1 Temmuz 2024 Pazartesi

Düşmek ve Düşünmek

 

“…Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz” (Neml 62).

 

İnsan düşmeden düşünemeyen bir varlıktır. Aklı başına ancak düşünce gelir ve düştüğünde uzûn-uzûn ve derîn-derîn düşünmeye başlar. Ne kadar sert düşerse o kadar derin düşünür. Çünkü insan hem düşünmeyi sevmez hem de çapı yetmediği için yeterince düşünemez.

 

Allah düşünmesini istediği kişiyi düşürür daha doğrusu düşmesine izin verir. Çünkü insan ancak kendi yaptıkları yüzünden düşer. Çünkü insan düşmeden düşünmez, düşünemez.

 

Düşmek ile düşünmek aynı köktendir. Düşünmek “kendi içine düşmek” demektir. Düşenler düşünmeye ve düşlemeye başlarlar. İnsan düştüğünde düşmeden önceki durumu düşler ve “keşke düşmeseydim, düşmeden önce ne de güzeldi” der.  Düşmeyenler ne düşünürler ne de düşleyebilirler. Çünkü düşmeyenler düşmemiş oldukları için düşünmezler ve düşmeden önceki iyi hâllerini düşlemeye ihtiyaç duymazlar. Bu durumda “düşmek mi iyidir yoksa düşmemek mi?” sorusu anlam kazanır. Eğer kişi düşmeden düşünemiyorsa ve düşleyemiyorsa düşmesi daha iyidir. Fakat düşmeden de düşünüyor ve düşleyebiliyorsa onun düşmeye ihtiyâcı yoktur. 

 

Modernizm düşmeyi bir felâket olarak görür. O yüzden düşene dokunamaz bile, hattâ çoğu-zaman düşene bir tekme de o atar.

 

Modernizm materyâlizmdir. Materyâlizm ise, “her-şeyi madde ile düşünmek” demektir. Fakat madde sınırlı bir şey olduğundan, madde-merkezli düşünce de sınırlı olur. Bu yüzden modern düşünce sınırlı bir düşüncedir. Zâten iyi hayâller kuramaması ve şâh-eserler ortaya çıkaramaması bu nedenledir.

 

Modern insan; “değer bilinci” olmayan insandır. Olmazsa-olmaz olan bir değeri bulunmadığı için, görüşlerinin sağlamasını yapacak bir dayanağı yoktur. Böylece mecbûren nefsine göre düşünmekte ve yaşamaktadır. Nefsine göre yaşamak bir düşmenin sonucudur. İnsan düşünce âcil olarak düşünmeye ihtiyaç duyar ve en kolay ve yakın olanı düşünür ve düşler. Fakat bu düşünce şeytan ve nefs merkezli olur. Oysa rûh ve kâlp-merkezli düşünme ve düşleme zaman alsa da gerçek bir düşünme ve düşlemedir. 

 

Bir düşüncenin sağlamasının doğru olarak yapabilmesinin tek yolu, o düşüncenin amel-eylemde nasıl tezâhür ettiğine-edeceğine göre olabilir ancak. Yoksa bir düşüncenin başka bir düşünceyle doğru olarak sınanması zordur. Zîrâ o düşüncenin de sınanmaya ihtiyâcı olur. O-hâlde amel ve eylemle sınanmamış düşüncelerin “kesin doğruluğuna” güvenilemez.

 

Dört duvar arasına sıkıştırılan düşünceler, mutlaka bâtıla meyleder. Çünkü dört duvar arasına sıkışmış olan o düşüncenin sağlaması yapılmamıştır ve bu nedenle de her yere çekilebilir. Oysa sağlaması yapılmış ve sahada uygulanmış olan düşüncenin doğruluğu ve yanlışlığı hemen belli olur da o düşünce ona göre değerlendirilir ve ya rafa konulur yada kokmadan çöpe atılır.

 

Belli bir sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik hayat-şekli, belli bir düşünce-şekli oluşturuyor ve o kişi artık ona göre düşünmeye ve hareket etmeye başlıyor. Tabi bu sınırlı bir düşünce olduğu için bir çeşit düşme oluyor. Zâten sınırlı düşünceler sınırlı düşlemeler yapabiliyor. Vahiy ise, madde ile sınırlı olmadığı için düşünceyi ve düşlemeyi genişletiyor ve derinleştiriyor.

 

Modernizm birileri tarafından “insanlığın ulaşabileceği en yüksek seviye” olarak görülse de aslında bir alçalma ve düşme durumudur. Çünkü modernizm ilâhî-dînî olanı inkâr ve iptâl ettiği için düşünmeyi  ve düşlemeyi sınırlı yapar. Bu yüzden çok sert düşenler bile yeterince düşünüp de düşmeden ibret alamazlar.

 

Modernizm maddede, eşyâda, akıl ve zekâda bilginin çoğalmasında, üretim çeşitlenmesinde ve gınâ getirici oranda fazlalaşmada târihe hiç olmadığı kadar yükseliş ortaya koymuştur. İnsanların iyi olanı, ilerlemeyi ve yükselmeyi madde-merkezli yâni çoklukla ölçtüğü için, insanların çoğu için modernizm bir ilerleme, yükselme ve “insanlığın ulaştığı en ileri seviye” olarak görülebilir belki ama bu durum aslında hem “iyi” değildir hem de “yükselme” değildir. Çünkü modernizm maddeyi çoğaltırken insanlığı ve İslâmlığı düşürmüş ve alçaltmış olduğu için, bir geriye gitme, düşme, düşürme ve alçalmadır.

 

Düşmeden düşünemeyen insan için “düşünüyorum, öyleyse varım” sözünün daha derini ve doğrusu, “düşüyorum, öyleyse varım” şeklinde olmalıdır. Zîrâ düşmeyen düşünemez, düşünemeyen “gerçekten yaşıyor” değildir. Çünkü insan olmanın farkı düşünmektir.

 

Şu da var ki “yiğitler” düştüğü yerden kalkarlar. Bu yiğitler düşünen mü’minlerdir. Bunun için düşenin, düştüğü yerde iyice bir düşünmesi ve düşlemesi gerekir.  Yoksa düşmesinin ve kalkmasının bir anlamı olmaz.

 

Tabi düşünmek ve düşlemek öyle aksatmaya ve ertelenmeye gelmez. Ne düşünülecekse ve düşlenecekse bugün başlanmalıdır. Yoksa sonra çok geç olur:

 

O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda?. Der ki: Keşke hayâtım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim” (Fecr 23-24).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder