“O, iş-başına geçti mi (yada sırtını
çevirip gitti mi) yer-yüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye
çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez” (Bakara 205).
Bir
yazıda modernizmin ne demek olduğu ve kelimenin kökeni hakkında şunlar
söylenir:
Modernizm;
“Geleneksel olanı günün anlayışına uydurma, geleneksel yapıyı ve anlatımı
reddederek yeniyi ortaya çıkarma anlayışıdır”.
Modernizm Modernus
Modernus Modern-us
Modern Moda: Hemen, şimdi, yeni
Modernizm Modern-izm
Modern: “İçinde
yaşanılan çağa ve günlere uygun olan; asrî, çağdaş, çağcı, yeni; batı’ya,
Avrupa’ya uygun, batı’lı; köksüz, geleneksiz” anlamındadır. Modernist de; “Bu
tarzda yaşamayı seçen ve seven” anlamındadır.
Klâsik kelimesi
ise, bir “akım olarak” Avrupa ile ilişkilendirilmek istense de; “Üzerinden çok
zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen” (TDK) anlamındadır.
Modern, “çabuk
eskiyen ve değişen” demek iken, klâsik, “değerini hiç-bir zaman yitirmeyen”
anlamındadır. Klâsik olanın üzerinden uzun zaman geçmiş olsa bile değerini ve
etkisini yitirmez ve kullanılmaya devâm eder. Modern olan ise kullanışsızdır.
Çünkü popülerdir yâni o anda halkın zevkine sunulmuştur ve kısa zamanda aşırı
kullanılarak ve eskitilerek ya çöpe atılır yada eskimesi yâni klâsik hâle
gelmesi beklenir ve bir zaman sonra yeniden gündeme getirmek üzre saklanır.
Fakat hiç-bir zaman klâsik gibi etkili olmaz. Zîrâ modern-popüler olan, geçici
olarak üretilmiştir ve ona bir rûh da katılmamıştır. O hâlde modern olan ile
klâsik olan arasındaki en önemli fark, “modern olanda bir rûh olmadığından dolayı
etkisi çok çabuk geçerken, klâsik olanın ise, “rûh ile yoğrulmuş ve bezenmiş”
olduğundan dolayı, uzun zaman boyunca özelliğini ve etkisini koruması”dır.
Modern sözcüğü,
târihî uzantısı belli olmayan, ama mekânı Avrupa kıtası olarak belirlenen bir
yeri kapsamaktadır. Bir Çin uygarlığı veyâ doğu-bilimi için modern sözcüğü
kullanılmamaktadır. Sabiha Çimen:
“Modernizm; geleneksel düşüncelerden
ayrıştırılabilir gelişmeleri nitelendirmek için kullanılıp, ‘tarıma dayalı’
toplumsal yapıdan, ‘sanâyiye dayalı’ toplumsal yapıya geçiş olarak
tanımlamaktadır. Uzmanlaşma, köyden şehre geçiş, okur-yazarlık oranının
artması, sanâyileşme, teknolojik gelişmeler modernizm olgusunun ortak
özelliklerini oluşturmaktadır. ‘Modern’ kelimesi, Avrupalı olmayı ve o
değerleri kanıksamayı da çağrıştırır. Modern olmak belirli bir çağdaki baskın
değerlere sâhip olmayı ifâde etmekte, bu bağlamda günümüzde modern olmak,
kelimenin ilk anlamından oldukça farklı olarak ‘ussal’ ve ‘lâik’ olmaktır.
Diğer bir deyişle, dinsel dünyâ tasarımının yerini bir ‘dünyâsal kültür’ün
alması demektir” der.
Bu yoruma göre
modern; “lâik-seküler-demokratik-kapitâlist-liberâl-konformist olmak” demek
iken; klâsik, “doğal, normâl ve fıtrî olmak, din-merkezli olmak” demektir.
Klâsik toplum,
“tarım topluluğu”dur. Modernizm, ticâretin tarıma olan üstünlüğüdür. Tarım
toplumundan sanâyi-ticâret toplumuna bir evrilmedir modernizm. Fakat bu durum
insanları genel anlamda mutlu-huzurlu etmemektedir. Tarım göz-ardı edilince,
ihtiyâcımız olan tarım ürünleri da çeşitli katkılar ve GDO ile ifsâd
olmuştur-olmaktadır. “Yediğimizin-içtiğimizin zehir olması” modernizm
yüzündendir. Oysa klâsik tarımda her-şey doğal ve normâldir. Bu nedenle de
her-şeyin doğal bir kokusu ve tadı vardır, bu koku ve tat hiç-bir zaman
bozulmaz. Zamânında “modern tarıma geçiyoruz” diye bize kısır tohumları
satanlar, şimdi de; “organik tarıma geçiyoruz” diye yine ellerindeki “ârızalı”
olan tohumları satmak istiyorlar ve satıyorlar. Oyalamanın sonu yoktur. Bu
oyalamadan kurtulmanın tek yolu, klâsik olana geri dönmektir.
Klâsik olana
geri dönmek, tabî ki de mutlak bir dönüş olmayacaktır. Klâsik olana dönmek,
“doğal ve normâl olana dönmek” demektir. Zâten -modern insan hâriç- hayvan ve
bitkisel hayat, varlığını klâsik olarak sürdürmektedir. Fakat insanlar bunu
değiştirmek istemektedir. Bir tek insanlar klâsik hayat yaşamıyor. İnsan tabî
ki bâzı gelişmeler yapacaktır, bu nedenle de “mutlak klâsik” olandan yâni
“mutlak doğal olan”dan çıkacaktır ama bu, klâsikten yâni doğal ve normâl
olandan tümden çıkmak anlamına gelmemelidir. O hâlde klâsiğe normâl bir dönüş
olmalıdır.
Bir müslüman
için, şeytanın iktidârını çok sağlamca kurduğu modern dönemde yada özellikle
son 50-60 yılda yaşıyor olmaktan memnun olmak çok büyük bir ârızadır. Klâsik
dönemde yaşamak, günümüzden bakınca bir zorluk içeriyor gibi görünse de,
aslında bu hem “görece bir zorluk”tur, hem de “doğal bir zorluk”tur. Doğal
olunca, kolaylığı da yanında getirmektedir.
Ahlâktan
tâviz vermeden modernleşme olmaz. Modern olmak mecbûren ahlâktan tâviz vermeyi
gerektirir. Oysa klâsik olan zâten mecbûren ahlaklı olmak zorundadır. Çünkü
ahlâk (halak), “doğal, normâl ve fıtrî olan üzre olmak” demektir ki klâsik de
zâten bu anlamdadır.
Allah katında
tek geçerli din İslâm’dır. Klâsik din anlayışıdır bu. Modern-dünyâda tek
geçerli din ise kapitâlizmdir. Bu da modern din anlayışıdır. Klâsikten moderne
doğru gidildikçe din ifsâd olur. Bunun nedeni, klâsikten “kopuş” şeklinde
ayrılmaktır. Oysa klâsik olan esnektir ve klâsik olanın esneme payı kadar olan
farklılıklar dîne bir zarar vermez ve onu ifsâd etmez.
Allah’sız
zihniyet, insanın târifini şu şekilde yapmıştır: “İki ayak üzerine kalkan
hayvan; “âlet yapan-kullanan hayvan”; “düşünen hayvan”; “konuşan hayvan”. Fakat
bu târifler modern târiflerdir. Modern zamanlarda ise dile getirmeseler de
zımnen şunu söylüyorlar: “İnsan, çalışan hayvandır”. Oysa klâsik insan tanımına
göre insan, “doğal ve normâl hayâta aykırı yaşamayan, dîni hayâtın merkezine
alan, fıtratına aslâ ihânet etmeyen varlık”tır.
Araştırmalara
göre müslümanların dîne olan bağlılıkları artıyor. Lâkin bu bağlılık, ılımlı,
demokratik ve modern bağlılık şeklinde olduğu için “sorunlu bir bağlılık”tır.
Cemaatler, yaptıkları modern etkinlikleri, “dînî faaliyetler” zannediyorlar. İslâm medeniyetinde yaşamanın huzûrundan ilmel-yakin
de olsa haberi olamayanlar; modern yaşamın hazlarıyla büyülenmiş durumdadırlar
ve modern dünyâyı “cennet” zannetmektedirler.
İslâm modernizme
tepki olarak değil, modernizm İslâm’a tepki olarak doğmuştur. Bu, modern olanın
klâsik olana bir tepkisidir. Modern inanış şekilleri insanları bir türlü tatmin
etmiyor ve boşluğa düşürüyor. Böylece hayâtlarını dîne göre düzenleyemiyorlar.
Oysa klâsik inanışlarda insan tatmin oluyor ve hayâtını buna göre
düzenleyebiliyordu. Çünkü klâsik olan ile din örtüşür. Fakat din ile örtüşmesi
mümkün olmayan, lâik-seküler-liberâl-kapitâlist-konformist-modernist sistemler
insanları öyle bir hâle soktu ki; “İslâm’ın bâtılı bile ondan daha şereflidir”
dense yeridir.
“And olsun, Allah’ın
Resûlünde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok
zikreden kimseler için güzel bir örnek (sünnet) vardır” (Ahzâb 21).
Bu
örneklik, moderne yansımıyor. Zîrâ modern olan ile dîni olan birbiriyle
uyuşmaz. Fakat klâsik olana göre bu âyet çok net idrâk edilir.
Modern olan
parçalayıcı iken, klâsik olan bütünleştiricidir. Modern olan, her-şeyi
parçalamak ister ve alabildiğine ayrıştırır. Klâsik olan ise bütünü sever ve
bütünün verdiği bilgiye güvenir. Çünkü bütünde bir çelişki de olmaz.
Modern
müslümanlar İslâm’a bir “dâvâ” olarak bakmıyorlar. Bu nedenle de İslâm için bir
fedâkârlıkta bulunmadıkları gibi, bunu düşünemiyorlar bile. Oysa klâsik olanda
nice fedâkârlık ve kahramanlık örnekleri vardır. Çünkü dâvâ, klâsik olana
bire-bir uygun iken, modern olanla bir türlü uyum sağlayamaz. Klâsik olan, dâvâ
uğruna vazgeçebilmek gerektiğini kolayca idrâk edebilirken, modern olan ise, kendi
zararına olan bir değişiklik yapmayı anlamsız buluyor.
Depresyon,
modern hıza ayak uyduramamaktan kaynaklanır ilk-başta. Oysa klâsik olanda
stres, depresyon ve psikolojik sorunlar ortaya çıkmaz. Zîrâ klâsik olanda
fıtratla çelişki olmaz. Oysa modern olan, fıtrata aykırıdır ve zâten bahsedilen
sorunlar da, fıtrata aykırı davranmaktan kaynaklanır.
İlkel gerçekler
(postulat, konut, koyut) modern gerçeklerden! daha gerçektirler. Çünkü
kesindirler. Her-şey ortadadır. Modern olanda ise somut bir şey yoktur ve
her-şey matematiğin soyut alanında yaşanmaktadır. Bakılan her açıdan farklı bir
sonuca ulaşılır ve kesin gerçeğe ulaşılamaz bu yüzden.
İnsan yalnız
kalınca doğal olarak Allah’ı düşünmeye başlar. Bu nedenle modernizm, insanı hiç
yalnız bırakmak istemez. Televizyon, biraz da bu nedenle vardır. Klâsik olan
ise doğayla iç-içedir ve sürekli olarak Allah’ın sanatıyla iç-içe olunduğundan
dolayı Allah’ı düşünmeden bir gün ve hattâ biran dâhi geçirilemez.
Modern olan
çeşitli zorluklar çıkarmıştır ortaya. mesela İnsanlar târihte hiç-bir zaman
evsiz yaşamamışlardır. İlk defâ modern dönemde evsiz kalınmaktadır. Modern
olanda ev sâhibi olmak için hayâtın tümü borçlanmak ve çalışmakla geçmelidir.
Klâsik olanda ise kişiler evlerini istedikleri yerde kendileri yaparlar.
İslâm
Devleti’ni-medeniyetini bilmeyenler ve klâsik zamanlarda-mekânlarda yaşamamış
olanlar, modern seküler-demokratik devletleri ve uygarlıkları matah bir şey zannediyorlar.
Klâsik dönemde
insanlarda sürekli bir umut vardır. Kapitâlizm
ve modernizm ise umûdu tüketti. Modern insan yarına bile güvenemiyor.
Matematik
zaman-dışıdır. Zamânı gösterme özelliği yoktur. Çünkü matematik ruhsuzdur. Bir
“matematik uygarlığı” olan modernizmin ruhsuzluğu buradan gelir. Oysa klâsik
olan, matematik değil, edebiyat ve din merkezlidir. İçi buram-buram rûh ile
doludur.
Modern anlamdaki
“özgürlük” çoğaldıkça insanın esâreti artıyor. Klâsik olanda ise herkes
özgürdür. Klâsik olanda bir tek Allah’tan özgür olunamaz. Modern olanda ise tam
tersine, bir tek Allah’tan özgür olunur.
Modern
demek, “stres” demektir. Klâsik olan ise, “huzûr dolu bir sükûnet” demektir.
Modern
Dünyâ/kent, günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir Dünyâ/kenttir. Klâsik
olanda ise günah gizlendikçe gizlenmek zorunda kalmıştır.
Modern
insan Allah karşısında “özerk” olmak isteyen varlıktır. Dünyâ-içinde kendine
bağlı; Dünyâ-dışında (mecbûren) Allah’a bağlı. Klâsik olan ise, doğal ve
normâli ifsâd etmemiş olduğundan, her alanında ve ânında Allah’a bağlıdır.
Modern insan
kentte, yaşamıyor, bulunuyor. Klâsik olanda ise, doya-doya yaşamak çok
bârizdir.
Modern insan,
“Allah’tan daha iyisini yapabileceğini zanneden” insandır. Klâsik insan ise,
“Maaşallah!; Allah ne de güzel yaratmış” der.
Modern insan;
“haz alıyorum, o hâlde yaptığım doğrudur ve bu nedenle de haklıyım” diyen
insandır. Klâsik insan ise, “çok haz almaya başladım, bu çok da normâl değil,
acaba bir yerde yanlış mı davranıyorum” telâşına düşer.
Modern insanın
boş zamânı yoktur. Modernizm ona boş zaman bırakmaz çünkü. Klâsik insanın ise
zamânının tamâmı kendine âittir.
Modern-bilim,
“doğal bilim”in ifsâd edilmiş şeklidir. Klâsik bilim öyle çok fazla didiklemez
ve incelemez. Klâsik insan için her-şey çok nettir ve apaçıktır. Doğal ve
normâl davranışını bozmadığı için şüpheye düşmez ve bu nedenle de aşırı
araştırma ve inceleme yapmaya gerek duymaz.
Modern-bilim,
faydadan çok hazza dönüktür. Fayda bir-çok kişiye dönük iken, haz, bireyin sâdece
kendisine dönüktür. Klâsik olanda bireycilik ve bencillik olmaz. Modern olanda
ise bireycilik mecbûridir.
Modernizm bir
“hız uygarlığı”dır. O kadar hızlıdır ki, ruhlar geride kalmıştır (Bir Çift
Yürek). Böylece modernizm (yâni modernite) ruhsuz bir uygarlık hâline
gelmiştir. Bunalımı da bu yüzdendir. Oysa klâsik olanda acele etmeye hiç gerek
yoktur. Klâsik insanın, bir bardak çayı içmesi bile saatler sürebilir. Klâsik
insan acele etmez ama oyalanmaz da. Modernite ise bir oyala(n)ma uygarlığıdır.
Modernizm,
“tevhidî” terk-etmenin bir cezâsıdır. Tevhid ise en ideâl bir şekilde ancak klâsik
olanla birlikte açığa çıkar.
Aslında
zamânı klâsik ve modern diye ikiye ayırmak eksik kalır. Çünkü bir de “İslâm” vardır ve bu
bambaşka bir şeydir. Bir klâsik vardır, bir
modern vardır bir de İslâm vardır. Şöyle ki, İslâm kusursuzdur, klâsik ve modern
olanda kusur vardır ve mutlakâ olur. Fakat modern olanda daha çok
kusur vardır.
Bu nedenle eğer zamâna İslâm hâkim olamıyorsa, modern olanı değil, klâsik olanı tercih etmek ve savunmak doğrudur. Zîrâ klâsik
olan “fıtrî” olmasa da doğal ve normâldir.
Mü’min, seküler
modern sistemde yaşamayı zûl kabûl eden kişidir. Zîrâ hem doğal ve normâle
uygun olan fıtratı, hem de vahiy ve sünnet merkezli din anlayışı klâsik olana
göredir. Allah, vahiylerini, modern zamâna göre değil, klâsik zamâna ve ortama
göre göndermiştir. Vahiy 1.400 yıl önce değil de bugün gelmiş olsaydı, Allah modern
zamâna göre değil de yine klâsik zamâna ve ortama göre gönderirdi vahiylerini.
Belki de mevcut Kur’ân’ın tıpatıp aynısı vahyedilirdi.
Müslüman’ın
hedefi “modern” olmak değil, “medenî” olmak olmalıdır. Medeniyet ise ancak
klâsik ortamda açığa çıkar. Modern olanda açığa çıkan ise medeniyet değil
“uygarlık”tır ve medeniyet ile uygarlık aynı şey değildir. Medeniyet Allah ve
din-merkezli iken, uygarlık insan ve akıl-merkezlidir.
Normâlde
ve doğallıkta insanların her-birinin kokuları farklıdır. Modernizm, ürettiği
parfümlerle insanların kokularını bile benzer hâle getiriyor. Oysa klâsik
olanda insan ve hayvanlar kokularından bile ayırt edilebilirdi. Çünkü her
varlığın kokusu farklıdır.
Klâsik olan din,
salt vahiy-merkezli değil, vahiy ve sünnet merkezlidir. Modern olan ise,
sünneti bir kenara koyarak, ona “devri geçmiş” muâmelesi yapar. Zirâ sünnet,
klâsik ile birebir örtüşürken, modern olanla zinhar uyuşmamaktadır.
Klâsik, “yerde
kökleşmek ve yer etmek” isterken; modern, “yerden olabildiğince yükselme”nin
peşinde.
Modern hayattaki
“yaşamak” ile, klâsik zamanlardaki “hayat sürmek” aynı şey değildir. Aradaki
fark, “rûh” farkıdır.
Ey insan ve
müslüman!; Mâdem ki mevcut modern hayâtı seviyorsun ve ondan memnunsun; o hâlde
bu modern hayâtın köleliğini de yapmak zorundasın. Modern hayâtta yaşamanın
bedelini hiç îtiraz etmeden ödemelisin ki bu bedel hiç de doğal ve normâl bir
bedel değildir. Oysa klâsik olanda doğal zorluklardan başka bir zorluk olmaz ve
bu zorluk, doğal-normâl-fıtrî olduğundan ve insan yapısıyla ve fıtratıyla
birebir uyumlu olduğundan dolayı insana zevk bile verir.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ekim 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder