20 Mart 2023 Pazartesi

Sorgulamak

 

“İnsanları sorgulama (zamânı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar” (Enbiyâ 1).

 

Îman “gayba îman”dır. Gaybı ise sâdece Allah bilir. Gayb bu nedenle sorgulanamaz. Gaybî olanlar sorgulanamaz; Allah, âhiret, melekler, cennet-cehennem, vahiy ve peygamberlik sorgulanabilecek şeyler değil, îman edilecek şeylerdir. Îman, “sorgusuz-suâlsiz olan bir teslîmiyet”tir. Allah mutlak “teslîmiyet gösterilecek olan”dır. Çünkü “O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler” (Enbiya 23).

 

Îman umdeleri “sorgulanacak” türden değildir. Îman, sorgulan(a)maz. Îman edilen şey sorgulanmaz; sorgulanan şeye ise (yeterince yada hiç) îman edilmiyor demektir. Îmâna konu olan yani bilinemeyecek olan şey sorgulanamaz. Çünkü îman etmek ve bilmek aynı-anda olmaz. Îman edilen şey bilinemez, bilinen şeye ise îman etmeye gerek yoktur.

 

Zinhar sorgulanamayacak olan şey Allah’tır. Allah sorgulanan değil sorgulayandır. O-hâlde sorgula(ya)madığınız şey, ilahınızdır. Sorgula(ya)madığınız şeye ancak tapabilirsiniz. Tapmayı hak eden varlık ise, sâdece Allah’tır. Neyi sorgulamıyorsanız kutsalınız odur.  

 

Aşırı sorgulama, teslîmiyeti bozar. Aşırı sorgulamak, cevâbı öteler ve imkânsızlaştırır. Bâzı cevaplara, “sorgulamamakla” ulaşılır. Her-şeyi sorgulamak düşüncesi, materyâlist düşüncenin bir sonucudur. Fakat sorgulanması gereken şeyi sorgulamamak da hem ahmaklık hem pasiflik hem de körü-körüne bağlılıktır. Söz-konusu olan Allah ve gayb olunca sorgulamak teslîmiyeti bozduğu gibi, söz-konusu olan şey maddî, beşerî ve dünyevî olunca sorgulamamak yanlış olur. 

 

İnsanların-Müslümanların büyük çoğunluğu şunu deme noktasına geldi: “Artık Dünyâ bildiğimiz mevcut durumda. Bu dünyâyı sorgusuz-suâlsiz ve seve-isteye kabûl edelim, modern dünyâyı “kazanımımız” olarak görelim ve İslâm’ı da mevcut modern Dünyâ’ya göre yorumlayalım ve yaşayalım. Modern dünyâya karşı çıkmanın bir anlamı yok”. Tabi böyle olunca sorgulanmaması gereken Allah’ı ve gaybî olanı aşırı sorgulamaya başlarlarken, sorgulanması gereken dünyevî-beşerî olan şeylere de hiç sorgusuz-suâlsiz teslîmiyet göstermeye başladılar. Çünkü sorgulaması gerekenleri sorgulamayanlar, sorgulamaması gereken şeyleri sorgulamaya başlarlar. Eğer Dünyâ’yı, maddeyi, insanı, aklı yâni beşerî olanı merkeze almış ve hiç göstermeden bunlara teslîmiyet gösteriyorsanız, Allah’ı ve gaybî olanları aşırı sorgulamak zorunda kalırsınız. Fakat Allah’a tam bir teslîmiyetle teslim olmuşsanız Allah’ı sorgulama düşüncesi söz-konusu bile olmaz ve küfrü, şirki, adâletsizliği, eşitsizliği, haksızlığı, ahlâksızlığı ve zulmü sorgulamaya başlarsınız. Çünkü bunları sorgulamak için Allah’a kesin bir teslîmiyetle teslim olmuş olmanız gerekir.  

 

İşte bu teslîmiyet olmayınca Allah’ı ve gaybı sorgulamaya başlayanlar, sorgulamadan sorgusuz-suâlsiz kabûl ettikleri şeylere teslîmiyet göstermeye başlarlar. Bunlardan özetle bahsedelim..

 

Meselâ mutlak gerçek olan Allah’ın varlığı sorgulamaktan imtinâ etmeyenler, modern-bilimi ve teknolojiyi hiç sorgulanmadıkları gibi, bunları sorgulamak akıllarına bile gelmiyor. Oysa bunlara tam bir teslîmiyetle teslim olmuş olan insanlar modern-bilim ve teknoloji hakkında pek de bir bilgiye sâhip değildirler. Bu konuda bilgileri, manşet şeklinde televizyondan yada internetten duydukları kadardır. Peki niçin hemen inanıyorlar ve îman ediyorlar duyduklarına?. Niçin hiç sorgulama gereği duymuyorlar. Duyduklarının doğruluğundan niçin bu kadar emin oluyorlar?. Niçin hiç şüphe etmiyorlar?. Çünkü mutlak teslîmiyet göstermesi gereken şeyleri sorgulamaya başlamışlardır ve artık sorgulamamaları gereken şeyler değişmiştir. Bu bir cezâdır. Sorgulanmaması gerekenleri sorgulamanın ve sorgulanması gerekenlere ise aşırı bir teslîmiyet gösterilmesinin cezâsı. Çünkü sünnetullah gereğince haktan dönünde bâtıl açığa çıkar.   

 

Doğala, normâle ve fıtrata birebir uygun olan Kur’ân-merkezli apaçık gaybî hakîkatlere inanmakta ve teslim olmakta aşırı zorlananlar ve hattâ vahiy-merkezli hakîkati “zaman-dışı” görüp inanmayarak inkâr edenler, “kara-deliğin fotoğrafı” olarak gösterilen “uyduruk” bir “sentez resim”e, hiçbir eleştiri-îtirâz getirmeden ve hiç sorgulamadan ânında îman ediyorlar. Yine; üzerinde bir sondaj makinesi olan bir uzay aracının bilmem kaç milyon uzaklıktaki bir asteroite inerek orada sondaj yaptığını ve oradan çıkardıkları parçaları Dünyâ’ya gönderdiği ve getirdiği söylenmişti. Herhâlde insanlık târihinde daha önce böyle büyük bir yalan söylenmemiştir. Buna rağmen modern-bilime olan bu sorgusuz-suâlsiz ve kayıtsız-şartsız “mutlak îman ve güven”in nedeni, koşulsuz-şartsız teslîmiyet gösterilmesi gereken şeyin değişmesidir.

 

Dînî olana, hiç sorgulamadan-araştırmadan, yâni körü-körüne bağlanmayı “dogma” olarak görenler bilsinler ki, lâik-seküler-demokratik-liberâl-kapitâlist-konformist sistemlere de hiç sorgulamadan körü-körüne bağlanmak dogmadır.

 

Dünyâ’yı sorgulamayanlar, âhireti sorgulamaya başlarlar. Haz-merkezli mevcut Dünyâ’dan şüphelenmeyenler, âhiretten şüphelenmeye başlarlar da sorulamaya başlarlar. Sorguladığınız şeye karşı inancınız zedelenir ve o şeye karşı gevşek davranmaya başlarsınız. .

 

İdeolojilere hiç sorgulamadan teslim olanlar da gaybı sorgulayıp duranlardır. Gaybı sorgulayanlar; lâik, seküler, kapitâlist, liberâl, feminist, emperyâlist, beşerî, dünyevî modern düşünce, sistem, ideolojileri sorgulamayı ve eleştirmeyi hiç düşünmüyorlar da, bunların kendi içlerinde yapılacak küçük değişiklerle sorunların çözüleceğine inanıyorlar. Bâzen de bu beşerî ideolojilere daha fazla bağlanınca sorunların hâllolacağını zannediyorlar. Sistemi sorgulamadan hiç-bir yanlışın ve kötülüğün önüne geçilemez. Bunlar bilsin ki, sorgulanamayacak olanları sorgulamakla ve “ben lâikim, hayâtıma dîni karıştırmam” demesi, onu “sorgu” ve “hesap”tan kurtaramayacak ve değer yargılarını değiştirmenin cezâsını göreceklerdir.

 

Kendilerine beşerî düşünceleri ve sistemleri dayatan tâğutların sorgulamayı akıllarından bile geçirmeyenler, Allah’ı ve O’nun emirlerini, sonu gelmeyen sorgulamalara tâbi tutuyorlar. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın emirlerini-kânunlarını birebir yerine getirmeyenler ve hattâ bunu çok da önemsemeyenler, beşerin-devletin kânunlarını uygulamaya gelince devletin dediğini ikiletmiyorlarsa ve sorgusuz-suâlsiz tam uyguluyorlarsa, bu şirktir ve şirk budur.

 

Bağlı oldukları mezhep, târikat, cemaat, parti, lîder, ideoloji, din, inanç vs. sorgulayamayanlar ve bunlara körü-körüne teslim olanlar Allah’a şirk koşmuş olurlar. Çünkü Allah’tan ve gaybtan başka şeyleri sorgulamamak şirktir. Bunlara tam bağlılık göstererek körü-körüne teslim olmak ve bir eleştiri, îtirâz ve isyanda bulunmamak, sorgulanması gerekeni bilmemeleri ve uygulamalarının bir sonucudur.

 

Son olarak da; insanlık târihinde hiç olmadığı kadar akla teslîmiyet gösterilmektedir. Akla teslimiyet göstermek ve onu hiç sorgulamamak, merkeze Allah yerine insanı almanın bir sonucudur. İnsanlık târihi boyunca akıl hiç böylesine yüceltilmedi fakat aynı akıl, insanlık târihinde ilk kez, yaşanılan hayâtı sorgulama vazîfesinden firâr etmiş vaziyettedir. Çünkü akıl artık ilahlaştırılmıştır ve akla tam bir teslîmiyet göstererek teslim olunmuş ve şirke düşülmüştür.

 

Akıl elbette kullanılması gereken bir şeydir ve zâten Allah da aklı kullanmayı emreder ve hattâ aklını kullanmayanları pisliğe batmakla tehdit eder. Fakat Allah’ın “kullanın” dediği akıl vahiy-merkezli olan akıldır. Yoksa modern insanın zannettiği gibi akıl, beynin bir fonksiyonu olarak düşünülen beşeri-maddî bir şey değildir. Zâten akıl ancak vahiy-merkezli olduğunda hakka ve hakîkate ulaşır ve Allah’tan ve vahiyden kopuk olduğunda ise genellikle bâtıla kayar ve kısa-vâdede fitne üretir ve ifsâd eder.     

 

Şeytanı, nefsi, tâğutları ve moderniteyi sorgulamayı düşünmeyenler; Allah’ı, âhireti, vahyi, peygamberleri sorgulamaya başlarlar. Sonuçta da âhirette hüsrâna düşerek pişman olurlar.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ağustos 2022

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder