27 Temmuz 2024 Cumartesi

İslâm En İyi Türkiye’de Yaşanıyor Safsatası

 

“Ey îman edenler!; Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin” (Âl-i İmran 102).

 

Türk insanının safsatalarından yâni boş, asılsız ve temelsiz sözlerinden biri de, “İslâm’ın en iyi Türkiye’de yaşandığı”dır.  İslâm âleminde İslâm Dîni’nin en iyi yaşandığı ülke Türkiye imiş. İyi de Türkiye’de “yaşanan” bir İslâm var mı ki!. Bu bir soru değil elbette, çünkü cevap çok açık: Türkiye’de İslâm yok ki yaşansın. Çünkü Türkiye’de İslâm Dîni hem hakîki anlamda bilinmiyor hem de bu nedenle yaşanmıyor. Gerçi bilenler de hakkıyla yaşamıyor. Zâten son 100 yıldır Türkiye’de din iptâl edilip yasaklanmıştır. Bu nedenle de bırakın İslâm’ı yaşamayı, Türkiye’de bir şeyi İslâm ile yorumlamak bile yasaktır: “Kimse, devletin sosyâl, ekonomik, siyâsi veya hukûki temel düzenini kısmen de olsa, din-kurallarına dayandıramaz...”. (Anayasanın 24. Maddesi).

 

100 yıl önce Türkiye’de İslâm yasaklanmış ve yerine, şeytanın ve nefsin fısıltılarıyla tâğutların oluşturduğu lâik, seküler, demokrasi dîni hâkim kılınmıştır. Haa!; “din en iyi şekilde Türkiye’de yaşanıyor” derken kastedilen din eğer demokrasi dîni ise, -çünkü demokrasi bir din’dir- evet, çok doğru; Dünyâ’da demokrasi dîninin en iyi şekilde yaşandığı ülke Türkiye’dir. ABD’de AB’de her-şey şirketlerin eline geçtiği için, demokrasi artık çöpe atılacak köhne bir ideoloji hâline gelmiş olmasına rağmen, Türkiye demokrasi dînine sımsıkı sarılmış durumdadır ve demokrasinin yetersiz geldiği her noktada “daha fazla demokrasi” ilâvesi yapılmaktadır. 

 

Türkiye’de Allah’ın kânunlarına yâni İslâm‘a göre hareket etmek 24. Maddeye göre kânûnen yasak ve suçtur fakat Atatürk kânunlarına göre hareket etmek şarttır. Bu durumda Türkiye’de kimin dîni geçerlidir?. Türkiye’de yaşanan din kimin dînidir ve o dînin adı nedir?. Bu din elbette İslâm değil, “lâik, seküler, demokratik modernite dîni”dir. Türkiye’de bırakın İslâm’ın yaşamasını, neredeyse başını uzatmasından bile rahatsız olunmaktadır. Zâten modern Türk insanı ile İslâm bambaşka şeyler hâline gelmiştir. Birbirlerine öyle bir yabancılaşmışlardır ki, bir-araya gelmeleri pek mümkün gözükmemektedir. Tabî ki istisnâlar her zaman vardır.     

 

İstisnâları saymazsak; Türkiye’de ne lâikler bilinçli lâiktir; ne de müslümanlar bilinçli müslümandır. Kafalarına uyan bir lîder görmeyiversinler, hemen takılırlar peşine ve başlarlar onun dînine uymaya. Zâten Türkler târihleri boyunca bir din üzere sâbit-kadem olamadıkları için sürekli din değiştirmişler ve en sonunda da, Şamanizm ve tasavvufla karışıp yozlaşmış hâlini kabûl edebilmişlerdir. İstisnâlar hâriç Türkler hiç-bir zaman “saf İslâm”ı benimsememişlerdir. Türklerin kendilerini İslâm ile bağlı görmesi, târihlerinde en yüksek seviyeye İslâm ile çıkmış oldukları içindir. Tabi bu, yaklaşık 100 yıl önce İslâm’ı resmî olarak terk edip düşmanlarının dinlerini kabûl etmeleriyle farklı bir yöne girmiştir. Artık Türkiye’de İslâm, teberrüken anılan bir din’dir. 

 

Türkler her dîne kolayca girip-çıktılar. Sâdece İslâm’ı çok zor kabûl ettiler. Zâten onu da Kitap-merkezli olarak değil, tasavvuf-bâtınî senkretik ve eklektik şekilde ve kendi şaman geleneklerine uydurduktan sonra benimsediler. Bu -istisnâları saymazsak- hâlen de büyük oranda böyledirler. Türkler inanç konusunda iki bin sene önce ne durumdaysalar, şimdi de aynı durumdadırlar. Türkler müslümanlığı kabûl ettiklerinde aslında İslâm’a çok da sıkı bağlanmamışlardı. O yüzden de şamanlığı da andıran tasavvufî-mistik bir anlayışı benimsediler. İşin aslı şu ki, Türkler (istisnâlar hâriç) İslâm’a hiç-bir zaman dört elle sarılmadırlar. Örf her zaman bir adım öndeydi. Bu yüzden Türklerin baskın dinleri, Şamanlık’tır.

 

Bunu bilen ve gören modernist ilâhiyatçılar, Kur’ân’ın hemen-hemen %90’ının hükmünün kalmadığını ve mevcut modern zaman ve mekâna göre değiştirilmesi gerektiğini teklif edebilir hâle gelmişlerdir. İslâm Türkiye’de “yaşanan” bir olsaydı hiç böyle laflar edebilirler miydi!. Onların bunu yapmaya cüret edebilmelerinin tek nedeni, bir yaptırım ile karşılaşmayacaklarına olan güvenleridir. Çünkü Türkiye’de yaşanan ve etki eden bir İslâm yoktur.

 

Türkiye cumhûriyetle birlikte bu sefer de greko-romen uygarlığa yâni greko-romen dîne girmiştir. Bu nedenle Türkiye bir “yunan uygarlığı”dır ve din yerine mitolojilere inanılmaktadır. Türkiye’de Avrupa’ya yâni kıyılara yaklaşıldıkça “batı’lılaşma-hristiyanlaşma temâyülü” görülür yada artar. Çünkü kıyılara yaklaşıldıkça İslâm’dan uzaklaşılır.

 

İslâm en iyi Türkiye’de yaşanıyormuş; bu espriye gülünecekse gülelim. Hayır! tam-aksine, kanımca an îtibârıyla Dünyâ’da İslâm’ın temsilinin en düşük olduğu ülke Türkiye’dir. Diğer ülkelerde de İslâm yaşanıyor yada hakkıyla yaşanıyor değildir elbette. Çünkü eğer yaşansaydı müslümanlar hiç böyle ezik durumda olur muydu?. Fakat yakın zaman önce İslâm’ın bayraktarlığını yapmış olan bir ülkenin İslâm’dan bu kadar uzaklaşması akıl alır gibi değildir. Türkiye, türklüğünü değil, müslümanlığını öne çıkaran insanlarca fethedilmişti ama şimdilerde insanlar “müslümanım” demeye utanır hâle gelmişlerdir.

 

ABD’nin Türkiye’de uyguladığı “Ilımlı (sınırlı) İslâm Projesi” başarılı olmuştur. Bu proje ve plânın sonunda Türkiye öyle bir Amerikanlaşmıştır ki, Amerika’da yaşamaya başlasanız bir “uyum sorunu” yaşamazsınız.

 

Türkiye her türlü günahın çok yoğun olarak işlem gördüğü bir borsa hâline gelmiş durumdayken, İslâm’ın en iyi şekilde Türkiye’de yaşandığı sözünün hiç-bir değeri ve önemi yoktur. Çünkü Türkiye, "parasını verdikten sonra" her türlü günahın işlenmesinin serbest olduğu bir ülke hâline gelmiştir. Öyle ki, günahların alabildiğine serbestleştiği Türkiye’de sigara, esrar ve içki içmemek, her yerden insanın karşısına çıkan çeşitli kumar oyunlarından birini oynamamak, ayağa düşen zinâ yapmamak, hele Dünyâ’da en yüksek seviyesinde verilen fâiz almamak, çeşitli sapıklıklara bulaşmamak nerdeyse günah ve yasak hâline gelmiştir. Türkiye, günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir yer hâline gelmiştir. Durum buyken siz İslâm’ın yaşanmasından mı bahsediyorsunuz?.

 

Türkiye’de bir “ölü kültü” var. Hayy ve dipdiri olan âlemlerin Rabbi olan Allah varken, klâsik, geleneksel ve modern anlamda ölülerin kutsandığı ve ilahlaştırıldığı bir ülkede siz İslâm’ın yaşandığından mı bahsediyorsunuz?, hem de en iyi şekilde ha!. Türkiye’de insanlar-müslümanlar, “Dünyâ lîderi” ile “kâinat imamı” arasında pin-pon topuna dönüşmüşlerdir; bir o vuruyor, bir diğeri.

 

Türkiye’de bir kısım insanların İslâm hassâsiyeti vardır, fakat onlar da, dinlerini Allah’ın indirdiği Kur’ân’a ve Allah’ın gönderdiği Peygamber’e, yâni İslâm’ı Kur’ân ve Sünnet’e göre değil de, 100 yıl önce, hakîki İslâm’ı perdelemek için kurulmuş olan  Diyânet’e göre yaşıyorlar daha doğrusu yaşadıklarını zannediyorlar. Hâlbuki diyânetin uygulamaları, ulus-devletin izin verdiği ölçüde ve büyük oranda, Kur’ân ve Sünnet’in ifsâd edilmiş şeklidir.

 

Türkler müslüman olduktan sonra kânunlarını İslâm’a ve töreye göre “ikili hukuk” şeklinde icrâ etmişlerdir. Zamanla töre, İslâm hukûkunun yâni şeriatın önüne geçmiştir. Fakat bilinsin ki, “şirk” budur. İslâm yetersiz bir din ve hukuk sistemi değildir ki “biraz ordan biraz da burdan” düşüncesini onaylasın. Türkler tüm târihleri boyunca örfü öne çıkarmış ve örfe göre bir din yaşamışlardır ki Diyânet de işte bu örfe uygun bir din anlatmaktadır.

 

Türklerin İslâm’dan önce doğru-düzgün bir kültürleri ve uygarlığı yoktu. İslâm’a girdikten sonra ise; Cumhûriyet Dönemi’ne kadar, (üzerine İslâm serpiştirilmiş) “Îran kültürü ve uygarlığı’na bağlı olarak” yaşarlarken; Cumhûriyet’ten sonra ise, (dîni devletten uzaklaştıran) “Yunan-Roma (batı) kültürü ve uygarlığı’na bağlı olarak” hayâtiyetlerini sürdürmektedirler. Oysa İslâm onlara bir Medeniyet sunmuştu. Türkler bir türlü vahiy ve sünnet-merkezli o İslâm Medeniyeti ile barışamamıştır. Barışacak gibi de gözükmemektedir. Fakat gelin görün ki hâlen, İslâm’ın en iyi Türkiye’de yaşandığını sanmaktadırlar. Çünkü Türkler hakîki İslâm yaşamının nasıl olduğunu hiç görmedikleri için bilmiyorlar ve bu yüzden de yaşadıklarını İslâm  zannediyorlar. Eee, boşuna dememişler; “inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız” diye.

 

Türklerin baskın dinleri, tüm zamanlarda Şamanizm, neo-şamanizm ve gök-tengri dîni olmuştur. Bu hâlen de böyledir. Zâten Türklerin demokrasiye olan bağlılığının arka-plânında da “Gök Tanrı” inancı vardır. Gök Tanrı inancında Tanrı, -aynen şimdiki Türklerin inancında olduğu gibi- “sâdece göklerin Tanrısı”dır.

 

Şu da var ki, Türklük, İslâm’ın yerine ikâme edilen bir kimlik şekli olduğu için, İslâm için bir fedâkârlığı yapmaktan imtinâ eden Türkler, Türklük için en azında seslerini yükseltebilmektedirler. Oysa “İslâm’ın en iyi şekilde yaşandığı” bir ülkede İslâm’ın  da sesi yükseltilebilmeliydi.

 

Ey, İslâm’ın en iyi şekilde Türkiye’de yaşandığını zannedenler yada böyle kabûl etmek isteyenler!. Türkiye’de İslâm “yaşanan” bir din değildir. Çünkü Türkiye’de İslâm “ölü bir din” olarak kâlplere, vicdanlara, zihinlere, dört duvar arasına, masa-başına ve müzelere kaldırılmıştır. Türkiyeli müslümanların hâl-i pür melâlinin ve yozlaşmasının nedeni budur.   

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder