21 Mart 2023 Salı

Temel Sorun Nedir?


“İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) Siz dünyâ hayâtınızda bütün güzelliklerinizi ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve fâsıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezâlandırılacaksınız” (Ahkâf 20).

 

Modern insanın en güçlü tutkusu “bolluk içinde yaşama” isteği, daha doğrusu ihtirâsıdır.

 

Müslümanlar da dâhil insanlar, Dünyâ’da bulunmanın yegâne amacının, “Dünyâ’dan olabildiğince zevk almak” ve “Dünyâ’nın tadının çıkarmak” olduğunu zannediyor. Zevk içinde olan bir yaşam için ellerinden ne gelirse (meşrû yada gayr-ı meşrû) yapmayı göze alabiliyorlar. Öyle ki, bunun için birilerinin hayâtını karartanlar bile var. Bunu sâdece zevk ve haz içinde yaşamak için yapıyorlar. Haz ve zevk içinde yaşamak ise; bol-bol, fazla-fazla, çok-çok, aşırı şekilde, taşarak, saçarak, dökerek, isrâf ederek, önünü-arkasını düşünmeden alarak ve tüketerek olabilir. İşte bu yüzden modern insanın temel sorunu budur: Bol-bol, fazla-fazla alabilmek, parayı çok rahat kazanıp çok rahat harcayabilmek.

 

Peki neden böyle olmuştur?. Bol-bol düşüncesi insana nasıl sirâyet etmiştir?. Modernizm bir Allahsızlık uygarlığıdır. Rönesans ile birlikte, târihin belli zamanlarında ama en bâriz şekilde yunan-roma zamanında olan yaşama şekline geri dönme düşüncesi başladı ve bu nedenle de aşırılığı sınırlayan ve kırmızı çizgiler koyan din düşüncesinden vazgeçilmeye başlandı, sonuçta da dünyevileşme ortaya çıktı. Dünyevileşen insan için artık din, kitap, peygamber, âhiret hattâ Allah düşüncesi ve inancı “kesin” olmaktan çıktı. Böyle olunca da “Dünyâ’yı doya-doya, en uzun süre boyunca, en çok ve en kaliteli şekilde bol-bol tüketerek yaşamak” en yüce hedef ve ideâl hâline geldi. Bu da bol-bol, döke-döke, taşa-taşa, saça-saça almak ve tüketmek şeklinde olabilirdi. Zâten sanâyileşmenin bile arkasında işte bu düşünce vardır. Ne kadar çok üretilirse o kadar çok tüketilecek ve zenginler zenginliklerine zenginlik katacaklardı. Tabi bunu için insanlara kırmızı çizgi ve sınır koyan dinden kurtulmaları gerekiyordu. Bunun için de çeşitli düşünceler, araç-gereçler ve tüketim ürünleri ortaya çıkarıldı. İnsanların zevkleri değiştirildi, bu, düşüncelerin ve davranışların da değişmesine neden oldu. Modern insan Dünyâ’ya alabildiğine asılmaya başladı. Böyle olunca da temel sorun olarak belirlediğimiz “bol-bol tüketme arzusu” ortaya çıktı. Tabi ki bundan, haddini-hudûdunu bilen, kırmızı çizgilerini her dâim koruyan mü’minler müstesnâdır.

 

Hâlbuki Dünyâ geçici bir imtihan dünyâsıdır ve asıl yurt, ebedî ve sonsuz-sınırsız nîmet diyârı olan cennettir ki, cennet, Allah-merkezli yaşayanlara verilecek bir ödüldür. Hem de ebedî bir hayat şeklinde. Cennet nîmetlerinin sonsuz ve sınırsız olması kanımca, Dünyâ’da sınırsızlığa kapılmayıp da Allah’ın koyduğu sınırlara riâyet ederek cenneti hak eden mü’minlere verilecek bir ikramdır. “Allah, sınırlara uyarak emrini dinleyenleri ve Dünyâ nîmetlerini sınırlı bir şekilde kullananları işte böyle sınırsız nîmetlerle ödüllendirir” mesajı verilmektedir.

 

Allah bu dünyâda da bize helâl ve temiz yiyeceklerden isrâf etmeden ve abartmadan faydalanmayı meşrû kılmıştır. Fakat Dünyâ cennet değildir ve nîmetleri sınırlıdır. İsrâf ettiğinizde, bol-bol, döke-döke, saça-saça kullandığınızda, birilerinin hakkını almış ve yemiş olursunuz. Dünyâ’nın bâzı bölgelerinde açlık çekilmesinin nedeni, modern insanın temel sorunu olan bol-bol tüketme arzusu ve ihtirâsıdır. Bu kısa dünyâ-hayâtında normâl ve doğal bir şekilde nîmetlerden faydalanmak en doğrusu ve uygun olanıdır. Bu da bir sınır koymayı gerektirir.

 

Bir sınır yoksa hiç-bir sınır yoktur. Öyle ya, ilk kırmızı çizgide durmazsanız sonraki kırmızı çizgilerde niçin durasınız?. Temel sorun, hiç-bir kırmızı çizgide durmamaktır. Çünkü bol-bol tüketmek isteği, sınırları çiğnemeden gerçekleşmez, gerçekleşmiyor.

 

İnsanlara örnek olması gereken müslümanlar da bu bol-bol furyasına katılmaktadır. Oysa müslümanların bol-bol yapması gereken şey infâktır, sadakadır, hayırdır, ibâdettir, Allah’ı anmaktır. Fakat Dünyâ’nın nîmetlerini bol-bol tüketme arzusu ve ihtirâsı buna engel oluyor ve modern insan, Allah için az-az yaparken yada hiç yapmazken, Dünyâ için ve nefs için bol-bol, çok-çok arzusunu kırbaçlıyor.

 

Mü’minler çok iyi bilirler ki, bol-bol, çok-çok, rahat-rahat, taşa-taşa, döke-döke, saça-saça tüketmek, birilerinin hakkını yemek demek olacağı için bol-bol tüketenlerin karşısında büyük çoğunluğu oluşturan ve az-az tüketmek zorunda kalan insanlar olacaktır. Bu nedenle müslümanların bol-bol tüketmesi ve bolluk içinde yaşaması düşünülemez. Çünkü müslümanlar kardeştirler. Kardeş demek “paylaşmak” demektir. Paylaşınca Dünyâ’da bol-bol olmaz, ama âhirette sonsuz-sınırsız olur. Bir sohbet ortamında, bir muhitte, bir işyerinde vs. bulunanlardan biri geçim sıkıntısı yaşıyorken, bir diğeri bolluk içinde yaşıyorsa, orada bir kardeşlik oluşmaz. Paylaşma olmadan kardeşlik oluşmaz. Kardeşliğin oluşmadığı yerden de bir hayrın çıkması söz-konusu değildir (Medîne örneği). O-hâlde müslümanlar, ellerine fazla para yada mal geçince yapmaları gereken en iyi şey infâk etmek ve paylaşmaktır. Aksi-hâlde isrâf edecek, döküp saçacaklardır. Zâten Allah fazla olanın tez zamanda elden çıkarılmasını emreder:

 

“Sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ihtiyaçtan artakalanı. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).

 

“Onlar ki, mallarını gece-gündüz; gizli ve açık infâk ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır” (Bakara 274).

 

“..Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda infâk etmeyenler. Onlara acı bir azâbı müjdele” (Tevbe 34).

 

“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).

 

Modern insan sâdece yeme-içme-harcamada değil, her-şeyde bol-bol istiyor, bolluk istiyor. Sosyâl medyada tâkipçi sayısı, beğeni sayısı, yorum, alkışlanmak, onaylanmak, övülmek, pohpohlanmak vs. artsın ve hep bol-bol olsun arzusunda. Evi, arabası, işyeri, tarlası, bahçesi, manzarası geniş-geniş olsun istiyor. Her-şeyin bol-bol olmasını istiyor. Çünkü bolluk arzusu modern insanın hem dini-imanı hem de temel sorunu hâline gelmiştir, getirilmiştir.

 

Şu da var ki bolluğun “ahlâksızlık” riski vardır. Bol-bol olunca insanın azması ve taşkınlıklar yapması çok olasıdır. Üstelik bolluğa sâhip olanlar garibanlığı da arttırırlar. Garibanlar en yoğun olarak, zenginlerin bol olduğu yerlerde bulunurlar.

 

Bolluk düşüncesi, insanı yumuşatır ve yumuşayan insan da tâvizkâr düşüncelere kapılır. Bu düşünceler en sonunda Allah’sız düşünceler olarak ortaya çıkar ve Allahsız düşünceler ortaya çıkarır. O-hâlde en iyisi ölçülü ve dengeli bir tutum içinde olmaktır.

 

Bol-bol arzusu ve bolluk isteği, ihtiyaç değil ihtirastır. Evet, modern insanın temel sorunu ihtiraslarını ihtiyaç zannetmesi ve ihtiraslarının peşinde hırsla koşmasıdır.

 

Modern insanın temel sorunu olan ihtirasları, hırsları ve sonsuz arzuları, rûhunun, kâlbinin, vicdânının ve zihnin bomboş olmasından kaynaklanır. Kâlpler, vicdanlar, ruhlar ve zihinler ancak Allah’ın zikri ile tatmin bulabilir, bol-bol harcamakla değil. Bu nedenle aslında insanın tüm zamanlarda temel sorunu kâlp-merkezli olmak yerine nefs-merkezli olmak ve nefsini alabildiğince kışkırtmaktır. Kâlbinin tatmin olması ve doyması çok daha kolayken, bir türlü doymak ve tatmin olmak bilmeyen nefsini beslemesi ve böylece nefsin gün geçtikçe kışkırması, insanı zıvanadan çıkarmakta ve sınırsızca ister hâle getirmektedir. Bu düşünce ve arzuyla başka bir şey düşünemez ve isteyemez olmuştur.

 

“Yoksa insana ‘her dileyip arzu ettiği’ şey mi var (zannediyor)?” (Necm 24).

 

Modern insan, ihtiraslarını ilahlaştırmış olan bir zavallıdır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2022

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder