1 Temmuz 2024 Pazartesi

İşlenmiş Olanı Doğal Olana Tercih Etmek

 

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’tan korkup-sakının” (Mâide 88).

 

Bir şeyin her anlamda temiz olması için “doğal” olması gerekir. Doğal bir şeyi doğal olmayan yollardan işleme tâbi tutmak ona mutlakâ zarar verir. “El değmeden üretilmiş” olan her-şey doğallığını kaybetmiş demektir. Çünkü el değmeden üretilen her-şey “işlenmiş” olandır. Artık hiç-bir şeye el değmediği ve her-şey makinelerin tezgahından geçtiği için doğallığını kaybetmemiş bir şey kalmamıştır. Fakat bu modern insan tarafından çok da sorun edilmemektedir. Modern insan tadına, ve ücretine bakıyor ve uygun bulursa alıyor. Fakat aslında bir kıyaslama yapmıyor, yapamıyor. Çünkü ortada nerdeyse doğal olan bir şey kalmamıştır. Modern insan el-ürünü olandan vazgeçmiş ve makine-ürünü olan şeyi üstün görmeye başlamıştır. Hattâ artık makineden geçmemiş ve çıkmamış el-ürünü şeylere şüpheyle bakmakta ve genelde uzak durmaktadır. Bu sâdece yeme-içmede değil tüm ürünlerde böyledir. Ustalıkla ve el-emeği ile yapılmış olandansa makineden çıkmış pürüzsüz olan îtibar görmekte ve tercih edilmektedir. İlenmiş olan doğal olana tercih edilmektedir.    

 

Modern ve post-modern zamanlarda bir-şey için insanların ölçü aracı, o şeyden; “hoşlanılması”, o şeyin “haz vermesi”, “herkesçe kabûl edilip onaylanması”, “o şeye bir îtirâzın olmaması” gibi nedenlerdir. İnsanların, “doğal olan”ı varken, “sûni ve zararlı olan”ı seçmesinin nedeni nedir?. Meselâ çocuklar kahvaltıda; doğal ve el/ev yapımı bal, pekmez, reçel, peynir, zeytin vs. varken neden bunları yemezler de, ekmeklerine; ne olduğu belirsiz, fabrikasyon bir üretim olan “krem çikolata” sürüp onları yerler ve ana-babalar buna pek de ses çıkarmazlar?. Yine, neden insanlar rahat ve hareket etmeye, oturup-kalkmaya çok daha uygun olan kıyâfetleri giymezler de, her yerlerinden sıkıştıran dar ve kısa kıyâfetleri giyerler?. İki-üç inek alıp baksa çok daha rahat, özgür ve doğal yaşayacağı köyünde kalmaz da, asgarî ücretle, bir çeşit “kölelik yapmak” (çalışmak) için, gürültülü, kalabalık, sıkışık, ruhsuz şehirlere gelmek için can atar?. Bu soruları modern zamanların îcatları sayısınca çoğaltabiliriz. Tüm bu modern ürünler ve yaşam-tarzları insanlara medya aracılığı ile gösteriliyor ve özendiriliyor, insanlar gördüklerine ulaşmak istiyorlar ve kıyısından-köşesinden ulaşmakla bile vazgeçilemeyecek alışkanlıklar oluşuyor. Alıştıkları şeyler nefse hitâp eden hoşlandıkları ve haz aldıkları şeyler olduğu için bu alışkanlıkları eleştirmiyor-sorgulamıyorlar ve tabî ki de bu alışkanlıklarından vazgeçmeyi düşünmüyorlar.

 

Şu da var ki doğal olan gayrı-resmî olarak yasaklanmaktadır. Bu da kıyas yamaya engel olmaktadır. Tek-kutuplu bir Dünyâ gibi tek-kutuplu bir üretim vardır ki bu üretim işlenmiş olandır. 

 

Fakat şu bilinmelidir ki, insanın başına ne gelmişse ve geliyorsa, fıtrattan, doğadan, doğaldan, normâlden ve “el”den koparak işlenmiş makine ürünü olana meyletmekten dolayı geliyor. Bu sâdece gıda, yiyecek, içecek ve giyecek noktasında değil, düşünce, fikir, inanç ve din konularında da böyledir.

 

Allah’a, doğala, fıtrata aykırı olan düşünce, inanç ve sistemler Dünyâ’ya hâkim olmuştur. Dünyâ’daki tasavvur, düşünce, fikir, teori, söylem ve eylemler hep doğallığını kaybetmiş ve “işlenmiş” olmuştur. Zâten Allah’tan kopan her-şey işlenmiş sûnî şeyler olmak zorunda kalır. Üstelik, işlenmiş olan da yine işlenir ve işlene-işlene o şey bambaşka bir şey hâline gelir. Modernizm bir işlenmişlik uygarlığıdır.

 

Din ve ilim de, modernizm tarafından doğallığından koparılarak “işlenmiş” hâle getirilmek isteniyor. Böylece modernizme uygun bir din ve inanç ortaya konmak amaçlanıyor. Çünkü modern insan artık “işlenmiş” olmayan hiç-bir şeyi sevmiyor, benimseyemiyor. Artık bir şeyin illâ ki sanallığın ve sûnîliğin tezgahından geçmesi gerekiyor. Öyle ki, apaçık hakîkatler ve bâriz gerçekler bile sorgulanıp duruyor ve onun yerine “yalan da olsa hoşa giden” şeyler îtibar görüyor. 

 

İnsanın doğal hâli sevilmiyor ve istenmiyor. Aslında doğal hâlde daha güzel ve daha temiz olmasına rağmen işlenmişe alışmış olan toplum bunu beğenmediği ve istemediği için insanlar doğallıklarını örterek kendilerini işlemden geçiriyorlar. Bu-bağlamda makyaj bir din ve âyin haline gelmiştir. Bir kız doğal hâlinde ne kadar güzel olursa-olsun, bir erkek doğal hâlinde ne kadar yakışıklı olursa-olsun kâr etmiyor da ille de kozmetik ürünlerden en az biriyle-ikisiyle ile işlemden geçirmek zorunda hissediyor kendini. Modern insan, kozmetik işlemden geçmemiş olanı beğenmiyor fakat, absürd bir görüntüye bürünmüş olsa da kozmetik işlemden geçmiş olanı beğenip övüyor. Tabi bu işlemden geçme bir zaman sonra yetmediği için iş estetik ameliyatlara ve çeşitli zararlı ürünler kullanmaya kadar gidiyor.

 

Modern insan ama en çok da modern gençlik, işlemden geçmiş olana râm, meftûn ve hayrân olmuş olarak işlem görmemiş ve işlenmemiş olandan nefret eder hâle gelmiştir. Bu ise apaçık olarak bir kafayı yemişlik durumudur. Nefisler işlenmiş olana aşırı alışmış ve alıştırılmış olduğundan, modern gençlik ve modern insan ise nefsinin iti-köpeği hâline gelmiş olduğundan dolayı doğal, fıtrî, normâl, temiz, helâl ve meşrû olan yerine, sûnî, sanal, şeytânî, nefsî, tâğûtî, a-normâl, pis, çirkin, haram, günah, ayıp ve meşrû olmayan ilme görmüş yâni işlenmiş olan el-üstünde tutuluyor ve tercih ediliyor. Bunun apaçık bir sapkınlık ve sapıklık olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Sapmak ve sapıtmak işte budur ve böyle olur.

 

İşlenmiş olan, “parçalanmış olan”dır. Bir parçalama ve parçalanma uygarlığı olan modernizm, her-şeyi işleme tâbi tutarak parçalıyor ve bambaşka bir hâle getiriyor. Zîrâ modernizm hayâtiyetini doğaldan kopmaya ve her-şeyi sûnî-sanal olanla değiştirip başkalaştırmaya borçludur.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder