26 Ekim 2017 Perşembe

Gösteriş ve Sâdelik Üzerine


“Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah’ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır” (Enfâl 47).

Gösteriş: “Başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veyâ kendini beğendirmek için birinin yaptığı yapay davranış. Göze çarpıcı nitelik, göz-alıcı. Özü-sözü bir olmamak (TDK).

Riyâ: “İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket”.

Sâdelik kalıcıdır, gösteriş ise çabuk bıktırır. Bir şey ne kadar gösterişli ise o kadar çabuk bıkılır ondan. Çünkü insan, “sonsuz gösterişin mekânı olan cennet”e ayarlıdır ve ondan başka hiç-bir gösteriş kesmez onu. Sâdelik, o sonsuz görkem diyârı olan cennete ulaştıran etken olduğundan dolayı bıktırmaz. Sâdelik yormaz insanı. Meselâ “su” Dünyâ’nın en gösterişsiz, sıradan ve en sâde varlığıdır. Durgun hâlde herhangi bir gösterişi yoktur. Fakat “şelâle” şeklinde gösterişli olarak akabilir. Varlığın başlangıcından bêri hiç-bir canlı ve hattâ cansız varlık sudan bıkmamıştır ve bir-süre susuz kalsa ona hasret duymaya başlar. Yine; müslümanların kıblegâhı olan Kâbe de öyledir. Kâbe, Dünyâ’nın en gösterişsiz yapısıdır. Bakmayın siz, üzerine altından-gümüşten elbise giydirdiklerine. O, basit bir dört-köşe yapı olmakla en gösterişsiz yapıdır. Fakat milyonları kendine çeker ve milyonlarca insan ondan ayrılmak istemez. Ayrıldıklarında da hasret duyarlar ona ömür-boyu. Peki neden böyledir?. Gösterişte rûh yokken, sâdelikte buram-buram rûh tüter de ondan. Ruhtan arındırılan yer gösterişli olur. Gösteriş, “rûhun yokluğu hâli”dir. Rûh sâde olanda etkileyicilik yapar, ruhtan mahrûm olan şeyler ise, ilk başta çarpıcı gibi görünse de, biraz sonra ne kadar da sıradan ve çirkin olduğu açığa çıkıverir. Çünkü gösterişli olanda rûha yer yoktur ve zâten rûh, gösterişli olanda bulun(a)maz. Gösterişle rûh yan-yana gelemez, yan-yana bulunamaz. Rûh zâten gösterişli yeri sevmez ve duramaz orada.

Gösteriş şeytandandır ve aslında insanın doğal yönü gösterişi sevmez. Zâten doğa da sâde bir güzelliğe sâhiptir. Gösteriş bir özentinin sonucudur. İnsan fıtraten gösterişe uygun değildir. Zîrâ o çıplak yâni gösterişsiz gelmiş ve yine en fazla bir kefenle ayrılır bu Dünyâ’dan ki kefen de en gösterişsiz giysidir. Varlık da gösterişsizdir yada sâdeliğin muazzam gösterişine sâhiptir. Sıradan bir dağ bile insanı mest edebilir. Çünkü rûh ile donatılmıştır. Kâinâtın tamâmı öyledir aslında. Basit bir sâdelik, fakat bir muazzamlık vardır kâinâtın her yerinde. Çünkü Allah yaratmıştır. Allah’ın yaratması sâdeliğin muazzamlığına sâhiptir. İnsanların ürettikleri ise gösteriş hedeflidir. Doğal ve normâl olanı sâdece Allah yaratabilir. Bu nedenle insanın yaptığı “mutlak doğal” olmaz. Doğal ve normâl olmayınca a-normâl olur. A-normâl olan ise gösterişlidir, yâni dikkat çekici. İnsan nefsi, dikkat çekiciliği sevdiği için sürekli olarak gösterişli olana yönelir. O hâlde doğal olmayan yâni insan ürünü olanlar nefsîdir. Estetik güzellik de önemlidir ve gereklidir fakat bu güzellik, içine rûh katılırsa şeytâni gösterişe sâhip olmaz. Demek ki “riyâ” anlamındaki gösteriş, içinden rûhun alındığı şeytânî olan gösteriştir.

Konfüçyüs: “Gösteriş, insanın kültürel zayıflığını yansıtma hâlidir” der.

Gösteriş “lüks” ile tezâhür eder. Lüks, ancak çok sayıda insan, kümeler hâlinde bir-arada yaşadığı zaman ortaya çıkar. Bu lüks ve ihtişâm, berâberinde soysuzlaşma ve gerileme tohumlarını getirir. Başlangıçtaki grupta vârolan saf bağlılık, yalın güç ve sâdelik yozlaşmaya başlar. Oysa sâdeliğin müthiş bir estetiği vardır ve bu estetik huzûr verdiği gibi, hiç kimseyi rahatsız da etmez. İnsanları rahatsız eden şey, lüksün, gösterişli ve pahalı olmasıdır. Başkalarının sizdeki bir eşyâya meftûn olması aslında rahatsızlık vericidir ama şeytan bunu tersine çevirir ve lüks mala sâhip olanlar o malla övünüp hava atmayı ve güyâ ayrıcalıklı olmayı sevmeye başlamışlar ve artık bu durum onların yaşam-tarzları olmuştur.

İnsanlar ihtişâma ne kadar da âşık. Nasıl da seviyorlar. Oysa mü’minler için bu durum bir felâkettir. Zîrâ sapmanın başı dünyâ sevgisidir. Allah, ayrıcalıklı ve aşırı gösterişli olana karşıdır ve bu nedenle de azâbını göndererek gösterişli olanları yerle bir eder:

“Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz” (Şuârâ 149).

“Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşâ edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?. Ölümsüz kılınmak umûduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?” (Şuârâ 128-129).

Allah saraylara-köşklere-kâşânelere yâni gösterişli yapılara değer vermez. Hiç sevmez oraları ve ara-ara batırır o yerleri:

“Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?. Yüksek sütunlarla dolu İrem’e?. Ki şehirler arasında onun eşi yaratılmamıştı. Vâdide kayaları oyan Semûd’a?. Ve kazıklar sâhibi Firavun’a?. Bunlar ülkelerde azmışlardı. Oralarda çok kötülük etmişlerdi. Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kırbacını çarptı. Elbette Rabbin her-an gözetlemededir” (Fecr 6-14).

Gösterişle isrâf ikiz kardeştir. İsrâf ise, lüks ve gösterişli olanda açığa çıkar. Lüks mal, piyasayı aşırı yükseltir ve artık aşırı yükselen mallar satılamamaya yada borç ile alınan malların borcu ödenememeye başlar ve böylece şişen mallar ve paranın yokluğu çeşitli krizler ortaya çıkarır. İbn-i Hâldun, “toplumların çöküş ve tükenişinin, yöneticilerin lüks, gösteriş ve yolsuzluklara yönelişinde” olduğunu söyler.

Gösterişle öne çıkmak şeytandandır. Şeytan, mütevâzi bir yapısı olan toprağa karşı daha gösterişli olmasından dolayı ateşi övmüştür. Mütevâzilik müslümanın alâmeti fârikasıdır. Modernizm bir gösteriş ve lüks uygarlığıdır. Gösterişin tezâhürü olan “moda” belirler onun gidişâtını. Gösteriş, insanı çok yorar ve bir türlü de tatmin etmez aslında. Ne kadar gösteriş olursa o kadar sıkıntı olur.

Gösterişli olan hem çok pahalı hem de çok ezgili olur. Artık gösterişli olan şey sizi yönlendirmeye ve yönetmeye başlar. Böylece gösteriş, ilahınız olur. Gösteriş başka bir gösterişi ihtiyaç hissettirir ve bu hiç-bir zaman bitmez. Sâdeliğin ise keyfine diyecek yoktur.

Dünyâ’daki en “sâde ihtişam” ‘Kâbe’dir, en iddiasız ve en gösterişsiz yapıdır ama rûhun borsası gibidir o mekân. Buram-buram rûhun tüttüğü o yapı, diğer nice gösterişli yapılardan daha çok özlenir.

İslâm’a göre “gösterişli olan” değil, ne kadar gösterişsiz olsa da, “işe yarayan” değerlidir. Gösteriş yapanlar da değil, ne kadar gösterişsiz olursa-olsun iş yapan, amelde-eylemde bulunanlar ihlaslıdır.

Kur’ân, gösteriş için yapılanları ve gösterişli olanları hoş görmez:

“Onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye harcarlar, Allah’a ve âhiret gününe inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o” (Nîsâ 38).

“Gerçek şu ki, münâfıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar” (Nîsâ 142).

“Ey îman edenler, Allah’a ve âhiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infâk eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç-bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet vermez” (Bakara 264).

“Onlardan önce nice insan-nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler” (Meryem 74).

Gösterişli olmak insanı kurtarmaz ve belki de tam-aksine batırır. Gösterişe önem verenler “ibâdette gösteriş” de yapmaya başlayabilirler. Çünkü dünyâ anlayışı ve yaşayış tarzı kişinin zihnini, kâlbini ve amel-eylemini etkileyip değiştirebildiğinden dolayı, artık ibâdetleri de gösterişli olur. Fakat Allah bu tür ibâdetleri kabûl etmeyeceğini söylediği gibi, yüzlerine çarpacağını da söylüyor:

“Dini yalanlayanı gördün mü?. İşte yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte (şu) namaz kılanların vay hâline!, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Gösteriş yapmaktadırlar. Ve ‘ufacık bir yardımı (veyâ zekatı) da’ engellemektedirler” (Maun Sûresi).

Demek ki gösteriş, insanı hem yanılgıya düşürüyor hem de yaptıklarını boşa çıkarıyor. Bir işin yada ibâdetin gösterişli olup-olmadığı, yada samîmi olup-olmadığı, sonucuna bakılarak anlaşılabiliyor.  

“Allah nîmetini kullarının üzerinde görmek ister” diyor Peygamberimiz. “Tabî ki; Allah nîmetini kullarının üzerinde görmek ister. “Fakat nîmetini ‘sâdece bâzı kullarının’ üzerinde değil, tüm kullarının üzerinde görmek ister” diyoruz. Bu bağlamda, “gösterişli olan”, “birinde olup da diğerinde olmayan”dır. Yâni lüks ve gösteriş, o gösterişli ve lüks şeye sâdece az bir kısım insan sâhip olabilirken, diğerlerinin sâhip olmamasıyla ilgilidir. Yoksa gösterişli olan malın kötü olmasıyla değil. Gösterişli olan mal iyi bir mal olabilir ve büyük ihtimâlle de iyi bir maldır. Fakat sorun, o malın herkeste olmamasıdır yada herkeste olmasına izin verilmemesindedir. Birilerinin o mala ulaşamamasıdır sorun. Zâten herkesin ulaştığı mal da gösterişli ve lüks olmaktan çıkar.    

Hz. Süleyman’ın hâkimiyetini, kendisine gösterişli malın sevdirildiğini ve sarayının gösterişli olduğunu söyleyip duranlara da şunu söylüyoruz: Hz. Süleyman’a sevdirilen şey, lüks ve gösterişli mal değildi. Ona sevdirilen şey, “mal sevgisi” değil, “hayır sevgisi”dir: “Ahbebtu hubbel Hayri”=”Hayrı, hayra ulaşmayı sevdim” diyor Hz. Süleyman. Hayrın herkese eşit bir şekilde ulaşmasını sevmiş. Bunu zikredip durmuş.

Saraya ve gösterişe takılmaya gerek yok. Zâten Hz. Süleyman’ın sarayı, kendisinin de çok iyi bildiği gibi, kısa bir zaman sonra, tüm sarayların âkıbetine uğruyor ve yıkılıyor. Gösteriş ebedî olamaz çünkü. Ebedî olan gösteriş diyârı “cennet”tir. O ebedî gösteriş ve ihtişâm diyarı, muvahhid müslümanların hak ettiği ebedî cennette olacaktır Allah’ın izni ile. Demek ki Dünyâ’daki gösteriş, “cennete şirk koşmak” anlamına geliyor.

Dünyâ’nın başının belâsı pislik “gösteriş ideolojileri” olan liberâlizm ve kapitâlizm, gösterişten ve lüksten beslenir. Sâdelikten ise nefret eder. Zîrâ sâdelik, bu ideolojileri yerle yeksân eder. Gösteriş bittiğinde, bu ideolojiler de biter ve Dünyâ’ya İslâm hâkim olur, zîrâ İslâm ile, sûni gösteriş yok olur ve sâdeliğin ihtişâmı Dünyâ’yı kuşatır.

Gösterişli olmak ve gösterişli mallar kullanmak da sâdece Allah’ın izin verdiği ölçüde olmalıdır. Çünkü “doğal gösterişli” olan mallar Dünyâ’da vardır ve yasak-haram değildir ve hattâ bunları yasak-haram kılmak yanlıştır:

De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?’. De ki: ‘Bunlar, dünyâ hayâtında îman edenler içindir, kıyâmet günü ise yalnızca onlarındır’. Bilen bir topluluk için âyetleri böyle birer-birer açıklarız” (A’raf 32).

Gösteriş yanında mutlaka kibri ve isrâfı da getirir. Hayâtı boyunca gösterişten uzak duran güzel örnekliğimiz Peygamberimiz işte bu nedenle “lüks mal” merkezli dünyâ sevgisini sınırlandırmaya çalışmış ve şöyle demiştir:

“Sizin için korktuğum şeylerden biri, Dünyâ’nın süs ve güzelliklerinin (lüksün) size açılmasıdır...” (Buhârî, Zekât 47, Cum’a 28; Cihad 37, Rikak 7; Müslim, Zekât 123; Nesâî, Zekât 81).

“Ümmetimin sonunda bir-takım kavimler olur ki câmilerini süsler, kâlplerini virân ederler. Onlardan birisi dînine vermediği ehemmiyetten fazlasını elbisesine verir. Bunlar dünyâları selâmet oldu mu âhiret işini kâle almazlar” (Ramuz el-Hadis).

Modern insan, “gösterişli olan”ı “güzel olan” zannediyor. Gösterişli olan, o şeyin güzelliğini perdeler, çünkü güzel olanda “sâde bir gösteriş” vardır zâten.

Şirk, “gösterişli tapınma”dır. Tevhid ise, “sâde bir tapınış”tır ve zâten “sâde”ce Allah’a olur. Tevhid “sâde”likle ilgilidir. Tevhidde “sâde”ce Allah’a tapılır. Tevhid, “sâdece Allah’a tapma”nın müthiş bir tezâhürüdür.

Dünyâ, İslâm ile, cennetin kendisi değil ama bir şûbesi gibi yapılabilir. Fakat bir gösteriş ve ihtişâm diyârı olan cenneti Dünyâ’da kurmaya çalışmak cinnettir.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ekim 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder