1 Temmuz 2024 Pazartesi

Îman Etmek İle Etmemek Arasında Ne Fark Vardır?


“Asra andolsun!; Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka” (Asr Sûresi).

 

Îman etmek ile etmemek arsasında “amel” farkı vardır. Eğer ilim-amel-eylem yoksa ve bunun sonucunda iç ve dış-âlemde değişen bir şey yoksa, ortada ne bir îman vardır ne de bir farktan bahsedilebilir. Îman etmeye başladığınızı yada îman etmeyi bıraktığınızı söyledikten sonra eğer hayâtınızda herhangi bir değişiklik olmuyorsa, ortada zâten bahsedilecek ve değerlendirmeye alınabilecek bir îman yoktur. Çünkü îman sâdece kuru-kuruya tasdikten ibâret bir şey değildir: 

 

“İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2).

 

Îman “değiştirmek” için vardır ve sahih îman kişiyi gerçekten değiştirir. Îman eden kişi artık “eskisi gibi” olmaz-olamaz. Çünkü îman, bir takımın taraftârı olmak gibi bir şey değildir ki bir takımın taraftârı olmanın bile bir raconu vardır. Takımın kadrosunu bileceksiniz, oynayacağı ve oynadığı maçları ve de puan durumunu vs. bilmelisiniz. Yoksa “lafta taraftar” olursunuz. Bir dandik takım tutma durumu bile bunu gerektirecek de, insanın en değerli şeyi olan îmanın gerekleri olmayacak mıdır?. Elbette olacaktır ki Allah bu yüzden Kur’ân’da îmânın arkasından her zaman sâlih ameli söylemiştir. Zîrâ îman, oturulup durulan yerden “îman ediyorum” yada “îman etmiyorum” demekle edilecek yada edilmeyecek bir şey değildir. Îman ettiğinizde de etmediğinizde de, yaptığınız yada yapmadığınız bir şeyler olmalıdır.

 

Îman etmezden önceki yaşantınız îman ettikten sonra değişmiyorsa ve aynı şeyler yiyip-içiyorsanız, aynı şekilde giyinip geziyorsanız, aynı mekânlara takılıyorsanız, aynı kişilerle muhâtap oluyorsanız, “îman ettim” demenize rağmen namazdan, oruçtan, zekattan, hacdan, Kur’ân’dan vs. uzak duruyorsanız, siz hiç îman falan etmemişsiniz ve bir fark olmamış demektir. Size “îman ettim de kurtul” diyenler yalancıların tekidirler. Îman etmek mutlakâ ve mutlakâ arkasından sâlih ameli gerektirir, bir şeyler yapmayı gerektirir, değişmeyi gerektirir.

 

Îman başka amel başka bir şey değildir ve Kur’ân’ın hiç-bir yerinde buna onay verilmeyeceği gibi, îman ve amel birbirinden neredeyse ayrı olarak bile kullanılmaz. “Îman başka amel başka” diyenler, dîni babasının malı zannedenlerdir. Kur’ân’ın ne dediği ise baştaki âyette apaçık şekilde söylendiği gibidir: “..Gerçekten insan ziyandadır. Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar…”. Îman ve amel hep birliktedir. Îman etmekle etmemek arasında bir fark vardır. Îman eden insan artık îman etmeden önceki gibi değildir, olamaz. Îman etmek, Allah’ı hesâba katmadan hareket etmeği bırakıp, “îman-merkezli hareket etmek” demektir. Îman etmek “îmanlı hareket etmek” demektir.  

 

Îman ettiğini söyledikten sonra da, îman etmeden önceki gibi dünyevî bir yaşam ile coşku, haz, neşe, zevk, konfor ve eğlence içindeyseniz, sizin îman iddiânız boş bir laftan başkası değildir. Allah’a ve âhirete îman etmiş ve Dünyâ’nın “geçici bir imtihan yeri” olduğu bilincine sâhip olmuş olan mü’minlerin, Dünyâ’da haz, zevk, neşe, konfor, eğlence ve coşku içinde yaşama lüksleri yoktur, olamaz. Çünkü îman edenler artık daha ciddî ve önemli işlerle uğraşıyor olmalıdırlar. Îmanları onları önceki dünyevî şeylerden uzaklaştırıp, uhrevî ve İslâmî şeylere yönlendirmiş olmalıdır. Eğer böyle olmuyorsa ya îman edilmemiş yada îman lafta kalmış demektir.

 

Eğer din adına bir şey yapmıyorsanız, din sizi kötülükten uzaklaştırıp iyiliğe yöneltmiyorsa ve sizi olumlu anlamda değiştirmiyorsa, sizin “îman ettim” demenizin hiç-bir anlamı ve değeri yoktur. Îman etmeden önceki eski kötü alışkanlıkları îmandan sonra da devâm ettirmek; müslüman olmadan önceki eski dinlerinin âdetlerini İslâm’a taşıyıp devâm ettirmek gibidir. Böyle bir şey zinhar îman değildir. Çünkü îman “kuru laf”tan ibâret bir şey değildir.

 

Îmânın delîli “yaşam-tarzı değişimi”dir. Seküler-modern dünyâda “herkes gibi yaşayanlar”ın îmânı sorunludur hattâ îman ona etki edip de değiştirmeye başlamadığı için doğru-düzgün bir îmandan bahsedilemez. İslâm ve îman etmek, kişinin sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik ve sosyo-ekonomik durumunu değiştirmiyorsa, o kişinin îmânı “ucundan-kıyısından îman etmek” şeklinde olur.

 

Hem îman edip hem de hiç-bir yapmamak, hiç-bir şeye karışmamak, hiç-bir risk almamak vs. mümkün değildir. Îmânın derecesi, olaylara müdâhil olmanın derecesini belirler. Bu yüzden, kişinin îman ettiğini söylemesi önemli değildir, önemli olan, o îmanla kişinin ne yaptığıdır.

 

Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı gibi; îman olmayan yerden de amel çıkmaz. Yada “amel çıkmıyorsa îman da yok gibidir”.

 

Apaçıktır ki, îmanlı bir yaşam, îmansız bir yaşamdan daha anlamlıdır. Kişinin “Allah’a inanıyorum” demesi bir şeyler yapmasını gerektirir, ama “inanmıyorum” demesi bir şey yapmasını gerektirmez. İnanmıyorum sözü pasiftir. Bu nedenle pasifliğe götüren şey geçerli ve üstün olamaz.

 

Îman kişiyi; zulme, kötülüğe ve ahlâksızlığa karşı el, dil yada en azından kâlp ile bir şeyler yapmaya yönlendirir, yönlendirmelidir. Çünkü Allah’a îman varsa, adâletsizliğe, eşitsizliğe, haksızlığa, ahlâksızlığa ve zulme eleştiri, îtirâz ve isyân da vardır. Bu isyân el, dil yada en azından kâlp ile yapılır ki sonuncusu îmânın en düşük görüntüsüdür.

 

Bâzı şeyleri anlayabilmek için îman etmek şarttır. Îman ettikten bir süre sonra artık çoğu şeyin anlaşılmaya ve idrâk edilmeye başlanması gerekir. Çünkü îman, bin problemi çözecek etkili bir formül gibidir.  

 

Fazlası “dert” olmayacak tek şey “îman”dır.

 

Îman edip-etmemek arasında îmâna dayalı olarak bir şeyler yapıp-yapmamak farkı vardır. Eğer îmâna dayalı olarak bir şeyler yapıyorsanız îman ediyorsunuz demektir. Fakat herhangi bir şey yapmıyorsanız ve îman etmeyenler gibi yaşamaya devâm ediyorsanız, siz henüz îman etmemişsiniz ve sâdece “îman ettim” diye cılız bir ses çıkarmışsınız demektir.

 

İslâm’a yapılacak en büyük hakâret, onun kuru-kuruya “sâdece îman edilecek” bir din olduğunu söylemektir. Oysa İslâm apaçıktır ki “îman etmek ve sâlih amellerde bulunmak” demektir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder