“Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben,
kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir
biçim verdiğimde ve ona rûhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere)
kapanın’. Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti. Ancak İblis, secde
edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı. Dedi ki: ‘Ey İblis, sana ne
oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?’. Dedi ki: ‘Ben, kuru bir çamurdan,
şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim’. Dedi
ki: Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın” (Hicr 28-34).
Secde lûgatta: “Allah’ın huzûrunda yere kapanış. İbâdet
ve Allah’a memnûniyetini ve itaatini bildirmek veyâ şükretmek için yere
kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak-uçları yere gelecek şekilde
yapılan en büyük tâzim ifâde eden hareket” olarak geçer.
Fakat şeklî anlamı böyle olsa da, secdenin bu kadar
dar bir anlamı yoktur. Secde, En Yüce Olan’ın, yâni “âlemlerin Rabbi
karşısında, teslîmiyeti en ideâl şekilde göstermek” demektir. Bu teslîmiyet ve
itaat, sâdece “şekil olarak secde etmek”le değil, “Allah’ın vahiylerini ve
emirlerini bi-hakkın yerine getirmekle ve bu uğurda hiç-bir îtirazda bulunmadan
boyun eğmekle mümkündür.
“Secde, “devenin sâhibini
üstüne çıkarması için boynunu eğmesi” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sâhibinin
rahat uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamındadır. Daha sonra
sözcük, “kralların bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere tebaanın baş
eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır” (Lisânu’l-Arab; c. 4, s. 497.) Bu anlam, “cennette
her-şeyin insanlara secde edeceği, yâni kusursuz hizmet edeceği” gerçeğini de
hatırlatıyor.
Bu bağlamda bir yazıda
secdenin târifi şu şekilde yapılır: “Secde “kişinin bilinçli olarak bir başkasına
-kendisinden daha güçlü olduğunu kabûl ederek- teslim olması, boyun eğmesi,
onun otoritesi dışına çıkmaması” demektir. Kur’ân’da zikredilen, “meleklerin
Âdem’e secde etmeleri” de bu anlamdadır”.
Hz. Yûsuf’a, babası Hz.
Yâkub’un, annesinin ve kardeşlerinin secde etmesi, “ona Allah gibi bir teslîmiyet
göstermesi” değil, “Yûsuf’un, kendilerine göre üstün oluşunun teslim
edilmesi”dir. Yâni böyle yapmakla, şeytanı örnek almamış olmuşlar ve üstün olmanın
ve “üstün olan”ın hakkını vermişlerdir:
“Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için
secdeye kapandılar. Dedi ki: ‘Ey Babam, bu, daha önceki rûyâmın yorumudur.
Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan
çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi
getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi.
Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sâhibi O’dur” (Yûsuf 100).
Hemen söyleyelim ki, bahsettiğimiz secde, yaratılmış
olan bir varlığa yada kişiye değil, “Allah’a yapılan secde”dir. O hâlde secde,
“sâdece Allah’a yapılan ve Allah’tan başkasına yapılmayan” demektir. Secdenin
önemi buradan gelir zâten. Tabiat da, insan da boşluk kabûl etmez ve insan “sâdece
Allah’a secde etmediğinde” yâni “sâdece Allah’a teslim olup boyun bükmediğinde”
mutlakâ Allah’tan gayrı sayısız kişiye ve şeye secde edecek, yâni teslim olup
boyun bükecektir. Zâten insanı şirke düşürüp ebedî cehennemlik kılacak olan şey
de budur. İşte bu nedenle secde, “sâdece Allah”a yapılmalıdır ve böyle yapmakla
yâni sâdece Allah’a secde etmekle, Allah’tan başkasına secde edilmeyecektir.
Allah’ın emrettiği secdenin hedefi budur: “İnsanların sâdece Allah’a secde
etmesi, yâni sâdece Allah’a teslim edip boyun bükmesi, sâdece ve sâdece O’na
itaat etmesi. Zâten şirk de, bunun aksini yaparak; “Allah’tan başkaları
karşısında eziklik duymak, onlarda bir güç olduğu vehmine kapılarak onlardan
medet ummak, yardım beklemek, bunun için de onara kayıtsız-şartsız itaat etmek,
yâni onarla secde etmek”tir. Oysa her-gün okuduğumuz Fâtiha Sûresi’nin 5.
âyetinde: “Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen’den
yardım dileriz” deriz. Demek ki
ibâdet kime yapılıyorsa, secde de ona yapılacaktır. İşte Allah diyor ki;
“Ben’den başkasına ibâdet etmeyin ve Ben’den başkasına secde etmeyin”. Yâni
şirk ve kötü olan şey, Allah’tan başkasına secde etmek ve teslim olmaktır.
Sâdece Allah’a teslim olarak sâdece O’na secde etmek ise, insanın ulaşabileceği
kulluğun zirvesidir.
Mescid, “secde edilen yer” demektir, fakat İslâm’da secde sâdece
mescidde yapılmaz. Çünkü tüm yeryüzü müslümanlara mescid kılınmıştır. Bu
nedenle secde, yeryüzünün her yerinde yapılabilir. Secde etmek için özel yer
aramaya gerek yoktur. Peygamberimiz: “Yeryüzü bana mescid kılındı” demiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de,
farklı yerdeki 14 âyetin okunması veyâ işitilmesi sırasında “tilavet secdesi”
yapılır. “Bu secdeyi yapmak vâciptir” denir. Mushaf-ı Şerif’teki sıraya göre bu
âyetler şunlardır: A’râf 206, Ra’d 15, Nâhl 49, İsrâ 107, Meryem 58, Hac 18,
Furkân 60, Neml 25, Secde 15, Sâd 24, Fussilet 38, Necm 62, İnşikak 21, Alâk
19.
İblis’in, Allah’ın emrine ve tüm meleklerin Allah’ın
emrine itaat ederek secde etmesine rağmen Âdem’e secde etmemesinin nedeni; kibir,
kibirden kaynaklanan üstünlük duygusu ve kıskançlıktır. Yada buna; “ilk fesadın
ortaya çıkmasının nedeni ‘secde etmemek’ yâni ‘teslim olmamak’ sebebiyledir” de
diyebiliriz.
İblis’in secde etmemesine sunduğu gerekçe
şuydu:
“(Allah) dedi: ‘Sana emrettiğimden seni secde etmekten alıkoyan nedir
neydi?’. (İblis) dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu
ise çamurdan yarattın” (A’raf 12).
Olay;
“Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben,
yeryüzünde bir halife vâr edeceğim’ demişti” (Bakara 30) hitâbıyla ve: “Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik.
İblis hâriç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece)
kâfirlerden oldu” (Bakara 34) âyeti ile şeytanın emre uymaması ile başlayan
ve şeytanın, bu emre uymamasının nedeni olarak: “(Allah) dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’
(İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan
yarattın” (A’raf 129) sözü ile karşılık vermesiyle başlamıştı. Fakat bu
gerekçe çok tutarsızdır. Şeytan diyor ki: “Ben ondan üstünüm. Çünkü beni
ateşten, onu topraktan yarattın”. Yâni demek istiyor ki, ateş topraktan
üstündür. İyi de neye göre?. Ateşin topraktan üstün olduğunu gösteren sâik
(sebep) nedir?. Ateş topraktan neden üstün olsun ki?. Ateşin üstüne toprağı
attın mı ateş-mateş kalmaz, söner gider. Buradaki gerekçe aslında, “eski
ismiyle İblis”, “yeni ismiyle Şeytan”ın inatçılığıdır. Asıl gerekçe, Şeytan’ın
kibridir. O lânet kibirdir Âdem’e secde etmemesinin yâni Allah’ın emrine
uymamasının nedeni.
Secde etmemek
küstahlıktır. Bu noktada secde etmemeyi başlatan şeytan, küstahlığın
sembolüdür:
“Hani, meleklere: ‘Âdem’e secde edin’
demiştik. İblis’in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: ‘Bir çamur
olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?’. Demişti ki: Şu bana karşı
yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyâmet gününe kadar süre tanırsan,
onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım” (İsrâ 61).
Secde,
kibirsizliğin kemâlidir. Teslîmiyetin ise zirvesi. Secde ile Allah’a karşı
teslîmiyetini göstermeyenler, çeşitli yalakalıklarla nice şerefsizlere “secde
ederek” yâni boyun bükerek teslim olurlar da, hem Dünyâ’da rezil olurlar hem de
âhirette ebedî azâpla cezâlandırılırlar.
Teslîmiyet, -ki
sâdece Allah’a olan teslîmiyetin dîni olan- “İslâm dînini temsil etmek”
demektir. O hâlde teslîmiyet, temsîliyettir; müslümanlığın temsîliyeti. Bunun
da en zirve göstergesi secde hâlidir.
Kâinâttaki her-şeyin doğal işleyişi, onun secdesidir. Peygamberimiz
bir gün, Ebu Zer’e: “Gel ey Ebu Zer” deyip onun elinden tutarak Güneş’in
batışını seyretmeye götürdü. Güneş battıktan sonra Peygamberimiz: “Güneş nereye
gitti ey Ebu Zer?” diye sordu. Ebu Zer de; “Allah ve elçisi daha iyi bilir”
diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “ey Ebu Zer Güneş, Allah’a secde
etmeye gitti” dedi.
Gölgeler dâhil,
yaratılmış olanlar içinde secde etmeyen varlık yoktur. Bunun tek istisnâsı,
müstekbir (kibirlenerek büyüklenen) insanlardır:
“Allah’ın herhangi bir şeyden yarattığına
bakmıyorlar mı?. Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve soldan Allah’a secde eder
vaziyette döner. Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah’a
secde ederler ve büyüklük taslamazlar” (Nâhl 48-49).
“Göklerde ve yerde her ne varsa
-isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah’a secde eder. Sabah-akşam
gölgeleri de (O’na secde eder)” (Ra’d 15).
Peygamberler hep
secdeleriyle yâni mutlak teslîmiyetleri ve itaatleri ile anılan insanlardır:
“İşte bunlar; kendilerine Allah’ın nîmet
verdiği peygamberlerdendir; Âdem’in soyundan, Nûh ile birlikte taşıdıklarımız
(insan nesillerin)den, İbrâhim ve İsrâil (Yâkup)in soyundan, doğru yola
eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahmânın âyetleri
okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlardı” (Meryem 58).
Modern insan,
modern-bilimin teorileri ve modern teknolojinin ürünleri karşısında büyülenerek
kendinden geçsin ve bilime ve teknolojiye secde ededursun, hemen az önce aynı
tavırda olan Firavun’un sihirbazlarının, Hz. Mûsâ’nın gösterdiği mûcize
karşısında, âsânın olağan-üstülüğü karşısında, ölümü de göze alarak nasıl da
secdeye kapandığı Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Böylelikle Mûsâ da asâsını bırakıverdi,
bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor. Ânında büyücüler
secdeye kapandılar. (Ve:) ‘Âlemlerin Rabbine îman ettik’ dediler. Mûsâ’nın ve
Hârûn’un Rabbine” (Şuârâ
45-48).
“Sağ elindekini atıver, onların
yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hîlesidir.
Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz. Bunun üzerine büyücüler, secdeye
kapandılar: ‘Hârûn’un ve Mûsâ’nın Rabbine îman ettik’ dediler” (Tâ-hâ 69-70).
Modern insan da,
Allah’a secde etmeyi bırakınca secde etmediği hiç-bir kimse ve hiç-bir şey
kalmadı. Her-şeye secde eder hâle geldi. “Her-şeyi Allah gibi sevmek” de
secdedir. Ne yazık ki buna, modern müslümanlar da dâhil oldu. Her-şeye secde edip
“eyvallah” demeye başladılar. İsyân etmeleri gerekenlere teslim oluyorlar. Sâdece
Allah’a secde etmiyorlar ki O’ndan başkasına kıyâm etsinler!. Secde etmeyenler
kıyâm edemezler. Zîrâ secde ile sâdece Allah’a teslîmiyet gösterenler, Allah’tan
başkalarına ilah olmadıklarını haykırmaya başlarlar. Çünkü sâdece Allah’a secde
etmişlerdir ve o şuurlu secdenin mükâfâtı da cennet olacaktır Allah’ın izni
ile. cennet “secde edenler”in ebedî yurdu iken, cehennem ise “secde etmeyenler”in
son durağıdır.
Secde “itaat” demektir ve
itaat en kemâl şekilde “secde ederek” yapılabilr. Allah’a secde etmeyenler
şeytana secde eder. Zîrâ insan birine yada bir şeylere secde etmeden yâni itaat
göstermeden yapamaz.
Secde, insanın
Allah’a en yakın olduğu, günaha ve şirke ise en uzak olduğu andır. Secde,
bedenin dibe vurduğu, rûhun ise zirveleştiği andır. İşte bu nedenle secdenin en
çok yapıldığı namaz, kibrin panzehiridir. Namaz ile kişi günde beş kez, “ilah
olmadığını” îlan eder ve zabta geçirir.
Îran’da, namaz
esnâsında yapılan secde, camideki halıya yada dışarıda bir yerdeki toprağa
değil de, Hz. Hüseyin’in şehit edildiği yer olan Kerbelâ’nın toprağından
yapılan ve adına da “secde taşı”, mühür taşı” dedikleri taşa yapılır. Bu secde
şekli, “sâdece Allah’a secde etme”nin bozulması ve tevhîdi secdenin,
kutsallaştırılan bir kişi yada yer ile bozulmasıdır. Bu çok gereksiz bir
uygulamadır ve putlaştırma ve şirk, bu tür uygulamaların, bir zaman sonra
aşırılaşmasıyla meydana gelir.
Mekke
müşriklerinin müstekbirleri de, kibirlerinden dolayı alınlarını yere
koymazlardı da yerden bir avuç toprak alıp alınlarına sürerlerdi. Böyle
yapmalarının nedeni, kibirlerinin secde etmeye izin vermemesiydi. Zenginlikle
secdeyi bir-araya getiremiyorlardı. Bu nedenle de alınları toprağa değirmeyi
kendilerine yakıştıramıyorlardı.
Secde etmeyen
şeytan insanın düşmanıdır. Secde etmemek şeytandan olduğu için, secde etmeyenler
yâni Allah’a teslim olmayanlar da insanın düşmanıdır yada en azından dostu
değildir:
“Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin
demiştik, İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti.
Bunun üzerine dedik ki: ‘Ey Âdem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın
sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun” (Tâ-hâ 116-117).
Şeytanın alâmet-i fârikası “secde etmemek”tir. Secde etmemek şeytandandır.
Bu nedenle şeytan,
bilinçlice secde edilen yerden tezce uzaklaşır ve kaçar gider. Kur’ân’da 14 yerde bulunan secde âyetlerinin okumasıyla birlikte yapılan
secde, “kovulmuş şeytandan Allah’a sığınma”nın pratik
şeklidir.
Kur’ân’ı
gerçekten ciddiye alanlar, âyetleri duyduğunda hemen secdeye varırlar ve teslîmiyetlerini
sergilerler. Bunu en azından kâlpleriyle onaylayarak yaparlar. Kâlbin de secde
etmesi vardır. Secde, baş toprağa yâni en düşük rakıma değdiğinde anlamını ve
kemâlini bulur. Fakat burada bir “şuur” olmalıdır. Niceleri vardır ki
namazlarında rahatsızlıklarından dolayı secdeye gidememektedirler, fakat bu
onların “secde” etmelerine engel değildir. Secde aslında, kâlpte başlar. Kâlbi
ile secde etmeyenin başını ayaklarınızla zorla toprağa bastırsanız da o kişi
secde etmiş olmaz. O hâlde secde, bir bilinç ile ve gönülden” yapılmalıdır:
“Bizim âyetlerimize, ancak kendilerine
hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih
edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar îman eder” (Secde 15).
Zâten aynı kibre
şeytan da sâhipti:
“(Allah) dedi ki: ‘Ey İblis!, ellerimle
yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?. Büyüklendin mi, yoksa yüksekte
olanlardan mı oldun?. Dedi ki: ‘Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten
yarattın, onu ise çamurdan yarattın’. (Allah) dedi ki: ‘Öyleyse oradan
(cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunuyorsun”. Ve şüphesiz, din (kıyâmetteki
hesap) gününe kadar benim lânetim senin üzerinedir’’ (Sâd 75-78).
Tasavvufçular, “şeytan Allah’tan başkasına secde
etmeyerek sıkı bir muvahhid olduğunu göstermiştir” diyerek şeytanı sözde
“tevhid eri” olarak kabûl ederler. Oysa burada Allah’ın “secde et” şeklinde
açık bir emri vardır ve lânetli şeytan işte bu emri dinlememiştir ve hâlen de
dinlememektedir.
Secde etmeyenler,
zulme karşı bir eleştiri yükseltemez, îtirazda bulunamaz ve kıyâm edemezler.
Zîrâ “sâdece Allah’a” secde etmemektedirler de O’ndan başkalarına secde edip
durmaktadırlar. Secde, kıyâmın provasıdır. Allah’ın namaz emrine secde edenler
yâni itaat edenler, namazla kıyâma dururlar ve kıyâmın sonunda da secdeye
varırlar. O hâlde namaz, “başı da sonu da secde olan bir ibâdet”tir:
“Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyâma
durarak gecelerler”
(Furkân 64).
Mustafa İslamoğlu secde hakkında şunları söyler:
“Secde Allah’ın emrine yönelmektir.
Ağacın secdesi dimdik ayakta durmaktır. Secde, ‘varlığımın doğrultusunda
hareket edeceğim’ demektir. Kâinatta her varlık böyledir. Secde bir ‘teşekkür hâli’dir. Secde, bedenin
itaatidir. Doğru anlayamayan “şeytan” olur. Azâzil secde emrini doğru anlayamadığı
için şeytan oldu. ‘Allah’tan başkasına secde emrolunsaydı kadının kocasına
secdesi emrolunurdu’ sözde hadisi sahih değildir, Gazâli’nin ihyâsında
geçmiştir bu söz. Secde etmekten korkma!, secde eden melek, secde etmeyen
şeytandır. Allah alnımızı, secdeye koymak için yaratmıştır. Allah’ın
varlığının karşısında kendi varlığının mutlak olmadığının farkına varılması
secde hâlidir. Namazın dünyâsında baş secdeye giderken âhirete değer. Şeytan
hakîkati ‘imaj’ yüzünden yalanladı. İmaj yüzünden secde etmedi. Secde
teslîmiyetin kemâl noktasıdır, insanın verilen emri tam olarak yapmasıdır,
secde öze dönüştür”.
Anne karnında
secde hâlindeyizdir. O hâlde secde etmek, anne karnındaki bebek gibi
günahsızlığa dönme ameliyesidir.
Bir
kişi Hz. Peygamber’e: “Ey Allah’ın Resûlü!. Allah’tan benim için cennette arkadaşlığınızı
nasip etmesini ister misiniz?” der. Bu istek karşısında Peygamberimiz şöyle
buyurur: “O hâlde sen de, çok secde etmek sûretiyle bana yardımcı ol”.
Ne kadar
çabalarsanız-çabalayın şeytan kadar bilgili olamazsınız. Fakat Âdem, şeytandan bilgisiyle
değil de, “sâdece Allah’a secde etmekle” üstün oldu. Hiç kimse şeytandan daha zekî olamaz. Şeytanı “şeytan” yapan zekâsıdır
zâten. Hâlbuki zekâsını değil de itaatini sergileseydi ve itaat edip secde
etseydi şeytan olmazdı. İtaat edip de secde etmeyenler şeytanlaşır.
Şeytanın
ebedî cehennemlik olmasının nedeni tek bir suçtur: Secde etmeyişi. O hâlde tek
bir emre muhâlefet etmek kişiyi şeytanlaştırabilir ve ebedî cehennemlik
kılabilir. Demek ki secdesizlik cennetten edebiliyor. İblisi şeytan yapan ve
ebedi cehennemlik yapan şey secde etmemesiydi. Aynı şekilde tüm zamanlarda insanı
şeytanlaştıran şey de secde etmemesidir. Secdede olmayanların kıyâmete-ölüme
kadar süresi vardır.
Dikkat edilirse şeytan
hep “secde etmemekle” anılıyor. Zîrâ secde etmemek şeytandandır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder