“Biz insana, anne ve
babasına iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve
güçlükle doğurdu. Onun (hâmilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır.
Nihâyet güçlü (erginlik-olgunluk) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi
ki: Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nîmete şükretmemi ve senin râzı
olacağın sâlih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı
ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım” (Ahkâf 15).
Olgunlaşmanın ölçüsü, âyette
de görüldüğü gibi davranışla alâkalıdır ki bu davranış ilk başta insanın
Rabbini bilmesi ve ana-babasına olgunca davranmasıyla açığa çıkar.
Olgunluk kanımca iki aşama
tamamlanır. İlki ergenliğe girdiğinde, ikincisi ise âyetin söylediği gibi kırk
yaşına ulaşınca. Bu kırk yaşın tabi tam-tamına kırk yaş olması zorunlu değil,
“ortalama kırk yaş”tır. Bu yaşa gelince insan fizîken ve rûhen olgunlaşır,
olgunlaşmış olması gerekir. Lâkin modern insan ergenliğe girdiğinde zâten daha
çok çiğ hâldedir ki bu nedenle de olgunlaşması gecikir. Eskiden kızlar 9-10,
erkekler ise 12-13 yaşında olgunlaşıyorlardı. Yetiştirme tarzları ve hayâtın
içinde oluş yoğunlukları fazla olduğu için çabuk olgunlaşıyor ve bu da söylem
ve davranışlarına bâriz bir şekilde yansıyordu. Eski insanlar daha bir olgundu.
Şimdiki “ergen” denilenler ergen falan değiller. Zâten ergen sözü de cıvık,
dengesiz ve ölçüsüz davranışları olan gençler yâni 14-20 yaş arası gençler için
kullanılıyor. Aslında doğal, normâl ve fıtrî durumda “gençlik” diye bir şey
yoktur. İnsanlar çocukluktan olgunluğa geçerlerdi. Modern insan bir türlü
olgunlaşamadığı için ve olgunlaşmak için fırsat bulamadığından dolayı, şimdiki
genç yaşta olanlara “gençlik” diye bir dönem takdir edilmektedir.
Olgunluk, “eğitimli olmak”la
değil, “çiğlikten kurtulmak”la alâkalıdır. Nice eğitimliler vardır ki
çiğdirler. Çünkü insanı olgunlaştıracak olan şey okuldan ziyâde hayattır.
Öğrenmek ve bilgi olgunluğa katkı sağlasa da, hem modern eğitim-öğretim sistemi
olgunlaştırmıyor, hem de olgunlaşmayı geciktiriyor. Çünkü hayâta katılmayı
geciktiriyor. Olgunlaşmak daha ziyâde yaşayarak olan bir şeydir. Hayâtın tam içindeyken,
Güneş’in altındayken, yaşarken ve yanarken olgunlaşma olur.
Olgunlaşma meyve-sebze ve bitkiler
için de hayâtın tam ortasında, Güneş’in altında yanarken yavaş-yavaş olur.
Hattâ Güneş görmeyen meyve ve sebzeler daha geç olgunlaşır yada olgunlaşamadan
çürür gider. Hayvanlar da öyledir; merada otlayan hayvanlar daha olgun ve sâkin
olurlar. Ahırda yetişen hayvanlar ise bir türlü olgunlaşamaz da delirmeye
başlarlar. Ahırdan bir süreliğine çıktıklarında yaptıkları sert hareketlerin
nedeni bu olsa gerektir. Demek ki dört duvar arasında olgunlaşma olmuyor.
İnsan da Güneş’in altında
yâni hayâtın tam ortasındayken, bir şeyler yaparken, hareket hâlindeyken
olgunlaşabilir ancak. “Güneşin” hem ısısı hem de ışığı ile aydınlanarak
olgunlaşır. İnsan için aydınlanma olmadan olgunlaşma da yeterli olmaz. İnsana olgunlaşması
için hem “ışık” hem ısı gerekir.
Doğaya ne kadar mâruz
kalınırsa olgunlaşma da o kadar çabuk ve kaliteli olur. Güneş’e, ışığa, ısıya,
rüzgâra, suya, toprağa mâruz kalmadan ve bulanmadan olgunlaşma olmaz. O yüzden
eskiden doğal insan daha çabuk olgunlaşırdı, daha çabuk büyürdü. Olgun bir görünümü,
hâli ve davranışı olurdu. Konuşması ve hareketleri daha bir olgun olurdu.
Modern insan ise doğaldan ve doğadan uzaklaştığı için çok geç olgunlaşıyor
hattâ bâzıları olgunlaşamıyor. Olgunlaşamadan ölenler oluyor.
İnsanın her zaman çocuk
kalan bir tarafı olur ama modernizm insana hiç olgunlaşma fırsatı vermiyor. Olgunlaşma
yaşı olan 40 yaşına gelenler bile hâlen çocuk olarak görülüyor. Böyle olunca da
işi, evlenmeyi, askerliği, çocuk sâhibi olmayı, olgun söylem ve davranış
kazanması gecikiyor. Zâten modernizm bir “hamlık uygarlığı” olduğu için, insanların
olgunlaşmasına da izin vermiyor hattâ olgunlaşmaması için uğraşıyor. Çünkü
olgun olanlar olgun ve ölçülü davranırlar. Modernizm ise olgun ve ölçülü
davranışı olanları sevmez. Zîrâ olgun insanlar modern-kapitâlist sisteme olgun
ve ölçülü davranışları nedeniyle beklenen katkıyı sağlamazlar ve zarar verirler.
Çünkü ölçülü alış-veriş ederler. Bir “ölçüsüzlük uygarlığı” olan modernizm,
olgunlaşamamış çiğ ve ham insanları çok sever. Zîrâ onlar çiğ ve ölçüsüz davranışlarıyla
tam da aradıkları insanlardır. Çünkü bu insanlar çiğliklerini ancak tüketerek
kapatırlar ki bir “tüketim uygarlığı” olan modernizm bundan çok memnun olur.
İslâm insanları olgunluğuna
göre değerlendirir ve görevlendirir. Ehliyet ve liyâkat, olgunlaşmanın
derecesidir. Herkese olgunluğuna göre davranır ve görev verir. İşi olgunlara
verir, o iş konusunda olgunlaşmış olanlara verir. Usta, o işte olgunlaşmış olan
kişidir. Yine, evlenecek olanları olgunluğuna göre değerlendir. Olgunluk
gördüğünde yaşına bakmadan evliliğe izin verir. Yoksa ille de belli bir yaşa
gelmiş olmasını beklemez. Modernite 18 yaşına gelmedikçe kişiyi olgun kabûl etmez.
18 yaşına bir gün kalsa bile bunu kabûl etmez. Sanki insan 24 saatte olgunlaşıveriyormuş
gibi davranır. Meselâ 18 yaşına gelmeden evlenenleri, olgun kişiler olmuş
olsalar bile cezâlandırır. Hâlbuki çiğ olanların evlilik-dışı birlikteliklerine,
yaşları kaç olursa-olsun bir şeyh demez. Gerçi modernite 18 yaşındaki evlilikleri
yasaklamasa da ayıplar ve o yaşta evlenmeyi mantıksız görür.
İslâm, bitkilerin ve hayvanların
bile yenmesi için olgunlaşmalarını bekler. Meselâ kurban etmek için hayvanın
üzerinden belli bir sürenin geçmiş olmasını bekler. Meyve-sebzenin de
olgunlaşmış olup-olmadığına bakar: “Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa
eriştiğinde bir bakıverin” (En-âm 99).
Yetimlere âit malı kendilerine
vermek için olgunlaşmalarını bekler: “Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa
kadar deneyin; şâyet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma görürseniz, hemen
onlara mallarını verin” (Nîsâ 6).
Beklemek
olgunlaştırır. İnsanı beklemek ve sabretmek olgunlaştırır. Bekleyemeyenler
olgun değildir ve olgunlaşamazlar da. Modern insan “bekleyemeyen ve
sabredemeyen insan”dır. Modernizm bir hız ve haz uygarlığı olduğu için, modern
insan da her-şeyin hemen olmasını ister. Her-şeyin hızlıca oluvermesini ister. Hâlbuki
olgunlaşma ve hazır hâle gelme sürecinde görülecek ve idrâk edilecek bir-çok şey
vardır.
Özellikle
modern gençlik beklemesini hiç bilmiyor. Hızın ve hazzın biraz düşmesine bile
katlanamıyor. Bir şeyin olgunlaşmasını bekleyemiyor. Çünkü olgunlaşma
yavaş-yavaş oluyor. Yavaş-yavaş olana yabancı olan modern gençlik olgun değildir
ve olgunlaşacağa da benzememektedir.
Modern gençlikte mîde bulandırıcı bir çiğlik ve hamlık vardır. Üstelik bunu
aslâ kabûl etmemekte, olgun kişilerin verdiği öğütleri-uyarıları takmamakta ve
onları yoz ve yobaz olarak görmektedirler. Zîrâ olgunluğun ne demek olduğunu
bilmiyorlar.
Kendini bilen insanlar,
bilgileriyle değil, olgun sözleriyle ve olgun davranışlarında açığa çıkar.
Davranışa yansımayan bilgi, kişiyi “çiğ”likten ve hamlıktan kurtaramaz.
Bir şeylerin değişmesi için
bile şartların olgunlaşması gerekir. Sıra-dışı şeyler şartları değiştirme gücü
taşısa da, sıra-dışı şeyleri yapmak için şartların uygun ve olgun olması
gerekir. Sünnetullaha göre bu böyledir. Uygun değilse, şartların olgunlaşmasını
beklemek ve olgunlaşması için onu tatlı-sert bir şekilde zorlamak gerekir.
Hayvanlar yavrularına belli bir olgunluğa gelene kadar
bakarlar, büyütürler. Fakat belli bir yaşa ve olgunluğa geldiklerinde onları
artık kendi başlarının çâresine bakmaları için terk ederler yada artık onlarla ilgilenmezler.
Eğer onları bırakmazlarsa, o hayvanlarda olgunlaşma sorunları gözükür. İşte modern
insan da böyledir. Yavrularına hiç kıyamaz da onların olgunlaşmasını
geciktirir. Aşırı olan her-şeyde olduğu gibi acımanın bile aşırısı yanlıştır. Ergenliğe
gelmiş olan gençlere sorumluluk yüklemek gerekir ki hayâtın içinde pişsinler ve
olgunlaşsınlar. Yoksa hep çocuk olarak kalırlar ki, bu durum günümüzde bâriz
olarak görülen bir durumdur.
İslâm’a göre yaşlı görünmek
ne kadar yanlışsa, belli bir yaşa gelmiş olanlın genç görünmeye çalışması da o
kadar yanlıştır. Peygamberimiz genç görünmeye çalışan yaşlıları hoş görmemiştir.
Herkes yaşının adamı olmalıdır. Olgun görünmek ve oldun söylem ve eylemde
bulunmak kötü bir şey değildir.
Modern insan, özellikle
gençler ve bekarlar bir türlü olgunlaşamıyorlar. Çünkü modern sistem onların
hayâta katılmalarını ve dolayısıyla olgunlaşmalarını geciktiriyor. Okullar bir
türlü bitmiyor. Otuz-kırk yaşına geldiği hâlde kişinin hâlen okulu bitmiyor,
işi olmuyor, evlenmiyor ve çocuk sâhibi olmuyor. Böyle olunca yâni sorumluluk
sâhibi olmayınca da olgunlaşamıyor. Sorumluluk alma gecikiyor. Bekarlar
olgunlaşamıyor, çünkü sorumluluk almıyorlar ve bu durumdan memnunlar. Evlilik
bir sorumluluk alma durumudur. Çocuk sorumluluktur, iş sorumluluktur. Modern
insan olgun olmadığı, buna fırsat bulamadığı için olgunlaşamıyor ve sabırsız
oluyor. Evlenmeler de bu nedenle dayanıklı olmuyor, sabır gösterilemeyince ayrılmalar
çok fazla oluyor. Modern dünyâ, ham ve çiğ insanların alanı hâline geliyor.
Analar babalar, öğretmenler,
hocalar, hacılar, âlimler, entelektüeller vs. herkeste bir çiğlik ve hamlık var.
Bir olgunlaş(a)mama hâli var. “Bir-an önce” düşüncesi olgunlaşmayı önlüyor. Çok
ve çabuk elde etme durumu olgunlaştırmayı geciktiriyor yada iptâl ediyor. Bu da
insanın ve toplumun tadını-tuzunu kaçırıyor. Artık olgun düşünceler, olgun
söylemler ve olgun örnek davranışlar göremiyoruz.
İnsanı en iyi
olgunlaştıracak olan şey din’dir ki bu da tek hak din olan İslâm’dır. Zîrâ
İslâm, kişiye ergenlik ile berâber bir sorumluluk yüklüyor ki bu sorumluluk
düzenli olarak yerine getirilmesi gereken ibâdetler ve görevlerle meleke hâline
geliyor. Böylece insan daha ergenliğe girmeye başladığı dönemde sorumluluğu
öğrenmiş oluyor. Beklemeyi (namaz saati), sabretmeyi (oruç), paylaşmayı (zekat)
vs. kişiyi olgunlaştıracak olan her-şeyi daha çocuk yaşında öğrenmiş ve zamanla
da benimsemiş oluyor. Modernizmin İslâm düşmanı olmasının bir nedeni de budur. Çünkü
İslâm nefsin kışkırtılmasını engeller ve onu terbiye eder. Modernistler,
hayat-tarzına karışan İslâm’ı bu yüzden sevmiyorlar. Çünkü modern hayat-tarzı
sorumsuzluk ve çiğlik üzerine kuruludur. Nefis, şeytan ve tâğutlar sorumsuzluğu
ve çiğliği çok seviyor. Zîrâ sorumsuzlukta ve hamlıkta nefis serbest kalıyor ve
hazza ve zevke kilitleniyor. Bu durumu değiştirecek tek seçenek olan İslâm’ı bu
yüzden hayâtın içinden ve insanın yaşamından uzak tutmaya çalışıyorlar.
Olgunlaşamamak “olamamak” demektir. Olamayınca
da olmuyor. Tabi gün geliyor, Allah’ın yarattığı hayat ve hayâta koyduğu kânunlar-yasalar
olan sünnetullahın ağır yaptırımları, ister-istemez, olgunlaşamayanların üzerine
kara bulut gibi çöküveriyor. Doğal, normâl yoldan ve yavaş-yavaş olgunlaş(a)mayanlar,
hayâtın zorunlu ağır yaptırımı ve sillesi karşısında hızlı bir şekilde
olgunlaşmak zorunda kalıyorlar. Fakat bunun de bedeli çok ağır oluyor. Hayât
ağır yükünü olgunlaşamamış olanların omuzlarına bir-anda yükleyince, bu yükü
taşıması zor oluyor ve çoğu kimse taşıyamıyor. Bu da daha kötü sonuçlara yol
açıyor. Yâni olgunlaş(a)mamanın da bir cezâsı ve yaptırımı oluyor. Hayâtın
olgunlaştırmasıyla da olgunlaşamayanların ise “pişerek olgunlaşması” kaçınılmaz
oluyor. Bu pişme Dünyâ’da olmazsa âhirette mecbûri hâle geliyor. Cehennem,
olgunlaşamayanları pişirerek olgunlaştırıyor. Fakat o zaman da iş işten geçmiş
oluyor. Bu pişmenin bir yararı olmuyor ve piştikçe pişmanlık artıyor.
O-hâlde mecbûrî olgunlaşmaya
mâruz kalmadan önce isteyerek ve çabalayarak olgunlaşma yoluna girmek ve
olgunlaşmak gerekir. Çünkü olgunlaş(a)mayanların cehennemi dolgunlaşıyor.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder