“(Şeytan)
Onlara vaâd ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan,
onlara bir aldanıştan başka bir şey vaat etmez” (Nîsâ 120).
Âdem’e secde etmeyen şeytan insanın amansız
düşmanıdır. Peki insanın amansız düşmanı olan şeytanın amacı nedir?. Şeytanın
bin-bir çeşit oyunu olsa da aslında şeytanın tek bir amacı (görevi değil)
vardır: “İnsanı oyalamak ve ömrünü boşa geçirmesini sağlamak”. Bunu hem “soldan
yaklaşarak” alenî bir şekilde yapar, hem de “sağdan yaklaşarak” gizlice yapar.
Soldan yaklaşarak alenî yapılan şeylere karşı önlem alınabilir ve bu tuzaklara
karşı durulabilir büyük ölçüde, fakat sağdan yaklaşmalara karşı insanlar ne
yazık ki genelde şeytana aldanırlar ve hayatlarını boşa geçirirler.
Şeytanın soldan yaklaşması, alenî bir şekilde insanları
harama yönlendirmek için uğraşmasıdır. Allah’ın açıkça yasaklamasına rağmen insanın
nefs sâhibi olmasından dolayı karşı durmakta zorlandığı bu haram ve günahlar;
sigara, içki, uyuşturucu, kumar, zinâ, fâiz, dolandırıcılık, hırsızlık,
yolsuzluk, cinâyet, yalan-dolan vs.dir. Bunlar alenî olduğundan ve kişisel ve
toplumsal sonuçları görülüp durduğundan dolayı insanların bunlardan uzak
durması daha kolay olabiliyor. Zâten toplum da, daha çok bu haram ve günahlara
karşı yâni şeytanın “soldan yaklaşmalarına” karşı uyarılarda bulunuyor, bunları
ayıplıyor ve bunlara karşı bir mahalle baskısı kuruyor. Tabî ki modernizm ile
birlikte artık bunlar da toplum tarafından “normâl” görülmeye başlandığından,
bu günahlar ve haramlar açıkça ve bolca yapılır hâle gelmiştir.
Fakat şeytan, insanı bu açık günah ve haramlara
alıştırdıktan sonra onları artık kendi başlarına da bıraksa fark etmez. Çünkü
ne de olsa onları o pisliklere alıştırmıştır ve bunlara alışanlar şeytana
ihtiyaç duymayacak şekilde yaptıklarını yapmaya devâm edeceklerdir. Fakat dediğimiz
gibi, toplumun büyük kesimi de bunlardan uzak durmakta ve bu noktada şeytana
aldanmamaktadır. O hâlde şeytan daha başka bir plân uygulamalıdır. Soldan
yaklaşmayı bırakıp sağdan yaklaşmayı denemelidir. Açık günah ve haramlara
meyletmeyenleri, “gizli günah” ve haramlara yönlendirmelidir. Çünkü dediğimiz
gibi, şeytanın hedefi, en fazla insanı Allah’tan, dinden-îmandan uzak tutarak
onları oyalamak ve ilk başta Allah’a söylediği şeyi yaparak, insanların kendisi
gibi ebedî cehennemlik olmasını sağlamaktır. Bu konuda şöyle der:
“Allah onu
lânetlemiştir. O da (şöyle) dedi: ‘Andolsun, senin kullarından miktarları
tesbit edilmiş bir grubu (kendime uşak) edineceğim. Onları -ne olursa olsun-
şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin
olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını
değiştirmelerini emredeceğim’. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli)
edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrâna uğramıştır” (Nîsâ 118-119).
Evet; şeytanın “sağdan yaklaşması” da vardır ve bu
çok gizli ve ustalıkla yapılmış hinlikler içerdiğinden dolayı fark edilemez ve
bu nedenle de önlem alınamaz yada alınmak da istenmez. Şeytan nefsin en
derindeki arzularını bilir ve nefse oynar durur. İşte sağdan yaklaşmada
şeytanın en çok kullandığı ve insanları oyaladığı yerlerden biri de “ümîd” yada
“umûd”tur. Umûd özellikle garibanın sığınağıdır. “Umûd fakirin ekmeğidir” denir.
Umûdsuz yaşanmaz tabî ki ama ümîdin içinde boğulmak ve bu yolla oyalanarak ömrü
tamamlamak da müslüman için bir felâkettir.
Şeytan insana sürekli olarak boş ümîdler vaâd eder
durur ve insanlar da umûdun peşinden koşturup dururlar ve bir netîceye
ulaşamadıklarından dolayı da ömürlerini genelde boşa geçirmiş olurlar. İlk
başta şeytan insanlara bir umûd sunar. İnsanlar bu umûdla o yolda hayâller
kurarlar, senaryolar üretirler ve bu umûdun peşinden koşturmaya başlarlar.
Fakat ilginçtir ki, genelde de hedefe varılamayacak ve fiyaskoyla sonuçlanacak umûdlardır
bunlar. Belki de çok az kişi, peşinden koştuğu umûdun ekmeğini yer.
Tabi, ümîd içinde olan ve bu yolda bir süre giden
kişiler, bir-zaman sonra peşinden koştukları umûdun netîcesini
göremediklerinden dolayı umûdları kırılır ve morâlleri bozulur, artık o umûdtan
ümîdlerini kesmeye başlamışlardır yada kesmişlerdir. Fakat bu durum şeytan için
hiç de iyi bir şey değildir. Mutlakâ insanları yeni ümîdlerle heyecanlandırmalı
ve onları oyalamaya devâm etmelidir.
İmtihanın bir gereği olarak insanlara hayatta sürekli
yeni kapılar açılır durur. İşte şeytan hep bu kapıları kullanır. Şeytan, bu
kapılara yönelen insanların yanı-başlarından ayrılmaz ve onlarla birlikte o kapıdan içeri
dalar. Şeytan amacına ulaşmak için her türlü dalkavukluğu da yaparak insanlara “bu
sefer olacak” ümîdini telkin ederek onları oyalamaya devâm eder. “Önceki son
anda olmadı ama bu sefer kesin olur” telkinleri şeytanın mottolarıdır.
İşin ilginç yanı, şeytanın çeşitli zenginliklere,
zevklere kilitlediği insanlar, aslında bu işlerle hiç uğraşmasalar da hayatlarını
idâme ettirebilecek işleri-güçleri olan kişilerdir. Gariban zâten ekmeğinin
peşindedir mecbûren ve bu nedenle bu işlerle uğraşacak zamânı bile yoktur. Bu
işlerle uğraşanlar, aslında kendi işlerine odaklansalar ve zamanlarını ve çabalarını
kendi işlerine yönlendirseler hayatta daha fazla nîmete ulaşabileceklerdir. İşte;
“acaba zengin olur muyum” ve sonra da “şunları-şunları yapabilir miyim” ümîdiyle
hayatta açılan “fazladan” kapılara, şeytanın da kışkırtmasıyla atılan bu insanların
çok büyük çoğunluğu umûdlarının netîcelerini göremezler ve boşuna yorulmuş
olurlar. Zâten bir-zaman sonra da, o şey gerçekleşmediği için, bir-süre önce
heyecanla koşturdukları umûdlardan soğumaya başlarlar ve artık ondan ümîdi
keserler. Ama şeytan her zaman iş başındadır ve kandırmaca devâm etmektedir. Bu
durum böyle hayat-boyu sürer gider. Ancak yeni heyecanlarla coşmak kalır
geriye. Fakat unutulmasın ki, “şeytanı veli edinmek” işte budur.
Zâten her zaman, o yolda olan ve o yolu bilenler
ancak açılan yeni kapıları değerlendirirler ve köşe-başlarını tutanlar hep
onlar olur. Onların bu işleri yapabilmeleri için imkânları da vardır. Bir de o
işler genelde çok da meşrû da değildir aslında. İşte o umûd edilen işlerin gayr-ı
meşrû olmasını önemsemeyenlerdir biraz da o işlerde yol alabilenler. Fakat temiz
olan, içlerinde Allah korkusu bulunan, iyilik yapan, pisliğe-çirkefliğe
bulaşmayan insanlara pek de nasip olmaz böyle işler. Nasip olmaması da iyi bir
şeydir zâten, bir rahmettir.
Önemli olan şey, bu kişilerin artık şeytanın bu
oyalamalarına kanmayıp, zâten üzerinde oldukları yada bildikleri-becerebildikleri
işleri yapmalarıdır. Böylece şeytanın kuruntularından ve ayartmalarından kurtulacaklar
ve Allah’ın emrettiği ve istediği hayat tarzını yaşayabilecekler ve en sonunda
da hem Dünyâ’da hem âhirette “yanmaktan” kurtulacaklardır. Çünkü bu işlerden el
çektiklerinde ancak, hem uyarıları idrâk edebilecekler hem de bu işlerin ne
kadar da boş işler olduğunu görerek kendilerine gelecekler ve boş işlerden uzak
durup yararlı işler yapabileceklerdir.
Evet, şeytan insanları boş ümîdlerle oyalar durur.
Böylece ömür boşuna tüketilmiş olur. O hâlde uyarcıların ve işin farkında olanların
bu insanlara uyarılarını yapmaları ve onların boş işlerden ve şeytanın tuzaklarından
uzaklaşıp kurtulmalarına yardımcı olmaları bir görevdir. Özellikle temiz ve iyi
insanların uyarılması elzemdir. Zâten uyarı, ancak böyle insanlara yarar
sağlayabilir. Aksi-hâlde bu insanlar şeytanın tuzağına düşerek Dünyâ’da ve
âhirette kaybedecekleri gibi, onları uyarmakla vazîfeli olanlar da tebliğ-uyarı
vazîfelerini yapmadıkları için âhirette zor duruma düşeceklerdir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül
2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder