“Mü’minlerden,
özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad
edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri
oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) vâdetmiştir;
ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır” (Nîsâ 95().
Târih
boyunca hiç şaşmayan şeylerden biri de şudur: Yatay olanlar dikey olanlara
gıcık olurlar. Bu aynen, uzanmış yatan bir kişinin başının önünde ayakta duran
birinin vermiş olduğu rahatsızlık gibidir. Yatay ve dikeyden kastımız, ilim,
kültür, sanat yönünden bir şey yapmayanlar, dikey olanlar ise ilim, kültür ve
sanat alanlarında aktif olanlardır. Yatay ve dikey olanlar da kendi içlerinde
yaptıklarını veyâ yapmadıklarını neye göre ve hangi merkezde
yapıp-yapmadıklarına göre birbirlerine gıcık olurlar. Meselâ ilim, kültür ve
sanat konusunda lâik, seküler modernistler, kişi, ideoloji ve Dünyâ-merkezli
değil de Allah, âhiret ve İslâm-merkezli olanlara gıcık olurlar. Çünkü onlar da
en dikey olan İslâm-merkezli olanlara, kendileri yatay-dünyevî oldukları için
gıcık olurlar.
Lâkin modern müslümanlar da modernistleştikçe
ve lâik-seküler oldukça, “dikey İslâm”dan vazgeçip, “yatay İslâm”a râzı”
olmuşlar ve kendileri gibi olmayan ve dikey İslâm’dan bahsedenlere gıcık
olmaktadırlar. Hâlbuki dâvâdan vazgeçip de yozlaştıkları ve yavşaklaştıkları
için Allah da onlara gıcık olmaktadır.
İnsanı “yatay” olmaktan kurtarıp “dikey” olmaya sevk edecek şey sorumluluk
almaktır. İlim, kültür ve sanat alanında hiç-bir sorumluluk almayanlar, “yatay
seyir” yapmaktan kurtulamazlar.
Tek dikey kitap Kur’ân’dır ve diğerleri
yataydır. Yatay olanlar dikey olanlar gibi aktif ve harekete geçirici değildir.
Zâten İslâm’a ve Kur’ân’a yâni dikey olana gıcık olunmasının nedeni, hareket
içermesinden dolayıdır. Hareket içermesini hem mevcut sistem, düzen ve
köşe-başlarını tutanlar istemez ve buna gıcık olurlar, hem de sorumluluğa ve
bir şeyler yapmaya yönelttiği için yatay olanlar gıcık olurlar. Çünkü onlar hep
yatay kalmak ve yan gelip yatmak isterler. Böylece günlerini gün ederek haz,
zevk, neşe, eğlence ve konfor içinde yaşamayı isterler. İyi ama bu dünyâ “imtihan
dünyâsı” değil miydi?. İmtihan dünyâsında böyle bir şey olabilir mi?.
Yatay-yata imtihan nasıl verilecek ki!.
Sürekli
yatay olamazsınız. Çünkü birileri sizi yatay görünce üzerinize basarak yükselmek
ister. Dikey olmak isteyenler bâzen bunu mecbûren yaparlar. Yatay olmak
yeryüzünün en düşük rakımına eşitlenmek demek olduğu için yatay olmak bir çeşit
alçaklık, eziklik ve düşüklüktür. Açıkçası sürekli yatay olmak ya hastalığın
yada ölmüş olmanın göstergesidir. Çünkü hastalık ve ölüm durumunda mecbûren
yatay olursunuz. Psikolojik ve mânen ölmüş onlalar da bir türlü ayağa kalkarak
yataylıktan kurtulamazlar ve dikey olamazlar.
“Ben
böyle yatay şekilde yaşayayım ve ölüp gideyim” diyenler, sünnetullahın ve
imtihan durumunun buna izin vermeyeceğini, ara-sıra da olsa seve-seve yada
zorla kişiyi dikey olmaya zorlayacağını bilmelidirler. İslâm’ın formatı sürekli olarak yatay-seyirde
kalmaya uygun olmadığı için yatay-seyirde kalanların, süreç içinde Dünyâ lehine
seviyesi düşer. Sonuçta da kişinin takvâsı, azmi, gayreti ve dirâyeti azalır.
Dikey olanlara gıcık olan yataylar bilsinler
ki, âhirette zebâniler de yatay olanlara gıcık olmaktadır. Bu yüzden cennetin
bekçisi olan Rıdvân, dikey olanları cennete buyur ederken, cehennemin bekçisi
olan Mâlik ve zebâniler de yatay olanları ateşe iterler.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder