26 Ekim 2017 Perşembe

Klâsik ve Modern




“O, iş-başına geçti mi (yada sırtını çevirip gitti mi) yer-yüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez” (Bakara 205).

Bir yazıda modernizmin ne demek olduğu ve kelimenin kökeni hakkında şunlar söylenir:

Modernizm; “Geleneksel olanı günün anlayışına uydurma, geleneksel yapıyı ve anlatımı reddederek yeniyi ortaya çıkarma anlayışıdır”.

Modernizm          Modernus
Modernus            Modern-us
Modern               Moda: Hemen, şimdi, yeni
Modernizm          Modern-izm

Modern: “İçinde yaşanılan çağa ve günlere uygun olan; asrî, çağdaş, çağcı, yeni; batı’ya, Avrupa’ya uygun, batı’lı; köksüz, geleneksiz” anlamındadır. Modernist de; “Bu tarzda yaşamayı seçen ve seven” anlamındadır.

Klâsik kelimesi ise, bir “akım olarak” Avrupa ile ilişkilendirilmek istense de; “Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen” (TDK) anlamındadır.

Modern, “çabuk eskiyen ve değişen” demek iken, klâsik, “değerini hiç-bir zaman yitirmeyen” anlamındadır. Klâsik olanın üzerinden uzun zaman geçmiş olsa bile değerini ve etkisini yitirmez ve kullanılmaya devâm eder. Modern olan ise kullanışsızdır. Çünkü popülerdir yâni o anda halkın zevkine sunulmuştur ve kısa zamanda aşırı kullanılarak ve eskitilerek ya çöpe atılır yada eskimesi yâni klâsik hâle gelmesi beklenir ve bir zaman sonra yeniden gündeme getirmek üzre saklanır. Fakat hiç-bir zaman klâsik gibi etkili olmaz. Zîrâ modern-popüler olan, geçici olarak üretilmiştir ve ona bir rûh da katılmamıştır. O hâlde modern olan ile klâsik olan arasındaki en önemli fark, “modern olanda bir rûh olmadığından dolayı etkisi çok çabuk geçerken, klâsik olanın ise, “rûh ile yoğrulmuş ve bezenmiş” olduğundan dolayı, uzun zaman boyunca özelliğini ve etkisini koruması”dır. 

Modern sözcüğü, târihî uzantısı belli olmayan, ama mekânı Avrupa kıtası olarak belirlenen bir yeri kapsamaktadır. Bir Çin uygarlığı veyâ doğu-bilimi için modern sözcüğü kullanılmamaktadır. Sabiha Çimen:

“Modernizm; geleneksel düşüncelerden ayrıştırılabilir gelişmeleri nitelendirmek için kullanılıp, ‘tarıma dayalı’ toplumsal yapıdan, ‘sanâyiye dayalı’ toplumsal yapıya geçiş olarak tanımlamaktadır. Uzmanlaşma, köyden şehre geçiş, okur-yazarlık oranının artması, sanâyileşme, teknolojik gelişmeler modernizm olgusunun ortak özelliklerini oluşturmaktadır. ‘Modern’ kelimesi, Avrupalı olmayı ve o değerleri kanıksamayı da çağrıştırır. Modern olmak belirli bir çağdaki baskın değerlere sâhip olmayı ifâde etmekte, bu bağlamda günümüzde modern olmak, kelimenin ilk anlamından oldukça farklı olarak ‘ussal’ ve ‘lâik’ olmaktır. Diğer bir deyişle, dinsel dünyâ tasarımının yerini bir ‘dünyâsal kültür’ün alması demektir” der.

Bu yoruma göre modern; “lâik-seküler-demokratik-kapitâlist-liberâl-konformist olmak” demek iken; klâsik, “doğal, normâl ve fıtrî olmak, din-merkezli olmak” demektir.

Klâsik toplum, “tarım topluluğu”dur. Modernizm, ticâretin tarıma olan üstünlüğüdür. Tarım toplumundan sanâyi-ticâret toplumuna bir evrilmedir modernizm. Fakat bu durum insanları genel anlamda mutlu-huzurlu etmemektedir. Tarım göz-ardı edilince, ihtiyâcımız olan tarım ürünleri da çeşitli katkılar ve GDO ile ifsâd olmuştur-olmaktadır. “Yediğimizin-içtiğimizin zehir olması” modernizm yüzündendir. Oysa klâsik tarımda her-şey doğal ve normâldir. Bu nedenle de her-şeyin doğal bir kokusu ve tadı vardır, bu koku ve tat hiç-bir zaman bozulmaz. Zamânında “modern tarıma geçiyoruz” diye bize kısır tohumları satanlar, şimdi de; “organik tarıma geçiyoruz” diye yine ellerindeki “ârızalı” olan tohumları satmak istiyorlar ve satıyorlar. Oyalamanın sonu yoktur. Bu oyalamadan kurtulmanın tek yolu, klâsik olana geri dönmektir.

Klâsik olana geri dönmek, tabî ki de mutlak bir dönüş olmayacaktır. Klâsik olana dönmek, “doğal ve normâl olana dönmek” demektir. Zâten -modern insan hâriç- hayvan ve bitkisel hayat, varlığını klâsik olarak sürdürmektedir. Fakat insanlar bunu değiştirmek istemektedir. Bir tek insanlar klâsik hayat yaşamıyor. İnsan tabî ki bâzı gelişmeler yapacaktır, bu nedenle de “mutlak klâsik” olandan yâni “mutlak doğal olan”dan çıkacaktır ama bu, klâsikten yâni doğal ve normâl olandan tümden çıkmak anlamına gelmemelidir. O hâlde klâsiğe normâl bir dönüş olmalıdır.
 
Bir müslüman için, şeytanın iktidârını çok sağlamca kurduğu modern dönemde yada özellikle son 50-60 yılda yaşıyor olmaktan memnun olmak çok büyük bir ârızadır. Klâsik dönemde yaşamak, günümüzden bakınca bir zorluk içeriyor gibi görünse de, aslında bu hem “görece bir zorluk”tur, hem de “doğal bir zorluk”tur. Doğal olunca, kolaylığı da yanında getirmektedir.  

Ahlâktan tâviz vermeden modernleşme olmaz. Modern olmak mecbûren ahlâktan tâviz vermeyi gerektirir. Oysa klâsik olan zâten mecbûren ahlaklı olmak zorundadır. Çünkü ahlâk (halak), “doğal, normâl ve fıtrî olan üzre olmak” demektir ki klâsik de zâten bu anlamdadır.

Allah katında tek geçerli din İslâm’dır. Klâsik din anlayışıdır bu. Modern-dünyâda tek geçerli din ise kapitâlizmdir. Bu da modern din anlayışıdır. Klâsikten moderne doğru gidildikçe din ifsâd olur. Bunun nedeni, klâsikten “kopuş” şeklinde ayrılmaktır. Oysa klâsik olan esnektir ve klâsik olanın esneme payı kadar olan farklılıklar dîne bir zarar vermez ve onu ifsâd etmez.

Allah’sız zihniyet, insanın târifini şu şekilde yapmıştır: “İki ayak üzerine kalkan hayvan; “âlet yapan-kullanan hayvan”; “düşünen hayvan”; “konuşan hayvan”. Fakat bu târifler modern târiflerdir. Modern zamanlarda ise dile getirmeseler de zımnen şunu söylüyorlar: “İnsan, çalışan hayvandır”. Oysa klâsik insan tanımına göre insan, “doğal ve normâl hayâta aykırı yaşamayan, dîni hayâtın merkezine alan, fıtratına aslâ ihânet etmeyen varlık”tır.   

Araştırmalara göre müslümanların dîne olan bağlılıkları artıyor. Lâkin bu bağlılık, ılımlı, demokratik ve modern bağlılık şeklinde olduğu için “sorunlu bir bağlılık”tır. Cemaatler, yaptıkları modern etkinlikleri, “dînî faaliyetler” zannediyorlar. İslâm medeniyetinde yaşamanın huzûrundan ilmel-yakin de olsa haberi olamayanlar; modern yaşamın hazlarıyla büyülenmiş durumdadırlar ve modern dünyâyı “cennet” zannetmektedirler.

İslâm modernizme tepki olarak değil, modernizm İslâm’a tepki olarak doğmuştur. Bu, modern olanın klâsik olana bir tepkisidir. Modern inanış şekilleri insanları bir türlü tatmin etmiyor ve boşluğa düşürüyor. Böylece hayâtlarını dîne göre düzenleyemiyorlar. Oysa klâsik inanışlarda insan tatmin oluyor ve hayâtını buna göre düzenleyebiliyordu. Çünkü klâsik olan ile din örtüşür. Fakat din ile örtüşmesi mümkün olmayan, lâik-seküler-liberâl-kapitâlist-konformist-modernist sistemler insanları öyle bir hâle soktu ki; “İslâm’ın bâtılı bile ondan daha şereflidir” dense yeridir.

“And olsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek (sünnet) vardır” (Ahzâb 21).

Bu örneklik, moderne yansımıyor. Zîrâ modern olan ile dîni olan birbiriyle uyuşmaz. Fakat klâsik olana göre bu âyet çok net idrâk edilir.

Modern olan parçalayıcı iken, klâsik olan bütünleştiricidir. Modern olan, her-şeyi parçalamak ister ve alabildiğine ayrıştırır. Klâsik olan ise bütünü sever ve bütünün verdiği bilgiye güvenir. Çünkü bütünde bir çelişki de olmaz.

Modern müslümanlar İslâm’a bir “dâvâ” olarak bakmıyorlar. Bu nedenle de İslâm için bir fedâkârlıkta bulunmadıkları gibi, bunu düşünemiyorlar bile. Oysa klâsik olanda nice fedâkârlık ve kahramanlık örnekleri vardır. Çünkü dâvâ, klâsik olana bire-bir uygun iken, modern olanla bir türlü uyum sağlayamaz. Klâsik olan, dâvâ uğruna vazgeçebilmek gerektiğini kolayca idrâk edebilirken, modern olan ise, kendi zararına olan bir değişiklik yapmayı anlamsız buluyor.

Depresyon, modern hıza ayak uyduramamaktan kaynaklanır ilk-başta. Oysa klâsik olanda stres, depresyon ve psikolojik sorunlar ortaya çıkmaz. Zîrâ klâsik olanda fıtratla çelişki olmaz. Oysa modern olan, fıtrata aykırıdır ve zâten bahsedilen sorunlar da, fıtrata aykırı davranmaktan kaynaklanır.

İlkel gerçekler (postulat, konut, koyut) modern gerçeklerden! daha gerçektirler. Çünkü kesindirler. Her-şey ortadadır. Modern olanda ise somut bir şey yoktur ve her-şey matematiğin soyut alanında yaşanmaktadır. Bakılan her açıdan farklı bir sonuca ulaşılır ve kesin gerçeğe ulaşılamaz bu yüzden.

İnsan yalnız kalınca doğal olarak Allah’ı düşünmeye başlar. Bu nedenle modernizm, insanı hiç yalnız bırakmak istemez. Televizyon, biraz da bu nedenle vardır. Klâsik olan ise doğayla iç-içedir ve sürekli olarak Allah’ın sanatıyla iç-içe olunduğundan dolayı Allah’ı düşünmeden bir gün ve hattâ biran dâhi geçirilemez.

Modern olan çeşitli zorluklar çıkarmıştır ortaya. mesela İnsanlar târihte hiç-bir zaman evsiz yaşamamışlardır. İlk defâ modern dönemde evsiz kalınmaktadır. Modern olanda ev sâhibi olmak için hayâtın tümü borçlanmak ve çalışmakla geçmelidir. Klâsik olanda ise kişiler evlerini istedikleri yerde kendileri yaparlar.

İslâm Devleti’ni-medeniyetini bilmeyenler ve klâsik zamanlarda-mekânlarda yaşamamış olanlar, modern seküler-demokratik devletleri ve uygarlıkları matah bir şey zannediyorlar.

Klâsik dönemde insanlarda sürekli bir umut vardır. Kapitâlizm ve modernizm ise umûdu tüketti. Modern insan yarına bile güvenemiyor.

Matematik zaman-dışıdır. Zamânı gösterme özelliği yoktur. Çünkü matematik ruhsuzdur. Bir “matematik uygarlığı” olan modernizmin ruhsuzluğu buradan gelir. Oysa klâsik olan, matematik değil, edebiyat ve din merkezlidir. İçi buram-buram rûh ile doludur. 

Modern anlamdaki “özgürlük” çoğaldıkça insanın esâreti artıyor. Klâsik olanda ise herkes özgürdür. Klâsik olanda bir tek Allah’tan özgür olunamaz. Modern olanda ise tam tersine, bir tek Allah’tan özgür olunur.

Modern demek, “stres” demektir. Klâsik olan ise, “huzûr dolu bir sükûnet” demektir.

Modern Dünyâ/kent, günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir Dünyâ/kenttir. Klâsik olanda ise günah gizlendikçe gizlenmek zorunda kalmıştır.

Modern insan Allah karşısında “özerk” olmak isteyen varlıktır. Dünyâ-içinde kendine bağlı; Dünyâ-dışında (mecbûren) Allah’a bağlı. Klâsik olan ise, doğal ve normâli ifsâd etmemiş olduğundan, her alanında ve ânında Allah’a bağlıdır.  

Modern insan kentte, yaşamıyor, bulunuyor. Klâsik olanda ise, doya-doya yaşamak çok bârizdir.

Modern insan, “Allah’tan daha iyisini yapabileceğini zanneden” insandır. Klâsik insan ise, “Maaşallah!; Allah ne de güzel yaratmış” der.  

Modern insan; “haz alıyorum, o hâlde yaptığım doğrudur ve bu nedenle de haklıyım” diyen insandır. Klâsik insan ise, “çok haz almaya başladım, bu çok da normâl değil, acaba bir yerde yanlış mı davranıyorum” telâşına düşer.

Modern insanın boş zamânı yoktur. Modernizm ona boş zaman bırakmaz çünkü. Klâsik insanın ise zamânının tamâmı kendine âittir.

Modern-bilim, “doğal bilim”in ifsâd edilmiş şeklidir. Klâsik bilim öyle çok fazla didiklemez ve incelemez. Klâsik insan için her-şey çok nettir ve apaçıktır. Doğal ve normâl davranışını bozmadığı için şüpheye düşmez ve bu nedenle de aşırı araştırma ve inceleme yapmaya gerek duymaz. 

Modern-bilim, faydadan çok hazza dönüktür. Fayda bir-çok kişiye dönük iken, haz, bireyin sâdece kendisine dönüktür. Klâsik olanda bireycilik ve bencillik olmaz. Modern olanda ise bireycilik mecbûridir.  

Modernizm bir “hız uygarlığı”dır. O kadar hızlıdır ki, ruhlar geride kalmıştır (Bir Çift Yürek). Böylece modernizm (yâni modernite) ruhsuz bir uygarlık hâline gelmiştir. Bunalımı da bu yüzdendir. Oysa klâsik olanda acele etmeye hiç gerek yoktur. Klâsik insanın, bir bardak çayı içmesi bile saatler sürebilir. Klâsik insan acele etmez ama oyalanmaz da. Modernite ise bir oyala(n)ma uygarlığıdır.

Modernizm, “tevhidî” terk-etmenin bir cezâsıdır. Tevhid ise en ideâl bir şekilde ancak klâsik olanla birlikte açığa çıkar.

Aslında zamânı klâsik ve modern diye ikiye ayırmak eksik kalır. Çünkü bir de “İslâm” vardır ve bu bambaşka bir şeydir. Bir klâsik vardır, bir modern vardır bir de İslâm vardır. Şöyle ki, İslâm kusursuzdur, klâsik ve modern olanda kusur vardır ve mutlakâ olur. Fakat modern olanda daha çok kusur vardır. Bu nedenle eğer zamâna İslâm hâkim olamıyorsa, modern olanı dil, klâsik olanı tercih etmek ve savunmak doğrudur. Zîrâ klâsik olan “fıtrî” olmasa da doğal ve normâldir.  

Mü’min, seküler modern sistemde yaşamayı zûl kabûl eden kişidir. Zîrâ hem doğal ve normâle uygun olan fıtratı, hem de vahiy ve sünnet merkezli din anlayışı klâsik olana göredir. Allah, vahiylerini, modern zamâna göre değil, klâsik zamâna ve ortama göre göndermiştir. Vahiy 1.400 yıl önce değil de bugün gelmiş olsaydı, Allah modern zamâna göre değil de yine klâsik zamâna ve ortama göre gönderirdi vahiylerini. Belki de mevcut Kur’ân’ın tıpatıp aynısı vahyedilirdi. 

Müslüman’ın hedefi “modern” olmak değil, “medenî” olmak olmalıdır. Medeniyet ise ancak klâsik ortamda açığa çıkar. Modern olanda açığa çıkan ise medeniyet değil “uygarlık”tır ve medeniyet ile uygarlık aynı şey değildir. Medeniyet Allah ve din-merkezli iken, uygarlık insan ve akıl-merkezlidir.

Normâlde ve doğallıkta insanların her-birinin kokuları farklıdır. Modernizm, ürettiği parfümlerle insanların kokularını bile benzer hâle getiriyor. Oysa klâsik olanda insan ve hayvanlar kokularından bile ayırt edilebilirdi. Çünkü her varlığın kokusu farklıdır.

Klâsik olan din, salt vahiy-merkezli değil, vahiy ve sünnet merkezlidir. Modern olan ise, sünneti bir kenara koyarak, ona “devri geçmiş” muâmelesi yapar. Zirâ sünnet, klâsik ile birebir örtüşürken, modern olanla zinhar uyuşmamaktadır.

Klâsik, “yerde kökleşmek ve yer etmek” isterken; modern, “yerden olabildiğince yükselme”nin peşinde.

Modern hayattaki “yaşamak” ile, klâsik zamanlardaki “hayat sürmek” aynı şey değildir. Aradaki fark, “rûh” farkıdır.

Ey insan ve müslüman!; Mâdem ki mevcut modern hayâtı seviyorsun ve ondan memnunsun; o hâlde bu modern hayâtın köleliğini de yapmak zorundasın. Modern hayâtta yaşamanın bedelini hiç îtiraz etmeden ödemelisin ki bu bedel hiç de doğal ve normâl bir bedel değildir. Oysa klâsik olanda doğal zorluklardan başka bir zorluk olmaz ve bu zorluk, doğal-normâl-fıtrî olduğundan ve insan yapısıyla ve fıtratıyla birebir uyumlu olduğundan dolayı insana zevk bile verir.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ekim 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder