“O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme
ve gündüzü de yayılıp çalışma (zamânı) kılandır” (Furkân 47).
“Allah, kendisinde sükûn bulmanız için geceyi,
aydınlık olarak da gündüzü sizin için vâr etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı
(sınırsız) bir fazl sâhibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar” (Mü’min 61).
Dikkat edilirse yazının
başlığında “kent” dedim, “şehir” değil. Çünkü kent ile şehir aynı şey değildir.
Şehirler normâle, doğala, fıtrata yâni İslâm’a göre yaşamanın olduğu yerler
iken; kentler, şeytana ve onun uşaklarının plânlarına, gürültüye, sûni olana
göre yaşanılan, uyumayanların bulunduğu (yaşadığı değil) yerlerdir. Bu bağlamda
kentler “insanın huzur bulacağı “memleket” değildirler. Kentler “yaşanılan
yerler” değil, “bulunulan yerler”dir.
Kentlerde uyumamak için bir-çok
sebep vardır ve bu sebepler tabî ki gerçek sebepler değildir. Meselâ şehirlerde
uyumamak için ya bir ölüm-zulüm vardır, ya ilmi-siyâsi vs. bir konu kafaya
takılmış olduğu için uyunamamaktadır, yada ibâdet (teheccüd) için uykunun
bölünmesi söz-konusudur.
Modern yerleşim yerleri olan
kentlerde insanlar neden uyumaz yada geç uyur ve dolayısı ile çok geç kalkar?.
Çünkü dediğimiz gibi, kentler normâl ve doğal olana aykırılığın pik yaptığı ve
en zirveye ulaştığı yerlerdir. Kentlerde geceler gündüz, gündüzler de gece gibi
yaşanır. Fakat kentlerde yaşayanların içinde normâl ve doğal bir düzen
sürdürmek isteyenler bundan çok muzdarip olurlar. Modernizm ve kentler -ki
artık kentler modern kentlerdir-, insanların doğal ve normâl durumlarını
bozmuştur. Bu nedenle insanlar artık doğru bir hayat yaşayamamaktadır. Tabi teknoloji
bunun asıl sebebidir. Zîrâ elektriği ve ampûlü îcât etmiştir. Modern kentlerde
karanlık olmuyor ki insanlar yatıp uyusunlar. Bilgisayar açık, cep telefonu
açık, televizyon açık, ışıklar açık, dolayısı ile yoğun bir gürültü var.
Modernizm zâten bir “gürültü uygarlığı”dır. Bu gürültüye neden olan iki ana
neden elektrik ve ampûldür. Rahatsız edici ışıklar nedeniyle Edison herhâlde çok
fazla küfür yemiştir. (Ben şahsen çok ettim).
İnsanların vücut işleyişini
bir zulüm olarak bozan kent hayâtı, meselâ çalışma hayâtında “vardiya sistemi”
denen zulüm döngüsünü îcât ederek insanların pusulasını şaşırmasına neden
olmuştur ve olmaktadır. Gece vardiyasından çıkan adam “şeytan çarpmışa” dönmüş
bir hâlde evine gelmektedir. Bir de eğer sokakta meselâ belediye
çalışmalarından kaynaklanan bir gürültü varsa gece vardiyasından çıkan o kişi nasıl
uyuyup da dinlenecektir.
Televizyon, eskiden ne güzel,
akşama doğru açılıp, geceye doğru kapanırdı. Herkes aynı saatte televizyonunu
mecbûren kapatırdı. Şimdi ise televizyon kapanmak nedir bilmiyor ve sürekli
olarak açık. Her yerden televizyon sesi geliyor. Allah aşkına; bu insanlar
televizyonunun sesinin insanları rahatsız edeceğini hiç düşünmüyorlar mı?.
Hâlbuki yüksek televizyon sesi ve elektrikli âletler yüzünden çıkan kavgalar
nedeniyle ne cinâyetler işlendi.
Yine, günün bitimi olarak
gece 12’nin yani 24.00’ün belirlenmiş olması da insanların yatıp uyumasının önündeki
engellerden biridir. Saat gece 12’ye gelmediği için yatmayı düşünmüyor
insanlar. Tabi burada da durmuyor. Gece 1, 2 ,3 uzayıp gidiyor yatma saatleri.
Bir arkadaşım bir keresinde, gece saatin 1.45 olduğunu görünce, “haa daha
erkenmiş” deyip oturmaya yâni uyumamaya devâm ettiğini söylemişti. Günün
bitimini saat 24.00’e niye sâbitlemişler ki?. Saat gece 12.00 yâni 24.00.’den
yarım sâlise önce yada yarım sâlise sonrası arasında ne fark var?. Yada
24.00’den bir sâniye önce ve sonrası; 1 saat önce ve sonrası?. Koca bir hiç.
Ancak 1 saat önce yada sonra zâten her-gün olan periyodik döngüler sebebiyle
yıldızlara farklı bir açıdan bakarız sâdece. O hâlde günün 24.00’de bitmesinin
bir anlamı yoktur?. Bu saatlerde olağan-üstü bir şey olmuyor ki!. Normâlde ise gün,
Güneş battığında biter. Hem de muazzam görünümlü bir batış/bitiş şekliyle.
Yavaş-yavaş.. Akşam-ezanı okunduğunda.. Zâten “gün”, Gün-eş’in “gün”üdür. Güneş
battığında gün biter. “Batmak” ile “bitmek” aynı yazılır Arapça’da. Gün-eşin
batması, gün-ün bitmesidir. Karanlık çöktüğünde de artık yavaş-yavaş yatıp
uyuma vakti gelmiştir.
İnsanlar, uykusu gelmesine
rağmen ve göz-kapakları ağırlaşmasına rağmen uyumak istemiyor. “Uzmanların
dediğine göre, insana “uykum geldi” dedirten şey, epifiz bezinin faaliyetidir.
İlâhi bir program gereği epifiz “gece” harekete geçer. Bâzılarının “uyku
hormonu” dediği “melatonin” salgılar. Göz kapaklarınızı size rağmen aşağı doğru
çeken işte bu hormondur”. İşte insanlar bu hormonların baskısına rağmen
uyumuyorlar.
Bir keresinde alt kattaki komşunun
gürültüsünden uzun zaman büyük sıkıntı çekmiştim. Uyarıya da pek aldırmadılar.
Gece saat 1’de 2 araba misâfir geliyordu. Tabi öğleden sona ancak
kalkabiliyorlardı. Bunun üzerine ben de “acaba geceleri okuma-yazmalarımı
yapıp, gündüzleri mi uyusam” diye ciddî-ciddî düşünmüştüm. Yâni uyumayanlar
gibi olacaktım. Fakat böyle bir zulmü kendime yapmadım ve uykumu tam da
Allah’ın dediği gibi geceleri yapmaya devâm ettim. Bülent Akyürek bu konuda
şunları söyler:
“Modern dünyâ sabaha kadar uyumuyor, ama akşama kadar yatıyor.
Namazlar kaçıyor. Kur’ân’da gece-gündüz âyetleri var. Gece olunca bir müslüman
eğer ibâdet yapmıyorsa uyumak zorundadır, uyuması farzdır. Bizler sabaha kadar
televizyonun karşısında oturup akşama kadar yatarsak nasıl kurtulacağız?.
Ampûlün îcâdı bizi bu hâle getirdi. Çünkü artık ampûller sâyesinde geceler de
aydınlık, akşam olunca bir anlamda akşam olmuyor. Ampûller karanlığı engelledi,
ölüm râbıtası yapamıyoruz. Sabaha kadar televizyon ve internet başında
oturduğumuz için öğle namazlarına bile uyanamıyoruz. Kapitâlist modern sistem
insanlara ‘sen uyuduğunda Dünyâ öyle hızlı dönüyor ki, neler kaçırdığının
farkında değilsin’ mesajı veriliyor ve kapitâlizm sâyesinde insanlar gece
ayakta tutuluyor”.
Gecenin 5’inde tam bir sessizlik
içinde, yaz günleri o saatlerin serinliğinde kalkıp, salât ve duâ ile huzur
arayışında iken, yandan, alttan yada üstten yoğun bir sigara dumanının burnunuzdan
içeri girmesi berbat bir şeydir. Adam (yada kadın) o saatte sigara içmek için
kalkmış, üstelik öksüre-öksüre sigara içiyor. Bu nasıl bir fedâkârlıktır Allah
aşkına!. Demek ki insanların bâzılarını da uyutmayan şey sigara sevgisiymiş.
Daha çok sigara içmek için uyumayan yada daha az uyuyan insanlar var.
Bir de çok ilkel bir durum
olarak, mahalle aralarında yapılan düğünler yok mu.. Üstelik hoparlörün sesi
öyle bir açık ki!.. İnsanların uyuması umurlarında bile değil. Ta gece yarısına
kadar süren bir gürültü. Bu hakkı nereden alıyorlar?. İçki nedeniyle sarhoş
olanlar da, eğer sızıp kalmadılarsa uyumuyorlar. Gecenin 3’ünde arabanın müziği
son ses açılmış olarak geçenler var. Tatlı uykusundan uyandırıyorlar insanı.
Uyumamak
eğer bir hastalık değilse şirktir. Çünkü uyumayan tek varlık Allah’tır: “Allah...
O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz” (Bakara 255).
İnsanın kentlerden kaçıp,
bir mağara bulup ashâb-ı kehf gibi yıllarca uyuyası geliyor. Modern sesler ve
gürültüler nedeniyle uyuyamayan insanlar, kış uykusunda aylarca uyuyan ayılara
gıbta ediyor.
Aslında geceleyin yâni
uyuması gereken zamanda uyumayanlar, derin bir gaflet uykusundadırlar. Bunların
âhiretteki sözleri şöyle olacaktır:
“Demişlerdir ki: Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız
yerden bizi kim diriltip-kaldırdı?. Bu, Rahmânın vâdettiğidir, (demek ki)
gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş” (Yâsin
52).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Eylül 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder