28 Temmuz 2024 Pazar

İslâm Dîni Kimsenin Babasının Malı Değildir

 

“Haberin olsun; hâlis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır…” (Zümer 3).

 

İslâm, Allah katındaki tek hak din’dir. Çünkü İslâm Allah’ın dînidir. Allah’tan gelmiştir, Allah’tan inmiştir. Bu nedenle hiç kimse İslâm’ı babasının malı gibi kullanamaz, keyfine göre hüküm vermez ve yorum yapamaz. Zâten İslâm’ın ilkelerini belirleyen şey vahiy, amelini-eylemini belirleyen şey ise peygamber örnekliğidir. İslâm “vahiy-Kur’ân ve peygamber örnekliği-Sünnet”tir ve bu tüm peygamberler için böyledir. Peygamberler ancak Allah’ın indirdiği vahye göre ve tam da Allah’ın emrine göre bilgi, bilinç, ve amel-eylem sergilerler. Vahye uymakla ve peygamber örnekliğini tâkip etmekle yükümlü olan mü’minler de bu nedenle İslâm’ı babasının malı gibi kullanamazlar.

 

Bâtıl dinlerin ise bir kurucuları ve dolayısı sâhipleri vardır. Bâtıl dinler “Allah’ın dîni” olmadığı için kurucuları ve tâkipçileri bu bâtıl dinleri babalarının malı gibi kullanırlar ve din hakkında istedikleri gibi yorumlarda ve uygulamalarda bulunurlar.

 

Baba malı gibi kullanılan dinler ancak hurâfe ve zırvalık üretirler. Bu nedenle bâtıl dinlerin tâkipçileri de gevşek davranışlar gösterirler. Çünkü insanın aklının ve zihnin çapı yetkin bir din ortaya koymaya yetmez. Böyle olduğu için bâtıl dinler bâzı hakîkatler içerseler de insanın fıtratına, aklına, doğasına aykırı olurlar ve dolayısıyla hem çok fazla yayılamazlar hem de insanların sorularına, sorunlarına ve dertlerine çâre falan olamazlar. Zâten pek de dertlere çâre olmak gibi bir kaygıları yoktur. Bâtıl dinler insanlar tarafından babalarının malı gibi kullanıldığı için ancak laf üretirler ve bu laflar da bir türlü bitmez. Zîrâ kesin ve net bilgi, bilinç ve amel-eylem metodu ortaya koyamazlar.

 

İslâm Allah’ın dînidir ve hiç kimsenin babasının malı değildir. Zâten 23 yıllık vahiy ve nübüvvet sürecinin sonunda hem bilgi-bilinç, hem amel-eylem hem de tebliğ-davet ve peygamber örnekliği en ideâl şekilde gösterilerek tamamlanmıştır. Dolayısı ile İslâm, Peygamberimiz’in son nefesini vermesiyle birlikte hem vahiy hem de uygulama örnekliği ile birlikte tamamlanıp bitmiş ve kıyâmete kadar korunacak olan bir kitap olarak ruhlara, kâlplere, zihinlere ve satırlara kazınmıştır. Bu nedenle Peygamberimiz’den sonra artık herkes ancak vahye ve Peygamberimiz’in güzel örnekliğine uymakla ve bir yorum ve te’vilde bulanacağı zaman da yine Kur’ân ve Sünnet örnekliğine uygun olacak ve aykırı olmayacak şekilde yapmalıdır.

 

Peygamberimiz son vahyi alıp halka duyurduktan ve kendisine indirilen tüm vahiylerin en güzel örnekliğini yaptıktan sonra, son nefesini verip rahmet-i rahmâna kavuştuğu anda ortada olan şey, ne eksik ne de fazla, İslâm’ın tam olarak bizzat kendisi ve tamâmıdır. Zâten böyle olduğu için din tamamlanmıştır. Tamamlandığı için de artık hiç kimse İslâm’ı babasının malı gibi kullanıp da Kur’ân’ın metnine ve rûhuna ve de Peygamber örnekliğine aykırı düşecek bir yorumda, fikirde düşüncede söylemde ve eylemde bulunamaz.

 

İşte bu yüzden İslâm; Peygamberimiz’den sonra ortaya çıkan, şia, hâriciye, mürcie, ehl-i sünnet, mutezile, mezhepler, meşrepler, mistik-ezoterik-batınî düşünceler, tasavvuf, târikat, hadis, fıkıh, kelam, tefsir, felsefe ilimleri, cemaatler, hizipler, partiler, akımlar tarafından babalarının malı gibi kullanılamaz. Baba-malı gibi düşünülen, yazılan, konuşulan, yapılan vs. hiç-bir şey İslâm’ın esaslarından değildir, bu nedenle bir bağlayıcılığı yoktur. Yine İslâm modernizmin de babasının malı değildir ve İslâm adına modernlerin söyledikleri, yazdıkları ve konuştukları da İslâm’ın esasları falan değildir, bu nedenle de bağlayıcı değildirler. Baba-malı gibi kullanılan bir din yada din yorumu zinhar bağlayıcı olamaz.

 

Yine İslâm; Peygamberimiz’den sonra; halifeler, şia ve hâriciye başta olmak üzere, fırkaların, hiziplerin, partilerin, grupların, mezheplerin, meşreplerin, târikatların, tasavvufun, bâtınîliğin, hükûmetlerin, parlamentoların, cemaatlerin, akımların, fraksiyonların, gavsların, kutupların, mezhep imamlarının, şeyhlerin, imamların, hoca-efendilerin, âlimlerin, üstadların, lîderlerin, ana-yasaların, şeytanın, nefsin, insanın, aklın, mantığın, beşerî-tâğûtî kânun, kural ve yasaların, kahramanların, önderlerin, zenginlerin, şöhret-sâhiplerinin, dehâların, ideolojilerin ve ideologların, felsefelerin ve felsefecilerin, ilâhiyatçıların, akademisyenlerin, bilim-adamlarının, doç.ların, prof.ların, modern-bilimin, teknolojinin vs. hiç-birinin babasının malı değildir. Bu yüzden ne kadar beşerî-insânî olan tasavvur, düşünce, söylem, eylem ve uygulamalar varsa, Kur’ân’a ve Sünnet’e uygun olsun yada olmasın, bunların düşünmüş, söylemiş, yazmış ve yapmış olduğu hiç-bir şey, hiç-bir şekilde İslâm adına geçici yada kalıcı olarak bağlayıcı değildir, olamaz.

 

İslâm adına konuşup da İslâm’a aykırı olan bir sözü, yorumu kim yapmış olursa-olsun ve bir eylemi kim sergilemiş olursa-olsun İslâm onun da babasının malı değildir. Bu-bağlamda İslâm, Ebubekir’in Hz. Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin, İbn-i Abbas’ın, Ebu Hanife’nin, Mâturîdî’nin hattâ Peygamberimiz’in bile babasının malı değildir. Çünkü bu din “sâdece Allah’ın” dînidir.

 

Bir gün İbn-i Abbas’a temettu haccı konusunda bâzı kimseler îtirâz etmişler ve delil olarak da Ebu Bekir ve Ömer’in sözlerini getirmişlerdir. Tercümânû-l Kur’ân olan İbn-i Abbas kendisine bu şekilde îtirâz edenlere şu şekilde cevap vermiştir: “Neredeyse gökten başınıza taş yağacak. Ben size Allah’ın Resûlü (sav) böyle söylüyor diyorum. Siz ise bana Ebu Bekir ve Ömer diyorsunuz”. Buna benzer bir rivâyette İbn-i Ömer’den gelmiştir. Kendisine “baban temettu haccını yasakladı" diyenlere “Allah Resûlü’nün emri mi yoksa babamın emri mi uyulmaya daha lâyıktır?" diye cevap vermiştir. Zîrâ İslâm’ın kimsenin babasının malı olmadığını çok iyi biliyorlardı.

 

İslâm Allah’ın dînidir ve Peygamberimiz İslâm’ın en güzel, ideâl ve örnek uygulayıcısıdır. Peygamberimiz’den sonra İslâm’ın hiç kimseye ve hiç-bir desteğe ihtiyâcı yoktur. Bu nedenle de hiç kimse hiç-bir şekilde İslâm’ı babasının malı gibi kullanamaz.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder