26 Ekim 2017 Perşembe

Uyumayan Kent



“O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp çalışma (zamânı) kılandır” (Furkân 47).

“Allah, kendisinde sükûn bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için vâr etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sâhibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar” (Mü’min 61).

Dikkat edilirse yazının başlığında “kent” dedim, “şehir” değil. Çünkü kent ile şehir aynı şey değildir. Şehirler normâle, doğala, fıtrata yâni İslâm’a göre yaşamanın olduğu yerler iken; kentler, şeytana ve onun uşaklarının plânlarına, gürültüye, sûni olana göre yaşanılan, uyumayanların bulunduğu (yaşadığı değil) yerlerdir. Bu bağlamda kentler “insanın huzur bulacağı “memleket” değildirler. Kentler “yaşanılan yerler” değil, “bulunulan yerler”dir.

Kentlerde uyumamak için bir-çok sebep vardır ve bu sebepler tabî ki gerçek sebepler değildir. Meselâ şehirlerde uyumamak için ya bir ölüm-zulüm vardır, ya ilmi-siyâsi vs. bir konu kafaya takılmış olduğu için uyunamamaktadır, yada ibâdet (teheccüd) için uykunun bölünmesi söz-konusudur.

Modern yerleşim yerleri olan kentlerde insanlar neden uyumaz yada geç uyur ve dolayısı ile çok geç kalkar?. Çünkü dediğimiz gibi, kentler normâl ve doğal olana aykırılığın pik yaptığı ve en zirveye ulaştığı yerlerdir. Kentlerde geceler gündüz, gündüzler de gece gibi yaşanır. Fakat kentlerde yaşayanların içinde normâl ve doğal bir düzen sürdürmek isteyenler bundan çok muzdarip olurlar. Modernizm ve kentler -ki artık kentler modern kentlerdir-, insanların doğal ve normâl durumlarını bozmuştur. Bu nedenle insanlar artık doğru bir hayat yaşayamamaktadır. Tabi teknoloji bunun asıl sebebidir. Zîrâ elektriği ve ampûlü îcât etmiştir. Modern kentlerde karanlık olmuyor ki insanlar yatıp uyusunlar. Bilgisayar açık, cep telefonu açık, televizyon açık, ışıklar açık, dolayısı ile yoğun bir gürültü var. Modernizm zâten bir “gürültü uygarlığı”dır. Bu gürültüye neden olan iki ana neden elektrik ve ampûldür. Rahatsız edici ışıklar nedeniyle Edison herhâlde çok fazla küfür yemiştir. (Ben şahsen çok ettim).

İnsanların vücut işleyişini bir zulüm olarak bozan kent hayâtı, meselâ çalışma hayâtında “vardiya sistemi” denen zulüm döngüsünü îcât ederek insanların pusulasını şaşırmasına neden olmuştur ve olmaktadır. Gece vardiyasından çıkan adam “şeytan çarpmışa” dönmüş bir hâlde evine gelmektedir. Bir de eğer sokakta meselâ belediye çalışmalarından kaynaklanan bir gürültü varsa gece vardiyasından çıkan o kişi nasıl uyuyup da dinlenecektir.

Televizyon, eskiden ne güzel, akşama doğru açılıp, geceye doğru kapanırdı. Herkes aynı saatte televizyonunu mecbûren kapatırdı. Şimdi ise televizyon kapanmak nedir bilmiyor ve sürekli olarak açık. Her yerden televizyon sesi geliyor. Allah aşkına; bu insanlar televizyonunun sesinin insanları rahatsız edeceğini hiç düşünmüyorlar mı?. Hâlbuki yüksek televizyon sesi ve elektrikli âletler yüzünden çıkan kavgalar nedeniyle ne cinâyetler işlendi.

Yine, günün bitimi olarak gece 12’nin yani 24.00’ün belirlenmiş olması da insanların yatıp uyumasının önündeki engellerden biridir. Saat gece 12’ye gelmediği için yatmayı düşünmüyor insanlar. Tabi burada da durmuyor. Gece 1, 2 ,3 uzayıp gidiyor yatma saatleri. Bir arkadaşım bir keresinde, gece saatin 1.45 olduğunu görünce, “haa daha erkenmiş” deyip oturmaya yâni uyumamaya devâm ettiğini söylemişti. Günün bitimini saat 24.00’e niye sâbitlemişler ki?. Saat gece 12.00 yâni 24.00.’den yarım sâlise önce yada yarım sâlise sonrası arasında ne fark var?. Yada 24.00’den bir sâniye önce ve sonrası; 1 saat önce ve sonrası?. Koca bir hiç. Ancak 1 saat önce yada sonra zâten her-gün olan periyodik döngüler sebebiyle yıldızlara farklı bir açıdan bakarız sâdece. O hâlde günün 24.00’de bitmesinin bir anlamı yoktur?. Bu saatlerde olağan-üstü bir şey olmuyor ki!. Normâlde ise gün, Güneş battığında biter. Hem de muazzam görünümlü bir batış/bitiş şekliyle. Yavaş-yavaş.. Akşam-ezanı okunduğunda.. Zâten “gün”, Gün-eş’in “gün”üdür. Güneş battığında gün biter. “Batmak” ile “bitmek” aynı yazılır Arapça’da. Gün-eşin batması, gün-ün bitmesidir. Karanlık çöktüğünde de artık yavaş-yavaş yatıp uyuma vakti gelmiştir.

İnsanlar, uykusu gelmesine rağmen ve göz-kapakları ağırlaşmasına rağmen uyumak istemiyor. “Uzmanların dediğine göre, insana “uykum geldi” dedirten şey, epifiz bezinin faaliyetidir. İlâhi bir program gereği epifiz “gece” harekete geçer. Bâzılarının “uyku hormonu” dediği “melatonin” salgılar. Göz kapaklarınızı size rağmen aşağı doğru çeken işte bu hormondur”. İşte insanlar bu hormonların baskısına rağmen uyumuyorlar.

Bir keresinde alt kattaki komşunun gürültüsünden uzun zaman büyük sıkıntı çekmiştim. Uyarıya da pek aldırmadılar. Gece saat 1’de 2 araba misâfir geliyordu. Tabi öğleden sona ancak kalkabiliyorlardı. Bunun üzerine ben de “acaba geceleri okuma-yazmalarımı yapıp, gündüzleri mi uyusam” diye ciddî-ciddî düşünmüştüm. Yâni uyumayanlar gibi olacaktım. Fakat böyle bir zulmü kendime yapmadım ve uykumu tam da Allah’ın dediği gibi geceleri yapmaya devâm ettim. Bülent Akyürek bu konuda şunları söyler:

“Modern dünyâ sabaha kadar uyumuyor, ama akşama kadar yatıyor. Namazlar kaçıyor. Kur’ân’da gece-gündüz âyetleri var. Gece olunca bir müslüman eğer ibâdet yapmıyorsa uyumak zorundadır, uyuması farzdır. Bizler sabaha kadar televizyonun karşısında oturup akşama kadar yatarsak nasıl kurtulacağız?. Ampûlün îcâdı bizi bu hâle getirdi. Çünkü artık ampûller sâyesinde geceler de aydınlık, akşam olunca bir anlamda akşam olmuyor. Ampûller karanlığı engelledi, ölüm râbıtası yapamıyoruz. Sabaha kadar televizyon ve internet başında oturduğumuz için öğle namazlarına bile uyanamıyoruz. Kapitâlist modern sistem insanlara ‘sen uyuduğunda Dünyâ öyle hızlı dönüyor ki, neler kaçırdığının farkında değilsin’ mesajı veriliyor ve kapitâlizm sâyesinde insanlar gece ayakta tutuluyor”.

Gecenin 5’inde tam bir sessizlik içinde, yaz günleri o saatlerin serinliğinde kalkıp, salât ve duâ ile huzur arayışında iken, yandan, alttan yada üstten yoğun bir sigara dumanının burnunuzdan içeri girmesi berbat bir şeydir. Adam (yada kadın) o saatte sigara içmek için kalkmış, üstelik öksüre-öksüre sigara içiyor. Bu nasıl bir fedâkârlıktır Allah aşkına!. Demek ki insanların bâzılarını da uyutmayan şey sigara sevgisiymiş. Daha çok sigara içmek için uyumayan yada daha az uyuyan insanlar var.

Bir de çok ilkel bir durum olarak, mahalle aralarında yapılan düğünler yok mu.. Üstelik hoparlörün sesi öyle bir açık ki!.. İnsanların uyuması umurlarında bile değil. Ta gece yarısına kadar süren bir gürültü. Bu hakkı nereden alıyorlar?. İçki nedeniyle sarhoş olanlar da, eğer sızıp kalmadılarsa uyumuyorlar. Gecenin 3’ünde arabanın müziği son ses açılmış olarak geçenler var. Tatlı uykusundan uyandırıyorlar insanı.

Uyumamak eğer bir hastalık değilse şirktir. Çünkü uyumayan tek varlık Allah’tır: “Allah... O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz” (Bakara 255).

İnsanın kentlerden kaçıp, bir mağara bulup ashâb-ı kehf gibi yıllarca uyuyası geliyor. Modern sesler ve gürültüler nedeniyle uyuyamayan insanlar, kış uykusunda aylarca uyuyan ayılara gıbta ediyor.  

Aslında geceleyin yâni uyuması gereken zamanda uyumayanlar, derin bir gaflet uykusundadırlar. Bunların âhiretteki sözleri şöyle olacaktır:

“Demişlerdir ki: Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı?. Bu, Rahmânın vâdettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş” (Yâsin 52).

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Eylül 2017


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder