19 Mart 2023 Pazar

Olgunluk Üzerine

 

“Biz insana, anne ve babasına iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve güçlükle doğurdu. Onun (hâmilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihâyet güçlü (erginlik-olgunluk) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nîmete şükretmemi ve senin râzı olacağın sâlih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım” (Ahkâf 15).

 

Olgunlaşmanın ölçüsü, âyette de görüldüğü gibi davranışla alâkalıdır ki bu davranış ilk başta insanın Rabbini bilmesi ve ana-babasına olgunca davranmasıyla açığa çıkar.

 

Olgunluk kanımca iki aşama tamamlanır. İlki ergenliğe girdiğinde, ikincisi ise âyetin söylediği gibi kırk yaşına ulaşınca. Bu kırk yaşın tabi tam-tamına kırk yaş olması zorunlu değil, “ortalama kırk yaş”tır. Bu yaşa gelince insan fizîken ve rûhen olgunlaşır, olgunlaşmış olması gerekir. Lâkin modern insan ergenliğe girdiğinde zâten daha çok çiğ hâldedir ki bu nedenle de olgunlaşması gecikir. Eskiden kızlar 9-10, erkekler ise 12-13 yaşında olgunlaşıyorlardı. Yetiştirme tarzları ve hayâtın içinde oluş yoğunlukları fazla olduğu için çabuk olgunlaşıyor ve bu da söylem ve davranışlarına bâriz bir şekilde yansıyordu. Eski insanlar daha bir olgundu. Şimdiki “ergen” denilenler ergen falan değiller. Zâten ergen sözü de cıvık, dengesiz ve ölçüsüz davranışları olan gençler yâni 14-20 yaş arası gençler için kullanılıyor. Aslında doğal, normâl ve fıtrî durumda “gençlik” diye bir şey yoktur. İnsanlar çocukluktan olgunluğa geçerlerdi. Modern insan bir türlü olgunlaşamadığı için ve olgunlaşmak için fırsat bulamadığından dolayı, şimdiki genç yaşta olanlara “gençlik” diye bir dönem takdir edilmektedir.       

 

Olgunluk, “eğitimli olmak”la değil, “çiğlikten kurtulmak”la alâkalıdır. Nice eğitimliler vardır ki çiğdirler. Çünkü insanı olgunlaştıracak olan şey okuldan ziyâde hayattır. Öğrenmek ve bilgi olgunluğa katkı sağlasa da, hem modern eğitim-öğretim sistemi olgunlaştırmıyor, hem de olgunlaşmayı geciktiriyor. Çünkü hayâta katılmayı geciktiriyor. Olgunlaşmak daha ziyâde yaşayarak olan bir şeydir. Hayâtın tam içindeyken, Güneş’in altındayken, yaşarken ve yanarken olgunlaşma olur.

 

Olgunlaşma meyve-sebze ve bitkiler için de hayâtın tam ortasında, Güneş’in altında yanarken yavaş-yavaş olur. Hattâ Güneş görmeyen meyve ve sebzeler daha geç olgunlaşır yada olgunlaşamadan çürür gider. Hayvanlar da öyledir; merada otlayan hayvanlar daha olgun ve sâkin olurlar. Ahırda yetişen hayvanlar ise bir türlü olgunlaşamaz da delirmeye başlarlar. Ahırdan bir süreliğine çıktıklarında yaptıkları sert hareketlerin nedeni bu olsa gerektir. Demek ki dört duvar arasında olgunlaşma olmuyor. 

 

İnsan da Güneş’in altında yâni hayâtın tam ortasındayken, bir şeyler yaparken, hareket hâlindeyken olgunlaşabilir ancak. “Güneşin” hem ısısı hem de ışığı ile aydınlanarak olgunlaşır. İnsan için aydınlanma olmadan olgunlaşma da yeterli olmaz. İnsana olgunlaşması için hem “ışık” hem ısı gerekir.

 

Doğaya ne kadar mâruz kalınırsa olgunlaşma da o kadar çabuk ve kaliteli olur. Güneş’e, ışığa, ısıya, rüzgâra, suya, toprağa mâruz kalmadan ve bulanmadan olgunlaşma olmaz. O yüzden eskiden doğal insan daha çabuk olgunlaşırdı, daha çabuk büyürdü. Olgun bir görünümü, hâli ve davranışı olurdu. Konuşması ve hareketleri daha bir olgun olurdu. Modern insan ise doğaldan ve doğadan uzaklaştığı için çok geç olgunlaşıyor hattâ bâzıları olgunlaşamıyor. Olgunlaşamadan ölenler oluyor.

 

İnsanın her zaman çocuk kalan bir tarafı olur ama modernizm insana hiç olgunlaşma fırsatı vermiyor. Olgunlaşma yaşı olan 40 yaşına gelenler bile hâlen çocuk olarak görülüyor. Böyle olunca da işi, evlenmeyi, askerliği, çocuk sâhibi olmayı, olgun söylem ve davranış kazanması gecikiyor. Zâten modernizm bir “hamlık uygarlığı” olduğu için, insanların olgunlaşmasına da izin vermiyor hattâ olgunlaşmaması için uğraşıyor. Çünkü olgun olanlar olgun ve ölçülü davranırlar. Modernizm ise olgun ve ölçülü davranışı olanları sevmez. Zîrâ olgun insanlar modern-kapitâlist sisteme olgun ve ölçülü davranışları nedeniyle beklenen katkıyı sağlamazlar ve zarar verirler. Çünkü ölçülü alış-veriş ederler. Bir “ölçüsüzlük uygarlığı” olan modernizm, olgunlaşamamış çiğ ve ham insanları çok sever. Zîrâ onlar çiğ ve ölçüsüz davranışlarıyla tam da aradıkları insanlardır. Çünkü bu insanlar çiğliklerini ancak tüketerek kapatırlar ki bir “tüketim uygarlığı” olan modernizm bundan çok memnun olur.

 

İslâm insanları olgunluğuna göre değerlendirir ve görevlendirir. Ehliyet ve liyâkat, olgunlaşmanın derecesidir. Herkese olgunluğuna göre davranır ve görev verir. İşi olgunlara verir, o iş konusunda olgunlaşmış olanlara verir. Usta, o işte olgunlaşmış olan kişidir. Yine, evlenecek olanları olgunluğuna göre değerlendir. Olgunluk gördüğünde yaşına bakmadan evliliğe izin verir. Yoksa ille de belli bir yaşa gelmiş olmasını beklemez. Modernite 18 yaşına gelmedikçe kişiyi olgun kabûl etmez. 18 yaşına bir gün kalsa bile bunu kabûl etmez. Sanki insan 24 saatte olgunlaşıveriyormuş gibi davranır. Meselâ 18 yaşına gelmeden evlenenleri, olgun kişiler olmuş olsalar bile cezâlandırır. Hâlbuki çiğ olanların evlilik-dışı birlikteliklerine, yaşları kaç olursa-olsun bir şeyh demez. Gerçi modernite 18 yaşındaki evlilikleri yasaklamasa da ayıplar ve o yaşta evlenmeyi mantıksız görür.  

 

İslâm, bitkilerin ve hayvanların bile yenmesi için olgunlaşmalarını bekler. Meselâ kurban etmek için hayvanın üzerinden belli bir sürenin geçmiş olmasını bekler. Meyve-sebzenin de olgunlaşmış olup-olmadığına bakar: “Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin” (En-âm 99).

 

Yetimlere âit malı kendilerine vermek için olgunlaşmalarını bekler: “Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin; şâyet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma görürseniz, hemen onlara mallarını verin” (Nîsâ 6).

 

Beklemek olgunlaştırır. İnsanı beklemek ve sabretmek olgunlaştırır. Bekleyemeyenler olgun değildir ve olgunlaşamazlar da. Modern insan “bekleyemeyen ve sabredemeyen insan”dır. Modernizm bir hız ve haz uygarlığı olduğu için, modern insan da her-şeyin hemen olmasını ister. Her-şeyin hızlıca oluvermesini ister. Hâlbuki olgunlaşma ve hazır hâle gelme sürecinde görülecek ve idrâk edilecek bir-çok şey vardır.

 

Özellikle modern gençlik beklemesini hiç bilmiyor. Hızın ve hazzın biraz düşmesine bile katlanamıyor. Bir şeyin olgunlaşmasını bekleyemiyor. Çünkü olgunlaşma yavaş-yavaş oluyor. Yavaş-yavaş olana yabancı olan modern gençlik olgun değildir ve olgunlaşacağa da benzememektedir. Modern gençlikte mîde bulandırıcı bir çiğlik ve hamlık vardır. Üstelik bunu aslâ kabûl etmemekte, olgun kişilerin verdiği öğütleri-uyarıları takmamakta ve onları yoz ve yobaz olarak görmektedirler. Zîrâ olgunluğun ne demek olduğunu bilmiyorlar.

 

Kendini bilen insanlar, bilgileriyle değil, olgun sözleriyle ve olgun davranışlarında açığa çıkar. Davranışa yansımayan bilgi, kişiyi “çiğ”likten ve hamlıktan kurtaramaz.

 

Bir şeylerin değişmesi için bile şartların olgunlaşması gerekir. Sıra-dışı şeyler şartları değiştirme gücü taşısa da, sıra-dışı şeyleri yapmak için şartların uygun ve olgun olması gerekir. Sünnetullaha göre bu böyledir. Uygun değilse, şartların olgunlaşmasını beklemek ve olgunlaşması için onu tatlı-sert bir şekilde zorlamak gerekir.

 

Hayvanlar  yavrularına belli bir olgunluğa gelene kadar bakarlar, büyütürler. Fakat belli bir yaşa ve olgunluğa geldiklerinde onları artık kendi başlarının çâresine bakmaları için terk ederler yada artık onlarla ilgilenmezler. Eğer onları bırakmazlarsa, o hayvanlarda olgunlaşma sorunları gözükür. İşte modern insan da böyledir. Yavrularına hiç kıyamaz da onların olgunlaşmasını geciktirir. Aşırı olan her-şeyde olduğu gibi acımanın bile aşırısı yanlıştır. Ergenliğe gelmiş olan gençlere sorumluluk yüklemek gerekir ki hayâtın içinde pişsinler ve olgunlaşsınlar. Yoksa hep çocuk olarak kalırlar ki, bu durum günümüzde bâriz olarak görülen bir durumdur.

 

İslâm’a göre yaşlı görünmek ne kadar yanlışsa, belli bir yaşa gelmiş olanlın genç görünmeye çalışması da o kadar yanlıştır. Peygamberimiz genç görünmeye çalışan yaşlıları hoş görmemiştir. Herkes yaşının adamı olmalıdır. Olgun görünmek ve oldun söylem ve eylemde bulunmak kötü bir şey değildir.  

 

Modern insan, özellikle gençler ve bekarlar bir türlü olgunlaşamıyorlar. Çünkü modern sistem onların hayâta katılmalarını ve dolayısıyla olgunlaşmalarını geciktiriyor. Okullar bir türlü bitmiyor. Otuz-kırk yaşına geldiği hâlde kişinin hâlen okulu bitmiyor, işi olmuyor, evlenmiyor ve çocuk sâhibi olmuyor. Böyle olunca yâni sorumluluk sâhibi olmayınca da olgunlaşamıyor. Sorumluluk alma gecikiyor. Bekarlar olgunlaşamıyor, çünkü sorumluluk almıyorlar ve bu durumdan memnunlar. Evlilik bir sorumluluk alma durumudur. Çocuk sorumluluktur, iş sorumluluktur. Modern insan olgun olmadığı, buna fırsat bulamadığı için olgunlaşamıyor ve sabırsız oluyor. Evlenmeler de bu nedenle dayanıklı olmuyor, sabır gösterilemeyince ayrılmalar çok fazla oluyor. Modern dünyâ, ham ve çiğ insanların alanı hâline geliyor.

 

Analar babalar, öğretmenler, hocalar, hacılar, âlimler, entelektüeller vs. herkeste bir çiğlik ve hamlık var. Bir olgunlaş(a)mama hâli var. “Bir-an önce” düşüncesi olgunlaşmayı önlüyor. Çok ve çabuk elde etme durumu olgunlaştırmayı geciktiriyor yada iptâl ediyor. Bu da insanın ve toplumun tadını-tuzunu kaçırıyor. Artık olgun düşünceler, olgun söylemler ve olgun örnek davranışlar göremiyoruz.

 

İnsanı en iyi olgunlaştıracak olan şey din’dir ki bu da tek hak din olan İslâm’dır. Zîrâ İslâm, kişiye ergenlik ile berâber bir sorumluluk yüklüyor ki bu sorumluluk düzenli olarak yerine getirilmesi gereken ibâdetler ve görevlerle meleke hâline geliyor. Böylece insan daha ergenliğe girmeye başladığı dönemde sorumluluğu öğrenmiş oluyor. Beklemeyi (namaz saati), sabretmeyi (oruç), paylaşmayı (zekat) vs. kişiyi olgunlaştıracak olan her-şeyi daha çocuk yaşında öğrenmiş ve zamanla da benimsemiş oluyor. Modernizmin İslâm düşmanı olmasının bir nedeni de budur. Çünkü İslâm nefsin kışkırtılmasını engeller ve onu terbiye eder. Modernistler, hayat-tarzına karışan İslâm’ı bu yüzden sevmiyorlar. Çünkü modern hayat-tarzı sorumsuzluk ve çiğlik üzerine kuruludur. Nefis, şeytan ve tâğutlar sorumsuzluğu ve çiğliği çok seviyor. Zîrâ sorumsuzlukta ve hamlıkta nefis serbest kalıyor ve hazza ve zevke kilitleniyor. Bu durumu değiştirecek tek seçenek olan İslâm’ı bu yüzden hayâtın içinden ve insanın yaşamından uzak tutmaya çalışıyorlar.

 

 Olgunlaşamamak “olamamak” demektir. Olamayınca da olmuyor. Tabi gün geliyor, Allah’ın yarattığı hayat ve hayâta koyduğu kânunlar-yasalar olan sünnetullahın ağır yaptırımları, ister-istemez, olgunlaşamayanların üzerine kara bulut gibi çöküveriyor. Doğal, normâl yoldan ve yavaş-yavaş olgunlaş(a)mayanlar, hayâtın zorunlu ağır yaptırımı ve sillesi karşısında hızlı bir şekilde olgunlaşmak zorunda kalıyorlar. Fakat bunun de bedeli çok ağır oluyor. Hayât ağır yükünü olgunlaşamamış olanların omuzlarına bir-anda yükleyince, bu yükü taşıması zor oluyor ve çoğu kimse taşıyamıyor. Bu da daha kötü sonuçlara yol açıyor. Yâni olgunlaş(a)mamanın da bir cezâsı ve yaptırımı oluyor. Hayâtın olgunlaştırmasıyla da olgunlaşamayanların ise “pişerek olgunlaşması” kaçınılmaz oluyor. Bu pişme Dünyâ’da olmazsa âhirette mecbûri hâle geliyor. Cehennem, olgunlaşamayanları pişirerek olgunlaştırıyor. Fakat o zaman da iş işten geçmiş oluyor. Bu pişmenin bir yararı olmuyor ve piştikçe pişmanlık artıyor.   

 

O-hâlde mecbûrî olgunlaşmaya mâruz kalmadan önce isteyerek ve çabalayarak olgunlaşma yoluna girmek ve olgunlaşmak gerekir. Çünkü olgunlaş(a)mayanların cehennemi dolgunlaşıyor.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2022

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder