“Ey
îman edenler!; Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece
korkup-sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum
üzerinde) ölmeyin”
(Âl-i İmran 102).
Türk insanının safsatalarından yâni boş,
asılsız ve temelsiz sözlerinden biri de, “İslâm’ın en iyi Türkiye’de
yaşandığı”dır. İslâm âleminde İslâm Dîni’nin
en iyi yaşandığı ülke Türkiye imiş. İyi de Türkiye’de “yaşanan” bir İslâm var
mı ki!. Bu bir soru değil elbette, çünkü cevap çok açık: Türkiye’de İslâm yok
ki yaşansın. Çünkü Türkiye’de İslâm Dîni hem hakîki anlamda bilinmiyor hem de
bu nedenle yaşanmıyor. Gerçi bilenler de hakkıyla yaşamıyor. Zâten son 100
yıldır Türkiye’de din iptâl edilip yasaklanmıştır. Bu nedenle de bırakın
İslâm’ı yaşamayı, Türkiye’de bir şeyi İslâm ile yorumlamak bile yasaktır: “Kimse, devletin sosyâl, ekonomik, siyâsi veya hukûki temel düzenini kısmen
de olsa, din-kurallarına dayandıramaz...”. (Anayasanın 24. Maddesi).
100 yıl önce Türkiye’de İslâm yasaklanmış ve yerine,
şeytanın ve nefsin fısıltılarıyla tâğutların oluşturduğu lâik, seküler,
demokrasi dîni hâkim kılınmıştır. Haa!; “din en iyi şekilde Türkiye’de
yaşanıyor” derken kastedilen din eğer demokrasi dîni ise, -çünkü demokrasi bir
din’dir- evet, çok doğru; Dünyâ’da demokrasi dîninin en iyi şekilde yaşandığı ülke
Türkiye’dir. ABD’de AB’de her-şey şirketlerin eline geçtiği için, demokrasi
artık çöpe atılacak köhne bir ideoloji hâline gelmiş olmasına rağmen, Türkiye
demokrasi dînine sımsıkı sarılmış durumdadır ve demokrasinin yetersiz geldiği her
noktada “daha fazla demokrasi” ilâvesi yapılmaktadır.
Türkiye’de Allah’ın kânunlarına yâni İslâm‘a göre
hareket etmek 24. Maddeye göre kânûnen yasak ve suçtur fakat Atatürk
kânunlarına göre hareket etmek şarttır. Bu durumda Türkiye’de kimin dîni
geçerlidir?. Türkiye’de yaşanan din kimin dînidir ve o dînin adı nedir?. Bu din
elbette İslâm değil, “lâik, seküler, demokratik modernite dîni”dir. Türkiye’de
bırakın İslâm’ın yaşamasını, neredeyse başını uzatmasından bile rahatsız
olunmaktadır. Zâten modern Türk insanı ile İslâm bambaşka şeyler hâline
gelmiştir. Birbirlerine öyle bir yabancılaşmışlardır ki, bir-araya gelmeleri
pek mümkün gözükmemektedir. Tabî ki istisnâlar her zaman vardır.
İstisnâları saymazsak;
Türkiye’de ne lâikler bilinçli lâiktir; ne de müslümanlar bilinçli müslümandır.
Kafalarına uyan bir lîder görmeyiversinler, hemen takılırlar peşine ve
başlarlar onun dînine uymaya. Zâten Türkler târihleri boyunca bir din üzere
sâbit-kadem olamadıkları için sürekli din değiştirmişler ve en sonunda da,
Şamanizm ve tasavvufla karışıp yozlaşmış hâlini kabûl edebilmişlerdir.
İstisnâlar hâriç Türkler hiç-bir zaman “saf İslâm”ı benimsememişlerdir.
Türklerin kendilerini İslâm ile bağlı görmesi, târihlerinde en yüksek seviyeye
İslâm ile çıkmış oldukları içindir. Tabi bu, yaklaşık 100 yıl önce İslâm’ı
resmî olarak terk edip düşmanlarının dinlerini kabûl etmeleriyle farklı bir
yöne girmiştir. Artık Türkiye’de İslâm, teberrüken anılan bir din’dir.
Türkler her dîne kolayca girip-çıktılar.
Sâdece İslâm’ı çok zor kabûl ettiler. Zâten onu da Kitap-merkezli olarak değil,
tasavvuf-bâtınî senkretik ve eklektik şekilde ve kendi şaman geleneklerine uydurduktan
sonra benimsediler. Bu -istisnâları saymazsak- hâlen de büyük oranda
böyledirler. Türkler inanç konusunda iki bin sene önce ne durumdaysalar, şimdi
de aynı durumdadırlar. Türkler müslümanlığı kabûl ettiklerinde aslında İslâm’a
çok da sıkı bağlanmamışlardı. O yüzden de şamanlığı da andıran tasavvufî-mistik
bir anlayışı benimsediler. İşin aslı şu ki, Türkler (istisnâlar hâriç) İslâm’a
hiç-bir zaman dört elle sarılmadırlar. Örf her zaman bir adım öndeydi. Bu
yüzden Türklerin baskın dinleri, Şamanlık’tır.
Bunu bilen ve gören modernist ilâhiyatçılar,
Kur’ân’ın hemen-hemen %90’ının hükmünün kalmadığını ve mevcut modern zaman ve
mekâna göre değiştirilmesi gerektiğini teklif edebilir hâle gelmişlerdir. İslâm
Türkiye’de “yaşanan” bir olsaydı hiç böyle laflar edebilirler miydi!. Onların bunu
yapmaya cüret edebilmelerinin tek nedeni, bir yaptırım ile
karşılaşmayacaklarına olan güvenleridir. Çünkü Türkiye’de yaşanan ve etki eden
bir İslâm yoktur.
Türkiye cumhûriyetle birlikte bu sefer de greko-romen
uygarlığa yâni greko-romen dîne girmiştir. Bu nedenle Türkiye bir “yunan
uygarlığı”dır ve din yerine mitolojilere inanılmaktadır. Türkiye’de Avrupa’ya
yâni kıyılara yaklaşıldıkça “batı’lılaşma-hristiyanlaşma temâyülü” görülür yada
artar. Çünkü kıyılara yaklaşıldıkça İslâm’dan uzaklaşılır.
İslâm
en iyi Türkiye’de yaşanıyormuş; bu espriye gülünecekse gülelim. Hayır!
tam-aksine, kanımca an îtibârıyla Dünyâ’da İslâm’ın temsilinin en düşük olduğu
ülke Türkiye’dir. Diğer ülkelerde de İslâm yaşanıyor yada hakkıyla yaşanıyor
değildir elbette. Çünkü eğer yaşansaydı müslümanlar hiç böyle ezik durumda olur
muydu?. Fakat yakın zaman önce İslâm’ın bayraktarlığını yapmış olan bir ülkenin
İslâm’dan bu kadar uzaklaşması akıl alır gibi değildir. Türkiye, türklüğünü değil, müslümanlığını öne
çıkaran insanlarca fethedilmişti ama şimdilerde insanlar “müslümanım” demeye
utanır hâle gelmişlerdir.
ABD’nin Türkiye’de uyguladığı “Ilımlı
(sınırlı) İslâm Projesi” başarılı olmuştur. Bu proje ve plânın sonunda Türkiye
öyle bir Amerikanlaşmıştır ki, Amerika’da yaşamaya başlasanız bir “uyum sorunu”
yaşamazsınız.
Türkiye her türlü günahın çok yoğun olarak
işlem gördüğü bir borsa hâline gelmiş durumdayken, İslâm’ın en iyi şekilde
Türkiye’de yaşandığı sözünün hiç-bir değeri ve önemi yoktur. Çünkü Türkiye,
"parasını verdikten sonra" her türlü günahın işlenmesinin serbest
olduğu bir ülke hâline gelmiştir. Öyle ki, günahların alabildiğine
serbestleştiği Türkiye’de sigara, esrar ve içki içmemek, her yerden insanın
karşısına çıkan çeşitli kumar oyunlarından birini oynamamak, ayağa düşen zinâ
yapmamak, hele Dünyâ’da en yüksek seviyesinde verilen fâiz almamak, çeşitli
sapıklıklara bulaşmamak nerdeyse günah ve yasak hâline gelmiştir. Türkiye,
günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir yer hâline gelmiştir. Durum
buyken siz İslâm’ın yaşanmasından mı bahsediyorsunuz?.
Türkiye’de bir “ölü kültü” var. Hayy ve
dipdiri olan âlemlerin Rabbi olan Allah varken, klâsik, geleneksel ve modern
anlamda ölülerin kutsandığı ve ilahlaştırıldığı bir ülkede siz İslâm’ın
yaşandığından mı bahsediyorsunuz?, hem de en iyi şekilde ha!. Türkiye’de insanlar-müslümanlar,
“Dünyâ lîderi” ile “kâinat imamı” arasında pin-pon topuna dönüşmüşlerdir; bir o
vuruyor, bir diğeri.
Türkiye’de bir kısım insanların İslâm
hassâsiyeti vardır, fakat onlar da, dinlerini Allah’ın indirdiği Kur’ân’a ve
Allah’ın gönderdiği Peygamber’e, yâni İslâm’ı Kur’ân ve Sünnet’e göre değil de,
100 yıl önce, hakîki İslâm’ı perdelemek için kurulmuş olan Diyânet’e göre yaşıyorlar daha doğrusu
yaşadıklarını zannediyorlar. Hâlbuki diyânetin uygulamaları, ulus-devletin izin
verdiği ölçüde ve büyük oranda, Kur’ân ve Sünnet’in ifsâd edilmiş şeklidir.
Türkler müslüman olduktan sonra kânunlarını
İslâm’a ve töreye göre “ikili hukuk” şeklinde icrâ etmişlerdir. Zamanla töre,
İslâm hukûkunun yâni şeriatın önüne geçmiştir. Fakat bilinsin ki, “şirk” budur.
İslâm yetersiz bir din ve hukuk sistemi değildir ki “biraz ordan biraz da
burdan” düşüncesini onaylasın. Türkler tüm târihleri boyunca örfü öne çıkarmış
ve örfe göre bir din yaşamışlardır ki Diyânet de işte bu örfe uygun bir din
anlatmaktadır.
Türklerin İslâm’dan önce
doğru-düzgün bir kültürleri ve uygarlığı yoktu. İslâm’a girdikten sonra ise;
Cumhûriyet Dönemi’ne kadar, (üzerine İslâm serpiştirilmiş) “Îran kültürü ve
uygarlığı’na bağlı olarak” yaşarlarken; Cumhûriyet’ten sonra ise, (dîni
devletten uzaklaştıran) “Yunan-Roma (batı) kültürü ve uygarlığı’na bağlı
olarak” hayâtiyetlerini sürdürmektedirler. Oysa İslâm onlara bir Medeniyet
sunmuştu. Türkler bir türlü vahiy ve sünnet-merkezli o İslâm Medeniyeti ile
barışamamıştır. Barışacak gibi de gözükmemektedir. Fakat gelin görün ki hâlen,
İslâm’ın en iyi Türkiye’de yaşandığını sanmaktadırlar. Çünkü Türkler hakîki
İslâm yaşamının nasıl olduğunu hiç görmedikleri için bilmiyorlar ve bu yüzden
de yaşadıklarını İslâm zannediyorlar.
Eee, boşuna dememişler; “inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi
inanırsınız” diye.
Türklerin baskın dinleri, tüm zamanlarda
Şamanizm, neo-şamanizm ve gök-tengri dîni olmuştur. Bu hâlen de böyledir. Zâten
Türklerin demokrasiye olan bağlılığının arka-plânında da “Gök Tanrı” inancı
vardır. Gök Tanrı inancında Tanrı, -aynen şimdiki Türklerin inancında olduğu
gibi- “sâdece göklerin Tanrısı”dır.
Şu da var ki, Türklük, İslâm’ın yerine ikâme
edilen bir kimlik şekli olduğu için, İslâm için bir fedâkârlığı yapmaktan
imtinâ eden Türkler, Türklük için en azında seslerini yükseltebilmektedirler.
Oysa “İslâm’ın en iyi şekilde yaşandığı” bir ülkede İslâm’ın da sesi yükseltilebilmeliydi.
Ey, İslâm’ın en iyi şekilde Türkiye’de
yaşandığını zannedenler yada böyle kabûl etmek isteyenler!. Türkiye’de İslâm
“yaşanan” bir din değildir. Çünkü Türkiye’de İslâm “ölü bir din” olarak
kâlplere, vicdanlara, zihinlere, dört duvar arasına, masa-başına ve müzelere
kaldırılmıştır. Türkiyeli müslümanların hâl-i pür melâlinin ve yozlaşmasının
nedeni budur.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder