“İnsanları sorgulama
(zamânı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar” (Enbiyâ 1).
Îman “gayba îman”dır. Gaybı
ise sâdece Allah bilir. Gayb bu nedenle sorgulanamaz. Gaybî olanlar
sorgulanamaz; Allah, âhiret, melekler, cennet-cehennem, vahiy ve peygamberlik
sorgulanabilecek şeyler değil, îman edilecek şeylerdir. Îman, “sorgusuz-suâlsiz
olan bir teslîmiyet”tir. Allah mutlak “teslîmiyet gösterilecek olan”dır. Çünkü “O,
yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler” (Enbiya 23).
Îman umdeleri “sorgulanacak”
türden değildir. Îman, sorgulan(a)maz. Îman edilen şey sorgulanmaz; sorgulanan
şeye ise (yeterince yada hiç) îman edilmiyor demektir. Îmâna konu olan yani
bilinemeyecek olan şey sorgulanamaz. Çünkü îman etmek ve bilmek aynı-anda
olmaz. Îman edilen şey bilinemez, bilinen şeye ise îman etmeye gerek yoktur.
Zinhar sorgulanamayacak olan
şey Allah’tır. Allah sorgulanan değil sorgulayandır. O-hâlde sorgula(ya)madığınız
şey, ilahınızdır. Sorgula(ya)madığınız şeye ancak tapabilirsiniz. Tapmayı hak
eden varlık ise, sâdece Allah’tır. Neyi sorgulamıyorsanız kutsalınız odur.
Aşırı sorgulama, teslîmiyeti
bozar. Aşırı sorgulamak, cevâbı öteler ve imkânsızlaştırır. Bâzı cevaplara,
“sorgulamamakla” ulaşılır. Her-şeyi sorgulamak düşüncesi, materyâlist
düşüncenin bir sonucudur. Fakat sorgulanması gereken şeyi sorgulamamak da hem
ahmaklık hem pasiflik hem de körü-körüne bağlılıktır. Söz-konusu olan Allah ve
gayb olunca sorgulamak teslîmiyeti bozduğu gibi, söz-konusu olan şey maddî,
beşerî ve dünyevî olunca sorgulamamak yanlış olur.
İnsanların-Müslümanların
büyük çoğunluğu şunu deme noktasına geldi: “Artık Dünyâ bildiğimiz mevcut
durumda. Bu dünyâyı sorgusuz-suâlsiz ve seve-isteye kabûl edelim, modern
dünyâyı “kazanımımız” olarak görelim ve İslâm’ı da mevcut modern Dünyâ’ya göre
yorumlayalım ve yaşayalım. Modern dünyâya karşı çıkmanın bir anlamı yok”. Tabi
böyle olunca sorgulanmaması gereken Allah’ı ve gaybî olanı aşırı sorgulamaya
başlarlarken, sorgulanması gereken dünyevî-beşerî olan şeylere de hiç
sorgusuz-suâlsiz teslîmiyet göstermeye başladılar. Çünkü sorgulaması
gerekenleri sorgulamayanlar, sorgulamaması gereken şeyleri sorgulamaya
başlarlar. Eğer Dünyâ’yı, maddeyi, insanı, aklı yâni beşerî olanı merkeze almış
ve hiç göstermeden bunlara teslîmiyet gösteriyorsanız, Allah’ı ve gaybî
olanları aşırı sorgulamak zorunda kalırsınız. Fakat Allah’a tam bir
teslîmiyetle teslim olmuşsanız Allah’ı sorgulama düşüncesi söz-konusu bile
olmaz ve küfrü, şirki, adâletsizliği, eşitsizliği, haksızlığı, ahlâksızlığı ve
zulmü sorgulamaya başlarsınız. Çünkü bunları sorgulamak için Allah’a kesin bir
teslîmiyetle teslim olmuş olmanız gerekir.
İşte bu teslîmiyet olmayınca
Allah’ı ve gaybı sorgulamaya başlayanlar, sorgulamadan sorgusuz-suâlsiz kabûl
ettikleri şeylere teslîmiyet göstermeye başlarlar. Bunlardan özetle
bahsedelim..
Meselâ mutlak gerçek olan
Allah’ın varlığı sorgulamaktan imtinâ etmeyenler, modern-bilimi ve teknolojiyi
hiç sorgulanmadıkları gibi, bunları sorgulamak akıllarına bile gelmiyor. Oysa bunlara
tam bir teslîmiyetle teslim olmuş olan insanlar modern-bilim ve teknoloji
hakkında pek de bir bilgiye sâhip değildirler. Bu konuda bilgileri, manşet
şeklinde televizyondan yada internetten duydukları kadardır. Peki niçin hemen
inanıyorlar ve îman ediyorlar duyduklarına?. Niçin hiç sorgulama gereği
duymuyorlar. Duyduklarının doğruluğundan niçin bu kadar emin oluyorlar?. Niçin
hiç şüphe etmiyorlar?. Çünkü mutlak teslîmiyet göstermesi gereken şeyleri
sorgulamaya başlamışlardır ve artık sorgulamamaları gereken şeyler değişmiştir.
Bu bir cezâdır. Sorgulanmaması gerekenleri sorgulamanın ve sorgulanması
gerekenlere ise aşırı bir teslîmiyet gösterilmesinin cezâsı. Çünkü sünnetullah
gereğince haktan dönünde bâtıl açığa çıkar.
Doğala,
normâle ve fıtrata birebir uygun olan Kur’ân-merkezli apaçık gaybî hakîkatlere
inanmakta ve teslim olmakta aşırı zorlananlar ve hattâ vahiy-merkezli hakîkati
“zaman-dışı” görüp inanmayarak inkâr edenler, “kara-deliğin fotoğrafı” olarak
gösterilen “uyduruk” bir “sentez resim”e, hiçbir eleştiri-îtirâz getirmeden ve
hiç sorgulamadan ânında îman ediyorlar. Yine; üzerinde bir sondaj makinesi olan
bir uzay aracının bilmem kaç milyon uzaklıktaki bir asteroite inerek orada
sondaj yaptığını ve oradan çıkardıkları parçaları Dünyâ’ya gönderdiği ve
getirdiği söylenmişti. Herhâlde insanlık târihinde daha önce böyle büyük bir
yalan söylenmemiştir. Buna rağmen modern-bilime
olan bu sorgusuz-suâlsiz ve kayıtsız-şartsız “mutlak îman ve güven”in nedeni,
koşulsuz-şartsız teslîmiyet gösterilmesi gereken şeyin değişmesidir.
Dînî olana, hiç
sorgulamadan-araştırmadan, yâni körü-körüne bağlanmayı “dogma” olarak görenler
bilsinler ki, lâik-seküler-demokratik-liberâl-kapitâlist-konformist sistemlere
de hiç sorgulamadan körü-körüne bağlanmak dogmadır.
Dünyâ’yı sorgulamayanlar,
âhireti sorgulamaya başlarlar. Haz-merkezli mevcut Dünyâ’dan şüphelenmeyenler,
âhiretten şüphelenmeye başlarlar da sorulamaya başlarlar. Sorguladığınız şeye
karşı inancınız zedelenir ve o şeye karşı gevşek davranmaya başlarsınız. .
İdeolojilere hiç
sorgulamadan teslim olanlar da gaybı sorgulayıp duranlardır. Gaybı
sorgulayanlar; lâik, seküler, kapitâlist, liberâl, feminist, emperyâlist,
beşerî, dünyevî modern düşünce, sistem, ideolojileri sorgulamayı ve eleştirmeyi
hiç düşünmüyorlar da, bunların kendi içlerinde yapılacak küçük değişiklerle
sorunların çözüleceğine inanıyorlar. Bâzen de bu beşerî ideolojilere daha fazla
bağlanınca sorunların hâllolacağını zannediyorlar. Sistemi sorgulamadan hiç-bir
yanlışın ve kötülüğün önüne geçilemez. Bunlar bilsin ki, sorgulanamayacak
olanları sorgulamakla ve “ben lâikim, hayâtıma dîni karıştırmam” demesi, onu
“sorgu” ve “hesap”tan kurtaramayacak ve değer yargılarını değiştirmenin
cezâsını göreceklerdir.
Kendilerine beşerî düşünceleri ve sistemleri dayatan
tâğutların sorgulamayı akıllarından bile geçirmeyenler, Allah’ı ve O’nun
emirlerini, sonu gelmeyen sorgulamalara tâbi tutuyorlar. Âlemlerin Rabbi olan
Allah’ın emirlerini-kânunlarını birebir yerine getirmeyenler ve hattâ bunu çok
da önemsemeyenler, beşerin-devletin kânunlarını uygulamaya gelince devletin
dediğini ikiletmiyorlarsa ve sorgusuz-suâlsiz tam uyguluyorlarsa, bu şirktir ve
şirk budur.
Bağlı oldukları mezhep,
târikat, cemaat, parti, lîder, ideoloji, din, inanç vs. sorgulayamayanlar ve
bunlara körü-körüne teslim olanlar Allah’a şirk koşmuş olurlar. Çünkü Allah’tan
ve gaybtan başka şeyleri sorgulamamak şirktir. Bunlara tam bağlılık göstererek
körü-körüne teslim olmak ve bir eleştiri, îtirâz ve isyanda bulunmamak,
sorgulanması gerekeni bilmemeleri ve uygulamalarının bir sonucudur.
Son olarak da; insanlık
târihinde hiç olmadığı kadar akla teslîmiyet gösterilmektedir. Akla teslimiyet
göstermek ve onu hiç sorgulamamak, merkeze Allah yerine insanı almanın bir
sonucudur. İnsanlık târihi boyunca akıl hiç böylesine yüceltilmedi fakat aynı
akıl, insanlık târihinde ilk kez, yaşanılan hayâtı sorgulama vazîfesinden firâr
etmiş vaziyettedir. Çünkü akıl artık ilahlaştırılmıştır ve akla tam bir
teslîmiyet göstererek teslim olunmuş ve şirke düşülmüştür.
Akıl elbette kullanılması
gereken bir şeydir ve zâten Allah da aklı kullanmayı emreder ve hattâ aklını
kullanmayanları pisliğe batmakla tehdit eder. Fakat Allah’ın “kullanın” dediği
akıl vahiy-merkezli olan akıldır. Yoksa modern insanın zannettiği gibi akıl,
beynin bir fonksiyonu olarak düşünülen beşeri-maddî bir şey değildir. Zâten
akıl ancak vahiy-merkezli olduğunda hakka ve hakîkate ulaşır ve Allah’tan ve
vahiyden kopuk olduğunda ise genellikle bâtıla kayar ve kısa-vâdede fitne
üretir ve ifsâd eder.
Şeytanı, nefsi, tâğutları ve
moderniteyi sorgulamayı düşünmeyenler; Allah’ı, âhireti, vahyi, peygamberleri
sorgulamaya başlarlar. Sonuçta da âhirette hüsrâna düşerek pişman olurlar.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder