“Şüphesiz insana kendi
emeğinden başkası yoktur” (Necm 39).
“Yoksa insana her dileyip
arzu ettiği şey mi var (zannediyor)?” (Necm
24).
Modernizm, “ihtiyaçlar”
yerine “ihtiraslar”ın öne çıkarılması durumudur. Tabi bu, nefsin kışkırtılmasıyla
yapılmak zorundadır. Nefisler kışkırtılınca artık emek küçük görülmeye
başlanırken, spekülasyon ise câzip ve mantıklı gelmeye başlar. İhtiyaçlar bir
emeğin sonucu olurken, ihtiraslar ise spekülasyonun sonucudur. Zîrâ
doğal-normâl ihtiyaçlar için emek yeterken, ihtirasları hiç-bir emek
karşılayamaz. Bu da spekülasyonu doğurur.
Emek: “Bir işin yapılması
için harcanan beden ve kafa gücü, çalışma”. “Uzun, yorucu ve özenli çalışma”.
Spekülasyon: “Eylem alanına
geçmeyen, yalnızca bilmek ve açıklamak ereğini güden, kuramsal düşünce”. “Kurgu,
vurgun, vurgunculuk”.
Evet; spekülasyonda
amel-eylem yâni emek yoktur. Çünkü spekülasyonda alın-teri yoktur, amel-eylem
yoktur. Bu nedenle de meşrû değildir.
Spekülasyon;
“çalışıp-çabalamadan, ermek vermeden, terlemeden, zorlanmadan, oturulan yerden,
kolay ve bol şekilde ele geçirilen (kazanılan değil) para, mal yada çıkar”dır. Spekülasyon;
fâiz, borsa, altın-gümüş, döviz, gayrı meşrû alım-satım ile, “çok kısa bir
zamanda al-sat yaparak ele geçirilen aşırı miktardaki gelir”dir. Bir-anda on
kat, yüz kat paraya sâhip olmak ancak spekülasyonla mümkündür. Yoksa emek ile
çalışıp-çabalayarak böyle bir kazanç olmaz. Çünkü emek; “doğal, normâl, fıtrî
ve meşrû amel-eylem hâlinde olmak” demektir.
Spekülasyon ile ele geçirilen
paralar, emek ile, çalışıp-çabalayarak alın-teri ile kazanılan paraları
anlamsızlaştırıyor. Spekülatörler bir-anda, bir günde yada kısa bir sürede,
emek ile bir haftada, bir ayda yada bir yılda kazanılan paranın on katını ve
yüz katını kazanırlar. Bu da emeği ve çalışıp-çabalamayı anlamsızlaştırır ve
değersiz hâle getirir. Böylece artık kimse iş beğenmez ve çalışmak istemez.
Böylece herkes belli bir miktarda sermâyeye sâhip olup spekülasyonla para elde
etmeyi hayâl etmeye başlar. Bu kişiler tarım ve hayvancılık yapmayı, işçi,
kalfa ve usta olarak sabahtan akşama kadar çalışmayı, bir meslek sâhibi olmayı,
helâli ve meşrû olanı küçük ve düşük görmeye, eziklik saymaya başlarlar. Hattâ
emek vererek çalışmaktan iğrenmeye başlarlar. Çünkü spekülasyonu olduğu yerde
emek vermek çok mantıksızdır. Çünkü meselâ bir ay boyunca sabahtan akşama kadar
çalışmak ve yeterli miktarda olmayan bir para kazanmak, spekülasyonla
kısa-zamanda hatırı sayılır bir paraya kavuşmanın yanında mantıksızdır. O-hâlde
bir-an önce spekülatif işlerde kullanmak üzere bir miktar paraya
ulaşabilmelidir. İşte modern insan bunun hayâlini kurmakta ama bir-çokları bu
miktardaki parayı bulamadığı için mecbûren çalışmak zorunda kalmaktadır. Tabi
spekülasyonun İslâm’a ve insanlığa aykırı olduğunun bilincinde olarak bundan
kaçınanlar da vardır.
Günümüzde spekülatif değer
en yüksek değer olarak görülmektedir. Emek vererek bir iş yapmak ise değerli
görülmüyor. Hele Allah rızâsı için bir şeyler yapmak “enâyilik” olarak görülmekte.
Modern insan “Allah rızâsı için” bir şey yapmayı “bedâva iş yapmak” ve
“angarya” olarak görüyor. Hâlbuki değerli olan, maddî yada mânevî alanda olsun,
bir emek vermek ve emeğin karşılığını Dünyâ’da yada âhirette almaktır. Zîrâ Allah
emeği zinhar zâyi etmez.
Parayı emek ile değil de
spekülasyon ile kazananlar için sanal ortamda elde edilen dijitâl ve kripto
paralar büyük bir fırsat ve sonsuz bir kazanç kapısıdır. Sanal olanda çok da
emek olmaz. En-azından ona “emek” denemez. Emek olması için meşrû da olması
gerekir. Yoksa -emek vererek de olsa- 1’e alıp 10’a satmak da bir çeşit
spekülasyondur. Çünkü Allah: “Ey îman
edenler!. Birbirinizin malını karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle de olsa
haksızlık ve hîle ile yemeyin (de)
birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhâmetlidir” (Nîsâ
29) der.
Bu âyette, “karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle de olsa”
cümlesini, “rızâya dayanan bir ticâret hâriç” diye çeviriyorlar. Fakat
bu çeviride: “ticâretle olan bir rızâ varsa, o zaman haksızlık yapılabilir”
gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Hâlbuki burada, “birbirinizin mallarını, ne
olursa-olsun (illâ=ne olursa-olsun, hangi şartta
olursa-olsun, her hâlde ) haksızlıkla yemeyin” anlamı vardır. Yâni bir
tüccar-esnaf, 1 liraya aldığı malı 10 liraya satsa ve alıcı -ticâretten anlamadığı
için- bu durumdan râzı olsa bile, o satış yine de meşrû olmaz. Bir şeyin rızâya
dayanması, sâdece satıcının ve alıcının rızâsına değil, Allah’ın da rızâsına
dayanmalıdır. Allah’ın râzı olmadığı bir şeyden insanların râzı olmuş olması o
şeyi meşrû kılmaz. Meselâ gönül rızâsıyla zînâ yapıldığında, zînâ, zînâ
olmaktan çıkmaz. Aynen bunu gibi; bir satıcı, bir malı, fâhiş bir fiyata, tatlı
dille ve müşterisini râzı ederek satsa da, o satış yine de meşrû olmaz. Çünkü
haksız kazançtır. Ne yâni; müşteri malı yüksek fiyata aldığını anlamadığında
fakat satıştan râzı olduğunda o satış meşrû mu olacak?. O-hâlde, “tüccar ağzı”
ve “esnaf kurnazlığı” ile yapılan satış-şekli İslâm’da câizdir mi diyeceğiz?.
Tabî ki değildir. Zâten ilk başta, vicdan-sâhibi bir mü’min tüccar-esnafın
böyle bir satışa râzı olmaması gerekir. İslâm’da ticâret, vicdan ve emek-merkezli
olmalıdır. Meşrû ticârette kâr, emeğin değerinin aşamaz. Bir işin bedelini ve
kârın oranını, verilen emek belirler.
Spekülasyonda “üzümünü ye
bağını sorma!” anlayışı hâkimdir. Yâni “emeği boşver” denmektedir. Emekte ise
durum tam tersidir ve emek ile spekülasyon bir-arada olamaz. Emek rızkın
helâlliğinin kefîlidir. Çünkü emek verilmeden elde edilen şeyler câiz değildir.
Buna meselâ güncel bir konu olan banka promosyonları da dâhildir. Bu konuda
mutlakâ sorulması gereken soru şudur: Bankalar bu promosyonları niçin
veriyorlar?. Çünkü bankalar çıkarları olmadığında insanlara tek bir kuruş bile
vermezler. Peki promosyonu niçin veriyorlar?. Çünkü devlet, emeklilerin yada
çalışanların maaşlarını bankaya paranın çekilmesinden belli bir zaman önce
yatırıyor ve büyük meblâğ tutan bu parayı bankalar kısa süreliğine de olsa
kullanıyor ve bu paralar üzerinden yüksek miktarda fâizli para kazanıyorlar.
Devlet de diyor ki; “kazandığın bu paradan insanlara promosyon vereceksin”.
Fakat fâiz-merkezli çalışan bankaların bu paralar üzerinden kazandıkları
paralar da fâizdir. Dolayısı ile verilen promosyon bir “fâiz paylaşımı”dır.
Fâiz, insanların paralarını bankalara yatırıp onların kullanımına sunmaları ve
belli bir süre sonra da anlaşılan orandaki fâizi, hiç-bir emek harcamadan “artı
ve ilâve para” olarak almaları durumudur. Promosyonda anlaşmayı promosyonu
alanlar değil, devlet yapıyor ve devlet ile bankaların anlaşması sonucu
insanların maaşlarının bankada bir süre kalmasından elde edilen artı ve ilâve
para yâni fâiz, “promosyon” adı altında insanlara maaş miktarları oranında
dağıtılıyor. Bu bir spekülasyondur ve emek ile hiç-bir alâkası olmadığı için
haksız kazançtır. İslâm’da haksız kazanç haramdır. Zîrâ insana çalıştığından
yâni emeğinden başkası yoktur.
Peki spekülasyonda
belirleyici olan nedir?. Ne olacak; elbette şeytan, nefs ve tâğutlardır.
Allah’ın hesâba katılmadığı her -yerde işe şeytan, nefs ve tâğutlar karışır.
İşte spekülasyon da Allah’ın, dînin, merhâmetin ve vicdânın devre-dışı
bırakıldığı ve şeytanın, nefsin ve tâğutların hâkim olduğu bir alanda yapılan
işlerdir. Spekülasyonda şeytan sürekli fısıldar, nefs sürekli kışkırtıldığı
için daha fazlasını ister durur ve tâğutlar da spekülasyondan geçindikleri için
spekülasyonu yürürlükte tutmak ve insanları ona yönlendirmek isterler.
Emek fıtrata dayanırken
spekülasyon nefse dayanır. Spekülasyonda bir çeşit şehvet vardır ve şehvetin bir
sınırı yoktur. Fakat sınırı olmayanda bereket de olmaz ve bir türlü yetmez.
Çünkü sınırsızlık şirktir. Zîrâ sınırsız olan sâdece Allah’tır. Emekte ise bir
sınır vardır. Zîrâ emek insanın gücüne-imkânına bağlıdır ve insanın gücünün bir
sınırı vardır. Bu sınır meşrû olanı belirler.
Spekülatörler, emek ile
çalışanı küçük ve hakir görürler. Çünkü spekülasyonun doğasında bu vardır. Emek
mantıksızdır onlara göre, boşuna yorulmaktır, ezikliktir, zavallılıktır.
Spekülasyona alışmış olanların spekülasyondan vazgeçip de emeğe dönmesi
imkânsız olmasa da çok zordur. Bu durum spekülatörlerin kendilerini akıllı,
zekî ve mantıklı görmelerine neden olur. Yaptıklarını doğru ve uyanıklık olarak
görürler. Zâten modern insan da bu yüzden onları övmekte ve alkışlayıp durmaktadır.
“Helâl olsun, adam al-sat yaparak bir-anda köşeyi döndü, zengin oldu”,
“gemisini yürüten kaptan” gibi sözlerle onların yaptıklarını iyi ve üstün bir
iş olarak görürler ve onlar da bu bir zenginleşmenin hayâlini kurarlar. Fakat
Allah iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin gerçek belirleyicisi olduğu için
farklı bir şey söyler:
“De ki: Davranış
(ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?.
Onların, dünyâ-hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte
güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf
103-104).
Peki spekülasyonun arka-plânında ne vardır. İnsanlar
emeğe sırt çevirirken spekülasyona niçin bu kadar düşkün oluyorlar?. Bunun
cevâbı diğer günahların cevâbıyla aynıdır; mala-mülke yâni Dünyâ’ya olan bağlılık
ve sevgi:
“Hayır siz, dünyâ-hayâtını seçip üstün tutuyorsunuz.
Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir” (A’lâ 16-17).
Fakat imtihan işte bu
noktadadır. Zâten imtihan bunun imtihanıdır. Bu nedenle Allah bizi kesin
şekilde uyarır ve şöyle der:
“Bilin ki, dünyâ hayâtı
ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda
bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma-tutkusudur. Bir
yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir,
bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir.
Âhirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rızâ)
vardır. Dünyâ hayâtı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir” (Hadîd 20).
Emeksiz mensûbiyet beş para
etmez. İslâm’a mensup olmak ise bâzen ağır da olabilen yoğun bir emek ister.
Zâten İslâm, teslim olmak ve “İslâm’ın yüklediği sorumlulukları kabûl etmek”
demektir. Emek olmayınca îmânın sahih olup-olmadığı belli olmaz. Zîrâ îman
amel-eylem ile yâni emek ile ispât edilebilir. Yoksa amele-eyleme dönmeyip de
oradan-oraya gezip durmak değildir İslâm. Arının çiçek-çiçek gezmesi
iyidir-güzeldir ama, bala dönüşmeyen emek zâyi olur.
Modern insanlar
ve müslümanlar, dîni de spekülatif bir çalışma alanından ibâret görmeye
başladılar. Kur’ân’ın apaçık âyetlerinin
sorumluluğunu yüklenmek istemeyenler, âyetleri spekülasyona tâbi tutmak zorunda
kalıyor.
Emeklilik bile bir emek yâni
bir amel-eylemin sonunda olan bir şeydir. Emek vermediyseniz emekli olamazsınız.
Gayrı meşrû bir şekilde olunan emeklilik ise haramdır ve ona emek-lilik
denemez. Emeklemeden emekli olunamaz.
Sömürgenler çok alçak, âdî
ve şerefsiz kişilerdir. Kendilerinde 99 koyun varken garibanın tek bir koyununa
da göz dikerek onu da elde etmeye çalışırlar. Bu hâlen câri olan bir durumdur.
Küresel spekülatörlerin, açlıktan-susuzluktan en çok ölenlerin ülkelerinden
sömürdükleri yer-altı ve yer-üstü kaynaklar, bırakın sâdece oranın halkını, tüm
dünyâ-insanlarını doyurmaya yeter. Fakat buna rağmen, birileri o kaynakları
elde etme hırsı nedeniyle çoğu insanların ölmesini bile göze alabiliyorlar ve
bunu hiç umursamıyor. İşte buna âcilen bir “dur” denmesi gerekiyor.
Spekülasyondan geçinenler
köle ettikleri nicelerini sömürmüşler ve sömürmektedirler. Özellikle Afrika
yerlilerinin sömürülmedik hiç-bir şeyleri kalmamıştır. Kölelerin emeğini ve
ekmeğini yemekten utanmadılar ve utanmıyorlar da. Üstelik yaptıkları spekülasyon
ve sömürgeler sonucundaki zenginleşmeleriyle övünüyorlar. Spekülasyon bir “mal yağması
ve yığması” durumudur. En aşırı yağma ancak spekülasyon ile yapılabilir.
Spekülasyon bir yağmacılıktır. Bu yağmaya, yağma yapacak âidâtı ödeyebilecek
kadar parası olanlar katılabilir. Fakat şu da var ki, emek verilmeden elde
edilen mal-mülk bereketsiz olur. Bereketsiz olduğu için bir türlü tatmine
ulaştırmaz. Modernizm bir “bereketsizlik uygarlığı”dır. Zîrâ emeğe değil spekülasyona
dayalıdır. Modern insana paranın ve malın bir türlü yetmemesinin nedeni budur.
Spekülasyonun yörüngesine girmiş olanları, 1’in yanına ne kadar sıfır koysanız
yine doyuramazsınız. Çünkü emek-merkezli olmayınca hiç-bir zaman yetmez ve
tatmin etmez de, insan bu yüzden sürekli arttırmak ister.
Şu da var ki, spekülasyondan
asıl kazanlar aslında oyunu ve oyunun kurallarını koyanlardır. Spekülasyon ile
köşeyi dönmek isteyenler ya zamanla batarlar ve ellerindekini kaybederler, yada
aradan geçen zamanda ellerindeki mal ve paranın miktarı ve alım-gücünde bir
değişme olmaz. Bu-arada verdikleri “aracı parası” zararları olur. Spekülasyon
bir kumardır. Kumarda parayı sâdece aracılar yâni kumarı oynatanlar
kazanır.
“Başarılı
patron”, işçinin parasını bir-kaç gün geciktirerek spekülasyon ile katlayan
değil, işçisinin emeğinin karşılığını “hakkıyla” ve “alın-teri kurumadan”
verendir.
Bozuk
ilişkilerin temelinde “emek vermemek” vardır, emek vermeyenler kestirip atarlar
ve kolayca vazgeçerler. Stres ve depresyon, kâlbin aç olup da doyurulmamasının
sonucudur. Kâlbe emek ver ki, her-şey kâlpten olsun.
Geyik,
ceylan, dağ keçisi yenebilir, helâldir, ama bunlardan kurban olmaz, çünkü kurban
olabilmesi için ona emek verilmiş yâni beslenip büyütülmüş olması gerekir.
Yalnızca çalışanlar yâni
emek verenler ekmeği kazanır ve bu böyle olmalıdır. Kur’ân’da olduğu gibi İncil’de
ve Tevrat’ta da ekmeğin, çalışarak kazanılması emri ve tavsiyesi vardır:
“Hattâ sizinle birlikteyken
size şu buyruğu vermiştik: ‘Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin!’...
Böylelerine Îsâ Mesih’in adına yalvarıyor ve şunu buyuruyoruz: Sâkin bir
şekilde çalışıp kendi kazançlarından yesinler” (Selanikliler 3:10-12).
“Toprağa
dönünceye dek ekmeğini alın-teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın,
topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin” (Yaratılış 3:19).
El-emeği olmayınca tadı-tuzu
olmaz. Spekülasyon hem bereketi hem de tadı-tuzu bitirdi. Modern dünyânın
tadının-tuzunun kaçmasının nedeni budur. Spekülasyon, el-emeğinin küçük
görülmesi ve iptâl edilmesinin bir sonucudur. El-emeğinin yerini ruhsuz
makineler alınca spekülasyon ortaya çıkar. Çünkü spekülasyon “çok olan”a dayanır
ve makineler ihtiyaçtan çok-çok fazlasını üretirler. Makineyle üretilince ve
çok olunca ruhsuz olur. İşte bu yüzden spekülasyon bir ruhsuzluktur.
Emek olmadan dilemek ve duâ
da olmaz, olsa da karşılığı pek görülmez. Zîrâ duâ, hiç-bir şey yapmadan oturulup
durulan yerde değil, verilen emeğin sonunda yapılır.
Allah, “insanın
elinin dolu olup-olmadığına” bakmaz; “insanın elinin temiz olup-olmadığına”
bakar. Dolayısıyla temiz olan spekülasyon değil, emektir.
Eğer İslâm’ın bir ideolojisi
olacaksa bu, Allahsız bir sistem olan ve spekülasyonun serbest olduğu ve teşvik
edildiği demokrasi değil, “emek-rasi” olabilir. Zîrâ İslâm’da spekülasyona göre
hareket etmek yasaktır, günahtır, haramdır, suçtur ve ayıptır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder