“Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir
mülkü haber vereyim mi?” (Tâ-hâ 120).
Şeytan, insanı kandırmaya işte bu sözle
başladı. Âdem’den bêri tüm insanları değişik oyunlarla mülk ve sonsuzluk
söylemleriyle ile kandırmaya devâm ediyor. Bu yüzden insanlar târih boyunca
şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından “arzularından ve ihtiraslarından”
yakalanmışlar ve vurulmuşlardır.
Şeytan insan yüzünden makâmından kovulmuş
olan bir varlık olduğu için insan düşman olmuştur. Allah Âdem’i kendisinden
üstün tuttuğu için, kendisince -güyâ- Âdem’in yâni insanın, Allah’ın güvendiği
gibi bir varlık olmadığını kanıtlamaya çalışmaktadır. Bu-bağlamda da insana her
yönden saldırmakta ve onu Allah’tan uzaklaştırmakta ve koparmaya çalışmaktadır.
Sünnetullah, imtihan ve insanın, nefsine çok düşkün olması nedeniyle de şeytan
işinde başarılı olmaktadır. Şeytan kovuldu gün şöyle demişti:
“Sonra
muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu
şükredici bulmayacaksın” (A’raf
17).
İşte
şeytanın görevi budur, insanı şükreden bir kul olmaktan uzaklaştırmak ve
koparmak. Çünkü Allah’a,
âhirete ve gayba îmandan anlık bir gaflette bile şeytan, insanı tuzaklara
düşürebilmekte ve sapmasına neden olmaktadır. Bunun önüne sâdece bilgilenmeyle
geçemezsiniz. Çünkü ne kadar çabalarsanız-çabalayın, şeytan kadar bilgili
olamazsınız. Âdem, şeytandan “secde etmekle” üstün oldu. Şeytan secde etmediği
için “şeytan” oldu. Secde etmemek şeytandandır. O-hâlde şeytanın tuzaklarından
ve ayartmalarından korunmanın ve kurtulmanın yolu secde ederek Allah’a yakın
durmaktır. Çünkü secdesizlik insanı Allah’tan uzaklaştırmakta ve koparmaktadır.
Secde, Allah karşısında haddini bilmenin zirvesidir. Secde, kibirsizliğin
kemâlidir. Haddini bilen ve kibirden uzak olan insana şeytan hiçbir şey
yapamaz.
Şeytan, insanı Allah’a bağlayan dîne karşı,
insanı Allah’tan uzaklaştıran akla ve mantığa uygun olan yeni bir din ortaya
koyar ve Allah’ın murâdı budur diyerek insanları bâtıl dîne dâvet eder. Bu yeni
din elbette mevcuda ve güncel olan uygun olan bir din olduğu için insanlara
câzip gelir. Meselâ şeytan, Kur’ân’ı kendi iç-dinamiği ve Sünnet ile değil de
modern-bilim ile yorumlamak akımını başlatmıştır ve insanlar da, nefsin
güdümündeki akla uygun olan bu akıma kapılmıştır.Kur’ân’ı; moderniteye, nefse
ve çıkara uydurmak için yorumlamaya bir başladınız mı, şeytan en büyük
destekçiniz olur.
Şeytan “kale”yi içten yıkmaya uğraşır. Bu-bağlamda
işe, “en küçük toplumsal yapı” olan evlerden başlar ve âileleri dağıtır. Evlenmenin
çeşitli sapkınlıklar nedeniyle zorlaşması ama boşanmaların sayısının çok
artması, şeytanın bu plânında çok başarılı olduğunu gösterir.
Şeytan’ı “şeytan” yapan şey, mâzeret
üretmesiydi. Şeytanın görevinden biri de insanları mâzeretler ile kandırmak ve
yoldan çıkarmaktır. Mâzeretler hiç bitmez ve yapılması gereken şey hep arkaya
atılır. Şeytan’ın ayartması, insanın vereceği tâvize bağlıdır. Çünkü şeytan insanı
hep tâvizlerle ayartır. İnsanı ayartmaya, vereceği tek bir tâvizden başlar.
Şeytan görevini yerine getirmek için tüm bu
yaptıklarını tabî ki dostları sâyesinde yapar. Şeytanın da havârileri yâni
yardımcıları vardır. Bu nedenle şeytan, özellikle havârileri vâsıtasıyla vahyî
esasları sulandırma, hakkı bâtıl, bâtılı da hak olarak gösterme mücâdelesini
târihin her devrinde mütemâdiyen uygulamış ve ne yazık ki bunda da büyük ölçüde
başarılı olmuştur:
“…Gerçekten şeytanlar, sizinle mücâdele etmeleri
için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. Onlara itaat ederseniz
şüphesiz siz de müşriklersiniz”
(En-âm 121).
Bir
yazıda şeytanın görevi hakkında şunlar söylenir:
“Yaratıldığı ilk günden kıyâmet gününe kadar
insanoğluna düşmanlık yapmayı, onu doğru yoldan saptırarak ebedî hüsrâna
uğratmayı kendisine tek-görev edinen şeytanın bu yoldaki en büyük silahı; sahih
İslâm inancını, insanların fehminde Allah’ın beyân ettiği şekliyle
anlaşılamaması ve böylece pratik hayatta yerini bulamaması adına bozmaya
çalışmaktır. Sûret-i haktan görünerek insanoğlunu yoldan çıkarma metodu
şeytanın târih boyunca gerçekten ciddî anlamda başarı sağladığı metotlardan
birisidir. Sâdece Resûlullah (sav)’in vefâtından sonra günümüze kadar geçen
süreç içerisinde kendisini İslâm’a nispet etmekle birlikte şirk, küfür ve bid’at
içerisinde olan fırkaların sayısına baktığımız zaman şeytanın bu alanda ne denli
büyük bir başarı sağladığı âşikâr olarak görülmektedir:
“Beni azdırmanın karşılığı olarak yemin
ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine elbette
oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
sokulacağım” (7 A’raf 16-17).
Şeytan’ın insanoğlunu yoldan çıkarma adına
kullandığı en tehlikeli metotlardan birisi; insanoğluna sağdan (sûret-i haktan)
yaklaşarak, hakkı bâtıl, bâtılı ise hak olarak göstermek sûretiyle onu yoldan
çıkarmasıdır. ‘Allah sizden bu şekilde hareket etmenizi istiyor’ diyerek onlara
Allah’ın emretmediklerini teşrî etmek ve ‘Allah size bunları yasaklamıştır’
diyerek de Allah’ın emirlerini hükümsüz kılmakla mümkündür”.
Şeytan
günümüzde insanları en çok; “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmek önemli bir
husus değildir. Hükmedilmese de olur. Beşerî nizamların hükümleri Allah’ın hükümlerinden
daha iyidir. Allah’ın kitabının devri artık bitmiştir. İnsanlara hâkim olması
gereken tek sistem beşerin getirmiş olduğu sistemdir” şeklindeki sözlerle
aldatmaktadır. Aklı, mantığı, bilimi, teknolojiyi ve maddeyi ilahlaştırmış olan
insan için bu sözler çok etkili olmaktadır. Zîrâ modern insan Allah, âhiret,
gayb, Kur’ân, Sünnet ve İslâm düşüncesinden olabildiğince uzaklaşmış ve
kopmuştur.
Allah’ın açık emrine rağmen mantığa başvurmak
şeytandandır. Îmânın denetiminde olmayan akıl, “şeytanın oyuncağı” hâline gelir.
Modernizm, şeytanın; “onları her yönden
saptıracağım” sözünü tezâhür ettiren ve hâkim kılan uygarlığın adıdır.
Modern müslümanlar da dâhil insanlar,
“Allah’ı râzı etme”yi bırakıp, “şeytanın gönlünü yapma”nın peşine düşmüşlerdir.
Bu nedenle şeytan modernizm ile birlikte, târihte hiç olmadığı oranda güçlü bir
hâkimiyet kurmuştur. Modern insanlar ve müslümanlar, birbirleriyle ile
savaştıkları kadar şeytan ve tâğutlar ile savaşsalardı şeytan karşısında
böylesi,ne küçük düşmezlerdi, böyle rezil bir durumda olmazlardı.
Müslümanların sorunu, şeytan taşlamayı
yapmamak ve terk etmektir. Her türlü çirkef, şeytanı taşlamamanın eseridir. Biz şeytanı taşlamadığımız için şeytan bizi
taşlamakta ve başlarımızı yarıp durmaktadır.
Şeytan, insanı ayartma
noktasında “yapacağım” dediğini yapıyor, sözde kalmıyor. Fakat insan, şeytana
karşı yapması gerekeni yapmıyor yada yeterince yapmıyor.
Gayri-İslâmî sistemlerde iktidarlar
“düşman”sız yapamazlar. İslâm’da ise ebedî düşman “şeytan”dır. Allah bu nednele
şeytana düşman olmayı emreder:
“Ey âdem-oğulları, ben size and vermedim mi ki:
Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır” (Yâsîn 60).
“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır,
öyleyse siz de onu düşman edînin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin
halkından olmaya çağırır” (Fâtır
6).
Yapmanız gerekip de
yapmadığınız her-şey, hayatta şeytana alan açar. Bir de bakmışsınız ki kendinizin
sandığınız alanlar bile şeytana âit olmuş.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder