplak-mâsum-mazlum milyonlarca insan
var. Tepelerine bombalar düşüyor, kendilerine tecâvüz ediliyor. Yaşadıkları
yerlerden uzaklaştırılıyorlar, ağaç kabuğu yemeye mecbur kalıyorlar, bulanık su
içiyorlar ve çeşitli hastalıklara uğramış durumdadırlar. Peki veganların bu
kötü durum için yazdıkları bir cümlecik olsun bir yazı yada bir cümlecik söz
söylemişlikleri var mıdır?. Tabî ki de hayır!. Sapanlar böyle bir şey yapmazlar
ve yapmayı düşünmezler bile. Şu da var ki veganlık gibi hayvan tapınıcılığı,
mazlum, mâsum ve perişân insanların olduğunu ve bunun için bir şeyler yapılması
gerektiği düşüncesini ve arzusunu blôke etmektedir. Belki de bunun için birileri
tarafından el altından desteklenmektedirler.
Yenmemesi gereken hayvanlar
da vardır tabi. Başta domuz olmak üzere, ölmüş olan, “binilmesi için yaratılmış”
hayvanlar ve de iğrenç olan hayvanlar yenilmez:
“Allah O’dur ki, kimine
binmeniz, kiminden yemeniz için size (bir yarar olmak üzere) davarları vâr
etti” (Mü’min 79).
Veganlık uzak-doğu dinlerine yada Hinduizm’e dayanır.
Hinduizm’de “hiç-bir canlıyı öldürmeme, yaralamama (ahimsa) prensibi” vardır ki
işte bu kural “veganizm” şeklinde modernleştirilmiştir. Çünkü hiç-bir “canlı”yı
yaralamamak ve öldürmemek, hiç-bir hayvanın, başta etinden olmak üzere “hiç-bir
şeyinden yararlanmamak” demek olacaktır. Hiç-bir canlıyı yaralamak ve
öldürmemek, onun hiç-bir şeyinden faydalanmamak demektir. Böyle olunca da
-Hinduizm’de olduğu gibi- yemedikleri hayvana (inek) tapılmaya başlanır.
Hâlbuki bitkiler de canlıdır ve koparıldıklarında
yada doğrandıklarında acı çekerler ki bu deneylerde gösterilmiştir. O hâlde hiç-bir
canlıya zarar verilmeyecekse ve bitkiler de “canlı” olduğuna göre, insanlar
nasıl yaşacaklardır?. Ne yiyip-içerek yaşayacaklardır?. Toprak mı?. Fakat
toprakta da bir-çok canlı organizma vardır. Ee, peki ne olacak o zaman?.
Olacağı şudur; insanlar hem bitkilerden hem de hayvanlardan yiyecekler ve
hayatlarına bakacaklardır. Buna îtirâz eden veganlar, canlılara zarar vermeyeceklerse,
dolayısı ile onları yemeyeceklerse, o zaman boklarını yesinler. Çünkü başka
yiyecek bir şey kalmıyor. Dinler târihinde Maniheizm hakkında şöyle denir:
“Mani, taraftarlarını bitkisel diyet
uygulamaya çağırır. Bitkilerdeki ışık miktârı da türden-türe değişiklik arz
eder. Bitkiler içerisinde en fazla ışık nüvesi salatalık, kavun ve karpuz gibi
sebze ve meyvelerde bulunur. Bunun için Maniheistlerce ideâl olan bir davranış
tarzı hiç-bir hayvanı öldürmemeyi, hiç-bir bitkiye zarar vermemeyi, toprağı
sürmemeyi ve hasat yapmamayı öngörür. Hattâ dindar bir Maniheist bir ota bile
basmamalı, bir ekini çiğnememelidir. Sudaki ışık unsurlarını kirletebileceği
endişesiyle yıkanma dâhi hoş görülmez. Gönlün yada belin mührü ise evlenmemeyi
ve cinsellikten uzak durmayı gerektirir. Zîrâ Maniheizm’e göre maddî varlığın
devâmını sağlayan ve yeni bedenlerin oluşmasına imkân veren evlenme, kötü
arkonların âdetini taklit etmeden ibârettir, dolayısıyla hoş görülmez.
Demek ki neymiş; et yemekten
uzak durulduğunda arkasından mutlakâ sıra bitki yememeye ve diğer sapıklıklara
da gelecektir. Böylece Allah’ın Dünyâ ve insan için koyduğu kurallar ve
nîmetler ifsâd edilmiş olacaktır.
Şu da var ki, et-obur
bitkiler bile varken ve çeşitli böcekleri ve canlıları yiyorlarken, Veganlık’tan
ve bitkisel beslenmekten bahsetmek çok abes ve çok absürd oluyor.
Vegan
beslenme “otçul
hayvan beslenmesi”dir. Otçul
hayvanların tamâmı vegandır. Bütün
inekler, koyunlar ve otçullar vegandır. Vegan beslenenler koyun gibi olurlar.
Sisteme tam uyarlar. Zâten Veganizm, modern insanı tamâmen pasifleştirip
etkisizleştirme ameliyesidir.
Veganlık
ve veganlar, veganlığı sağlık yada bedenleri için değil, doğala, normâle ve
fıtrata aykırı davranmak için savunurlar ve uygularlar. Zîrâ modernite doğal,
normâl ve fıtrata uygun olandan nefret eder ve hep sûnî ve sanal şeyleri,
fıtrata ve bünyeye aykırı şeyleri önerir ve emreder. Bu bağlamda Bülent Sönmez veganlara şöyle der: “Et yememeniz yaşamı sevmenizden değil, ötekine karşı bir cephe açma istencinden. Her-gün her dakîka yuttuğunuz bakteriler ve salataya doğradığınız
hıyarların canı yok mu?. Patlıcanın canı helâl da, tavuğun canı neden haram?”.
Allah, temiz ve helâl olmak
şartıyla bitkisel ve hayvansal gıdâları helâl kılmıştır. Veganlık ise, Allah’ın
helâl kıldığı şeyleri haram kılmak demektir. Bu, Kur’ân’da şu şekilde
yasaklanmıştır:
“Ey îman edenler!;
Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi
aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. Allah’ın size rızık olarak
verdiklerinden helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisine inanmakta olduğunuz
Allah’tan korkup-sakının” (Mâide
87-88).
Veganlık bir
“din”dir. Veganlığı bâzı din ve mezheplerde de görürüz. Hayvansal gıdâlardan
uzak durmayı “Bogomil Mehzebi”nde de görürüz. Bogomiller; et, peynir, süt, yumurta ve diğer hayvansal ürünleri yemezlerdi. Yiyenlerin ise
tekrar vaftiz olmadan kurtuluşa ulaşamayacaklarına inanırlardı. Bogomiller,
hayvanları ve özellikle kuşları öldürmenin ve
yumurtalarını
kırmanın ölümcül günahlardan olduğuna inanırlardı.
Benzer
zihniyetteki Maniheizm’de de aynı anlayış mevcuttur.
Veganlık bir felsefe değil,
bir sapıklıktır. Veganlar şeytanın saptırmasına uğramış olanlardır. Zîrâ hem
hayvanlara hem de kendilerine zulmetmektedirler. Bakıldığında veganların genelinde
bir din ve değer karşıtlığı da vardır.
Binilmesi gereken hayvanlara
binilmediğinde ve yenilmesi gereken hayvanlar yenmediğinde, onlara -aynen
veganlıkta- olduğu gibi tapılmaya başlanır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2019