20 Temmuz 2024 Cumartesi

Hakkın İrâdesi, Halkın İrâdesi

 

“Göklerde ilah ve yerde ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).

 

İslâm’ın varlık nedeni olan tevhid, Allah’ın “göklerin kayıtsız-şartsız tek ilahı” olması gibi, “yeryüzünün de kayıtsız-şartsız tek ilahı” olduğu gerçeğidir. Yaratma ve irâdenin tümü O’na âittir. İnsan sünnetullah ve imtihanın bir gereği olarak kendisine verilen cüz-i irâdenin sonucunda bu duruma çomak sokmak istese de bu gerçek apaçık ortadadır. Her-şey mecbûren Allah’a dayanmak zorundadır çünkü dayanacak başka bir merci de yoktur: “Göklerde ve yerde olan ne varsa O’ndan ister. O, her gün bir iştedir” (Rahmân 29).

 

Yine Kur’ân’ın en bâriz ifâdesi ve öğretisi, “göklerdeki ve yerdeki her-şeyin Allah’ın olduğu” hakîkatidir: 

 

“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O’nundur…” (Nâhl 52).

 

İşte bu nedenle mecbûren:

 

“Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah’a secde ederler ve büyüklük taslamazlar” (Nâhl 49).

 

Şeytan insanı tâ en baştan bêri sonsuz olmakla kandırmıştır. Sonsuz bir yaşam ve sonsuz bir irâde isteği insanın yumuşak karnı olmuştur:

 

 “Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü (mülkü lâ yeblâ) haber vereyim mi?” (Tâ-hâ 120).

 

İnsanın yada genel anlamda halkın cüz-i bir irâdesi vardır. Fakat bu irâde ona hem Allah tarafından verilmiştir hem de bu irâde ona sâdece “yerine getirme” aşamasında kullanması için verilmiştir. İnsanın “özgür irâdesi” vardır ama “sonsuz irâdesi” yoktur. Özgür irâdemiz hem o kadar da özgür değildir, hem de sonsuz değildir. Bu yüzden insanın cüz-i irâdesini Allah’ın irâdesine aykırı bir şekilde kullanması yasaktır ve günahtır. Zâten aksi-hâlde mutlakâ zarara ve zulme dönecek irâdeler gösterir. 

 

İnsanın “aklım ve cüz-i irâdem var” diyerek Allah’ın irâdesine uymak yerine kendi irâdesini kullanarak Allah’ın kânunları yerine kendi kanunlarını hâkim kılarak geçerli yasa yapmaya çalışması ağır bir haddini bilmezlikten başkası değildir. İnsan kimdir ki ve ne kadar aklı ve irâdesi vardır ki her-şeyi yaratan ve yaşatan Allah’ın kânunlarını terk ederek ve şeytanın, nefsin ve tâğutların yönlendirmesine kapılarak kendi sapkın kânunlarını tek geçerli yasa yapmaya kalkıyor. Bu ne kendini bilmezliktir!. 

 

Bugün T.C parlamentosu; “egemenlik, kayıtsız-şartsız milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez”. (Anayasanın 6 ve7. Maddesi) temel ilkesine dayanan, insanların Allah’ın indirdiklerinden başka ve Allah’ın kânunlarına birebir aykırı kânun ve yasa vaaz ettikleri bir kurumdur. Zâten yaptığı anayasasına Allah’ın kânun ve dînine göre bir kânun ve yasa çıkarılması yasaklandıktan başka buna atıf yapılması bile yasaktır: “Kimse, Devletin sosyâl, ekonomik, siyâsî veyâ hukûkî temel düzenini kısmen de olsa, din-kurallarına dayandırmaz…” (Anayasanın 24. maddesi).

 

Allah hem tüm kâinâtı hem de insanın varlığını en güzel şekilde yaratmış ve yine onu en üstün irâdeyi göstererek yaşatmaktadır. Böyle olmasına rağmen kısır bir akla, cüz-i bir irâdeye ama güçlü bir nefse sâhip olan insan ve genel halk kitlesi, “irâdemizi kullanıyoruz” diyerek Allah’ın kânunlarını iptâl edip, kendilerine şeytanın fısıldadığı sapkınlıkları kânun yapıyorlar. Tabi bunun sonucunda da Dünyâ aynen gökler gibi bir türlü düzene girmiyor ve nizâma kavuşmuyor. Üstelik ortaya çıkan bozuklukların, karışıklıların ve kaosun, “daha fazla halk irâdesi yâni demokrasi ile” hâlledileceği sanılıyor. Tabi bu hiç-bir zaman gerçekleşmiyor ve halkın geneli eziklik ve perişanlık içinde mutsuz yaşarken, bu durum sâdece, bulanık suda balık avlayan bir-kaç şeytan uşağının işine yarıyor. Halkın geneline ise boş laflarla ve vaâdlerle oyalanmak kalıyor.   

 

Aslında tüm irâde Hakkındır ve halkın irâdesi falan yoktur. Cüz-i irâde denilen şey de, imtihanın bir gereği olarak seçme özgürlüğüdür. İnsan bu özgürlüğü hep şeytanın ve nefsin istikâmetinde kullanmış ve hep bencil istekler ve Allahsız düşünceler yolunda kullanmıştır ve kullanmaktadır. İnsanın ne kadar da “güçlü” bir nefsi ve ne kadar da “güçsüz” irâdesi var. Buna rağmen sonsuz kudrete sâhip olan Allah’ın irâdesine uymamaktadır. Allah böylelerine şöyle seslenir:

 

“De ki: Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü?. Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır?. Yada onların göklerde bir ortaklığı mı var?. Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler?. Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vaat etmiyorlar” (Fâtır 40).

 

Modernite bir “irâdesizlik uygarlığı”dır. Lâkin irâde yâni hâkimiyet yine de Hakka değil de halka bırakılmak istenmektedir.  Tabi “halk” derken “tüm halk”tan bahsetmiyoruz, çünkü bu hiç-bir zaman olmamıştır ve olmaz da. Hâkimiyet hiç-bir zaman tüm milletin değildir ve sâdece bâzılarınındır. Sâdece halktan bâzılarının hâkimiyeti söz-konusudur. Halka ise -sözde- 4-5 yılda bir atılan oylarla irâde gösterme izni verilir. Fakat 4-5 yılda bir gösterilebilen irâde “irâde” falan olmaz. Çünkü diğer zamanlarda halk meclise tek bir öneri bile sunup da irâde gösteremez. Bu da Hakkın irâdesi yerine halkın irâdesini üstün tutanlara Hakkın bir cezâsı olmaktadır.

 

İnsanların irâdeleri her alanda ellerinden alınmaktadır. Sigara, içki, kumar, zinâ, fâiz, tıbbî ilaçlar vs. ile insanlar irâdesiz hâle gelmektedirler. İnsanları “insan” yapan, biraz da korkuları, acıları, endişeleri ve umutlarıdır. Psikolojik ilaçlar bu duyguları blôke etmek üzerine kuruludur. Bu ilaçları kullananlar, irâdelerini kaybetmişlerdir.

 

“Hâkimiyet (egemenlik) kayıtsız-şartsız milletindir” sözü tam bir küfür ve ağır bir şirktir. Çünkü hâkimiyet kayıtsız-şartsız ve sorgusuz-suâlsiz milletin değil, kayıtsız-şartsız, şeksiz-şüphesiz ve sorgusuz-suâlsiz Allah’ındır. Zîrâ hâkimiyet/egemenlik sâdece Yaratıcıya âittir.

 

Aslında insanın cüz-i irâdesi İslâm’ı seçmeye meyyâl olmasına rağmen çeşitli oyun ve dalavere ile Allahsızlığı seçmeye çevrilmiştir. Ateist, deist ve agnostikler, akıllarına, mantıklarına ve irâdelerine dayanarak Allah’ı yada dîni inkâr etmektedirler. Oysa: Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah’a secde eder. Sabah-akşam gölgeleri de (O’na secde eder)” (R’ad 15).

 

Târih boyunca Allah’ın irâdesi yerine kendi irâdelerini öne çıkarmaya ve hâkim kılmaya çalışanların şimdi esâmesi bile okunmuyor. Oysa Allah irâdesini ortaya koyarak her-an yaratmaya ve yaşatmaya devâm etmektedir:

 

“Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ı âciz bırakacak hiç-bir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir” (Fâtır 44).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder