“Yarışıp öne geçenler de,
öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nîmetlerle-donatılmış
cennetler içinde; Bir-çoğu geçmiş (ümmet)lerden. Birâzı da sonrakilerden” (Vâkıa 10-14).
Modern müslümanlar,
kendilerini önceki nesillerden, eski târihlerde yaşamış yâni modern olmayan
zamanlarda yaşamış olanlardan daha bilgili, doğruya daha çok ulaşmış, İslâm’ı
daha iyi öğrenmiş ve uygulamakta, daha bilgin, daha takvâlı, daha vicdanlı,
daha merhâmetli, daha ahlâklı vs. olarak görüyorlar. Bu yüzden de Peygamberimiz
gözlerini kapadığı andan günümüze kadar yaşayan müslümanları kâfir, müşrik,
münâfık, zâlim, yada en azından câhil olarak görmekte ve kabûl etmektedirler.
Bu bağlamda, müslümanların kurduğu devletleri de kâfir, müşrik, münâfık, zâlim
ve câhil olarak görmekte ve kabûl etmektedirler. Çünkü “eskiden insanlar
bilgiye ulaşamıyorlardı ve bu nedenle de yanlış ve uydurma bilgilerle ve
hurâfelerle dîni yaşadıklarını zannediyorlardı, oysa günümüzde bilgiye ulaşmak
çok kolay olduğu ve doğru bilgiye kolayca ve bolca ulaştığımız için doğruyu biz
biliyoruz ve biz uyguluyoruz, bu nedenle de eski devletlerden ve insanlardan
çok daha iyi ve doğru yoldayız” diye düşünmektedirler. Hâlbuki eski ümmetler
genelde şifâhi bilgi ile öğreniyorlardı. Fakat önemli olan bilginin niceliği
değil niteliğidir.
Bir de eskiyi olduğu gibi
kutsayan, eski insanları, eski devletleri, eski âlimleri, eski kahramanları ve
özellikle eski bilgiyi kutsayanlar var. Eskilerden ne gelmişse ve ne denmişse
kutsal olarak kabûl edip körü-körüne bağlanan ve bu bilgileri dinleştirenler
var. Bunlar eleştiriyi sonuna kadar hak ediyorlar ki bu saydıklarımızın
eleştirisi bolca yapılmaktadır. Biz, müslüman-mü’min olanlar içinde, önceki
ümmetlerin mi yoksa sonraki ümmetlerin mi İslâm’ı hakkıyla yaşadıkları ve
cenneti hak ettikleri konusunu tartışıyoruz.
Modern müslümanlar “artık
doğru ve hakîki bilgiye ulaşıldığını ve artık İslâm’ın daha iyi yaşandığını”
söyleye-dursun, yazının başında verdiğimiz, günümüzde ve tüm zamanlarda ve mekânlarda
geçerli olan Kur’ân âyeti öyle demiyor. Yarışta önde olanların, öncü olanların,
mukarrebûndan olanların ve cenneti kazanmış olanların, çoğunun önceki
kavimlerden ve eski zamanlarda yaşayan müslimler oldukları, sâdece azının
sonrakilerden olduğunu bâriz bir şekilde söylüyor. Bu âyetten açıkça anlaşılan
bu değil mi?. Allah bu âyetle zımnen, “öncekiler sonrakilerden daha takvâlı,
daha doğru yolda, daha düzgün bir yaşayış içindeydi” diyor. Peki bu neden
böyledir?.
Çünkü hem bilinenin
çokluğundan ziyâde bilinenin niteliği önemlidir, hem de bilmekten ziyâde yapmak
ve yaşamak önemlidir. Önceki nesillerde yaşayan müslümanlar modern zamanlarda
yaşayan müslümanlardan mâlûmat olarak daha az bilgiye sâhip olsalar da, bildiklerini
uygulama bakımından daha üstündüler. Hem biz nicelik olarak daha fazla şey
biliyoruz, onlardan daha fazla bilgiye sâhibiyiz diye peygamberlerden daha mı
üstünüz?. Önemli olan, bilgiden ziyâde bilinçtir. Bilince götürmeyen bilgi ha
bir kuru ekmektir. Zâten günümüzde müslümanların çoğu “kitabın gereğini
yapmayan kitap yüklü eşeklere” dönmüşlerdir. Bilgi biriktirmekten başka bir şey
yapmamaktalar ve bilgi kirliliğine katkı sağlamaktadırlar.
Azâba uğrayan kavimlere
gelmiş olan tüm azap nedenleri modernizm denilen günümüzde aşırı şekilde işleniyorken
ve bu gün geçtikçe fazlalaşıyorken, üstelik müslümanlar bu konuda çok da bir
şey yapmayıp “ben kendime bakarım” derken, ıslah etmek için malını ve canını
ortaya koymaktan çekinirken ve korkarken, Dünyâ’yı adâletsizlik, ahlâksızlık,
vicdansızlık, merhâmetsizlik, şirk, küfür, zulüm ve her türlü çirkeflik kaplamışken,
modern müslümanlar kendilerini nasıl oluyor da önceki nesillerden ve eski insanlardan
daha üstün olarak görüyorlar?. Yine; batı’nın kuyruğu olmuş modern ulus-devletleri
hangi sebeple, Dünyâ’ya hükmetmiş müslüman devletlerden daha üstün ve iyi
olarak görebiliyorlar?. Müslümanlar Dünyâ’nın maskarası ve şamar oğlanı
durumunda, birlik olamıyorken ve gözünü bâtıl batı’ya dikmiş bir hâldeyken,
ulus-devletlerini Dünyâ’ya hükmetmiş olan cihangir İslâm devletlerinden daha
üstün görebiliyorlar.
Yine; modern müslümanların
yedikleri, içtikleri ve giydikleri zehir olmuşken ama eski ümmetlerin
müslümanları doğal olmayan yeme, içme ve giymeye mâruz kalmamışken, ahlâksızlık
ve çirkeflik günümüzdeki kadar yaygın değilken, doğadan ve doğallıktan
uzaklaşma, ibâdet vs. konularında bir-çok kötülükten mecbûren yada irâdeyle uzak
kalmış olan eski insanlara göre modern müslümanlar kendilerini niçin üstün
görebiliyorlar?. Allah açıkça söylüyor işte: “Cennetlik olanların çoğu önceki
ümmetlerden olacak”.
Kur’ân-ı Kerîm’de, öncekiler
sonrakilere her zaman örnek olarak gösterilmiştir. Peygamberimiz’den önceki tüm
peygamberler Peygamberimiz’e tâkip edilmesi ve anılması gereken örnek insanlar
olarak gösterilmiştir. Meselâ “İbrâhim’e uy” denilmiştir. Çünkü onlar en azından
modernizmin kirleriyle kirlenmemiş, dolayısıyla gönülleri ve zihinleri
modernizmin pislikleriyle pislenmemiştir. Tabi şeytan her zaman vardır ve insanlara
tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda her yönden saldırmaktadır. Eski insanlar
içinde de kâfirler, müşrikler, münâfıklar, zâlimler, ahlâksızlar ve şerefsizler
vardır ve çoktur. Fakat eski müslümanlar ile modern müslümanlar kıyaslandığında,
eski ümmetlerin zihinlerinin ve dolayısıyla gönüllerinin kirlenmesi modern
müslümanlardan daha azdır. Tabi bireysel anlamda kim daha takvâlıysa o
üstündür. Biz burada eksiyi ve eski insanları kutsamıyoruz. Bir âyet üzerinden
bir değerlendirme yapıyoruz.
Hem modern müslümanların “kolayca
ulaşıyoruz” dedikleri bilgilerin çoğu eski insanlara âittir. Kur’ân ilk defâ Modernizm
ile birlikte okunmaya başlamadı ki!. Şu da var ki, eski insanların yaptıkları
câhilliklerin, şirkin, küfrün, zulmün, körü-körüne bağlılıkların kat-kat daha
fazlası şimdi günümüzde de var.
Allah Kur’ân’da bizi eski
insanlara göre kıyaslıyor ve meselâ şöyle diyor:
“Yoksa siz, kendinizden
önce gelip geçenlerin hâli (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete
girivereceğinizi mi sandınız?. Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu
ve öyle sarsıldılar ki, hattâ Resûl ve berâberinde îman edenler: ‘Allah’ın
yardımı ne zaman?’ diyorlardı. Şüphesiz Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara 214).
Tabi biz kendimizden
sorumluyuz. Takvâmızı kuşanıp Allah’ın rızâsını kazanacak şekilde yaşamaya
bakmalı ve Allah yolunda olmalı ve Allah yolunda ölmeliyiz. Biz eski ümmetlerin
yaşadıklarından ve yazdıklarından bilgi ve ibret alırız. Fakat biz onlardan
sorumlu değiliz. Bu nedenle de geçmişe sövmeyiz ve eski devletleri ve ümmetleri
kötüleyip duramayız. Çünkü:
“Onlar bir ümmetti; gelip
geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz,
onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz” (Bakara 134).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder