20 Temmuz 2024 Cumartesi

Hurâfeler Üzerinden İslâm‘a Saldırmak

 

“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-âm 116).

 

Târih boyunca, düşünülmüş, söylenmiş, yazılmış ve yapılmış olanların içinde hurâfe olmayan ve hakîkatin ta kendisi olan tek şey İslâmî olan yâni “Allah’a dayanan”dır. Yine, üretilmiş ne kadar hurâfe ve bâtıl varsa İslâmsızlıktan ve Allahsızlıktan kaynaklanır. Çünkü düşünceyi üretecek tek varlık olan insan ancak Allah’a ve İslâm’a dayandığında doğru yolda gitmiş yada “alternatifsiz diğer seçenek” olarak insan, akla, maddeye, eşyâya vs. dayandığında ise klâsik, geleneksel yada modern anlamda hurâfe ve bâtıl üretmiştir. Çünkü insan Allah’a dayanmayınca mecburen şeytana ve nefse dayanmak zorunda kalır. Şeytan ve nefs ise insanı her zaman kandırmaya, saptırmaya ve oyalamaya çalışır. Zîrâ hayâtiyetleri buna bağlıdır:

 

“(Şeytan) dedi ki: Mâdem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlakâ senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım” (A’raf 16).

 

“(Yine de) ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir” (Yûsuf 53).

 

Hurafe: “Dîne sonradan girmiş olan, akla aykırı, uydurma ve garip şeyler, boş inanç”. Sözlükte “bunamak” anlamına gelen haref kökünden türemiş bir isim olan hurâfe kelimesi “akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” demektir. Aslında hurâfe, eski yada modern yâni tüm zamanlarda “bir şeye körü-körüne inanmak” demektir.

 

Târih boyunca şeytanın, nefsin ve tâğutların etkisi, kandırması ve yönlendirmesi nedeniyle insanlar Allah’ın yolu yerine bâtıl yollardan birine sapmışlardır. Çünkü Allah’ın yolu İslâm’dır ve İslâm kişiye sünnetullah ve imtihan gereğince mutlakâ bâzı sorumluklar yükler ve görevler verir. Bu görevler hem bâzen ağır da olabilmekte, hem de ağır olmasa bile düzenli yapılması gerektiği için insan İslâm ile sürekli olarak kontrôl altında tutulmakta ve kişi İslâm-merkezli bir hayat yaşamak zorunda kalmaktadır. İslâm-merkezli bir hayat yaşamak bunu yaşayanlar için çok zor değildir ama yaşamayanlar için çok zordur. Zâten îtirâz da bu nedenle gelmektedir. İslâm, “insanı sürekli olarak Allah’ın kontrôlünde tutmak” demektir. İslâm’ı kabûl edenler bunu kabûl etmelidirler. İşte bu kontrôlü ve disiplini kabûl etmeyenler ya İslâm’dan uzak durmakta yada mevcut kötülüklerin sebebi olarak İslâm’ı gördükleri için İslâm’a düşmanlık yapmaktadırlar. Güyâ İslâm insanı akıldan, mantıktan, bilgiden, Dünyâ’dan vs. kopardığı için toplum ve devlet gelişememekte ve geri kalmaktadır. Tüm zamanlarda İslâm’a yapılan saldırı bunun üzerinden yapılmış, fakat İslâm’ın ana-gövdesini oluşturan vahiylerde yâni kutsal kitaplarda meselâ Kur’ân’da saldıracak ve sataşacak bir şey bulamadıkları için İslâm’a âit olduğu zannedilen hurâfeler, uydurmalar, yalanlar ve zırvalıklar üzerinden İslâm’a saldırmışlardır ve saldırmaktadırlar.

 

Meselâ İslâm Dîni’nin akla önem vermediği söylenip durulmaktadır fakat Kur’ân’da direkt olarak 80 âyet, dolaylı olarak ise çok daha fazla âyet akıldan ve aklı kullanmaktan bahsetmektedir ki bu âyetlerin ağası Yûnus 100. âyettir:

 

“Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için îman etme (imkânı) yoktur. O, akıl erdir(e)meyenlerin üzerine iğrenç bir pislik bırakır” (Yûnus 100).

İlim konusunda ise İslâm’a tam bir iftirâ atılmaktadır. Çünkü İslâm “ilim ve amel” demektir ve ilim ve amel üzerine kuruludur.

     

İslâm’a Kur’ân ve Sünnet-merkezli olarak değil, hurâfe-merkezli saldırılmaktadır. Çünkü başka saldıracak argüman yoktur. Şu da var ki İslâm’a, modern insanın kutsallaştırıp taptığı modern-bilim ve teknoloji üzerinden saldırmak moda hâline gelmiştir. Fakat İslâm’a Kur’ân ve Sünnet-merkezli değil de, modern-seküler batı-merkezli eleştiri ve îtirazda bulunmak, “tersinden hurâfe üretmek”tir. Böylece “klâsik hurâfe” yerine, “modern hurâfeler” ortaya çıkmaktadır. Modern müslümanların gittiği yön-yol bile budur.

 

Son 200 yıldır “dîn’i, hurâfelerden arındırma” çalışmalarında ölçü Kur’ân ve Sünnet olacağına, modernizm olmuştur. Böylece “dîn’i modernizme uydurmak” sorunu ortaya çıkmıştır. Ölçü bu sefer de tersinden şaşmıştır. Aslında kendisi de bir hurâfe ve sapkınlık olan modernizm ile hurâfelere daha doğrusu hurâfeler üzerinden İslâm’a saldırmak modern zamanların en büyük hurâfesidir.

 

Ateist, deist, agnostik yada modern seküler -sözde- müslümanların İslâm’dan “hurâfeleri temizleme çalışmaları” İslâm’ın hatırına ve hakîkati ortaya koymak adına değil, modernizmin hâkimiyeti hatırına yapılmaktadır. Fakat aslında yapılan şey İslâm’a saldırmaktan ve düşmanlık yapmaktan başkası değildir. Aslında amaç, “modernizme uymayan” şeyleri silmektir, “İslâm’a uymayan” şeyleri silmek değil. Modernizme uymayan şeyleri silmek, İslâm’ı silmek demektir.

 

Modern insanlar ve de müslümanlar, akıllarını kullanarak(!) hurâfelerden kurtulacaklarını sanırlarken aslında “din”den kurtuldular ve şeytanın, nefsin ve tâğutların kucağına düşerek dünyevileştiler. Şurası kesin ki, yerine daha iyisini yada başka bir şey koyamadıysan, uygulamadan kaldırdığın hurâfelerin faydası değil zarârı olur. Çünkü uygulamadan kalkan “eski hurâfeler”nin yerini “yeni hurâfeler” alır.

Ateistler, deistler, agnostikler, lâikleri bâzı aptal modernist müslümanlar ve modernler, Kur’ân ve Sünnet ile İslâm’a saldıramadıkları için uydurma rivâyetlerle dîni kötüleme yarışı içindedirler. Bunların yazdığına ve konuştuğuna baktığınızda, Kur’ân’dan ve sahih Sünnet’ten hiç örnek ver(e)mediklerini görürsünüz. Çünkü Kur’ân ‘da hurâfe de yoktur ve Kur’ân tümüyle hakîkattir. Bu yüzden dîne saldırılarını uydurma rivâyetler ve hurâfeler üzerinden yapmak zorunda kalmaktadırlar. Yine Peygamberimiz de, “muhteşem bir ahlâk sâhibi” ve “âlemlere rahmet” olarak tümüyle Kur’ân-merkezli bir hayat yaşamış, bâzı yanlışlarında-hatâlarında hemen Allah tarafından uyarılmış ve düzeltilmiş olduğundan dolayı ideâl bir yaşam-şekli ortaya çıktığı için  o’nun bu yaşam-şekli “güzel örneklik” olarak bizim için kıyâmete kadar bağlayıcı hâle gelmiştir: (Ahzâb 21).

 

Bu-bağlamda Peygamberimiz’e yapılan en yoğun saldırılardan biri, Peygamberimiz’in Zeyd bin Hârise’nin karısına -hâşâ- göz koyduğu ve karısını boşattırıp onu kendisine almasıdır. Hâlbuki mesele böyle değildir. Müşrik bir uygulama olarak insanlar evlatlıklarını “gerçek evlat” olarak gördükleri ve kabûl ettikleri için evlatlıklarının karılarıyla evlenmeyi kendilerine haram kılmış olmalarıdır. Haram kılmak “Allah’ın kılması” demek olduğu için İslâm’ın bu yanlış haram kılmayı düzeltmemesi düşünülemezdi.  Lâkin bu uygulama iyice yerleşmiş olduğu için, bu yanlışı; “evlatlıklarınız sizin gerçek evlatlarınız değildir, o yüzden onların karılarını boşamaları durumunda karıları size haram değildir” demek tek-başına yetmezdi. Bu nedenle evlatlıklarının karılarıyla evlenmek müslümanlar için bile sorun olurdu. Bunun en iyi çözümü bir örnekliğin ortaya konulmasıydı. Mü’minler için en güzel örneklik Peygamberimiz olduğuna göre bu konuda da o’nun örnekliği üzerinden konu hâlledilecekti ve öyle de oldu. Olay budur. Üstelik Peygamberimiz bunu anladığı için Zeyd’e sürekli olarak; “eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” (Ahzâb 37). Fakat Allah hakîkati göstermekten utanmayacağı için bu olay olmuştur. “İslâm 6 yaş evliliğine izin verir” sözlerinin ise Kur’ânî bir dayanağı yok zâten. Peygamberimiz’den 200 yıl sonra uydurulmuş zırvalıklarla İslâm’a ve Peygamber’e saldırmak ağır bir şerefsizliktir.     

 

Hurâfeler üzerinden İslâm’a saldıranlar meselâ, Hz. Mûsâ’nın âsâ ile denizi yarmasına “hurâfe” diyor, fakat, “evrim” yolu ile kıllı ve çok çirkin görünümlü bir gorilin, bakınca insanın içinin yağını eritecek bir dilbere dönüşmesine “bilim” diyor. Evrim Teorisi gibi apaçık bir sapıklığı ve hurâfeyi bilim olarak kabûl edince, kıllı bir gorilin bir âfete dönüşebileceğine inanmak sorun olmaktan çıkıyor tabi. Fakat hurâfe “modern” olunca hurâfe olmaktan çıkmaz.

 

Teknoloji de bir hurâfedir. Modern-bilim  ve teknoloji, doğaya yapılan ağır saldırının bir sonucudur. Modernizm hurâfelerle sâdece İslâm’a değil, doğaya da saldırmaktadır ve doğayı alabildiğine ifsâd etmektedir.

 

Sorun hurâfelere saldırmak değildir. Hurâfelere, uydurmalara, zırvalıklara ve yalanlara ben de karşıyım, onlarla mücâdele ediyorum ve bunu herkes de yapmalıdır elbette. Bunda bir sorun yok. Fakat sorun, hurâfelerin sâdece klâsik ve geleneksel olanına saldırmak, daha da kötüsü klâsik yada geleneksel hurâfeler üzerinden (hakîkatler üzerinden değil) İslâm’a saldırılmasıdır. Peki niçin modern hurâfelere de saldırılmıyor ve modern hurâfeler gündeme getirilmiyor?. Modernizm insanları daha çocukluktan îtibâren hurâfelere boğuyor ve bu ölüme kadar da gidiyor. Modern insan modern hurâfelerle büyüdü. Biz Süpermen, Tarzan, Himen, Örümcek Adam, Batman vs. bir-çok ilahlaştırılmış çizgi karakterler yâni varsayımlar ile büyüdük. Sihirli Annem, Acemi Cadı, Bez Bebek, Selena vs. gibi dizilerle zihinleri kirletildi. Bunlar modern hurâfelerdir. Bir plân ve proje kapsamında hazırlanmıştır. Târih boyunca modernitenin ortaya çıkardığı hurâfeler, insanlık-târihinde ortaya çıkan hurâfelerden binlerce kat daha fazladır. Gerçek hayatta Dünyâ’yı cehenneme çeviren modernler, çizgi ve film karakterleriyle güyâ Dünyâ’yı kurtarma senaryolarıyla insanların beyinlerini dumura uğratmakta ve onları bir hayâle inandırmaktadırlar. Yapamadıklarını “yaptık” gibi göstermek filmlerle çok olay olmaktadır.

 

Bu-bağlamda spor, müzik, film, internet, çıplaklık, sigara, içki, kumar, zinâ, fâiz vs. insanları çok yoğun şekilde kontrôlüne almış olan her-şey modern hurâfelerdir. Şehvet-şöhret, siy^set-servet ve cehâlet ile ilgi olan her-şey hurâfedir. Bu konuda hurâfeler sayılmakla bitmeyeceği için son bir örnek vererek modern hurâfeyi apaçık bir şekilde ortaya koyalım..

 

Bilindiği gibi Ramazan’ın ilk gününde Oruç Baba’ya gidiliyor ve orada ekmek, sirke vs. yenilip-içiliyor ve Oruç Baba’nın yüzü-suyu hürmetine Allah’tan bir şeyler isteniyor. İstenen şeyler; “oğluma bir iş, kızma bir koca, bir ev, araba, hastalığa çâre” vs.dir. Her gün Fâtiha Sûresi’nde okunan “iyyâke na’budü ve-iyyâke nasta’în” yâni “sâdece Sana ibâdet ederiz ve sâdece Sen’den yardım dileriz” diyenler, Oruç Baba’dan yâni bir ölüden gidip medet umuyorlar. Bu, affedilmeyecek tek günah olan apaçık bir şirktir ve nasuh bir tevbe ile tevbe edip de bundan vazgeçmedikçe şirkin kötü sonucundan kurtulmak mümkün olmaz.

 

Evet, klâsik-geleneksel bir hurâfeyi deşifre ettik. Fakat hakkın yerine gelemsi için modern bir hurâfeyi de deşifre edip ortaya koymak şarttır. Aksi-takdirde bir hurâfeden başka bir hurâfeye düşülmüş olunur. Şöyle ki; 23 Nîsan, 1 Mayıs, 19 Mayıs, 15 Temmuz, 30 Ağustos, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi millî bayramlarda ve özel günlerde Anıtkabir tâbir edilen yere, en güzel giysiler içinde huşû ile uzun bir yürüyüş yaparak ulaşılıp, varılan yerdeki mozolenin yâni bir mezarın yâni bir ölünün karşısına geçerek büyük bir dikkatle ve rikkatle, mermer mezarın karşısında esas duruşa geçmek, selam duruşunda bulunmak, “Atam senin izindeyiz, ilke ve inkılaplarının tâkipçisi ve bekçisiyiz, açtığın yolda hiç durmadan yürüyeceğimize and içeriz” vs. demek ve mezarın karşısında korku ve saygıyla durmak ve eğilmek de on numara bir şirktir, hurâfedir ve saçmalıktır. Çünkü gidip de orada bir Atatürk’ün rûhuna Fâtiha falan okunmuyor ki!. Tanrılaştırılmış ve ölmüş birine tekmil veriliyor.   

 

Ramazan Ayı’nın başında Oruç Baba’ya giderek ondan bir şeyler dilemek ve ummak ile, ulusal bayramlarda ve özel günlerde Anıtkabir’e giderek Atatürk’e tekmil vermek ve ona bağlılığını bildirmek arasında “hurâfe olmak bakımından” hiç-bir fark yoktur. İkisi de bir tapınmadır, ikisi de şirktir, küfürdür ve ikisi de hurâfedir.

 

O-hâlde hurâfenin klâsik, geleneksel ve modern olanına hep birden düşman olarak ve karşı çıkarak onu ortadan kaldırmaya çalışmadıkça “hurâfeden kurtulmak” mümkün değildir. İkisini birden reddetmedikçe hurâfenin birinden kurtulsanız da diğerinden kurtulamazsınız da yine şirk, küfür ve hurâfe içinde kalırsınız.

 

Peki modern insan geleneksel hurâfelere ve hurâfeler üzerinden İslâm’a çok kolayca sataşabilirken, saldırırken ve düşmanlık yapabilirken ve de bu düşmanlığı her yerde dile getirebilirken, modern hurâfelere niçin bir şey diyemiyorlar?. Neden olacak, çünkü modern hurâfelere laf etmenin ve onlara düşmanlık yapmanın ağır bedelleri ve yaptırımları var. Ağzınızı açtığınız anda ağzınıza sıçarlar. Sizi maddî-mânevî anlamda linç ederler. Bu yüzden İslâm’a hurâfeler üzerinden saldırıp duranların modern hurâfelere de aynı-şekilde saldırması yada en azından bir eleştiride bulunmaları mümkün değildir. Buna götleri yemez.

 

İslâm’ın günümüzde resmî ve cârî olan yaptırımı olmadığı için sürekli olarak Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a ve dîne sürekli olarak saldırılmaktadır. Peki bunu yapanlar, bir İslâm devleti içinde yaşasalardı ve İslâm’a saldırmanın çok ağır yaptırımları olsaydı İslâm’a saldırmaya yine de devâm edebilirler miydi?. Zinhar, aslâ ve kat’a!. Bunu yapmaları söz-konusu bile olmazdı. Bakmayın siz onların meydanı boş buldukları için her yerde konuşup atıp durduklarına, onlar aslında câhillerin, korkakların, ürkeklerin, yavşakların ve şerefsizlerin tekidirler. Güçlü bir karşı ses çıkarsanız bir-anda renkleri atıverir de tıp diye kapayıverirler o lânet ağızlarını.  

 

Evet; inanmayacak olana delil yetmez; körü-körüne inanacak olana da hurâfe yetmez.

 

“De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur” (İsrâ 81).

 

“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) îman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” (Âl-i İmran 139).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder