11 Mart 2023 Cumartesi

Emek ve Spekülasyon


Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur” (Necm 39).

 

“Yoksa insana her dileyip arzu ettiği şey mi var (zannediyor)?” (Necm 24).

 

Modernizm, “ihtiyaçlar” yerine “ihtiraslar”ın öne çıkarılması durumudur. Tabi bu, nefsin kışkırtılmasıyla yapılmak zorundadır. Nefisler kışkırtılınca artık emek küçük görülmeye başlanırken, spekülasyon ise câzip ve mantıklı gelmeye başlar. İhtiyaçlar bir emeğin sonucu olurken, ihtiraslar ise spekülasyonun sonucudur. Zîrâ doğal-normâl ihtiyaçlar için emek yeterken, ihtirasları hiç-bir emek karşılayamaz. Bu da spekülasyonu doğurur.

 

Emek: “Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, çalışma”. “Uzun, yorucu ve özenli çalışma”.

 

Spekülasyon: “Eylem alanına geçmeyen, yalnızca bilmek ve açıklamak ereğini güden, kuramsal düşünce”. “Kurgu, vurgun, vurgunculuk”.

 

Evet; spekülasyonda amel-eylem yâni emek yoktur. Çünkü spekülasyonda alın-teri yoktur, amel-eylem yoktur. Bu nedenle de meşrû değildir.

 

Spekülasyon; “çalışıp-çabalamadan, ermek vermeden, terlemeden, zorlanmadan, oturulan yerden, kolay ve bol şekilde ele geçirilen (kazanılan değil) para, mal yada çıkar”dır. Spekülasyon; fâiz, borsa, altın-gümüş, döviz, gayrı meşrû alım-satım ile, “çok kısa bir zamanda al-sat yaparak ele geçirilen aşırı miktardaki gelir”dir. Bir-anda on kat, yüz kat paraya sâhip olmak ancak spekülasyonla mümkündür. Yoksa emek ile çalışıp-çabalayarak böyle bir kazanç olmaz. Çünkü emek; “doğal, normâl, fıtrî ve meşrû amel-eylem hâlinde olmak” demektir.   

 

Spekülasyon ile ele geçirilen paralar, emek ile, çalışıp-çabalayarak alın-teri ile kazanılan paraları anlamsızlaştırıyor. Spekülatörler bir-anda, bir günde yada kısa bir sürede, emek ile bir haftada, bir ayda yada bir yılda kazanılan paranın on katını ve yüz katını kazanırlar. Bu da emeği ve çalışıp-çabalamayı anlamsızlaştırır ve değersiz hâle getirir. Böylece artık kimse iş beğenmez ve çalışmak istemez. Böylece herkes belli bir miktarda sermâyeye sâhip olup spekülasyonla para elde etmeyi hayâl etmeye başlar. Bu kişiler tarım ve hayvancılık yapmayı, işçi, kalfa ve usta olarak sabahtan akşama kadar çalışmayı, bir meslek sâhibi olmayı, helâli ve meşrû olanı küçük ve düşük görmeye, eziklik saymaya başlarlar. Hattâ emek vererek çalışmaktan iğrenmeye başlarlar. Çünkü spekülasyonu olduğu yerde emek vermek çok mantıksızdır. Çünkü meselâ bir ay boyunca sabahtan akşama kadar çalışmak ve yeterli miktarda olmayan bir para kazanmak, spekülasyonla kısa-zamanda hatırı sayılır bir paraya kavuşmanın yanında mantıksızdır. O-hâlde bir-an önce spekülatif işlerde kullanmak üzere bir miktar paraya ulaşabilmelidir. İşte modern insan bunun hayâlini kurmakta ama bir-çokları bu miktardaki parayı bulamadığı için mecbûren çalışmak zorunda kalmaktadır. Tabi spekülasyonun İslâm’a ve insanlığa aykırı olduğunun bilincinde olarak bundan kaçınanlar da vardır.        

 

Günümüzde spekülatif değer en yüksek değer olarak görülmektedir. Emek vererek bir iş yapmak ise değerli görülmüyor. Hele Allah rızâsı için bir şeyler yapmak “enâyilik” olarak görülmekte. Modern insan “Allah rızâsı için” bir şey yapmayı “bedâva iş yapmak” ve “angarya” olarak görüyor. Hâlbuki değerli olan, maddî yada mânevî alanda olsun, bir emek vermek ve emeğin karşılığını Dünyâ’da yada âhirette almaktır. Zîrâ Allah emeği zinhar zâyi etmez.

 

Parayı emek ile değil de spekülasyon ile kazananlar için sanal ortamda elde edilen dijitâl ve kripto paralar büyük bir fırsat ve sonsuz bir kazanç kapısıdır. Sanal olanda çok da emek olmaz. En-azından ona “emek” denemez. Emek olması için meşrû da olması gerekir. Yoksa -emek vererek de olsa- 1’e alıp 10’a satmak da bir çeşit spekülasyondur. Çünkü Allah: “Ey îman edenler!. Birbirinizin malını karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle de olsa haksızlık ve hîle ile yemeyin (de) birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhâmetlidir” (Nîsâ 29) der.

 

Bu âyette, “karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle de olsa” cümlesini, “rızâya dayanan bir ticâret hâriç” diye çeviriyorlar. Fakat bu çeviride: “ticâretle olan bir rızâ varsa, o zaman haksızlık yapılabilir” gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Hâlbuki burada, “birbirinizin mallarını, ne olursa-olsun (illâ=ne olursa-olsun, hangi şartta olursa-olsun, her hâlde ) haksızlıkla yemeyin” anlamı vardır. Yâni bir tüccar-esnaf, 1 liraya aldığı malı 10 liraya satsa ve alıcı -ticâretten anlamadığı için- bu durumdan râzı olsa bile, o satış yine de meşrû olmaz. Bir şeyin rızâya dayanması, sâdece satıcının ve alıcının rızâsına değil, Allah’ın da rızâsına dayanmalıdır. Allah’ın râzı olmadığı bir şeyden insanların râzı olmuş olması o şeyi meşrû kılmaz. Meselâ gönül rızâsıyla zînâ yapıldığında, zînâ, zînâ olmaktan çıkmaz. Aynen bunu gibi; bir satıcı, bir malı, fâhiş bir fiyata, tatlı dille ve müşterisini râzı ederek satsa da, o satış yine de meşrû olmaz. Çünkü haksız kazançtır. Ne yâni; müşteri malı yüksek fiyata aldığını anlamadığında fakat satıştan râzı olduğunda o satış meşrû mu olacak?. O-hâlde, “tüccar ağzı” ve “esnaf kurnazlığı” ile yapılan satış-şekli İslâm’da câizdir mi diyeceğiz?. Tabî ki değildir. Zâten ilk başta, vicdan-sâhibi bir mü’min tüccar-esnafın böyle bir satışa râzı olmaması gerekir. İslâm’da ticâret, vicdan ve emek-merkezli olmalıdır. Meşrû ticârette kâr, emeğin değerinin aşamaz. Bir işin bedelini ve kârın oranını, verilen emek belirler.   

 

Spekülasyonda “üzümünü ye bağını sorma!” anlayışı hâkimdir. Yâni “emeği boşver” denmektedir. Emekte ise durum tam tersidir ve emek ile spekülasyon bir-arada olamaz. Emek rızkın helâlliğinin kefîlidir. Çünkü emek verilmeden elde edilen şeyler câiz değildir. Buna meselâ güncel bir konu olan banka promosyonları da dâhildir. Bu konuda mutlakâ sorulması gereken soru şudur: Bankalar bu promosyonları niçin veriyorlar?. Çünkü bankalar çıkarları olmadığında insanlara tek bir kuruş bile vermezler. Peki promosyonu niçin veriyorlar?. Çünkü devlet, emeklilerin yada çalışanların maaşlarını bankaya paranın çekilmesinden belli bir zaman önce yatırıyor ve büyük meblâğ tutan bu parayı bankalar kısa süreliğine de olsa kullanıyor ve bu paralar üzerinden yüksek miktarda fâizli para kazanıyorlar. Devlet de diyor ki; “kazandığın bu paradan insanlara promosyon vereceksin”. Fakat fâiz-merkezli çalışan bankaların bu paralar üzerinden kazandıkları paralar da fâizdir. Dolayısı ile verilen promosyon bir “fâiz paylaşımı”dır. Fâiz, insanların paralarını bankalara yatırıp onların kullanımına sunmaları ve belli bir süre sonra da anlaşılan orandaki fâizi, hiç-bir emek harcamadan “artı ve ilâve para” olarak almaları durumudur. Promosyonda anlaşmayı promosyonu alanlar değil, devlet yapıyor ve devlet ile bankaların anlaşması sonucu insanların maaşlarının bankada bir süre kalmasından elde edilen artı ve ilâve para yâni fâiz, “promosyon” adı altında insanlara maaş miktarları oranında dağıtılıyor. Bu bir spekülasyondur ve emek ile hiç-bir alâkası olmadığı için haksız kazançtır. İslâm’da haksız kazanç haramdır. Zîrâ insana çalıştığından yâni emeğinden başkası yoktur.    

 

Peki spekülasyonda belirleyici olan nedir?. Ne olacak; elbette şeytan, nefs ve tâğutlardır. Allah’ın hesâba katılmadığı her -yerde işe şeytan, nefs ve tâğutlar karışır. İşte spekülasyon da Allah’ın, dînin, merhâmetin ve vicdânın devre-dışı bırakıldığı ve şeytanın, nefsin ve tâğutların hâkim olduğu bir alanda yapılan işlerdir. Spekülasyonda şeytan sürekli fısıldar, nefs sürekli kışkırtıldığı için daha fazlasını ister durur ve tâğutlar da spekülasyondan geçindikleri için spekülasyonu yürürlükte tutmak ve insanları ona yönlendirmek isterler.

 

Emek fıtrata dayanırken spekülasyon nefse dayanır. Spekülasyonda bir çeşit şehvet vardır ve şehvetin bir sınırı yoktur. Fakat sınırı olmayanda bereket de olmaz ve bir türlü yetmez. Çünkü sınırsızlık şirktir. Zîrâ sınırsız olan sâdece Allah’tır. Emekte ise bir sınır vardır. Zîrâ emek insanın gücüne-imkânına bağlıdır ve insanın gücünün bir sınırı vardır. Bu sınır meşrû olanı belirler.   

 

Spekülatörler, emek ile çalışanı küçük ve hakir görürler. Çünkü spekülasyonun doğasında bu vardır. Emek mantıksızdır onlara göre, boşuna yorulmaktır, ezikliktir, zavallılıktır. Spekülasyona alışmış olanların spekülasyondan vazgeçip de emeğe dönmesi imkânsız olmasa da çok zordur. Bu durum spekülatörlerin kendilerini akıllı, zekî ve mantıklı görmelerine neden olur. Yaptıklarını doğru ve uyanıklık olarak görürler. Zâten modern insan da bu yüzden onları övmekte ve alkışlayıp durmaktadır. “Helâl olsun, adam al-sat yaparak bir-anda köşeyi döndü, zengin oldu”, “gemisini yürüten kaptan” gibi sözlerle onların yaptıklarını iyi ve üstün bir iş olarak görürler ve onlar da bu bir zenginleşmenin hayâlini kurarlar. Fakat Allah iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin gerçek belirleyicisi olduğu için farklı bir şey söyler:  

 

“De ki: Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?. Onların, dünyâ-hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf 103-104).

 

Peki spekülasyonun arka-plânında ne vardır. İnsanlar emeğe sırt çevirirken spekülasyona niçin bu kadar düşkün oluyorlar?. Bunun cevâbı diğer günahların cevâbıyla aynıdır; mala-mülke yâni Dünyâ’ya olan bağlılık ve sevgi:

 

“Hayır siz, dünyâ-hayâtını seçip üstün tutuyorsunuz. Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir” (A’lâ 16-17).

 

Fakat imtihan işte bu noktadadır. Zâten imtihan bunun imtihanıdır. Bu nedenle Allah bizi kesin şekilde uyarır ve şöyle der:

 

“Bilin ki, dünyâ hayâtı ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma-tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Âhirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rızâ) vardır. Dünyâ hayâtı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir” (Hadîd 20).

 

Emeksiz mensûbiyet beş para etmez. İslâm’a mensup olmak ise bâzen ağır da olabilen yoğun bir emek ister. Zâten İslâm, teslim olmak ve “İslâm’ın yüklediği sorumlulukları kabûl etmek” demektir. Emek olmayınca îmânın sahih olup-olmadığı belli olmaz. Zîrâ îman amel-eylem ile yâni emek ile ispât edilebilir. Yoksa amele-eyleme dönmeyip de oradan-oraya gezip durmak değildir İslâm. Arının çiçek-çiçek gezmesi iyidir-güzeldir ama, bala dönüşmeyen emek zâyi olur.

 

Modern insanlar ve müslümanlar, dîni de spekülatif bir çalışma alanından ibâret görmeye başladılar. Kur’ân’ın apaçık âyetlerinin sorumluluğunu yüklenmek istemeyenler, âyetleri spekülasyona tâbi tutmak zorunda kalıyor.

 

Emeklilik bile bir emek yâni bir amel-eylemin sonunda olan bir şeydir. Emek vermediyseniz emekli olamazsınız. Gayrı meşrû bir şekilde olunan emeklilik ise haramdır ve ona emek-lilik denemez. Emeklemeden emekli olunamaz.

 

Sömürgenler çok alçak, âdî ve şerefsiz kişilerdir. Kendilerinde 99 koyun varken garibanın tek bir koyununa da göz dikerek onu da elde etmeye çalışırlar. Bu hâlen câri olan bir durumdur. Küresel spekülatörlerin, açlıktan-susuzluktan en çok ölenlerin ülkelerinden sömürdükleri yer-altı ve yer-üstü kaynaklar, bırakın sâdece oranın halkını, tüm dünyâ-insanlarını doyurmaya yeter. Fakat buna rağmen, birileri o kaynakları elde etme hırsı nedeniyle çoğu insanların ölmesini bile göze alabiliyorlar ve bunu hiç umursamıyor. İşte buna âcilen bir “dur” denmesi gerekiyor.

 

Spekülasyondan geçinenler köle ettikleri nicelerini sömürmüşler ve sömürmektedirler. Özellikle Afrika yerlilerinin sömürülmedik hiç-bir şeyleri kalmamıştır. Kölelerin emeğini ve ekmeğini yemekten utanmadılar ve utanmıyorlar da. Üstelik yaptıkları spekülasyon ve sömürgeler sonucundaki zenginleşmeleriyle övünüyorlar. Spekülasyon bir “mal yağması ve yığması” durumudur. En aşırı yağma ancak spekülasyon ile yapılabilir. Spekülasyon bir yağmacılıktır. Bu yağmaya, yağma yapacak âidâtı ödeyebilecek kadar parası olanlar katılabilir. Fakat şu da var ki, emek verilmeden elde edilen mal-mülk bereketsiz olur. Bereketsiz olduğu için bir türlü tatmine ulaştırmaz. Modernizm bir “bereketsizlik uygarlığı”dır. Zîrâ emeğe değil spekülasyona dayalıdır. Modern insana paranın ve malın bir türlü yetmemesinin nedeni budur. Spekülasyonun yörüngesine girmiş olanları, 1’in yanına ne kadar sıfır koysanız yine doyuramazsınız. Çünkü emek-merkezli olmayınca hiç-bir zaman yetmez ve tatmin etmez de, insan bu yüzden sürekli arttırmak ister.

 

Şu da var ki, spekülasyondan asıl kazanlar aslında oyunu ve oyunun kurallarını koyanlardır. Spekülasyon ile köşeyi dönmek isteyenler ya zamanla batarlar ve ellerindekini kaybederler, yada aradan geçen zamanda ellerindeki mal ve paranın miktarı ve alım-gücünde bir değişme olmaz. Bu-arada verdikleri “aracı parası” zararları olur. Spekülasyon bir kumardır. Kumarda parayı sâdece aracılar yâni kumarı oynatanlar kazanır.   

 

“Başarılı patron”, işçinin parasını bir-kaç gün geciktirerek spekülasyon ile katlayan değil, işçisinin emeğinin karşılığını “hakkıyla” ve “alın-teri kurumadan” verendir.

 

Bozuk ilişkilerin temelinde “emek vermemek” vardır, emek vermeyenler kestirip atarlar ve kolayca vazgeçerler. Stres ve depresyon, kâlbin aç olup da doyurulmamasının sonucudur. Kâlbe emek ver ki, her-şey kâlpten olsun.

 

Geyik, ceylan, dağ keçisi yenebilir, helâldir, ama bunlardan kurban olmaz, çünkü kurban olabilmesi için ona emek verilmiş yâni beslenip büyütülmüş olması gerekir.

 

Yalnızca çalışanlar yâni emek verenler ekmeği kazanır ve bu böyle olmalıdır. Kur’ân’da olduğu gibi İncil’de ve Tevrat’ta da ekmeğin, çalışarak kazanılması emri ve tavsiyesi vardır:

 

“Hattâ sizinle birlikteyken size şu buyruğu vermiştik: ‘Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin!’... Böylelerine Îsâ Mesih’in adına yalvarıyor ve şunu buyuruyoruz: Sâkin bir şekilde çalışıp kendi kazançlarından yesinler” (Selanikliler 3:10-12).

 

“Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın-teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin” (Yaratılış 3:19).

 

El-emeği olmayınca tadı-tuzu olmaz. Spekülasyon hem bereketi hem de tadı-tuzu bitirdi. Modern dünyânın tadının-tuzunun kaçmasının nedeni budur. Spekülasyon, el-emeğinin küçük görülmesi ve iptâl edilmesinin bir sonucudur. El-emeğinin yerini ruhsuz makineler alınca spekülasyon ortaya çıkar. Çünkü spekülasyon “çok olan”a dayanır ve makineler ihtiyaçtan çok-çok fazlasını üretirler. Makineyle üretilince ve çok olunca ruhsuz olur. İşte bu yüzden spekülasyon bir ruhsuzluktur.

 

Emek olmadan dilemek ve duâ da olmaz, olsa da karşılığı pek görülmez. Zîrâ duâ, hiç-bir şey yapmadan oturulup durulan yerde değil, verilen emeğin sonunda yapılır.

 

Allah, “insanın elinin dolu olup-olmadığına” bakmaz; “insanın elinin temiz olup-olmadığına” bakar. Dolayısıyla temiz olan spekülasyon değil, emektir.

 

Eğer İslâm’ın bir ideolojisi olacaksa bu, Allahsız bir sistem olan ve spekülasyonun serbest olduğu ve teşvik edildiği demokrasi değil, “emek-rasi” olabilir. Zîrâ İslâm’da spekülasyona göre hareket etmek yasaktır, günahtır, haramdır, suçtur ve ayıptır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2022

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder