19 Mart 2023 Pazar

Öncekiler ve Sonrakiler


“Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nîmetlerle-donatılmış cennetler içinde; Bir-çoğu geçmiş (ümmet)lerden. Birâzı da sonrakilerden” (Vâkıa 10-14).

 

Modern müslümanlar, kendilerini önceki nesillerden, eski târihlerde yaşamış yâni modern olmayan zamanlarda yaşamış olanlardan daha bilgili, doğruya daha çok ulaşmış, İslâm’ı daha iyi öğrenmiş ve uygulamakta, daha bilgin, daha takvâlı, daha vicdanlı, daha merhâmetli, daha ahlâklı vs. olarak görüyorlar. Bu yüzden de Peygamberimiz gözlerini kapadığı andan günümüze kadar yaşayan müslümanları kâfir, müşrik, münâfık, zâlim, yada en azından câhil olarak görmekte ve kabûl etmektedirler. Bu bağlamda, müslümanların kurduğu devletleri de kâfir, müşrik, münâfık, zâlim ve câhil olarak görmekte ve kabûl etmektedirler. Çünkü “eskiden insanlar bilgiye ulaşamıyorlardı ve bu nedenle de yanlış ve uydurma bilgilerle ve hurâfelerle dîni yaşadıklarını zannediyorlardı, oysa günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay olduğu ve doğru bilgiye kolayca ve bolca ulaştığımız için doğruyu biz biliyoruz ve biz uyguluyoruz, bu nedenle de eski devletlerden ve insanlardan çok daha iyi ve doğru yoldayız” diye düşünmektedirler. Hâlbuki eski ümmetler genelde şifâhi bilgi ile öğreniyorlardı. Fakat önemli olan bilginin niceliği değil niteliğidir.

 

Bir de eskiyi olduğu gibi kutsayan, eski insanları, eski devletleri, eski âlimleri, eski kahramanları ve özellikle eski bilgiyi kutsayanlar var. Eskilerden ne gelmişse ve ne denmişse kutsal olarak kabûl edip körü-körüne bağlanan ve bu bilgileri dinleştirenler var. Bunlar eleştiriyi sonuna kadar hak ediyorlar ki bu saydıklarımızın eleştirisi bolca yapılmaktadır. Biz, müslüman-mü’min olanlar içinde, önceki ümmetlerin mi yoksa sonraki ümmetlerin mi İslâm’ı hakkıyla yaşadıkları ve cenneti hak ettikleri konusunu tartışıyoruz.     

 

Modern müslümanlar “artık doğru ve hakîki bilgiye ulaşıldığını ve artık İslâm’ın daha iyi yaşandığını” söyleye-dursun, yazının başında verdiğimiz, günümüzde ve tüm zamanlarda ve mekânlarda geçerli olan Kur’ân âyeti öyle demiyor. Yarışta önde olanların, öncü olanların, mukarrebûndan olanların ve cenneti kazanmış olanların, çoğunun önceki kavimlerden ve eski zamanlarda yaşayan müslimler oldukları, sâdece azının sonrakilerden olduğunu bâriz bir şekilde söylüyor. Bu âyetten açıkça anlaşılan bu değil mi?. Allah bu âyetle zımnen, “öncekiler sonrakilerden daha takvâlı, daha doğru yolda, daha düzgün bir yaşayış içindeydi” diyor. Peki bu neden böyledir?.

 

Çünkü hem bilinenin çokluğundan ziyâde bilinenin niteliği önemlidir, hem de bilmekten ziyâde yapmak ve yaşamak önemlidir. Önceki nesillerde yaşayan müslümanlar modern zamanlarda yaşayan müslümanlardan mâlûmat olarak daha az bilgiye sâhip olsalar da, bildiklerini uygulama bakımından daha üstündüler. Hem biz nicelik olarak daha fazla şey biliyoruz, onlardan daha fazla bilgiye sâhibiyiz diye peygamberlerden daha mı üstünüz?. Önemli olan, bilgiden ziyâde bilinçtir. Bilince götürmeyen bilgi ha bir kuru ekmektir. Zâten günümüzde müslümanların çoğu “kitabın gereğini yapmayan kitap yüklü eşeklere” dönmüşlerdir. Bilgi biriktirmekten başka bir şey yapmamaktalar ve bilgi kirliliğine katkı sağlamaktadırlar.  

 

Azâba uğrayan kavimlere gelmiş olan tüm azap nedenleri modernizm denilen günümüzde aşırı şekilde işleniyorken ve bu gün geçtikçe fazlalaşıyorken, üstelik müslümanlar bu konuda çok da bir şey yapmayıp “ben kendime bakarım” derken, ıslah etmek için malını ve canını ortaya koymaktan çekinirken ve korkarken, Dünyâ’yı adâletsizlik, ahlâksızlık, vicdansızlık, merhâmetsizlik, şirk, küfür, zulüm ve her türlü çirkeflik kaplamışken, modern müslümanlar kendilerini nasıl oluyor da önceki nesillerden ve eski insanlardan daha üstün olarak görüyorlar?. Yine; batı’nın kuyruğu olmuş modern ulus-devletleri hangi sebeple, Dünyâ’ya hükmetmiş müslüman devletlerden daha üstün ve iyi olarak görebiliyorlar?. Müslümanlar Dünyâ’nın maskarası ve şamar oğlanı durumunda, birlik olamıyorken ve gözünü bâtıl batı’ya dikmiş bir hâldeyken, ulus-devletlerini Dünyâ’ya hükmetmiş olan cihangir İslâm devletlerinden daha üstün görebiliyorlar.

 

Yine; modern müslümanların yedikleri, içtikleri ve giydikleri zehir olmuşken ama eski ümmetlerin müslümanları doğal olmayan yeme, içme ve giymeye mâruz kalmamışken, ahlâksızlık ve çirkeflik günümüzdeki kadar yaygın değilken, doğadan ve doğallıktan uzaklaşma, ibâdet vs. konularında bir-çok kötülükten mecbûren yada irâdeyle uzak kalmış olan eski insanlara göre modern müslümanlar kendilerini niçin üstün görebiliyorlar?. Allah açıkça söylüyor işte: “Cennetlik olanların çoğu önceki ümmetlerden olacak”.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de, öncekiler sonrakilere her zaman örnek olarak gösterilmiştir. Peygamberimiz’den önceki tüm peygamberler Peygamberimiz’e tâkip edilmesi ve anılması gereken örnek insanlar olarak gösterilmiştir. Meselâ “İbrâhim’e uy” denilmiştir. Çünkü onlar en azından modernizmin kirleriyle kirlenmemiş, dolayısıyla gönülleri ve zihinleri modernizmin pislikleriyle pislenmemiştir. Tabi şeytan her zaman vardır ve insanlara tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda her yönden saldırmaktadır. Eski insanlar içinde de kâfirler, müşrikler, münâfıklar, zâlimler, ahlâksızlar ve şerefsizler vardır ve çoktur. Fakat eski müslümanlar ile modern müslümanlar kıyaslandığında, eski ümmetlerin zihinlerinin ve dolayısıyla gönüllerinin kirlenmesi modern müslümanlardan daha azdır. Tabi bireysel anlamda kim daha takvâlıysa o üstündür. Biz burada eksiyi ve eski insanları kutsamıyoruz. Bir âyet üzerinden bir değerlendirme yapıyoruz.

 

Hem modern müslümanların “kolayca ulaşıyoruz” dedikleri bilgilerin çoğu eski insanlara âittir. Kur’ân ilk defâ Modernizm ile birlikte okunmaya başlamadı ki!. Şu da var ki, eski insanların yaptıkları câhilliklerin, şirkin, küfrün, zulmün, körü-körüne bağlılıkların kat-kat daha fazlası şimdi günümüzde de var.

 

Allah Kur’ân’da bizi eski insanlara göre kıyaslıyor ve meselâ şöyle diyor:

 

“Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?. Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hattâ Resûl ve berâberinde îman edenler: ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyorlardı. Şüphesiz Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara 214).

 

Tabi biz kendimizden sorumluyuz. Takvâmızı kuşanıp Allah’ın rızâsını kazanacak şekilde yaşamaya bakmalı ve Allah yolunda olmalı ve Allah yolunda ölmeliyiz. Biz eski ümmetlerin yaşadıklarından ve yazdıklarından bilgi ve ibret alırız. Fakat biz onlardan sorumlu değiliz. Bu nedenle de geçmişe sövmeyiz ve eski devletleri ve ümmetleri kötüleyip duramayız. Çünkü:

 

“Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz” (Bakara 134).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2023

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder