“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden
helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’tan
korkup-sakının” (Mâide 88).
Bir şeyin her anlamda temiz olması için
“doğal” olması gerekir. Doğal bir şeyi doğal olmayan yollardan işleme tâbi
tutmak ona mutlakâ zarar verir. “El değmeden üretilmiş” olan her-şey
doğallığını kaybetmiş demektir. Çünkü el değmeden üretilen her-şey “işlenmiş”
olandır. Artık hiç-bir şeye el değmediği ve her-şey makinelerin tezgahından
geçtiği için doğallığını kaybetmemiş bir şey kalmamıştır. Fakat bu, modern
insan tarafından çok da sorun edilmemektedir. Modern insan tadına ve ücretine
bakıyor ve uygun bulursa alıyor. Fakat aslında bir kıyaslama yapmıyor,
yapamıyor. Çünkü ortada kıyas yapacak nerdeyse doğal olan bir şey kalmamıştır.
Modern insan el-ürünü olandan vazgeçmiş
ve makine-ürünü olan şeyi üstün görmeye başlamıştır. Hattâ artık makineden
geçmemiş ve çıkmamış el-ürünü şeylere şüpheyle bakmakta ve genelde uzak
durmaktadır. Bu sâdece yeme-içmede değil tüm ürünlerde böyledir. Ustalıkla ve
el-emeği ile yapılmış olandansa makineden çıkmış ve pürüzsüz olan ürün îtibar
görmekte ve tercih edilmektedir. İşlenmiş olan doğal olana tercih edilmektedir.
Modern ve post-modern zamanlarda
bir-şey için insanların ölçü aracı, o şeyden; “hoşlanılması”, o şeyin “haz
vermesi”, “herkesçe kabûl edilip onaylanması”, “o şeye bir îtirâzın olmaması”
gibi nedenlerdir. İnsanların, “doğal olan”ı varken, “sûnî ve zararlı olan”ı
seçmesinin nedeni nedir?. Meselâ çocuklar kahvaltıda; doğal ve el/ev yapımı
bal, pekmez, reçel, peynir, zeytin vs. varken neden bunları yemezler de,
ekmeklerine; ne olduğu belirsiz, fabrikasyon bir üretim olan “krem çikolata”
sürüp onları yerler ve ana-babalar buna pek de ses çıkarmazlar?. Yine, neden
insanlar rahat ve hareket etmeye, oturup-kalkmaya çok daha uygun olan kıyâfetleri
giymezler de, her yerlerinden sıkıştıran dar ve kısa kıyâfetleri giyerler?. Yine;
iki-üç inek alıp baksa çok daha rahat, özgür ve doğal yaşayacağı köyünde kalmaz
da, asgarî ücretle, bir çeşit “kölelik yapmak” (çalışmak) için, gürültülü,
kalabalık, sıkışık, ruhsuz şehirlere gelmek için can atar?. Bu soruları modern
zamanların îcatları sayısınca çoğaltabiliriz. Tüm bu modern ürünler ve yaşam-tarzları
insanlara medya aracılığı ile gösteriliyor ve özendiriliyor, insanlar
gördüklerine ulaşmak istiyorlar ve böylece kıyısından-köşesinden ulaşmakla bile
vazgeçilemeyecek alışkanlıklar oluşuyor. Alıştıkları şeyler nefse hitâp eden hoşlandıkları
ve haz aldıkları şeyler olduğu için bu alışkanlıkları eleştirmiyor-sorgulamıyorlar
ve tabî ki de bu alışkanlıklarından vazgeçmeyi düşünmüyorlar.
Şu da var ki doğal olan gayrı-resmî olarak
yasaklanmaktadır. Bu da kıyas yapmaya engel olmaktadır. Tek-kutuplu bir Dünyâ
gibi tek-kutuplu bir üretim vardır ki bu üretim “işlenmiş” olandır.
Fakat
şu bilinmelidir ki, insanın başına ne gelmişse ve geliyorsa, fıtrattan, doğadan,
doğaldan, normâlden ve “el”den koparak işlenmiş makine ürünü olana meyletmekten
dolayı geliyor. Bu sâdece gıda, yiyecek, içecek ve giyecek noktasında değil,
düşünce, fikir, inanç ve din konularında da böyledir.
Allah’a,
doğala, fıtrata aykırı olan düşünce, inanç ve sistemler Dünyâ’ya hâkim
olmuştur. Dünyâ’daki tasavvur, düşünce, fikir, teori, söylem ve eylemler hep
doğallığını kaybetmiş ve “işlenmiş” olmuştur. Zâten Allah’tan kopan her-şey
işlenmiş sûnî şeyler olmak zorunda kalır. Üstelik, işlenmiş olan da tekrar
işlenir ve işlene-işlene o şey bambaşka bir şey hâline gelir. Modernizm bir işlenmişlik
uygarlığıdır.
Din
ve ilim de, modernizm tarafından doğallığından koparılarak “işlenmiş” hâle
getirilmek isteniyor. Böylece modernizme uygun bir din ve inanç ortaya konmak
amaçlanıyor. Çünkü modern insan artık “işlenmiş” olmayan hiç-bir şeyi sevmiyor,
benimseyemiyor. Artık bir şeyin illâ ki sanallığın ve sûnîliğin tezgahından
geçmesi gerekiyor. Öyle ki, apaçık hakîkatler ve bâriz gerçekler bile
sorgulanıp duruyor ve onun yerine “yalan da olsa hoşa giden” şeyler îtibar
görüyor.
İnsanın
da doğal hâli sevilmiyor ve istenmiyor. Aslında doğal hâlde daha güzel ve daha
temiz olmasına rağmen işlenmişe alışmış olan toplum bunu beğenmediği ve
istemediği için insanlar doğallıklarını örterek kendilerini işlemden
geçiriyorlar. Bu-bağlamda makyaj bir din ve âyin haline gelmiştir. Bir kız
doğal hâlinde ne kadar güzel olursa-olsun, bir erkek doğal hâlinde ne kadar
yakışıklı olursa-olsun kâr etmiyor da ille de kendini kozmetik ürünlerden en az
biriyle-ikisiyle işlemden geçirmek zorunda hissediyor. Modern insan, kozmetik
işlemden geçmemiş olanı beğenmiyor fakat, absürd bir görüntüye bürünmüş olsa da
kozmetik işlemden geçmiş olanı beğenip övüyor. Tabi bu işlemden geçme olayı bir
zaman sonra kişiye yetmediği için, iş estetik ameliyatlara ve çeşitli zararlı ürünler
kullanmaya kadar gidiyor.
Modern
insan ama en çok da modern gençlik, işlemden geçmiş olana râm, meftûn ve hayrân
olmuş olarak işlem görmemiş ve işlenmemiş olandan nefret eder hâle gelmiştir.
Bu ise apaçık olarak bir kafayı yemişlik durumudur. Nefisler işlenmiş olana
aşırı alıştırıldığı için, modern gençlik ve modern insan nefsinin iti-köpeği
hâline gelmiş olduğundan dolayı doğal, fıtrî, normâl, temiz, helâl ve meşrû
olan yerine, sûnî, sanal, şeytânî, nefsî, tâğûtî, a-normâl, pis, çirkin, haram,
günah, ayıp ve meşrû olmayan, işlem görmüş yâni işlenmiş olan el-üstünde
tutuluyor ve tercih ediliyor. Bunun apaçık bir sapkınlık ve sapıklık olduğunu
söylemeye bile gerek yoktur. Sapmak ve sapıtmak işte budur ve böyle olur.
İşlenmiş
olan, “parçalanmış olan”dır. Bir parçalama ve parçalanma uygarlığı olan
modernizm, her-şeyi işleme tâbi tutarak parçalıyor ve bambaşka bir hâle
getiriyor. Zîrâ modernizm hayâtiyetini doğaldan kopmaya ve doğal olanı işlemden
geçirerek sûnî-sanal olanla değiştirip başkalaştırmaya borçludur.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder