“Sana iyilikten her ne
gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni
insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak Allah yeter” (Nîsâ 79).
“Size isâbet eden her
musîbet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da
affeder” (Şûrâ 30).
Bu yazıyı 29 Aralık 2023
yılında yazdım diye beklentim 2024 yılından değildir. Benim beklentim, İslâm’ın
hâkim olmadığı bir dünyâda, tüm zamanlar için olan bir beklentidir. Çünkü
İslâm’ın hâkim olmadığı bir dünyâda her zaman aynı ve benzer şeyler olacağı
için, 2024’ten bir beklenti, 2025’ten ise bambaşka bir beklenti olmaz. İslâm
hâkim olmadığında beklenecek ve karşılaşacak olan şeyler -sünnetullah ve imtihan
gereğince- hep aynı olur. Buna göre, İslâm’ın hâkim olmadığı Dünyâ’da yeni
yıldan ve yıllardan beklentilerim şunlardır…
Yeni doğan bebeklerin yine
aşılarla, mamalarla ve çeşitli kimyâsallarla zehirlenerek doğal ve sağlıklı bir
bünyeden mahrûm olmalarını ve böylece çeşitli hastalıklara ve alerjilere açık
olmalarını bekliyorum.
Anne ve babaların, doğan
çocuklarını el-bebek gül-bebek büyüterek, onları aşırı hijyen içinde, kapalı
ortamlarda, uzmanların önerdiği saçma-sapan önerilerle, birbirlerinden görerek
ve yüksek miktarda paralar harcayarak bebekleri için yaptıkları saçma-sapan
etkinliklerin artarak devâm edeceğini bekliyorum.
Annenin işe, babanın işe,
bebek ve çocukların ise kreşe yada bakıcıya bırakıldığı, bu yüzden de mutsuz ve
merhâmet eksikliği ile büyüyen bir nesil bekliyorum.
Bebeklerin ve çocukların
kreşte, ana-okulu denilen yerlerde özellikle anne sevgisi, ilgisi ve
merhâmetinden uzak bir şekilde otistik, hiper-aktif ve alerjik hastalıklar ile
büyümek ve yaşamak zorunda kalacaklarını bekliyorum.
İnsanların 25 yaşına kadar okullarda, 65 yaşına kadar da iş-yerlerinde
çalışarak hayâttan, doğadan ve âileden uzak bir yaşam içinde olacaklarını
bekliyorum.
İnsanların sıfır ev, sıfır
eşyâ, sıfır araba, güzel ve yakışıklı eşler, kolejde okuyan çocuklar, bol
paralı ve bol tâtili olan işler, sağlıklı, mutlu, zevk, haz ve neşe içinde
geçen uzun bir hayat sürmeleri hayâli içinde olmalarını ama bunların hemen
hiç-birine ulaşamayacaklarını bekliyorum.
Tüm Dünyâ’da insanların -her
zaman olduğu gibi- kategorilere ayrılarak modern kast sistemleri içinde, süper
zenginler, zenginler, üst-düzey insanlar, orta hâlliler ve garibanlar olarak
ayrılmaya devâm edeceklerini, üstelik bu kategoriler arasındaki ekonomik ve
sosyâl farkın gün geçtikçe artacağını ve bir uçurum hâline geleceğini bekliyorum.
Yeni yılda ve yıllarda yine,
devlet mêmurlarının ve devlet işçilerinin, kayırılacağını, fakat asgarî
ücretlilerin ve hele emeklilerin ise “fedâkârlık” adı altında devletin yükünün
yükletileceğini ve iyice fakirleştirileceğini ve de bir-an önce ölüp gitmesi
beklenen baş-belâları olarak görüleceklerini bekliyorum.
Seküler devletin, insanların
kaderini belirlemeye devâm edeceğini, kimin ne ve ne kadar yiyeceğini,
içeceğini, giyeceğini, gezeceğini, nerede oturacağını, ne yapabileceğini ve ne
kadar harcayabileceğini belirleyerek ilahlığını sürdüreceğini bekliyorum.
Hastânelerin yine sürekli
artan çeşitli hastalıklar ve hastalarla dolup-taşacağını fakat -zâten devâ için
değil de sefâ için kurulmuş olan bu sağlık sistemi ile olmayacağı için-
kimsenin de derdine doğru-düzgün bir devâ bulamayacağı bekliyorum.
Pahalılığın ve enflasyonun
yine garibanları ezdikçe ezeceğini, bu nedenle de âilede çalışan sayısının
artacağını ama kredi kartlarının limitlerinin yine de dolu olacağını
bekliyorum.
Garibanlar kendi gelirlerine
baktığında ve diğer kişilerle kıyaslama yaptıklarında ezik bir durumda
olduklarını fark edeceklerini ama yine de dindar olanların bunu parti hamâseti
ve kader düşüncesi ile, seküler olanların ise boş alışkanlıklar ve
beklentilerle geçiştireceklerini bekliyorum.
Yeni yılda ve yıllarda yine,
-İslâm hayâta hâkim olmadığı için- hakkın-hakîkatin, adâletin-eşitliğin,
ahlâkın, dürüstlüğün âhirete ve cennete erteleneceğini, adâletsizliğin,
eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın, yolsuzluğun, adam kayırmanın, küfrün,
şirkin, cehâletin ve zulmün devâm etmesini bekliyorum.
Yine; mezhep, meşrep,
târikat, cemaat, hizip, grup, parti, dernek, diyânet, ilâhiyat fakülteleri vs.
aracılığı ile insanların Kur’ân ve Sünnet-merkezli İslâm’dan uzak tutulacaklarını
ve bunun yerine, klâsik, geleneksel ve modern anlamda uydurmaların, zanların,
yalanların ve bâtılın destekleneceğini, öne çıkarılacağını ve halka bu
saçmalıların anlatılması bekliyorum. Üstelik bunların kendi aralarında da
tartışmaların ve çatışmaların yaşanmasını bekliyorum.
Hem Türkiye’nin hem de diğer
müslüman ülkelerin cehâlet ve ihânet içinde oluşlarının devâm edeceğini, ABD,
AB, İsrâil ve küresel güçlerin hem onlarla açık yada kapalı bir şekilde
savaşmaya hem de onları birbirlerine düşürerek kendi aralarında düşmanlık
oluşturarak birbirleriyle savaştırmaya zorlayacaklarına devam edeceklerini
bekliyorum.
Mâsum, mazlum ve muhtaç
insanlar üzerine, binlerce metre yükseklikten ve onlarca metre uzaktan yine
bombaların düşmeye devâm edeceğini, bebeklerin, çocukların, kadınların,
hastaların, yaşlıların toplu hâlde öleceklerini ve hiç kimsenin bir şey
yapamayacağı gibi ve bir şey yapmayacağını bekliyorum.
Birileri açlık, susuzluk,
evsizlik ve zulüm altında inlerken, “kardeş” olması ve yoldaşlık etmesi gerekenlerin,
yılbaşı denen şerefsizliğin içinde kendilerinden geçmiş hâlde eğlenmelerini
bekliyorum.
Televizyon, bilgisayar,
tablet, cep telefonları ve internetin hızlanması ve çoğalmasıyla birlikte hem
sapkın düşüncelerin hem de çıplaklığın, erotizmin, pornonun, kumarın ve her
türlü sapkınlığın, sapıklığın, yalanın, dolanın ve yasa-dışı ve din-dışının
çoğalmasını bekliyorum.
Müslümanların yine fildişi
kulelerde, kâşânelere, dört duvar arasında, medyada ve internette, insanları
masa ve kitap başına, bilgilenmeye, okumaya, araştırmaya, yazmaya, konuşmaya
vs. kitleyerek, eleştiri, îtirâz ve isyândan uzak tutarak onları amel-eylemden
uzak tutacaklarını, dîni yine kâlplere, vicdanlara, zihinlere ve beyinlere
hapsetmelerini bekliyorum.
Yeni yılda ve yıllarda
müslümanların ama özellikle de gençlerin, modern-bilim, teknoloji ve felsefe
ile zihinlerinin iğdiş edileceğini ve İslâm’ın da ancak bunlarla
anlaşılabileceği düşüncesinin yayılacağını bekliyorum.
Bir zamanların
mücâhitlerinin bir kısmının müteahhitleşeceğini, diğer kısmının ise iyice
yavşaklaşarak ve dîne düşman olarak deist olduklarını îlân etmelerini bekliyorum.
Yeni yılda ve yıllarda
şehvet, şöhret, siyâset ve servet tutkusunun çok daha fazla olacağını,
cehâletin ise katlanarak artmasını bekliyorum.
Yeni yılda ve yıllarda da
aynen günümüzdeki gibi, işsizliğin,
yoksulluğun, yoksunluğun, her türlü adâletsizliğin, bekârlığın, savaşların,
yıkımların, hastalıkların, ölümlerin, zulümlerin ve her türlü kötülüğün ve zorluğun
artmasını bekliyorum.
İslâm; sosyâl, kültürel,
âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsi her alanda hayâta tam
anlamıyla hâkim olmadığında, yeni yıldan ve yıllardan beklenilecek olanlar çok
büyük oranda olumsuz olacak, üstelik bunlar saymakla bitmeyecek kadar da çok olacaktır.
Bu nedenle böyle bir dünyâda yeni yıldan hep olumlu şeyler beklemek ancak boş
bir beklenti olabilir.
Hiç ayrıntıya girmeden
söyleyeyim; yılbaşı kutlamak müslümanlığa da insanlığa da uygun değildir. Hele
birileri perişân bir hâldeyken yılbaşı kutlamak domuzluk ve şerefsizliktir.
Yılbaşında 2024 yılından;
sağlık, mutluluk, huzur, para, barış vs. dileyenler ve bekleyenler; 2024
yılında başımıza gelecek olan her türlü pisliğin nedenini de 2024 yılına
yükleyecekler mecbûren. “Kara yıl” diyecekler her türlü iyiliği bekledikleri
2024 yılına.
Şunu da
söylemek gerekir ki, saat gece 12.00 yâni 24.00.’den yarım sâlise önce yada
yarım sâlise sonrası arasında ne fark var?. Yada 24.00’den bir sâniye önce ve
sonrası; 1 saat önce ve sonrası?. Koca bir hiç. Ancak 1 saat önce yada sonra
zâten her-gün olan periyodik döngüler sebebiyle yıldızlara farklı bir açıdan
bakarız sâdece. O-hâlde günün 24.00’de bitmesinin ne anlamı var?. Yeni yılın
girmesi için de 24.00’ü bekliyorlar. Bu saatlerde olağan-üstü bir şey olmuyor
ki. İslâm’da ise gün, Güneş battığında biter. Hem de muazzam görünümlü bir
batış/bitiş şekliyle. Akşam-ezanı okunduğunda.. Zâten “gün”, Gün-eş’in
“gün”üdür. Güneş battığında gün biter. “Batmak” ile “bitmek” aynı yazılır Arapçada.
Gün-eşin batması, gün-ün bitmesidir. Bu nedenle nereden baksanız tutarsızlık ve
saçmalıktır yılbaşı.
İslâm’ın kânunları yerine
beşerî kânunlarla Dünyâ’nın bir “barış yurdu”na döneceğini beklemek, “boşuna
bir bekleyiş”tir.
İşe İslâm’ı
karıştırmadan sağlanacağı zannedilen adâlet ve eşitlik beklentisi, ahmaklığın
daniskasıdır.
“Müslümanım” diyenlerin de
önemli bir kısmı yılbaşına müdâhil oluyorlar. Günde 40 kere okunan “iyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn” yâni
“Allah’ım!; sâdece Sana ibâdet ettiğimiz için, sâdece Senden yardım bekleriz,
sâdece Sana duâ ve niyazda bulunuruz” sözünün farkında değiller. Bu âyeti idrâk
ederek okumayanlar ve ne anlama geldiğini bilmeden okuyanlar, Allah’tan başka
herkesten ve her-şeyden medet bekler hâle gelmişlerdir. Bu-bağlamda da yeni
yıldan yâni yılbaşından da bir şeyhler bekleyip duruyorlar. Yılbaşı ne ve kim
ki size bir şeyler verebilsin. Nerede ve nasıl verecek? O daha kendine bile
yarar sağlayacak bir şey değildir ki!. Ya kardeşim, yılbaşı diye bir şey
yoktur. Böyle bir maddî-mânevî bir varlık yoktur. Öyleyse sen kimden ve neyden
bir şeyler bekliyorsun?. Ne istiyorsan ve ne bekliyorsan bunu Allah’tan iste ve
bekle. O’na duâ et ve O’ndan iste. Çünkü O’ndan başka sana iyilik ve güzellik
verecek hiç kimse ve hiç-bir şey yoktur. Kendinizin müdâhil olmayacağı şeyi
başkasından beklemek de boş iştir.
Şunda var ki, hayat, -sünnetullah
ve imtihanın gereği olarak- iyiliği-kötülüğü ve yarârı-zarârı ile iç-içedir.
Hayattan ne kadar iyilik ve yarar beklerseniz, yanında imtihan da geleceği için
potansiyel kötülükler ve zararlar da birlikte gelecektir. İmtihan bitmeyeceği
için, istediğiniz şeylerin yanında şeytan da gelecektir, zorluklar da. Kötülüğün
ve zarârın az olmasını istiyorsanız, hayattan çok da fazla bir şey beklememeniz
gerekir.
Sünnetullah ve imtihan
gereğince zorluklar hiç-bir zaman bitmez. Fakat doğal zorlulardan başka
insanların ortaya çıkardığı zorluklardır insanları asıl zorlayan ve yıkan şey.
Sıcak-soğuk, ağır, acı, ölüm, hastalık vs. doğal zorluklar vardır ve bunlar
yanında güzellikleri de taşır. Çünkü Allah’ın sisteminde her zorlukla berâber
bir kolaylık da vardır. Fakat insanın ortaya çıkardığı zorluklar yanında iyilik
de taşımıyorlar yada o iyiliği açığa çıkarmak pek de mümkün olmuyor. Doğal
zorluklardan başka zorlukların olmasının nedeni insandır. İnsan Allah’a değil
de Allah’tan başkasına ve başka şeylere itaat edince ve tapınca, ağır bir
imtihan ve cezâ olarak yapay zorluklar da ortaya çıkmaktadır. İslâm’ın hâkim
olduğu hayatta ise sâdece doğal zorluklar olur ve insanın ortaya çıkarabileceği
zorlukların da önü kapatılır. Kapatılamayıp da açığa çıkanlar ise kolayca bertarâf
edilebilir.
“Artık kim zerre
ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer
(kötülük) işlerse, onu görür”
(Zilzâl 7-8).
“De ki: Allah’ın bizim
için yazdığı yasasından başkası başımıza gelmez. Bizim dostumuz ve gözeticimiz
O’dur. Öyleyse mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler” (Tevbe 51)
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2023